Bir süre sonra babasına Ankara'da dükkân açmak istediğini söylemiş; ancak öngörülü davranmış kurucu baba ve "Açacaksanız İstanbul'da açın, İstanbul dünya kentidir." demiş. Onun tavsiyesiyle 1987'de İstanbul'da Kapalıçarşı Çuhacı Han'da 8 metrekarelik bir dükkân açılmış ve toptan ticarete başlanmış. Üç küçük mağaza ile başlayan iş, 3 mağazayı birleştirip büyük bir mağazaya dönüştürene kadar sürmüş. Bu yaklaşımıyla sektördeki büyük mağazacılık konseptinin de öncülerinden olan Koçak Gold, 1993 yılından bu yana ihracat da yapıyor. Balkan ülkeleri, Kafkas ülkeleri ve Avrupa'ya ihracat yapan kuruluş, uluslararası piyasalarda 14 ayar ürünleriyle tanınıyor. İç piyasada 14 ayar grubunun yanı sıra 22 ayar ve kendi üretimi olan ürünleriyle de yer alan Koçak Gold, yurtdışında; Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Sırbistan, Macaristan, Polonya, Litvanya, Estonya, Letonya, Kosova, Çek Cumhuriyeti, Irak, Bosna Hersek, Makedonya, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan, Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerde satış yapıyor. Altın takının yanı sıra Koçak Pırlanta markasıyla pırlantalı mücevher de üreten kuruluş bu yıl 50. kuruluş yılını kutluyor. 

Kuyumculukta tanıtım ve reklam çok önemli 

Sadece perakendede değil, toptancı kuyumculuk yaparken de tanıtımın ne kadar önemli olduğunu kavramış bir grup Koçak Gold. Grubun Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Koçak, "Aksaray Horhor'da antikacılar çarşısını gezerken bir mücevherat kataloğu gördüm. Hazine sandığı bulmuş gibi oldum. Bir benzerini yapmaya karar verdiğimizde bize dönüşünün bu kadar verimli olacağını bilemezdik. Gerçi katalog üretiminde de sektörde bir ilkti. Bizden önce tek sayfalık broşürlerle iş görülmeye çalışılırdı." diyerek üründe ya da tanıtımında yapılacak olan küçük bir farkın önemine vurgu yapıyor. 1990'lı yıllardan bu yana eski Doğu Bloku ülkeleri ile Rusya dışındaki eski Sovyet ülkelerine büyük satışlar ve ihracat yaptıklarını anlatıyor; "Hem iç pazarda hem de yurtdışında tanıtım ve reklamla markamızın bilinirliğini artırmaya çok önem verdik. Bu sayede de Koçak Gold markası sadece iç pazarda değil, geniş bir bölgede tanındı." diyor.

Doğru yerde yapılan sponsorluk, harcama değil yatırımdır 

İsmet Koçak, Binbir Gece adlı TV dizisindeki izlenme potansiyelini görür, sponsor olma kararını hızlıca verir. Sezgilerinde yanılmaz ve bu sponsorluk sonrasında satışları yüzde 30 artar. Dizinin başrol oyuncusu Bergüzar Korel'e dizideki adıyla Şehrazat'a taktıkları 22 ayar bileziklerin çok yüksek talep gördüğünü söyleyen Koçak şu ilgi çekici bilgileri veriyor: "Bizim satışlarımızın yüzde 80'i 22 ayar bileziktir. Bilezik Türk kadınlarının en çok tercih ettiği takıdır, aynı zamanda da en geleneksel yatırım aracıdır. Bergüzar Hanım'ın dizide de taktığı bilezikler büyük ilgi görüyor."

Tüccar olanlar ticareti, zanaatkar olanlar zanaatı konuşur evlerinde, çocuklar da dibine düşer elbette. Gerçi İsmet Koçak bir hamleyle kendini hukuk fakültesine attıysa da baba mesleği onu geriye çağırmış. O daha okurken de yazın memlekete döndüğünde babasına yardımcı olmuş. 

