Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan gerilim sonrası Macron’dan açıklama geldi. Macron, Yunan Başbakan Miçotakis ile görüşme gerçekleştirdikten sonra bir açıklama yayınladı.

Açıklamada Türkiye’nin bölgedeki petrol arama çalışmalarının sona erdirilmesi çağrısı yer aldı. Macron ayrıca Doğu Akdeniz’deki askeri güçlerinin geçici olarak arttırılmasıyla uluslararası kanunlara saygı göserilmesinin sağlanmasını amaçladıklarını belirtti.

Macron, Twitter hesabından, Türkiye'nin petrol arama konusundaki tek taraflı kararları gerginliğe neden olduğunu ifade etti. 

Ardından Twitter hesabından paylaşım yapan Macron şu ifadeleri kullandı:

"Doğu Akdeniz'deki durum endişe verici. Türkiye'nin petrol arama konusundaki tek taraflı kararları gerginliğe neden oluyor. Komşu ülkeler ve NATO içindeki müttefikler arasında barışçı bir diyaloğa izin vermek için bunların sona ermesi gerekir."

MİLLİ MÜCADELEDE FRANSIZ İŞGALLERİ 

Milli Mücadelemizi verirken dört cephede birden var olma savaşı verdik.

İç cephede: Ermeni ve Rum azınlıklar ile savaştık.

Doğu cephesinde: Ruslar, Gürcistan (Gürcüler) ve Ermenistan (Ermeniler) ile savaştık.

Batı cephesinde: Yunanistan ve Yunanlıları destekleyen İngilizler ile savaştık.

Güney Cephesinde: Fransa ( Fransızlar) ve Ermenistan (Ermeniler) ile savaştık.

Bildiğiniz gibi Türklerle Fransızlar arasındaki ilişkilerin -şimdinin deyimiyle diplomatik ilişkiler- başlangıcı 1483 yılını göstermektedir.

O yıllarda Osmanlı tahtında bulunan Sultan II. Bayezid, Fransa’da misafir/tutsak tutulan kardeşi Cem Sultan hakkında bilgi almak üzere XI. Louis’ye Osmanlı kaynaklarında geçen adıyla Ilımlı (Limni) adasından Yunan kökenli bir elçi gönderir.

Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ikamet eden ilk Fransız Büyükelçisi Jean de la Forest ise 1535 yılında göreve başlar. Aynı yıl kapitülasyonların verilmesiyle Fransa, Osmanlı Devleti nezdinde en ayrıcalıklı ülke konumuna gelmiştir. Osmanlı, ilk Büyükelçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi 1721 yılında Fransa nezdinde atar.

Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin temelini ise Kurtuluş Savaşı sırasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması oluşturmaktadır. Bu yazı dizimizde; Doç. Dr. Recep Karacakaya’nın “Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi, İstanbul 2005”, Selahattin Tansel’in “Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Türk İstiklal Harbi Güney Cephesi”, Selahattin Tansel’in, “Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Belgelerle Ermeni Sorunu”, Yahya Akyüz’ün “Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu” adlı eserlerinden faydalanılmıştır.

Fransızlar ilk olarak Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından hemen sonra ülkenin güney bölgelerini işgal etmeye başlamışlardı. 11 Aralık 1918’de Fransız subayları idaresinde “çoğu yerli kaçkın Ermenilerden mürekkep olmak üzere Fransız askerî üniforması giymiş olan 400 kişilik bir müfreze Dörtyol’a girmişti. 17 Aralık 1918’de 500 kişilik bir Fransız birliği Mersin’e çıktı. 21 Aralık 1918’de Fransız ve Ermeni askerleri Adana’ya girdi. 27 Aralık’ta Pozantı işgal edildi. Fransızlar, 29 Ekim 1919 tarihinde, İngilizlerin boşalttığı Kilis’i işgal ettiler. Maraş, 30 Ekim 1919’da Fransızlara devredildi. Maraş’ı işgal eden kuvvetlerin içinde, Ermeni Doğu Lejyon Alay’ından bir tabur ve bir süvari müfrezesi de vardı.

Bu durumu gören Müslüman halk, kendi can ve mallarının korunması için silaha sarılarak Fransızlara karşı koymaya çalıştı. Ermeni eşkıyalarının yaptığı işler, bölgedeki güvenliği tamamen bozdu. Adana ve civarında Müslüman Türkler Ermenilerin saldırılarına uğruyor ve katlediliyordu. 15 Eylül 1919’da “Suriye ve Kilikya’da işgal kuvvetlerinin tebdili” hakkındaki İngiliz-Fransız mukavelesinin imzalanması bu yöredeki Türk halkının durumunu iyice zorlaştırmıştı. Çünkü antlaşmaya göre Maraş, Antep, Urfa şehirleri ve civarları İngilizler tarafından boşaltılarak Fransızlara terk olunacaktı. İngilizler bu suretle, durmadan kaynaşan ve Türkler tarafından mutlaka savunulacağını düşündükleri bir toprak parçasını Fransızlara bırakırken, aynı zamanda bu bölgede yaşayan Türk halkını da Fransızların insafına terkediyordu.

Editör: TE Bilişim