"Başkanlığa Hayır”

Ülkemizde yaşanan terör saldırılıları, darbe teşebbüsü, Suriye savaşı ve Sığınmacı sorunları, ekonomik sıkıntılar gibi çok daha önemli meseleler varken, 10 Ekin 2016 tarihinde MHP G. Başk. Sn. Devlet Bahçeli şöyle dedi:
“Halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı, Anayasanın verdiği yetkileri aşmıştır. Anayasanın vermediği yetkileri kullanmıştır. Fiili durumun, hukuki boyut kazanabilmesi için, süratle yol ve yöntemlerinin aranması gerekir.” diyerek Başkanlık sistemi tartışmaları yeniden başlamıştır.
Bahçelinin bu açıklamalarından cesaret alan Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Rafa kaldırmış oldukları Başkanlık sistemini Derhal TBMM'ine yeniden getirdiler.
Başkanlık tartışmalarıyla ilgili Meclisteki yaşananları hepimiz TV lerden izledik.
Siyasi temsilcilerden bazıları Evet, bazıları da Hayır oyu kullanacaklarını açıkladılar.
TBMM'inde yapılan Başkanlık ve yeni anayasa oylaması, iki partinin desteğilye onay aldı ve Referanduma gitme kararı verildi.
Meclisten onay alan Başkanlık sistemi, 16 Nisan 2017 tarihinde Halk oylamasına giderek, olumlu yada olumsuz Nihai karara bağlanacaktır.
Bildiğiniz gibi Oylama EVET veya HAYIR şeklinde olacaktır.
Halkımızın bir kısmı Evet, bir kısmı da Hayır düşüncesini benimsemiş durumdadır. Düşüncelerini TV, Radyo, Gazete, Sosyal Medya gibi iletişim araçlarıyla açıklamıştır.
İşte bu aşamalardan sonra, Devlet idarecileri tarafından çok sakıncalı ve tehlikeli sözler sarfedilmeye başlanmıştır.
Bu nedenlerle, Almanya'da yaşayan T.C. Vatandaşları olarak bizler, rahatsızlıklarımızı, düşüncelerimizi ve neden Hayır dediğimizi açıklama gereği duyduk.

Rahatsız olduklarımız

Bir yıl önce, Devlet için, millet için, Cumhuriyet için, Türklüğün bekası için herşeye Hayır diyen Devlet Bahçeli, bir yıl sonra aynı gerekçelerle herşeye Evet demiştir.
Tercihlerini Hayır olarak kullanmak isteyen insanlara karşı ise, bir partinin genel başkanına yakışmayacak şekilde;
“ Bunlar çılgına dönüp Kudursalar da Devlet için Evet, Millet için Evet, Cumhuriyet için Evet, Türklüğün bekası için Evet diyeceğiz” ve “Referandum sonrası Hayırcılar kaçacak delik arayacaklardiyerek hakaretler ve tehditler savurmuştur.
Bahçeli buna benzer tehdit ve hakaretleri Tayyip Erdoğan için de söylemişti.
Mesela; “Erdoğanı Vatana ihanetten yargılayacağız, yüce divana göndereceğiz, Cumhurbaşkanı Erdoğanı, çocuklarını, Bakanları, Bakan çocuklarını yargılayacağız,“
Erdoğan Despot ve Diktatör tavırlarıyla böyle giderse Tunus'un Devrik Lideri gibi ülkeden kaçması sürpriz olmayacaktır.
Erdoğan, „Ruhen iflah olmaz bir hastalığın pençesindedir” gibi benzer hakaretler savurduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Bahçeli, MHP içindeki veya dışındaki insanların Ailesini, Çocuğunu, Onurunu, İtibarını hiç düşünmeden hakaretlerini rastgele savurmaktadır.
Maalesef böyle bir kişi 20 yıldır Türk Milliyetçilerinin genel Başkanıdır.
Üstelik “Milliyetçilik ayaklarımın altındadır” diyen Recep Tayyip Erdoğan'in Başkan olabilmesi için, bütün Milliyetçilerin tepkisine rağmen, Erdoğandan daha fazla çırpınmaktadır.

