Biliyorum, yine kızanlar olacak ama tıpkı beyzbol sopalı 7 adamın attığı dayağa inanmadığım gibi Batuhan Çolak’a yapılan e-operasyona da inanmadım. Daha evvel de yazdım. Beyzbol sopalı dayağın videosunu defâlarca seyrettim. Adamların elinde, beyzbol sopası yok. Ayrıca, 7 kişiden beyzbol sopasıyla dayak yiyen adam, birkaç günde iyileşip kitap imzâlamaya gidemez.

Lütfen aşağıdaki satırları dikkatli okuyunuz:

“Bu konuya ilişkin tarafıma önemli bir istihbarat geldi. TSK bünyesindeki bir albayımız Libya'da şehit olmuş ve Türkiye'ye getirilerek törensiz bir şekilde defnedilmişti. Bu bilginin geldiği yer 1993 yılı Kara Harp Okulu'nda aynı dönem okuyanların kurduğu ‘1993'lüler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ydi… Konuyu doğrulattım, gerçekten de törensiz bir defin vardı. Ama herhangi bir haber veya paylaşımda bulunmadım, bekledim. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu bilginin bana ulaşmasından yaklaşık 3 gün sonra ‘Libya'da birkaç şehidimiz var’ açıklaması yaptı. Bu resmî açıklama sonrasında 3 gündür beklettiğim şehidimizin bilgisini sosyal medyadan paylaşma ihtiyacı duydum. Çünkü gazetecinin görevi, kamuoyunu bilgilendirmektir.”

Bu satırlar, “Bana e-operasyon yapıldı!” diye avaz avaz bağıran Batuhan Çolak’a âit. Adama, çok sağlam bir yerden bilgi geliyor. Doğrulatıyor; fakat kamuoyundan gizleyip bekliyor. Cumhurbaşkanı açıklama yaptıktan sonra, üç gün beklettiği sağlam bilgiyi sosyal medyadan paylaşıyor. Gazetecinin görevi kamuoyunu bilgilendirmek ya...

Çok merak ediyorum acaba Cumhurbaşkanı açıklama yapmasaydı, Batuhan Çolak, şehid haberini daha kaç gün kamuoyundan gizleyecekti?

E-operasyona uğradığını iddia eden Batuhan Çolak daha evvel de operasyon mağduru(!) olmuştu. Tamâmen şahsî sebeplerinden Vahdet gazetesinden ayrılırken Odatv’ye, "Milliyetçi-Muhâfazakâr bir yayıncılık anlayışıyla başladığımız ve kurucu çekirdek kadrosunda bulunduğum gazeteden bu şekilde bir operasyonla gönderilme sürecimin planlı, maksatlı ve organize olduğu açıktır." demişti. Gazete el değiştirince milliyetçi yazarların gönderildiğini söyleyerek, geride kalanların fetöcü olduğu îmâsında da bulunmuştu. Geride kalanlar kimler mi? Mehmet Doğan, Şevket Eygi, Lütfü Şehsuvaroğlu, Dursun Gürlek, Kerime Yıldız...

Oysa operasyon çekmede Batuhan’dan geri kalmayan Cem Küçük, kurucu kadronun fetöcü olduğunu iddiâ etmişti. Çolak ise satın alanların... Mâdem öyle niye gazete el değiştirince hemen ayrılmadın da bir ay sonra işine son verilince vatan millet aşkın depreşti?

Batuhan Çolak’ın o zamanki açıklamasını ibret-i âlem için aşağıya aldım. Lütfen, satır satır dikkatli okuyunuz. Adam, bir taşla birkaç kuş vuruyor. Hem AK Parti hem MHP hem de CHP medyasına göz kırpıyor. Artık kim beğenir alırsa.

Yeniçağ, beğendi aldı. İyi güzel... Yeniçağ, şimdi Meral Akşener’den yana. Batuhan’a sormak istiyorum. Meral Akşener’e kaset iftirası atıldığında niye tek kelime yazmadın? O zaman Vahdet, senin de içinde olduğun kurucu kadronun elinde değil miydi? Genel yayın danışmanı değil miydin?

Çolak genel yayın danışmanıyken bir yazım sansürlenmiş; bir paragrafı eksik yayınlanmıştı. Bir MHP’li vekili eleştirmiştim. Derhâl istifamı gönderdim. Ses çıkmadı. “Demek ki gözden çıkardılar” diye düşündüm. Ertesi gün gazetenin sâhibi aradı, sebebini sordu. Böyle böyle dedim. Şehir dışında olduğunu, bu sansürün bilgisi dışında yapıldığını söyleyerek özür diledi. Yazımın kesilen kısmı ertesi gün yayınlandı. Bilin bakalım, yazımı kim kesmiş? Haklısınız! Genel yayın danışmanına sormak lâzım.

