Bu yıl "Yenilikçi Finans" temasıyla 15-16 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen İstanbul Finans Zirvesi'nde ele alınan konulardan biri de sanal para oldu. Adı sıkça duyulmaya başlanan sanal paranın şimdiden birçok çeşidi çıkmış olsa da uzmanlar bu uygulamanın gerçek paranın yerini alacağına inanmadıklarını açıkladılar.

Frankfurt merkezli bir finans şirketinin Genel Müdürü Hubertus Vaeth sanal para girişiminin piyasanın talebini göstermek açısından önemli bir yol olduğunu söyledi. Varth, şöyle konuştu: "Bitcoin ve diğer tüm paralar yenilikçi girişimler olarak adlandırılıyor. Çünkü onlar sistemin içinde neyin mümkün olduğunu gösteriyor. Ama bu yeni sistem beraberinde bazı sorunları da getirecek. Finans endüstrisinde olan hep budur. Yeni bir şey gelince ve bir sorunla karşılaşılınca kullanıcıların güveni kırılır.

Güven kırılınca da bu tür girişimler yeniden konumlandırılır. Bu kapsamda sanal paralar bu yolun önünü açar ve piyasa taleplerini gösterir ama şimdiki kâğıt paranın şu anki sistemin tamamen yerini alacağını düşünmüyorum. Böyle bir sisteme geçtiğinizde çok fazla dolandırıcılık ve sorunla karşılaşırsınız daha sonra da bu sorunları ortadan kaldıracak düzenlemeler gelir."

Toplantıda konuşan NASDAQ QMX grubunun Başkan Yardımcısı Sandy Meyer Frucher'e göre de sanal paraya geçilmesi, küresel dünyanın gidişatı açısından doğal bir durum olsa da, halkların sanal paraya adaptasyonu bu yenilikçi uygulamanın ömrünü ve kalıcılığını belirleyecek.

FİKİR İYİ ANCAK KRİZ DURUMANDA SORUN OLABİLİR

Halen kimsenin dijital para biriminin ne olacağını bilmediğini kaydeden Furcher, şöyle devam etti: “İleride kâğıt para da tehlikeye girebilir. Kimse ne olacağını tahmin edemiyor. Fikir olarak çok iyi ama hala üzerinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Finansal sistemimizi de buna göre ayarlamamız gerekir ama burada asıl önemli olan insanların dijital para birimine nasıl adapte olacağı.

Geçen hafta ABD'de Apple telefon çıkardı ve dediler ki "sizin paranızı akıllı telefon ile değiştirelim ve size Apple kredisi verelim". Bu da kredi kartı sistemini değiştirecek bir adım. Dünya şimdi bir değişim sürecinden geçiyor. Bir fikrin nasıl değişeceği konusunda bilgimiz yok ama bunu izlemek çok keyifli."

Sanal paraya halkların adaptasyonu tartışılırken, ekonomistler de bu yenilikçi uygulamaya karşı mesafeli. Macaristan merkez bankası para politikası kurulu üyesi Gyula Pleschinger sanal paranın kriz durumlarında sorun yaratabileceği görüşünde. “Ben sanal paraların çok da hayranı değilim” diyen Pleschinger, bunun bazı sorunlar doğurabileceğini düşündüğünü söyledi. Pleschinger, kriz durumlarında yenilikçi bir enstrümanın taşıdığı risklerin birikerek, sistemde bir riski de doğurabileceğini, bu nedenle çok dikkatli ele alınması gerektiğini söyledi. Pleschinger, “Ben yeniliklere karşı değilim ancak risklerini de iyi görmek gerekiyor" dedi.

SANAL PARA NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Sanal para fikri, internetin ortaya çıkışından günümüze kadar geçen sürede birçok defa ortaya atıldı. Hatta bir sanal para oluşturma yolunda girişimlerde bulunuldu. Ancak çoğu başarısızlıkla sonuçlandı.