"Küçük yaşta mağazanın içine girdik." diyor Koçak ve "Sekiz kardeşiz. Altı erkek, iki de abla. Babam bizleri okuttu. Mağazamız küçük bir perakende mağazasıydı ama bize altını çok iyi öğretti. Babam çocuklarının sayısı fazla olunca bir okul kazananı evden gönderdi, yazları da hepimizi ya tarlada ya da mağazada çalıştırırdı. Ben mağazada çalışıyor olmama rağmen aklım fikrim siyaset bilimlerini okumaktı ama hukuk oldu." diyerek gönlündeki mesleği de bizimle paylaşıyor.

Ablanız da Hazine avukatı olmuş. 

"Ablam benim hukukta okumamda pek etkili olmadı ama okumak bizim sülalede bir yarıştı. Amca çocuklarının hepsi okumuştur. Mesela amcamın oğlu vardı, şimdi Yargıtay üyesi, biz onu örnek alırdık. Bu alanda yürümeyi ben de isterdim. Ancak babam, 'yaşlandım artık işi bırakacağım' dediğinde görev beni çağırdı. Savcılığı bırakıp kuyumculuğa döndüm."

İsmet Koçak dönmesine döner ama aklını ve enerjisini var olan işi geliştirmeye adar. 

"Döndük ama üniversitede tez olacak çok güzel bir çalışma yaptık. Küçük kardeşim ordu mensubuydu onu da yanıma aldım. Birlikte çalışmaya başladık. Köylere gittik, promosyon yaptık ve köylülerle yakın ilişiler içinde olduk. O sıralar kasabada açılmış tüm kuyumcuları ciroda geçtik. Bu arada Ankara'ya da gidip gelirdik, acaba Ankara'da da bir mağaza olur mu diye araştırdık. Babamıza da ne düşünüyor diye soralım istedik, babam zaten dolandırmadan 'İstanbul' dedi."

Koçak Gold'un başarısının gerisinde yenilikçilik ve aile üyelerinin birlikteliği var. Kardeşinin girişimci yanını iyi dengeleyen İsmet Koçak, başarıyı nasıl yakaladıklarının sırrını paylaşıyor bizimle. 

"Sürekli yeni bir şey yapma arayışı ve bunun uygulamaya dönüştürülmesi çabamız var. Babam, 'Bir şey bilmiyorsan, komşun neyi iyi yapıyorsa sen de onu yap, hiçbir şey bilmiyorsan onun yaptığını yap' derdi."

Kurucu Tevfik Koçak ilginç bir kişilik... 

"Evet, öyleydi. Cevdet Sunay binbaşıyken ona üç yıl yazıcılık yapmış. Babam, o günlere ilişkin, 'Bölükte iki kişi vardı okuma yazması olan, biri de bendim. Çocuklarımı okutmaya o zaman karar verdim' demişti."

İşi büyütme kararı verilince aksiyon da hızlanıyor. 

"İkinci büyük mağazayı açınca sektörde bayağı etkili oldu. Büyük mağaza olunca hem içeride hem dışarıda fark edildik. Doğu Bloku'na bağlı ülkelerden kuyumcular geliyor, mücevherat alıp gidiyorlardı. Düşündük onlar geliyorlarsa biz de onlara gidelim. Önce Bulgaristan'a, Romanya'ya, Makedonya'ya gittik ve neler oluyor gördük. Türkiye'de yaptığımız tanıtım kataloglarını oraya da götürdük."

Bütün bu seyahat ve tanıtımlar bardağı doldurmuş olabilir ama en temel çıkış noktanız neydi? 

