--- “Aramıza tekrar hoş geldiniz Yiğit bey, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Verilerinizi gayet iyi okuyorum, kalp ritminizin ve tansiyonunuzun olması gereken seviyede olduğunu görüyorum. Uzun yıllardır şikâyetçi olduğunuz şiddetli bel ağrılarınız artık olmayacak. Umarım gelecek günlerde daha sağlıklı bir birey olacaksınız. Ve ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım.” dedi.

Odamdayım. Ameliyattan yeni çıkmış olacağım ki yarı şuurlu şekilde etrafıma bakıyorum. Çok uzun süren bir operasyon geçirmişim gibi hissediyorum; hâlbuki sadece bel ağrım olduğunu biliyordum. Fakat yapılan tetkiklerde fıtık olduğumu duyduğumda açıkçası biraz korkmuştum bıçak altına yatacağım diye. Oldum olası ne beyaz önlüklü çalışan görmeyi ne de hastanelerin kendine has kokusunu içime çekmeyi severim. En basitinden korkuyorum işte. Fakat yapacak bir şey yoktu doktorlar da olmasa bizi iyi edecek, sağlığımızı tekrar elde etmemizi sağlayacak kim var ki. Neyse ki sağlığıma kavuştum tekrar.

Hastaneden ayrıldığımda saat 13.30 civarındaydı, refakatime gelen kimse yoktu; çünkü kimsem yok. Hastaneye de zaten zar zor yetişmiştim. Ağrılarımdan düşe kalka zar zor arabama binmiştim ve hastaneye gelmiştim. Bin bir güçlükle direksiyonu çevirmeye çalışıyordum ve koltukta oturabiliyordum. İşte bu şekilde girmiştim hastane kapısından; hasta ve sancılı şekilde girdiğim bu soğuk mekândan neyse ki iki gün sonra daha sağlam ve kendimi daha iyi hissederek çıktım. İlginç bir şekilde bileğimde bir sızı ve kulağımda da biraz ağrı vardı. Bileğimi galiba bir yere vurmuş olmalıydım. Kulağımdaki ağrı ise garipti. Neyse, herhalde operasyon sonrası uyandırılma esnasında ya kendimi çok kastım bilinçsizce ya da ağrılarımın dinmesi için verilen ilaçlar yan etki yapmıştı. Arabama yaklaştım anahtarı çıkarttım ve kapı hemen açılıverdi; oysaki anahtar üzerindeki düğmeye basmadan kapılar açılmazdı. Herhalde baş ağrımdan ne yaptığımı, nasıl yaptığımı da çözemiyordum o an. Düğmeye farkında olmadan basmış olmalıydım. Bir an önce eve gitmek için çırpınıyordum, yatağıma tekrar uzanıp biraz dinlenmenin ve uyumanın iyi geleceğini düşünüyordum.

Eve giderken sıkça kullandığım yol öğle saatlerinde tenha olduğundan genelde bu yolu tercih ediyordum. Fakat garip bir şey oldu bu sırada ve sanki biri kulağıma, --- “Yiğit bey, bugün şehrin kuzey tarafından evinize gidiniz, her zaman kullandığınız güzergâh yol çalışmaları yüzünden kapalı.” dedi. O an aslında biraz ürperdim, sanki yanımda birisi vardı da kulağıma eğilmiş bana yol tarifi yapıyordu kulağıma fısıldayarak. Kimileri der ya bazen içindeki sesi dinle, o en güzel yol göstericidir diye. Bu sefer ben de içimdeki sesi dinledim. Sonrasında öğrendim ki gerçekten de sıkça kullandığım güzergâh üzerinde bir yol yapım çalışması varmış. Biraz fazla kilometre yol gitmiş olmama rağmen nihayet eve varabildim. Yorgun bitkin bir halde biraz da belimin, bileğimin ve kulağımın ağrımasından dolayı, yatağıma uzandım öylece. Dinlenmek iyi gelecekti muhtemelen. Ama arabada duyduğum ses sanki içimde, beynimde ve susmuyor, hep bana bir şeyler demek istiyormuş gibi beynimin derinliklerinde konuşuyordu. Düşünmeden umursamadan, o sesi duymazdan gelerek gözlerimi kapattım. Fakat kısa süre sonra yine o ses:

--- “Yatağınıza yatmadan önce üstünüzü değiştirmeyi düşünmüyor musunuz Yiğit Bey. Lütfen şimdi kalkınız ve önce üstünüzü değiştiriniz ve sonra da bel ağrınız için size verilen ilaçtan bir tane alınız.” Dedi. Hiçbir tepki veremeden afyonlanmış bir bilinçle denilen her şeyi yaptım. İçgüdülerim artık benimle konuşuyor olsa gerek diyordum içimden. Biraz gülerek ve işi dalgaya alarak duyduğum o sesle her şeyi yaptım. Ve sonra rahat bir uyku çektim. Neredeyse yarım günü uyuyarak geçirdim.