AKP Genel Başkanı Sn. Binali Yıldırım T.C. Başbakanı olarak, Halkın Vatandaşlık görevi olan Seçme hakkını, Hür ve güvenli bir şekilde kullanmalarını sağlaması asli vazifesidir.
Fakat, Başbakan halkın karşısına çıkıyor; „Terör örgütlerinin 'hayır' dediği yerde benim vatandaşlarım aynı safta olmayacaktır.“ ve “pkk-fetö-hdp Hayır dedigi için biz Evet diyoruz, Hayırcılara bakın ona göre kararınızı verin.” diyor.

Yani Sn. Binali Yıldırımın kendine göre bir doğrusu yokmuş. Terör örgütlerine bakıp onlar Hayır diyorsa, Başbakan da tersine Evet diyormuş.
Başbakan Sn. Binali Yıldırım, anayasa maddelerini halka açıklamak yerine, tercihinizi hayır olursa terör örgütlerinden yana kullanmış olursunuz gibi şaşırtmacayla, aba altından sopa gösterip halkın kafasını bulandırmaktadır.
Başbakana sormak istiyoruz; pkk-fetö-hdp Evet derse, sen Hayır mı diyecektin? Aksine daha çok memnun olacaktın ve yine de Evet diyecektin.

Ilımlı bir kişiliğe sahip olduğunu bildiğimiz Başbakan Sn. Binali Yıldırım bile, başkanlık havasına girmi, vatandaşlarına baskılar yapmaya başlamıştır.
Demekki, getirilmek istenen Başkanlık saltanatının uzaktan gelen kokusu, insanın gözünü böyle karartıyor, Kediyi bile Aslan haline böyle getiriyor demektir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. R. Tayyip Erdoğan'ın. Devletin başı olarak ilk vazifesi “Türk Milletinin birliğini temsil etmektir.”
Fakat, Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, Milletin birliğni temsil etmek yerine, daha da ağır sözlerle Milleti tehdit ediyor.
Referandumda tercihlerini Hayır yönünde kullanacak olan vatandaşlarına yönelik; “16 Nisanda Hayır diyenlerin konumu bir yerde 15 temmuz darbe girişimi yapanların yanında yer almaktır” diyerek tehdit, baskı ve hakaretleriyle Diktatörlük havasına şimdiden girmiştir.

Başkan adayı Sn. Erdoğan açıkca; oylarınızı Evet verin ve beni Başkan seçin. Aksi halde Oylarınızı Hayır verir beni Başkan seçmezseniz, hepinizi darbe teşebbüsünde bulunan Fetö'nün tarafında olmaktan, Fetö ile işbirliği yapmaktan suçlarım ve yargılarım diyor.
Sn. Erdoğan bu sözleriyle, Demokratik yasal hakkını Hayır yönünde tercih etmek isteyen seçmenleri tehdit etmiş, baskı yapmış ve Halkı ikiye bölmüştür.
Yine Cumhurbaşkanı bu tehditleriyle, Anayasal birinci vazifesi olan, „Türk Milletinin birliğini temsil etme“ görevini ihlal etmiştir.
Sn. Cumhurbaşkanı Devletin başı olarak, Vatandaşlarına karşı Eşit ve Tarafsız olmak Anayasal birinci vazifesi iken, tercihlerini Hayır yönünde kullanacak Seçmenlere yönelik, terör baskısıyla Evet demeye zorlamış, „Tarafsızlık Vasfını“ kaybetmiştir.
Ayrıca, Sn. Erdoğan daha Başkan olmadan, baskılarla, tehditlerle Vatandaşlarının hür iradelerini özgürce yansıtmalarına mani olmaya başlamıştır. Hiç bir zaman kabul etmiyeceğimiz Diktatörlük uygulamalarının ilk emarelerini şimdiden göstermiştir.

Belkide, Başkan olduğu zaman yapmak istediklerini, heyecanla ağzından kaçırtmıştır.

