Okul, öğrenci zihninde bilgi edinme, sorgulama, anlama, analiz etme yeteneklerini bu çağın gerektirdiği düzeye çıkaramıyor. Öğrencilerimiz TV ve akıllı telefonların esiri olmuşlar.

Eğitimde bilim adamı gibi düşünmeyi” yani “bilim zihniyetini” sağlamalıyız.

AKP döneminde, eğitimde siyasi öncelikler her zaman pedagojinin önüne geçmiştir. Buna en açık örnek 4+4+4 modelidir.

Eğitimdeki başarısızlık, rövanşı olmayan yenilgidir.

Bugünkü halimiz daha acıklı. Okullarımız var, adım başı üniversitemiz var. Fakat sıkıntımız nicelikte değil, nitelikte ve nitelik düşüklüğünün tedavisi maalesef daha zor. Azı çoğaltabiliyorsunuz. Ama on niteliksiz, bir nitelikli adam eğitemiyor.

Çarpıcı olan insanımızın eğitimsizliği değil, eğitimimizin beceri kazandırmaması.

Bu ülke, kurucusu ATATÜRK’ün geometri yazdığı bir ülke. Öyle iki ayyaş demekle bu işler olmuyor.

Ülkemize iltica eden değerli Yahudi bilginlerden Prof. Ernst Hirch, 1939’da Maarif Şûrası’nda Türkiye’de üniversite öğrencilerinin “öğrenmeyi ders kitabını ezberlemek zannettiklerinden” yakınmıştı. Haksız mı yani tıpkı Kuran’ı ezberleyip ama ne dediğini bilmediğimiz gibi.

Eğitimdeki amacımız nendir? Sadece öbür dünyaya yönelik bir insan tipi mi istiyoruz?

Türkiye'nin ara elemana ihtiyacı var... Lise seviyesinde meslek okullarının ve teknik okulların sayısı artırılmalıdır.

Yükseköğrenimin sosyal faydası var. Çünkü yükseköğrenim toplumda yatay ve dikey mobilite sağlar. Örneğin fakirin çocuğu yükseköğrenim yaparak daha yüksek gelir sağlar. Veya işçinin çocuğu yönetici olur. Yine, farklı eğitim yaparak, avukatın çocuğu mühendis olur. Eğer eğitim paralı olursa, yalnızca parası olanlar okur... Toplumda Hindistan’daki gibi 'kast' sistemi meydana gelir.

Sonuç: Türkiye gibi gelişme yolunda olan bir ülkede yükseköğrenimin devlet tarafından sunulması ve parasız olması gerekiyor.

Bilimsel makalelerde neden payımız yüz binde 5. Türkiye’de yayınlanan bilimsel makale sayısı ABD’de yayınlananların sadece ve sadece: yüz binde üçü!

İlköğretimden itibaren öğrenciyi tanıma teknikleri geliştirilerek ve yetenek ağırlıklı değerlendirme yöntemleriyle etkin bir yönlendirme yapılmalıdır. Altıncı ve yedinci sınıftan itibaren de mesleğe yönlendirmek amacıyla seçmeli derslere ağırlık verilmelidir.

Okullardaki müfredat programları üniversiteye giriş ile uyumlu hale getirilmelidir.

İlköğretimden sonra belli meslek liselerine geçiş sağlanmalıdır.

Meslek liselerinin oranı, diğer liselere göre artırılmalıdır, yani yüzde 80’lere çıkarılmalı, eğitim kalitesi, niteliği yükseltilmelidir. Bu okullardan mezun olanlar kısa yoldan mesleğe atılmalıdır. Üniversite kapılarında bekletilmemeli. Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları ile meslek yüksekokulları arasında program bütünlüğü sağlanmalıdır.

Orta öğretim, program türünü esas alan, yatay ve dikey geçişlere imkân veren, çağdaş bir rehberlik ve yönlendirme hizmetiyle sınavsız üniversite sistemine etkin geçişi sağlayan yapıya kavuşturulmalıdır.

Örgün ve yaygın meslekî- teknik eğitime ve beceri kazandırıcı eğitime ağırlık verilmeli eğitim programları meslek standartlarına dayalı, modern ve çağdaş olarak yeniden düzenlenmelidir.

Ortaöğretim başarısı ve okulu bitirme sınavı sonuçları birlikte değerlendirilerek üniversiteye kayıt yapılabilmelidir. Sınavsız olarak.

Açık öğretim yeniden düzenlenmeli, kontenjanları artırılmalı ve açık öğretime sınavsız öğrenci alınmalıdır. Beşikten mezara kadar eğitim sistemi ülkeye verilmelidir. Almanya’da olduğu gibi!.

Çağın gerekleri ve ülkenin ihtiyaçlarına göre yeni fakülteler açılmalı, mevcut fakültelerin kontenjanları, verimlilikleri yeniden gözden geçirilmelidir.

Bilgisizliğin yarattığı sonuçlar yüzünden acı çekiyoruz, ne olur çekmeyelim ve 2023’ü alnımızın akıyla karşılayalım.”

Not: Bu yazıyı zamanında birinden esinlenerek yazmışım, ama kim olduğunu unutmuşum.