Selefilik, düşmanını Müslümanlar içinde arayan, üreten bir yol. İlk örneği, merkezinde Ahmet Bin Hanbel'in bulunduğu hadis cemaatidir.Bu çizgi daha sonra İbni Teymiye ve Muhammed Bin Abdülvahap yoluyla bugüne kadar devam etmiş, Arap yönetimlerinin ideololojisi haline gelmiştir. Yorumlara kapalı, Kuran ve Hadis eksenli bir İslam anlayışını benimseyen bu yaklaşıma göre, dini aslına irca etmek için Peygamber ve sahabe dönemi İslam'ına dönmek şarttır. Sovyetlerin yıkılışından sonra Fukuyama'nın tarihin sonu tezine benzer şekilde selefin yaşantısı değişmeyen mutlak doğru ve bir nevi tarihin sonu olarak kabul edilir. Seleften(öncekilerden) sonrası adeta yok sayılarak 1400 yıllık İslam'ın zengin tecrübesi bir tarafa atılır. Lafzı esas alan bu bakış tarzı insan aklına neredeyse din üzerine düşünme ve yorum yapmayı yasaklar. Her şey önceden düşünülmüş, uygulanmış ve en kamil şeklini bulmuştur, sonrakilere düşen düşünmek değil, düşünmeden selefin yaptıklarını uygulamaktır. Tabiidir ki bu anlayış biçimi kültürel, coğrafi ve sosyal farkları dikkate almaz.Selef'in din anlayışının da Arap kültürü ile harmanlanmış bir din yorumu ve tarihsel olduğunu, sadece tarihin o kesitinin uygulanabilir bir formülü olduğunu görmez. Selefiliğin Arap dünyasına Vehabilik etiketi ile hakim olmasının, Arabi yanıyla ilgili olup olmadığını sorgulamaz. Zaman selef döneminde donmuş, öylece kalmıştır. Böyle olunca da her değişim küfür gölgesini üzerinde taşıyan bir şüpheli muamelesi görür.

Son yıllarda bu yaklaşım İslam dünyasında giderek yaygınlaşmakta, tek doğruyu elinde bulundurduğunu düşünen - selefçi, dışlayıcı akımlar çoğalmaktadır. İslam'la terörün yan yana anılmasının arkasında da selefçi/ cihatçı bu akımların oluşturduğu örgütler vardır.

Sosyal değişme hayatın en değişmez gerçeklerinden biridir. Hayat değişince kurallar, kavramlara yüklenen anlamlar da değişir. Kurallar değişime ayak uyduramadığı takdirde zaman dışına itilerek işlevlerini kaybederler. Selefilik bir bakımdan dine dönüş adı altında düne dönüştür. Bugünün teknolojik, ekonomik, sosyal, kültürel değişimlerini yok sayarak, hayatı öncekilerin yaşantısından ibaret görmektir. Halbuki, din muhatap olduğu kültürler kadar zaman tarafından da yorumlanır. Her çağ İslam'ı anlama ve yorumlamada farklı imkanlar sunar. Kuran'ın hayat içinde kalması, zaman dışına itilmemesi de buna bağlıdır; her an, her dönem onu yeniden anlamaya çalışmak...

Selefilik, mutlak doğrunun yegane sahibi olduğunu düşündüğü için tekçidir. İslami bir çoğulculuğu asla kabul etmez. Bu da farklı yorumları, farklı anlayışları dışlama, tekfir etme hatta onlara savaş açma sonucunu doğurur. Günümüzün tüm Selefilerinin cihatçı olduğunu söylemek mümkün değildir. İslam dünyasında -dünyaya kapanan- dünü yaşayan, toplumla ilişkilerine en aza indiren Selefi akımların yanında, siyasete dahil edilerek -terbiye- edilen Selefi guruplar da vardır. Lakin bugün Selefiliği gündeme taşıyan Nijerya'da Boko Haram, Somali'de El Şebab, Afganistan'da el Kaide, Irak ve Suriye'de IŞİD ve el Nusra gibi örgütlerdir. Bu gurupların yaptığı terör eylemleri, işledikleri sıra dışı cinayetler dikkatleri Selefiliğin zihniyet dünyası ve din anlayışları üzerine çekmiş, bazı çevrelere İslam'la terörü özdeşleştirme fırsatı vermiştir.