Daha Başkan olmadan böyle düşüncelere sahip bir insanın, olağan üstü yetkilerle donatılarak Başkanlığı eline geçirdiği taktirde neler yapabilecegi, toplumun nasıl sıkıntılarla karşı karşıya kalacağı açıkca görülmektedir.
Maalesef, Başkanlık sistemine Evet diyen Devlet idarecilerimizin durumları böyledir.

Halbuki yapılacak Referandum, siyasi partiler arasında yapılan bir rekabet seçimi değildir. Bu Referandım, Devletin ve Milletin bekası, Şehidlerimizin emaneti, Yüzyıllardır kazanılan değerlerimizi, Bağımsızlığımızın muhafazası ve binlerce yıllık köklü bir Milletin geleceğini belirleyecek olan, Tarihi öneme sahip bir „Kader” seçimidir.

Neden Hayır diyoruz:

Herşeyden önce, tek Vatan, tek Millet, tek Devlet, tek Bayrak, ve tek Dil için Hayır diyoruz.

Gerçi Sn. Cumhurbaşkanımız Arap hayranlığından dolayı 5 parmaklı Türk selamını, 4 parmaklı Rabia selamına uyarlamıştır. Hatırlarsınız, Sn. Cumhurbaşkanı tek Vatan, tek Millet, tek Devlet, tek Bayrak der ve 5. nci parmağı yani tek Dil sözünü iptal eder.
Sn. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığını yaptığı Türk Millet'ine hayranlık besleme yerine, Türk'leri küçümseyen Arap'ları üstün görmektedir ve hayranlık duymaktadır.

Dünya üzerinde yaşayan her Millet'e saygımız ve hürmetimiz vardır. Fakat, Kendi Millet'ini arkaya atıp, başka bir Millet'e öncelikle hayranlık duymaya Hayır diyoruz.

Başkanlık sistemiyle tek kişinin, 80 Milyon nüfusu olan Türkiye'yi sağlıklı bir şekilde yönetebileceğine inanmıyoruz.
Çok iyi bildiğimiz örnek ise, Osmanlı'nın son dönemleridir. Padişahlar büyük yetkilerle Devleti nerde ise tek başına yönetiyordu.
Güçlü Devletler Tek kişilik yönetimleri kolayca elde ediyorlardı. Tek kişilik Osmanlı imp. da sonunda zayıfyatıldı ve işgal edildi.
Yakın zamanda şahid olduğumuz olayları bilirsiniz. Çavuşesku gibi, Miloseviç gibi, Saddam gibi, Gaddafi gibi, Esad gbi Olağan üstü yetkilerle Tek adamların yönettiği devletler, zayıflatıldı, işgal edildi, parçalandı ve yıkıldı. Yıkılmaya da mahkumdurlar.
Bu nedenle, Vatanımızın yeniden işgal edilmesine, Devletimizin parçalanıp yıkılmasına, Halkımızın yeniden acılar yaşamasına, Kazanılmış Demokrasiden Diktatörlüğe geçilmesine, Medeni Türk Devlet'inin, Medeni Batı Devlet'lerinden uzaklaştırılmasına Hayır diyoruz.

Bir kişiye göre düzenlenmiş kabul edilemez Anayasa Maddelerinden bazıları şunlardır:

Madde 8: Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla halkı temsil eder: Başbakan kaldırılıyor. Cumhurbaşkanı kelime oyunuyla Devlet Başkanı oluyor. Yürütmenin başı oluyor. Milletin Vekil olarak seçip TBMM'ine gönderdiği Milletvekillerinin temsil yetkileri ellerinden alınıyor. Yetkisiz fakat tasdik memurları haline getiriliyor. Millet'in, Mecliste tam yetkilerle temsil edilmesi engelleniyor.

Madde 8: Cumhurbaşkanı Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir: Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerini, Genel Kurmay Başkanını, Ordu Komutanlarını, Vali, Kaymakam, Emniyet Genel Müdürlüğü, Emniyet Müdürleri, Müsteşar, Yüksek Öğretim Kurumu, Yüksek Seçim Kurumu, Merkez Bankası Başkanı gibi bütün makamlara, Liyakat aranmaksızın, uygun gördüğü herkesi atayabilir. İstediği zaman görevlerine derhal son verebilir.