Bu başarısızlıkların temelinde ise paranın sadece veriden oluşması ve bu veriyi kontrol eden bir mekanizma bulunmaması vardı. Ayrıca aynı veri ile birden fazla alışveriş yapılmaya çalışılması da bir diğer ciddi sorun olarak ortaya çıktı.

Zaman içinde aynı birimle birden fazla harcamaların önüne geçmek için sanal paranın harcanıp harcanmadığını kontrol edecek bir merkezi sistem arayışına gidildi. Kriptoloji adı verilen bir teknolojiyle bu soruna çözüm getirildi.

Sanal paranın bir zincirin parçası olarak dolaşımı sağlandı. Sanal para ile alışveriş ise elbette bazı kurallara bağlı.

Sanal para ile nasıl alışveriş yapılıyor?

- Basit bir uygulamayı yükleyerek internet üzerinde bir hesap cüzdanı oluşturuluyor ve bir hesap numarası alınıyor.
- Hesap üzerinden para gönderimi ve talebi yapılıyor
- Örneğin Bitcoin adı verilen para birimini kabul eden mağazalardan alışveriş yapılıyor
- Sanal döviz büroları ile Bitcoin istenilen döviz birimine çevrilebiliyor

Ancak sanal paranın kullanım sahasının genişliği birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Silah ve uyuşturucu alım satımından kara para aklamaya kadar birçok kötü maçla kullanılabilmesi, sanal paranın ne kadar denetlenebildiği sorusunu gündeme taşıyor.

Ancak sanal paranın etrafında dönen tartışmalar bu kadarla sınırlı değil. Özellikle sistemin yaygınlaşmasıyla birlikte bankaların zarar edeceği, hiçbir aracı kuruma gerek kalmadan para transferinin sağlanmasının yaygın ekonomik sisteme zarar vereceği öne sürülüyor. Bugün, Bitcoin alım-satımı üzerinden günde 684 bin dolarlık bir gelir havuzu oluşuyor. Bitcoin’in de içinde bulunduğu sanal para piyasası senede yüzde 35'lik bir büyüme hızına sahip.

EKVADOR KENDİ DİJİTAL PARASINI ÜRETECEK

Sanal para yayılmaya devam ederken Ekvador'dan bu alanda bir atılım açıklaması geldi. Geçen ay dijital paraları yasaklayan ülke, merkez bankası kanalıyla kendi dijital parasını üreteceğini açıkladı. Yeni paranın aralık ayında piyasaya sürülmesi bekleniyor.

Ekvador'un piyasaya sürmeye hazırlandığı dijital para, aynı zamanda arkasında bir devletin olduğu ilk sanal para olacak. Zira uluslararası alanda Bitcoin, Litecoin ve Dogecoin gibi farklı sanal paraların hiçbiri herhangi bir devlet tarafından resmi olarak kabul edilmiyor.

Her ne kadar Ekvador'un sanal para biriminin teknik ayrıntıları ve ismi hakkında henüz resmi bir bilgilendirme yapılmasa da ilk olarak cep telefonu faturalarının ödenmesinde kullanılacağı belirtiliyor.

Ülke, 2000 yılında yaşadığı bankacılık krizinden sonra Amerikan dolarını resmi para olarak kullanmaya başlamıştı. Uzmanlar sanal paranın enflasyonu tetikleyebileceğini ve Amerikan dolarından vazgeçmenin ilk adımı olacağını savunuyor.

PARAYI İLK KULLANAN LİDYA UYGARLIĞI

Bugün bir ülkenin özgürlük ve egemenliğinin başlıca gereksinimleri arasında gösterilen para tarih boyunca güçlenen devletlerin rüştünü ispat yöntemi oldu. Devletler bu egemenliği göz önüne serebilmek için kendilerine ait para basma yolunu seçti. Paranın medeniyetler sahnesinde yer alması insanlık tarihinin başlangıcından bu yana karşılıklı yarar sağlamak amacıyla uygulanan takas metodunu rafa kaldırdı.