Temel soru şudur: dünyanın hızla değiştiği, yeni eğilimlerin, yeni ilişki biçimlerinin ortaya çıktığı bir çağda insanları tarih ve zaman dışına iten bu yaklaşım hangi kaynaklardan beslenmektedir? İslam dünyasında bu anlayış niçin giderek yaygınlaşmaktadır? Bu soruların cevabını bulmak, İslam'ı bir Ortaçağ dini haline getirmek isteyenlerin -kendi yaklaşımlarına mahkum etmek istedikleri- dini de zincirlerinden kurtaracak, onu tüm zamanların dini haline getiren yorumların önünü açacaktır.Zira Selefe dönmek, İslam'ı sadece o dönemin ve o sosyal ilişkilerin dini gibi görme riskini de içinde taşır. Selefilik aslında bir yönüyle İslam'a, onun bütün zamanlara şamil ölçülerine güvensizliktir. Zira, sosyal değişmeler, teknolojik gelişmeler ve yeni ilişki biçimleri karşısında Selefiliğin bir cevabı olmadığı için geçmişe kaçmayı tercih etmektedir. Nitekim Selefi örgütlerden Boko Haram ismini bir bakıma bu kaçıştan almaktadır. Boko kitap, haram da yasak demektir. Yani kitap yasak.Tam açılımı Seküler eğitimin, demokrasinin, Batı tipi kurumların, modern bilimin reddi demektir. Oysa İslam'ın her çağda söyleyecek sözü vardır, ve bu da ancak İslam'ın ve Arap kültürünün geçmişin sorularına verdiği cevaplara dönmek değil, İslam'ı bugünün soruları ile buluşturmak ve bunu her kültürün kendisine bırakmaktır.

Bu din anlayışının yaygınlık kazanmasında bir çok asli ve tali sebep sıralanabilir. Selefi örgütler daha çok milletleşememiş İslam ülkelerinde ortaya çıkmaktadır. Nijerya, Somali, Afganistan, Yemen,Fas,Irak ve Suriye gibi devletler ulusu olan devletler değil, bir nevi kabile federasyonlarıdır. Nijerya 350 etnik guruba ayrılmıştır, halkının yüzde 50'si Müslüman, yüzde 40'ı Hıristiyandır.Somali'de 6 ana kabile ve bunların onlarca alt kolu vardır ve bazılarının dilleri farklı olup, ülke yönetiminde ikincil konumdadırlar. El Şebap'a verilen desteğin çoğu Somali içinde ikincil konumda olan kabilelerden gelmektedir. Keza Afganistan'da, Irak'ta ve Suriye'de da etnik veya mezhep kimliklerini aşmış, milli kimliklerin varlığından söz etmek mümkün değildir.

Selefiliği besleyen nedenlerden bir başkası, merkezi hükümetlerin yönetim biçimleri, zaafları ve olaylar karşısında verdikleri ölçüsüz tepkilerdir. Somali Selefiliği, 14 bin Etiyopyalı askerin işgali üzere başlayan İslamcı-milliyetçi bir hareketin zamanla evrilmesi sonucu doğmuştur. Kabile yapılarını aşamayan milliyetçi-İslamcı tepki , kabileci- Vehhabi bir çizgi izleyerek 2011'de El-Şebab'ın başına Godane'nin geçmesi ile el-Kaide çizgisinde karar kılmıştır. Somali'de en güçlü kimlik kabile kimliği olup milliyetçilikle-İslamcılık kabile çıkarlarıyla yarıştığı durumlarda kazanan hep kabile çıkarları olmuştur. Saf İslam'a dönüş adı altında hakim olduğu Güney Somali'de merkezi hükümeti tanımayarak kendi yasalarını koyan el Şebap, korkunç uygulamaları ile tam bir korku İslam'ı yaratmıştır.Saçı izin verilenden uzun olan erkekleri kırılmış cam parçaları ile tıraş eden, peçe takmayan kadınları döverek işkence eden bir din anlayışı ile Somali halkını canından bezdirmiş, sonuçta Somali'nin sufi Müslümanlığı karşısında gerilemek durumunda kalmıştır.

Nijerya'daki Boko Haram'da farklı değildir. Ancak Boko Haram'ı teröre iten nedenlerden biri Nijerya hükümetinin hukuk ve ölçü tanımayan uygulamalarıdır.2009'da Boko Haram'ın lideri Muhammet Yusuf'un Nijerya devleti tarafından yargısız infazı bu yapıyı radikalleştirerek bir terör örgütüne dönüştürmüştür. Sadece 2013 yılının ilk altı ayında 1000 kişi hiç soruşturulmadan, yargı önüne çıkarılmadan polis vahşeti ile öldürülmüştür. Ancak örgütün içinde terör yöntemini benimsemeyen buna karşı olan guruplarda vardır. Irak ve Suriye'de IŞİD'in ortaya çıkışı da merkezi hükümetlerin zayıflaması, bazı bölgelerde kontrolü kaybetmesi ve taraflı, baskıcı bir politika izlemelerinin sonucudur. Irak'taki Şii, Suriye'deki Nusayri yönetiminin mezhep eksenli siyasetleri bu yapıların yeşermesine uygun bir zemin hazırlamıştır. Çoğu tepkici bir özellik taşıyan bu hareketler, tepkiciliklerine bağlı olarak da eylemlerinde hiç bir kural tanımamışlar, herhangi bir mücadele karakterleri olmamıştır. IŞİD'in Suriye ve Irak'ta işlediği canavarca cinayetler, Boko Haram'ın okulları basarak öğrencileri katletmesi, testere ile kafa kesme görüntüleri bu sınırsız ve ölçüsüzlüğün göstergeleridir. Bu örgütler öldürmeye dini bir hüviyet kazandırdıkları için canavarca eylemlerini bir ayine çevirerek yayınlamayı ihmal etmemişlerdir.