Madde 8: Yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkartabilir: Cumhurbaşkanı tek başına kararname çıkartarak, bugün dokunamadığı Anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek için kendi seçtiği Meclisten onay alabilir veya Referanduma gidebilir, Türkiyeyi eyaletlere ayırabilir, özerklik ilan edebilir, T.C. nin İsmini değiştirebilir, Halifelik ilan edebilir, Sevmediğini her sözünde vurguladığı, “Lozanı bize Zafer diye yutturdular” diye ima ederek, zaman zaman içinde beslediği düşmanlığını açığa vurduğu, Atatürk'ü Hain ilan edebilir.

Madde 8: Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır: Milli Güvenlik Kurulunun çoğunluğu Yardımcılarından oluşacaktır. Bu durumda, Cumhurbaşkanı tek başına savaş emri verebilir, işgal emri verebilir, yabancı ordulara yer verebilir, anlaşmalar yapabilir, olağanüstü hal ilan edebilir, Orduyu sivilleştirebilir, Mahalli ordular oluşturabilir.

 

Madde 9: Cumhurbaşkanının Yüce Divanda yargılanması: Cumhurbaşkanı hakkında bir suç işlediği iddiasıyla;
a-) Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğunun (301 Milletvekili) nin vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilecek.
b-) TBMM üye tamayısının 5'te üçünün (360 Milletvekili) nin gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verilebilecek.
c-) Mecliste oluşturulacak 15 kişilik bir Komisyon tarafından soruşturma yapılacak.
d-) Komisyonun hazırladığı soruşturma raporunu, Meclis Üye tamsayısının 3'te ikisinin (400 Milletvekili) nin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alınabilecek

  • Diyelim ki Yüce Divana Sevk edildi, Cumhurbaşkanının bizzat atadığı 12 Yüce divan üyesi ile yine Cumhurbaşkanının Meclisten atadığı 3 Yüce Divan üyesi Cumhurbaşkanını yargılayacaktır.

  • Bu şekilde oluşturulan Yüce Divandan çıkacak kararı düşünmek bile istemiyoruz.

  • Cumhurbaşkanı tarafından atanan, Yardımcıları ve Bakanlar da aynı şartlarda yargılayacaktır.

  • Bu durumda, olası suç işleyen Oğlunu, kızını, damadını, gelinini, yiğenlerini, akrabalarını, sülalesindeki bütün fertleri yargılamak yüz yıl sonraya kalacaktır. Yani imkansızdır.

  • Anlıyacağınız, bu yargı maddesi “Sıkıyorsa yargılayın” maddesidir.

Madde 10: Cumhurbaşkanı bir veya daha fazla Cumhurbaşkanı Yardımcısı atayabilecek: Cumhurbaşkanı Yardımcılarda hiçbir Vasıf aranmadan, Oğlunu, Kızını, Damadını, Gelinini, Yiğenlerini, sülalesindeki herkesi ve hangi uyruktan olduklarına bakılmaksızın, Güvendiği herkesi atayabilir. Sayısı ise on kişi, yirmi kişi, yüz kişi hatta sınırsız sayıda Yardımcı atayabilir. Her birini Devletin en önemli birimlerinin başında görevlendirebilir. Ayrıca Yardımcılar, Devletin en gizli, en mahrem konularının görüşüldüğü, Milli Güvenlik Kurulu Üyesi olacaklardır. İşte bu Madde, Babadan oğula geçen, Sülale Saltanatının önünü açan çok kritik bir yasa olacaktır.

Madde 10: Cumhurbaşkanı Bakanları atar ve görevlerine son verir: Bakanlar seçimle değil atamayla gelecektir. Atanmış Bakanların tahsil dereceleri, yetenekleri, liyakatları, hangi uyruktan olduklarına bakılmaksızın, sadece Cumhurbaşkanına Sadakat derecesine bakılarak görevlere atanacaklardır. Atanmış Bakanlar Milleti temsil etmeden, Şirket yönetir gibi Devleti yönetecekler. En küçük itirazı olan bir Bakan derhal görevden alınacaktır.