Paranın kullanılmasına kadar süreçte uygulanan değiş-tokuş sistemi, tarihinde paranın ilk kullanılış biçimi. İlk olarak hayvanları ve tarım ürünlerini değiş tokuş eden insanlar ardından değerli madenlere yöneldi. Zira bu madenlerin kullanımı, büyük takas araçlarından daha kolaydı. Küçültülerek keselerde taşınabiliyordu.

Üstelik madenler, takas edilecek malların değerinin birbirine denk olmaması, malı arz edecek kimsenin her zaman bulunmaması ve malların hepsinin bölünebilme özelliği taşımaması sorunlarını da ortadan kaldırıyordu. Ancak yine de işlevinde önemli bir sorun vardı. Bir madenin ne kadar saf olduğunu anlamak zor olduğundan, para birimi olarak kullanılması birçok riski de beraberinde getiriyordu.

Bugün her ne kadar para denildiği zaman akla banknot gelse de, ilk basılan paralar madeniydi. Parayı ilk kullanan medeniyet ise Milattan Önce 7’inci yüzyılda, Anadolu’nun batısında egemenlik süren Lidya uygarlığıydı. Parayı kullanma sebepleri ise ege bölgesinde önemli bir ticari faaliyet içinde olmaları ve bu faaliyetleri sonucunda zenginleşerek ticareti daha kolay yapabilme çabalarıydı.

Lidyalıların ardından birçok medeniyet ticarette parayı kullandı. İlk kullanılan paralar altın ve gümüştendi. Zamanla altın sikkeler ticarette ve büyük ödemelerde, bakır bronz gibi madenler ise küçük ödemelerde kullanılmaya başlandı. 18'inci yüzyıla kadar para sisteminin temelini teşkil eden madeni paraların ağırlığı ve ayarı ise devletçe tespit edildi. Ancak her ne kadar para, o döneme kadar uygulanan “karşılıklı değişim” sisteminin yerini almış olsa da sosyal hayatta, sağladığı avantajlar kadar dezavantajlar da ortaya çıktı.

OSMANLI’DA KAĞIT PARANIN ADI ‘KAİME’

Tarihte ilk kâğıt para 1200 yıl önce Çin'de kullanıldı. Her ne kadar bu tarihten önce deri üzerine basılmış paranın kullanıldığı ileri sürülse de, kayıtlar 806 yılına kadar gidiyor. Kâğıt paranın basımı için ise 1600'lü yıllara kadar beklemek gerekti. Avrupa'da ilk kâğıt para basımı 1660'ta İsveç, 1690 yılında ise Amerika'da gerçekleşti. Osmanlı Devleti'nin kâğıt para basımı ise Sultan Abdülmecit döneminde, 1840 yılında oldu. “Kaime” adıyla kullanılmaya başlandı.

Çağdaş banknot sistemlerine öncü sayılabilecek ilk para ise İngiltere'de 17. Yüzyılda kullanıldı. Bunlar, değerli madenleri muhafaza eden sarrafların varlık sahiplerine verdikleri makbuzlardı. “Goldsmith’s Notes” adı verilen bu makbuzun sahibi, üzerinde yazılı değerde altın veya gümüş külçe almak hakkına sahipti.

Zamanla bu makbuzlar para gibi tedavüle sokuldu. Ancak bir süre sonra sarraflar kendilerine ait değerli madenlerin, özellikle altının hepsinin aynı anda çekilmediğini fark etti. Ardından kendilerine ait olmayan bu stokun bir kısmını kasa karşılığı olarak tuttular. Geri kalanını da ihtiyaç sahiplerine faiz karşılığı borç olarak verdiler.

Bu borçlanma sisteminin ileri safhalarında da uygulamayı banknot adı verilen temsili paralarla yaptılar. Kâğıt banknot ile ilk faiz karşılığı borç alışverişini de gerçekleştirmiş oldular. Bu uygulamayla, 20'inci yüzyıla damgasını vuran bankacılık sisteminin de öncüleri oldular.