Ertesi sabah gözlerimi açtım belim ağrımıyor, başımın ağrısı da biraz dinmişti. Ama kulağımda çınlayan o ince ses yine bir şeyler söylemeye başladı. Tanrım kafayı mı yiyorum acaba, ne oluyor böyle derken içimdeki ses:

--- “Günaydın Yiğit Bey, bugün nasılsınız? Düne göre çok daha iyi olduğunuzu görüyorum. Bugün ödemeniz gereken bir kargo ücreti vardı. Kişisel bilgileriniz ve banka hesap bilgileriniz bende mevcut olduğu için, ödemeleri gerçekleştirdim” dedi. Gülüyordum kendi kendime. Acaba narkozun etkisi hala geçmedi mi ki hala sesler duyuyordum! Kulağımda duyduğum o ses… Konuşan bendim sanki; ama ben değildim! Sanki içimde biri var da beni yönlendiriyordu, kontrol ediyordu. Yediğimi, içtiğimi, hatta kişisel bilgilerimi, sağlık verilerimi her şeyi biliyordu ve üstelik görüyordu da. Neyse pek umursamıyordum, taburcu olmadan önce yaklaşık bir hafta içerisinde tamamen iyileşmiş ve kendinizi daha iyi hisseder olacaksınız demişti doktor. Galiba uzun bir süre dinlenmeye ihtiyacım olacaktı anlaşılan!

Yalnız yaşadığımdan dolayı haliyle evin ihtiyaçlarını kendim alıyorum. Market çok uzak olmadığından yürüyerek bir şeyler almaya gittim. Alacaklarımı aldım ve para ödemeye sıra geldiğinde cüzdanımdan kredi kartımı çıkarırken, yine o bilindik ses kulağıma “harcamalarınız ödendi Yiğit bey” dedi.” Herhalde temassız kartım uzaktan pos makinesini algılamış olacaktı. Artık düşünmüyordum bu sesi nasıl olsa geçecekti üç beş güne kadar!

O ses aniden yine ortaya çıktı:

--- “Bugün tüm kölelere aynı anda ‘Egemen Kraldan’ dan bir mesaj gelecek. Bu mesajda, “Ulusal Güvenlik Birimi”nin uzun süredir uzayda yok etmeye çalıştığı bir asteroidin dünyamıza ne kadar yaklaştığının bilgisi yer alacaktır. Yiğit bey, ben size bilgileri detaylı veriyor olacağım. Lütfen panik yapmayınız ve evinizde zaman geçiriniz.” Ürkmüştüm esasen. Ne egemen kralı, ne asteroiti, ne ne neee. Hiçbir şey anlamıyordum. Bu ses artık beni oldukça rahatsız ediyordu. Her an yanımda, her nefesimde bir o kadar içimdeydi. Dayanılamaz bir durum olduğu artık su götürmez gerçekti ve apar topar marketten çıkıp hastanenin yolunu tuttum; doktorumu buldum ve onunla bu durum hakkında konuşmak istedim. Ben konuştukça sanki olan biten her şeyden haberi varmışçasına beni dinliyordu. Her şeyi biliyordu! Şaşırdım!

--- “Yiğit bey, bu hastane artık ‘Ulusal Güvenlik Birimi’nin bir hastanesi. Ameliyatınızda aynı zamanda bileğinize bir çip ve kulağınızın içine de bir verici yerleştirdik. Dünyamız artık eskisi gibi değil, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dedi. Bu ifadeyi sıkça duyuyordum ekranlardan! Ve “Hayalinizde, düşüncelerinizde olduğunu sandığınız o sesler tamamen gerçektir. Bundan sonra siz ve bizler, diğer dünya vatandaşları gibi Ulusal Güvenlik Birimi’nin kontrolündeyiz ve kölesiyiz. Bu Yeni Dünya Düzeni’nde artık devletler yok, ordular yok, sistem yok, rejim yok. Tek bir şey var ve biz ona ‘Egemen Kral’ diyoruz”. dedi “Ve duyduğunuz ses ise kulağınıza yerleştirdiğimiz bir çip, artık o sizin kişisel asistanınız diye de ifade etti.” Dondum kaldım bir şey diyemedim. Ne olduğunu, nasıl olduğunu dünyanın bir anda neden değiştiğini hiç anlamamıştım. Bütün bu duyduğum şeyler gerçek miydi yani? Kişisel bilgilerim, sağlık bilgilerim, kısacası benimle ilgili olan her şey kulağımdaki ve bileğimdeki çipte mi gizliymiş? Şimdi anlamalıydım dedim içimden. Demek ki hastane çıkışında yol çalışması olduğundan dolayı beni kuzey istikametinden gitmemi sağlayan şey, bileğimdeki çipin uydu ile temasa geçerek kişisel asistanıma konum tarifi yapmasıymış. Peki ya markette, ücreti ödeyen yine kişisel asistanımmış. Yani bu bileğimdeki çip ve kişisel asistanım sayesinde gözetleniyor, kontrol ediliyor olmuştum. “Tanrım, neler oluyor böyle” dedim ürkek ürkek.

Anladım ki o bildiğimiz dünya 20. asırda kalmıştı. Meğerse adına “Egemen Kral” denen bir sistemin içine girmişiz. Artık ben ben değildim. İnsan iradesi, zekâsı, duygu ve düşüncesi geçmişte kalmış. Bu yeni dünya beyinlerimizin ve düşüncelerimizin akıllı cihazlarla mahkûmiyet altına alındığı bir dünya olmuş.

Keşke o hastane odasında gözlerimi açmasaydım… Ya da bu bir rüya…