Madde 11: Cumhurbaşkanı ve TBMM seçimlerin yenilenmesine karar verebileck: Cumhurbaşkanı uygun gördüğü zaman, ihtiyaç hissettiği zaman, canı istediği zaman, kafası bozulduğu zaman bir bahane bularak tek başına seçim kararı verebilecektir.

Madde 14: Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12 üyesisi Cumhurbaşkanı belirleyecek:
Yüce Divan sıfatını Anayasa Mahkemesi kullanır. Anayasa Mahkemesi üyeliklerine, yani Yüce Divanda görev yapacak mevkilere, Cumhurbaşkanına son derece sadık, güvenilir ve yakın çevresinden olan kişiler atanacaktır. Böyle bir yargı kurumu asla bağımsız olamayacağı için, adil kararlar da veremiyecektir. Bu durumda Türk yargısına hiçbir zaman güvenilmeyecektir.
İşte ozaman “adlet mülkün temelidir” sözünü “adalet sadakatın temelidir” diye değiştirmek zorunda kalacağız. Çünkü, adalet eşittir Başkanın aklından geçenler olacaktır.

Madde 15: Cumhurbaşkanı Bütçeyi belirleyecek: Misal, Bütçeden % 5 Sağlığa, %10 Milli Savunmaya, % 15 Milli Eğitime, % 40 Saray giderlerine, %30 Cumhurbaşkanlığı örtülü ödeneğine ayırabilir. Bu adil! taksimata hayır diyecek hiç bir güç yoktur. Meclisin bütce hazırlanmasında hiçbir söz hakkı olmayacak, formalite icabı inceleyip Noter gibi mecburen onaylayacaktır.

Madde 18: Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişkisi kesilmeyecek: Cumhurbaşkanı Partisinin Milletvekilleri Listesini bilirleyecek. Milletvekilleri listeye girebilmek için Cumhurbaşkanına son derece sadık ve itaatkar olmak zorunda kalacaklar. Cumhurbaşkanı, T.C. Vatandaşı olan her ferdin eşit temsilcisi olması gerekirken, bu Maddeye göre, sadece partisine ait fertlerin temsilcisi olacaktır. Tarafsızlık, Eşitlik, Birlik ve Bütünlük hiç bir zaman sağlanamayacak.



Görüldüğü gibi, Başkanlık demek, Astığım astık, kestiğim kestik yönetim şekli demektir.

Biz kararımızı başkalarına bakarak vermiyoruz. Yukardaki Maddeler Hayır kararı vermemiz için yeterlidir.

Allah insanlara Akıl diye bir Nimet vermiş. Akıl, Bilme gücü, kıyas yapma, yargılama, çözüm getirebilme ve karar verme yetenegidir.

Biz Allahın verdiği Akıl nimetini çalıştırıyoruz. Ülkemizin, Halkımızın, Çocuklarımızın gelecegi hakkında doğru olanı tesbit ediyoruz, kararımızı öyle veriyoruz.

Almanya'da yaşayan Türk'ler olarak, yukarda özetlediğimiz nedenlerden dolayı, Bir kişinin olağan üstü yetkilerle kos koca bir Devleti yönetmesine göre ve bir ailenin saltanat sürmesine göre düzenlenmiş anayasa değişikliğini asla kabul etmiyoruz ve HAYIR diyoruz.

Sonuç olarak diyoruz ki; Parlamenter sisteminin iptal edilmesine Hayır, Demokrasiden Diktatörlüğe geçmeye Hayır, Vatan için Hayır, Millet için Hayır, Devlet için Hayır, Cumhuriyet için Hayır, Bağımsızlık için Hayır, Şehid'lerimiz'in Ruhu için Hayır, Adalet için Hayır, Eşitlik için Hayır, Geleceğimiz için Hayır, İnsanlık için Hayır, Allah için Hayır diyoruz.

Hulusi Koçak
Türk Günü e.V. Derneği Başkanı

Editör: TE Bilişim