"Sektörde hiç kimsenin aklında yokken 1987'de ilk TSE standardını biz aldık. Broşürlerimizde TSE belgemizi de görüntülüyorduk. Sektörden 'Eski köye yeni adet, altının da TSE'si olur mu?' diyorlardı ama şimdi herkes TSE kullanıyor. Yurtdışına çıkan ilk şirketlerdeniz. Ayrıca en belirgin kırılma notası da kendi binamıza geçmemiz oldu. Tanıtıma inanırım. Reklamların etkili olduğunu da bilirim. Binbir Gece dizisine sponsorluğumuzun da çok isabetli olduğunu söylemek isterim. Şu anda marka bilinirliği anketlerinde ilk beşte görünüyoruz. Her yaptığımız işte bir düşünce ve derin bir çalışma vardır. Şansım yaver gitti de her şey iyi oldu diyemiyorum çünkü her şeyi çalışmayla elde ettim. Diğer yandan 1997 yılında Dünya Altın Konseyi'nde marka yaratmak için bir çalışma da yapmıştık. İşte o yıllarda tabiri caizse patinaj yaptık ve üretime girdik. Babadan kuyumcuyuz ama biz özünde satıcısıyız. Üretici olmadığımız için bu yatırım bizi zorladı, zorlayınca markanın tanıtımını belli bir süre erteledik. Keşke üretime girmeseydik de tanıtıma devam etseydik dediğimiz zamanlar da oldu."

Dünya Altın Konseyi'nden söz eder misiniz? 

"Dünya Altın Konseyi, dünya altın üreticileri birliğidir ve altın üreticilerinin altın satışını artırmak için kurulmuştur. Mesela Dubai'de, Türkiye'de, Hindistan'da ve İtalya'da büroları var. Türkiye'de büro altın satışıyla ilgili olarak şirketlerle temas içinde oldu. Altının satışını nasıl artırırız konusunu gündeme taşıdı. Çok yeni bir sektörüz. Ancak Anadolu'da kuyumculuk tarihi binlerce yıla uzanır. Dünya Altın Konseyi Bürosu açıldıktan sonra sektör olmamıza da katkı sağladı. Türk kuyumcular birbirini tanımıyordu. Toplantılar düzenlendi, insanları bir araya getirdi ve tanıştırdı. İlişkilerle birlikte işler de yavaş yavaş gelişti."

Sektörün derneği, yayınları ve fuarı da var. Bir iş kolunun meslek olması için bütün temel parametreler mevcut. Peki, bütün bunlar arasından Koçak Gold nereye doğru gidiyor? 

"Marka bilinirliğini artırmaya devam edeceğiz, çünkü Türkiye'nin tek eksiği dünya markasının olmaması. Bu Türkiye'nin en büyük sorunudur. Oysaki Türkiye altın ve mücevheratta marka olmaya aday bir ülkedir. Şimdi de İtalya'dan sonra ikinciyiz. Diğer yandan yurtiçinde üretilen ürünlerin yüzde 95'i hâlâ no-name. Firmalar güçlenmeli, büyümeli ve yurtdışına ihraç da artmalı. Bizim gayemiz, yurtdışında Türk malı, Türk malı diye satılmalı. Yabancı alıcılar bizden malı alıyor, ama kendi tüketicisine satarken bizim adımızı söylemeden satıyorlar. Bu bizim büyük eksiğimiz. Çok çalışmak değil, akıllı çalışmak gerekiyor."

Peki, bu süreçte devletten neler bekliyorsunuz? 

"Devletin kuyumculuk sektörüne bakışı olumlu yönde değişiyor; ama hâlâ ciddi handikaplarımız var. Öncelikle kuyumculuğun bir sektör olarak görülmemesi problemi var. Diğer yandan yüzde 20'ye varan Özel Tüketim Vergisi sıkıntı yaratıyor. Sektörün gelişimine verdiği engelleri Maliye Bakanlığı'na gerektiğince anlatabilirsek ÖTV'nin kaldırılacağına da inanıyorum. Eğer ÖTV kalkarsa yurtdışına satış rahatlar. İhracat rakamları anlaşılır ve belirgin hale gelir. Bu da ihracat içindeki sektörel payımızı büyütür. Şimdi taşı ithal etmek de sıkıntılı, fatura kesmek de sıkıntılı. ÖTV'den ötürü fiyat artıyor, satışlar da düşüyor. Yurtdışına doğru düzgün ihracat yapılamıyor."

