Doğu Türkistan, kadimden beri bir Türk yurdudur. Doğusunda Çin, Kuzeyinde Sibirya, Güneyinde Hindistan ve Pakistan'ın yer aldığı bölgenin batısı ise Türkistan'dır. Tarihi ipek yolunun geçtiği bu bölge zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Uranyum, petrol, demir, kömür, bakır, gümüş ve kalay gibi maden yataklarına sahiptir. Fakat Doğu Türkistan'ı asıl önemli kılan Orta Asya'nın kalbinde yer alması, doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasında bir geçiş merkezi olmasıdır.

Doğu Türkistan'da 1822'de Cihangir Han tarafından kurulan Kaşgar merkezli devlet. Çeşitli aralıklarla, kah Rusya, kah Çin tarafından yıkılıp tekrar kurularak 1949'a kadar devam etmiş, bu tarihte Çin tarafından işgal edilerek siyasi varlığına son verilmiştir. Mao başlarda taraftar kazanmak için farklı milletlere özgürlük vereceğini vaat etmesine rağmen iktidarı ele geçirip gücünü pekiştirir pekiştirmez bu taahhüdünden vazgeçmiş, Doğu Türkistan'ı işgal ederek bu Türk ve Müslüman yurduna Sinkang (müstemleke- yeni kazanılan toprak) ismini vermiştir. Maksat bu toprakların tarihi ismi ve birikimi ile ilişkisini kesmek, coğrafyayı ve bölge halkını Çinlileştirmektir.

Doğu Türkistan'ın Kızıl Çin tarafından işgali Sovyet Rusya tarafından da olumlu karşılanmıştır. Çünkü aynı tarihlerde bağımsız bir Doğu Türkistan'ın Sovyet peyki durumuna düşen Batı Türkistan Türklerinde de bağımsızlık düşüncesini ateşleyebileceği düşünülmüş, Çin işgali Rus çıkarlarına uygun bulunmuştur.

Bu asimilasyon süreci çeşitli aralıklara bazen sertleşerek, bazen gevşeyerek bugüne kadar sürmüştür.

Ancak üç yıl önce bu süreç giderek şiddetlenerek fiziki ve kültürel soykırıma dönüşmüştür. Aile fertleri toplama kamplarına götürülmekte, Uygur Türklerinin kızlarına tecavüz edilmekte, çocuklar ailelerinden alınarak Çinlileştirilmek üzere belli merkezlerde toplanmakta, Müslüman Türk kızları zorla Çinlilerle evlendirilmekte, aynınlar uydurma gerekçelerle hapis veya ölümle cezalandırılmakta, Türklere saldıran sivillere Çinli güvenlik görevlileri göz yummakta, kısacası tarihte benzeri görülmemiş bir zulüm yaşanmaktadır.

Bu insanlık dışı uygulamalar karşısında susmak mümkün değildir. Doğu Türkistan'da yapılanlar sadece Müslümanlık duyarlılığı ile ele alınacak boyutu çoktan geçmiştir. Bütün bir insani duyarlılığın harekete geçirilmesi, Kızıl Çin'in ekonomik yaptırımlar ve uluslararası ölçekte takbih edilmesi gerekmektedir. Çin, ekonomik olarak büyüdükçe iştihası da artmakta, gözünü etrafındaki zayıf halkalara dikmektedir. Bu şu demektir; Çin'in Doğu Türkistan'da yaptıklarına göz yumulması, Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan gibi ülkelerin de tehlikeye atılması, Çin tehdidi altında -bağımsız politika- izleyemeyecek hale gelmesi demektir. Çünkü bu durumda diğer Türk Cumhuriyetleri Çin korkusu ile ya Rus siyasetinin iyice etkisine girecek yahut Çin politikasına ram olacaklardır. Kazakistan'ın başkentini Almatı'dan, Astana'ya almasının sebebi de budur. Çin ile sınır olan Almatı'dan Astana'ya taşınma rahmetli Özal'ın tavsiyesi ile gerçekleşmiştir.

Doğu Türkistan bugün kan ağlamaktadır. Birçok Batı ülkesi Uygur Türklerine yapılanları “soykırım” olarak kodlamıştır. Kızıl Çin, Doğu Türkistan'da hem fiziki hem kültürel soykırım yapmaktadır. Müslüman Türk çocukları Çinlileştirilmekte, bir kültür, bir milli topluluk yok edilmektedir. Dünyanın tepki gösterdiği zulme kayıtsız kalan birkaç ülkeden biri Türkiye'dir. Çin'den alınan birkaç milyar dolarlık kredi “ümmetin partisi” etiketi ile milleti kandıranlara yapılan zulme göz yummak için yetmiştir. Para ümmete galip gelmiştir. Çin’in kredi siyaseti, kendi politikalarını olumlulaştırmaya mecbur bırakma üzerine kuruludur. Saray, iktidarını sürdürme uğruna bu zulme göz yummuş, üstelik Çavuşoğlu'nun ağzından; Çin'in terörle mücadelesine destek(çünkü Çin bütün bir Türkistanlıları terörist olarak görmektedir) verdiğini söyleyerek, Uygur kardeşlerimizin Anadolu'dan beklediği desteği hiçe çıkarmıştır.

Doğu Türkistan'a sahip çıkma sadece bir Türklük veya Müslümanlık meselesi değildir, bir insanlık meselesidir. İçinde birazcık vicdan kırıntısı kamış olanların bu meseleye kayıtsız kalması mümkün değildir. Vicdanı Çin parası olanlardan bir beklentimiz yok ama bu milletten çok beklentimiz var. Uygurların yalnız bırakılmasına göz yummamalı, sesimizi yükseltmeliyiz: Yıllar önce fikri bağımsızlığımızı şu sloganla haykırırdık: “Ne ABD, Ne Rusya, Ne Kızıl Çin,Her şey milliyetçi Türkiye için.” Aradan 40-45 yıl geçti bugün hala aynı noktadayız. “Kahrolsun kızıl ve kara emperyalizm. Kahrolsun Kızıl Çin. Yaşasın Uygur Türklüğünün haysiyet mücadelesi.”