SARRAFLIKTAN BANKACILIĞA GEÇİLDİ

17'inci yüzyılda, İngiltere'de başlayan ve sarrafların değerli maden sahibi kimselere borç vermesine dayanan kâğıt para kullanımı ilerleyen zamanda ciddi sorunlara yol açtı. Zira sarraflar, açtıkları kredi meblağlarını, ödeme imkânlarının üstüne çıkardı. Dolayısıyla mevduat sahipleri zarara girmeye başladı. Ve faaliyetleri durduruldu.

Ancak bu defa aynı nitelikleri taşıyan bankalar kuruldu. Altın sistemine duyulan güvenin azalmasıyla aracı kurumlara duyulan ihtiyaç banka sistemine uygun hale getirildi. Bankaların da banknot yetkilerini kötüye kullanması üzerine 19'uncu yüzyılın başlarından itibaren banknot hacminin kontrolü başladı. Buna Altın Standardı veya Çift Maden Sistemi denildi.

Yani banknotlara, madeni karşılığında kefil olundu. Bu sistemde tarihte ilk defa madeni paralar ve banknotlar hukuken eşit ödeme kabiliyetine sahip oldu. Ticarette ise altın külçe sistemine geçildi. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bazı Avrupa ülkelerinde tedavül hacmini karşılayabilecek kadar geniş altın stoku bulunmaması sorunu ortaya çıktı. Bu sorunun giderilmesi için ülkelerin ulusal paraları ile altın arasındaki bağın sağlanması hedeflendi.

Bu bağ, altın standardına bağlı dövizler yardımı ile kuruldu. Yurt dışına ödeme yapmak isteyenler altın standardına bağlı yabancı paraları serbestçe elde edebilmeye başladı. Bir süre sonra tedavül prensibi ile banknot miktarı altın sikke miktarına bağlandı. Yani basılan her banknotun altın olarak tam karşılığı bulunması zorunlu tutuldu.

ORTADA OLMAYAN VE HARCANAN PARA

Bankalar, 19. Yüzyıldan itibaren mevduat toplamaya, senet ve sermaye piyasası araçlarına aracılık ederek tüketiciye kaynak kullandırmaya başladı. Bankaların ekonomilerdeki önemi giderek arttı.

Özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında savaşta yıkılan yerlerin yeniden imarının finansmanını sağlamak amacıyla kalkınma ve yatırım bankaları kuruldu. 1980'lerden itibaren bankacılıkta bilgisayar teknolojisinin kullanımının yaygınlaşmasıyla ekonomide yeni bir döneme girildi.

1990’larda internet bankacılığı ve diğer elektronik bankacılık uygulamaları hızla yayılmaya başladı. 2000'li yıllardan itibaren ise bankacılıkta bireysel ürünlerin ve hizmetlerin önemi daha da arttı. Yeni teknolojiler uygulamaya konuldu.

Ancak tüm bu gelişmeler ciddi sorunları da beraberinde getirdi. Ortada gözle görülmeyen ancak harcanan bir para vardı. Zira sanal para birimleri, internet bankacılığı, kredi kartları gibi uygulamalar tüketicinin yıllar içinde nakit para taşımaktan vazgeçmesine neden oldu. Harcamalar, banknotların doğrudan dolaşıma girmesine gerek kalmadan yapılmaya başlandı. Ancak sistemin yöntemleri bu kadarla sınırlı değil.

Günümüz kapitalist sisteminde, insanların nakit parayı bankada tutmayı tercih etmelerinin başlıca sebebi faiz geliri. Paralarını yatırım yapmadan ve emek harcamadan faiz karşılığında bankalarda tutan insanlar, nakit paranın dolaşımını da önemli oranda etkiledi.

Sistemin, mevduat sahibinin sadece elindeki nakit parayı değil, ileride kazanacağı parayı da kapsaması, bireylerin sistemin içinden çıkmasını çok zor hale getirdi. Kredi kartları ise tüketiciye, gelecekte kazanacağı parayı bugünden harcama yolunu açtı. Borçlanma artarak devam ederken, borçları ödeyebilmek için yine bankalardan borç alındı.

Bu kısır döngü, pek çok tüketiciyi içinden çıkılmaz bir duruma soktu.

Editör: TE Bilişim