17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrası, tutuklanarak cezaevine konulan olayların baş aktörü, rüşvetçi bakanların kankası, ülke başcısının prensi olan tefeci Rıza Zarrap'ı kamuoyunda masum gösterebilmek, AKP hükümeti himayesindeki tüm basın ve yayın kuruluşlarının asli görevi olmuş , Acem uşağının ülkemiz bütçesine büyük katkıları olan önemli bir işadamı olduğuna dair uydurma hikayelerle ciddi bir algı operasyonu oluşturulmuş, bu algıya takviye olarak Erdoğan'da ülke tarihinin en büyük yolsuzluğunu gündemden düşürebilmek için, kişisel çabalarıyla paralel devlet yapılanması diye bir tez ortaya atmış, bunu da başarıyla savunmuştur.

Üç dört aylık bir gözaltı süresinden sonra, iktidarın baskılarıyla tutuklayanlarla, tutuklananlar yer değiştirilmiş, bu hayırsever onlarca deşifre edilmiş ses kayıtlarına rağmen serbest bırakılmıştır.

Bunla birlikte gözaltına alınan bakan çocukları ve bürokratlara da para kasaları, ayakkabı kutuları, hükümetin bir özrü olarak geri iade edilmiştir.

Her şey yolundaymış gibi görülürken, birden bire bu hayırsever süt kuzusunun, şüpheli ve fulü olan ABD seyahati esnasında göz altına alındığı, haber merkezlerine manşet olarak düşmesi, Acem uşağının ticari parterleri olan AKP yönetime soğuk bir duş etkisi yapsa da, kulaklarına su kaçan muktedirler, kamuoyunu uyandırmamak için her şey normalmiş gibi davranarak, bu olayı gündemden düşürmenin gayreti içerisine girmişlerdir.

Zaman zaman esaret altındaki yalaka basın ve sosyal medyadan aldığımız kısıtlı haberlerde, süt kuzusunun FBI ve Bölge Savcısı teslim olduğu ve kara kutusunu açtığını söylentilerinin yayılmaya başlaması ve arkasından Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısının yine ABD seyahati esnasında tutuklanması olayın sıcaklığının artarak devam ettiğinin göstergesi olmuştur..

Soruşturmanın İran asıllı savcısı Preet Bharara, hazırlamış olduğu suç dosyasında Türkiye'nin en üst düzey yönetici ve yakınlarının sanık olarak yargılanabileceği konusundaki açıklamaları, ABD'nin ülkemize aba altından sopa göstererek, Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili bazı stratejik uygulamaları (Kürt Devleti'nin kurulması, YPG ve PYD'nin Türkiye tarafından tanınmasa dahi, ABD ile yaptığı ortaklığa ses çıkarılmaması konularının) kabul ettirilmesi diye algılanabilir...

Savcının görevden alınmasıyla elinin rahatladığını sanan iktidar, son olarak aynı dosyayla ilgili eski Ekonomi Bakanı, saatlerin efendisi Çağlayan'a tutuklama kararının çıkması ve suç dosyası içerisinde atmışa yakın üst düzey görevlileri yada yakınlarının suçlu olarak bulunduğunun zikredilmesi, AKP açısından ciddi bir sorun teşkil etmiştir.

Bir ülke düşünün, yöneticileri tefeci ve kaçakçılarla işbirliği yapsın, idare ettikleri devletin imkânlarını, kirli ilişkilerinde sınırsız kullansın, tefeci partnerlerini korumak için adaletin terazisini bozarak, gayri meşru kararlara imza atsın...

Böyle bir ülke yönetimi olur mu? Birleşmiş milletlerin üyesi olarak, BM Güvenlik Konseyi'nin kararını yok sayarak İran'a uygulanan ambargosunun tefeciler tarafından delinmesine müsaade etmek hangi mantığın eseri, anlamak mümkün değildir.

İran'la sınır komşusu olmanın avantajlarını kullanarak doğalgaz da dahil yasal ticaretimiz zaten devam ediyordu, cepleriniz bir kaç milyar kirli para girecek diye ülkemizi ateş çemberinin ortasına atarak, uluslararası arenada itibarını zedelemeye hakkınız var mı? Bu hata ve aç gözlülüğünüz bedelini, emperyalist kan emicileri tarafından her zaman olduğu gibi Türk devleti ve milletine fatura edilecektir.