Bütün bu sebeplerin Selefi düşüncenin yaygınlaşmasında etkisi olmakla birlikte asıl nedenin yanında ikincil kaldıklarını söylemek mümkündür. Asıl neden bu örgütlerin merkezi hükümetlerden farklı eğitim kurum ve imkanlarına sahip olmalarıdır. Hiç bir örgüt bir hazırlık, militan devşirme ve eğitim süreci geçirmeden eyleme başvurmamıştır. Bu hazırlık süreci de kontrol dışında kalan eğitim kurumlarında yapılmaktadır. Mesela Fas Selefiliğinin merkezi örgütü Kuran ve Sünnete Davet Cemiyetine tabii Kuran Kursu sayısı 65'in üzerindedir. Azerbaycan'a Selefilik çok etkili olmamakla birlikte Arap ülkeleri tarafından finanse edilen Ebu Bekir Camii vasıtasıyla girmiştir. Somali ve Nijerya'da Selefiler tarafından kontrol edilen camiler,kurslar Selefi eğitimin merkezleri olmuştur. Eğitim sisteminde merkezin güç ve denetimi zayıfladıkça örgütlerin eleman devşirme kapasitesi artmıştır. Dolayısıyla eğitimin milli çıkarlar ve ortak kimlik yerine örgüt, mezhep, etnik aidiyet veya dini bir yorumun tabulaştırılması üzerine yapılması veya çeşitli guruplara teslim edilmesi hem kabileleşmeye neden olmakta hem de tepkici, radikal eğilimlerin yolunu açmaktadır. 2015 yılı öncesinde (çözüm sürecinde) PKK/HDP'nin (belediyelerinin) kontrolünde olan Eğitime Destek Evlerinde binlerce kişi eğitim görmüş, PKK'ya en büyük katılım da bu dönemde meydana gelmiştir. Ulus devletler eğitimde tekelci ve kontrolcü olduklarından Selefi akımlar tarafından düşman hedeflerden biri olarak görülmektedir. Milli/ulus devletler eğitim tekelini elinde bulundurdukları sürece ulus devlet olarak kalabilirler, bu imkanı örgütlere, cemaatlere, derneklere, vakıflara devrettiklerinde farklı eğitim biçimlerinin oluşturduğu farklı insan ve toplum bloklaşmaları ile karşı karşıya gelirler.Farklı yönlere bakan, ortak amaçlarını kaybeden topluluklar oluşur. Bu, farklı düşünce ve ekollere kapalı olmak, bir düşünce biçimini dayatmak değildir. Tam aksine farklılıkları görüp, eğitimi çatışmacı kimlikler oluşturmadan, birlikte yaşamaya dair ölçüler vererek yapmaktır.

Selefiliğin günümüz dünyasına söyleyecek çok fazla sözü yoktur. Tarihin bir kesitindeki uygulamalar sonraki zaman diliminin soru ve sorunlarına cevap olamaz. Lafzi bir din okuması bütün yorum ve akıl yürütme yollarını kapatır ve insanı bugünün sorunları ile baş başa bırakır. Milletler farklı güzergahlardan geçmiş, bu güzergahlardan geçerken bir şeyler almış bir şeyler atmışlardır. Dün, bugünün içinde vardır. Geçmiş bir ilham kaynağı olabilir ama yarının tamamı olamaz. Dün farklıydı, bugün de farklıdır. Her farklılık dini yeniden anlamayı gerektirir. Düne dönmek, İslami uyanış değil, zamandan savruluştur. Dine dönmek, İslam'ın ışığını bugüne tutmaktır.

Not: Bu makalede Mehmet Zeki İşçan'ın İslami Düşüncede Yenilik ve Muammer İskenderoğlu'nun edite ettiği Günümüz Selefiliği isimli kitaplardan yararlanmıştır.