Niçin biz daha farklı ve güzel tasarımlar yapamıyoruz? 

"Düşünüp üreten insanımız az da ondan. Biz Türk kuyumcuları İtalya'daki fuarlara gidiyor ve onların yaptıklarını şöyle yapsak, biraz değiştirsek diye bakarız. Keşke bunun tersi olsa İtalyanlar gelip de Türk reyonuna baksa. Oysaki altın sektöründe iyi yetişmiş insan kaynağımız ve çok iyi el işçiliği yapan zanaatkarlarımız var. Tasarım için ise ayrı bir eğitim gerekiyor. Bizdeki üniversitelerin de artık ciddi anlamda takı tasarımına girmesi lazım, şimdilerde yüzeysel şeyler üretiliyor. Ne yazık ki okuldan mezun olunca da her şey bitmiyor. Sektör olarak Türkiye'de yaklaşık 35 bin perakende kuyum mağazası ve 5 bin kadar da toptancı var. Toplamda 40 bin olur, o da eder en az yüz bin çalışan, ciddi bir rakam. Türkiye kuyumculuk sektörünün toplamda 250 bin kişiye ekmek sağladığını düşünüyorum."

Konuşmanızda çoğulcu yaklaşımınız var. Bu sizin takım çalışmasına yatkın olduğunuzu gösterir. Bu durum çok kardeşli olmaktan mı kaynaklanıyor? Nasıl bir yöneticisiniz? 

"Benim disiplin alışkanlığım var. Bir de bana mükemmeliyetçi diyorlar. Her şeyi dört dörtlük istediğimi söylüyorlar ama her şey dört dörtlük olmuyor, zor. Elbette bu da sıkıntı yaratıyor. Bir de acele iş yapmak isterim, hemen anında o iş olsun isterim. Yarına iş bırakmam, çünkü yarın bir başka iş önümüze çıkınca onu yapacağız. Ben tembel adama kızarım, yaramaz derim. İnsan çalışkan olacak, disiplinli olacak, zamanında gelecek, bir de işi sahiplenecek. İnanın ben belki bir çalışanımdan üç kat, dört kat daha fazla çalışıyorum."

Türkiye, dünyadaki genel ekonomik daralmanın kıskacında

Türkiye'yi ve geleceği nasıl değerlendiriyorsunuz? 

"Türkiye şu anda dünyadaki genel ekonomik daralmanın kıskacında. Bu ekonomik daralmanın petrol ve maden fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeniyle olduğunu düşünüyorum. Dünya ekonomisinde gıda ile ilgili gelişmeler daha büyük bir kaosun habercisi olabilir. Son yüz yılda iki büyük savaş yaşamışız. Bu savaşlar paylaşmayan, hepsi benim olsun diyenlerin istediğinden kaynaklanmıştı. Uluslararası sorunlar mümkün olduğunca çözülmeye çalışılıyorsa da zengin ülkeler zenginliğini sürdürmek için çaba göstermeye devam ediyor. Fakir ülkeler ise hâlâ fakir. Bu dengesizliği kısmen de olsa düzeltemezsek büyük bir kaos yaşanabilir diye düşünüyorum. Çünkü bakıyoruz dünya savaşlarının sebeplerine, neticelerine aynı şey. Güçlü ülkeler, küçük ülkelerin elindeki zenginliklere müdahale etmeye devam ederlerse sorun büyümeye devam edecektir. Dünyanın büyük sermayedarları her istediklerini rahatlıkla yapıyorlar. Diğer yandan en temel ihtiyaçların fiyatı da sürekli artırılıyor. Kediyi sıkıştırırsanız yapacağı tek şey tırmalamaktır. Ben şahsen bu durumdan endişeliyim."

Editör: TE Bilişim