Bu piyasa o kadar kirli ki kimin, nerede, nasıl karşınıza çıkacağı belli değil. Bugünlerde ahlâk, fazilet yazıları yazan, Türklük deyince mangalda kül bırakmayan sarışın bir asenanın anlattığı kalleşlik, Batuhan’a rahmet okutur.

Efendim, bir zamanlar hocaefendici olan bu hanım, kanka olduğu fetösavar pelikanın birinden Vahdet gazetesine operasyon yapılacağını haber alıyor. “Ağabey” dediği ülkücü bir yazarı, “Ayrıl” diye uyarıyor. Ağabeyi, yazılarına bir süre ara vermiş; sonra tekrar başlamıştı. Meğer ara vermesinin sebebi buymuş. Arkadaş, mâdem böyle bir tehlike varsa bize de haber versene! Siz Türk çocuğusunuz da biz onun bunun çocuğuyu muyuz?

Bu kancıklıktan daha vahim olan ise, bu hanımın bu hâdiseyi, bizzat bana, gözlerimin içine baka baka anlatması. Yüzsüzlüğüne hayret ettiğimden, “E ben?” diyemedim.

Ne diyebilirim ki? Bu hanım da ağabeyi de Batuhan da ülkücü. Hepsine rağmen ayaktayız ve yazıyoruz.

SİZ MAÇINIZI SEYREDİN, BİZ AL BAYRAĞI!

Anlayacaklarını zannetmiyorum ama bu misâl ülkücüler için bir hikâye anlatacağım.

Vaktiyle yabancı bir ülkede millî maçımız var. Yaşlıca bir adam maça gelmiş, gözlerini bir yere dikmiş bakıyor. Coşkulu gençler, “Senin ne işin var babalık? Maçtan ne anlarsın?” diye adama laf atıyorlar. Adam kızmıyor, şöyle diyor:

“Siz maçınızı seyredin, beni rahat bırakın! Ben, onu seyretmeye geldim.”

Bakıyorlar ki yaşlı adam, Al Bayrağı seyrediyor. Hikâye, muhtemelen Türk bayrağının yasak olduğu bir yerde geçiyor olmalı.

Yukarıda bahsettiğim tipler, maçın derdinde. Biz, bayrağın derdindeyiz. Tek bu bayrak inmesin de bunlar, köşe başlarını tutsunlar. Çalsınlar, söylesinler...

Ek: Batuhan Çolak’ın 02.01. 2016 târihli açıklaması:

"15 Aralık’ta 2014’te yayın hayatına başlayan, çoğu hafta izin yapmadan çalıştığımız, dişimiz, tırnağımızla yaşattığımız; üniversitelerdeki kardeşlerimizin, Türk dünyasının sesi olmaya çalıştığımız Vahdet Gazetesi; Genel Yayın Danışmanlığı ve köşe yazarlığı görevlerime geçerli bir mazeret sunmaksızın bugün itibariyle son vermiştir.

1 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen satış sonrasında gazetenin hangi yapının eline geçtiği bilinmemektedir. Vahdet'i satın alan yeni yönetimin millî hassasiyeti olan kalemleri hedef aldığı açıktır.

Yazı işlerinde çalışan arkadaşlarımız ve şahsımın, 2 Aralık’tan itibaren “Gazeteyi alan kişi neden açıklanmıyor, paralel ile irtibatınız var mı, siyasileri görmezden gelmek yanlış bir yaklaşım, yayınlar nereye gidecek” gibi sorularımız afaki cümlelerle geçiştirilmiştir. Maaşlar yatırılmamış, sorularımız cevapsız kalmıştır.

Yazdığımız yazıların milli meselelerle ilgili olması, tek vatan, tek millet ve tek bayrak ilkelerine gönülden bağlı olup, ülkenin ve devletin üniter yapısının yanında yer almamız, muhtemelen bu yapıyı rahatsız etmiştir. Gazeteyi ele geçirenler; milli orduya kumpas kuran, Balyoz gibi davalarla vatansever subayları hapislerde çürüten paralel yapıya yönelik emniyet güçlerimizin yaptığı başarılı operasyonları görmezden gelmekte, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli birinci sayfada sansürlenmektedir.

Milliyetçi-Muhafazakâr bir yayıncılık anlayışıyla başladığımız ve kurucu çekirdek kadrosunda bulunduğum gazeteden bu şekilde bir operasyonla gönderilme sürecimin planlı, maksatlı ve organize olduğu açıktır. Üniversitelerdeki, çevremizdeki ve ülkemizin en uzak köşesindeki vatansever kardeşlerimiz müsterih olsunlar, yarınlar elbet bizim olacaktır.

Allah yar ve yardımcımız olsun.”