EL COMANDANTE / FİDEL CASTRO

13 Ağustos 1926’da Doğu Küba’nın Oriente’ye ait bir köyünde doğmuş. Babası İspanya’dan gelerek zenginleşen bir adam; 26 bin dönüm arazi ve 300 ırgatın sahibi… Oğlu Fidel Kastro! Annesi bir hizmetçidir ve evlilik dışı, gayri meşru şekilde doğar. Fidel 6 yaşına geldiğinde bir kilise okuluna gönderilir; fakat orada kalamaz. Sıkı sık okul değiştiren Castro asi bir kişiliğe sahiptir; aile durumu onu her zaman etkilemiş ve asabi bir kişiliğe bürünmüştür. Öğretmenleri şikâyetçidir… Canı sıkıldığında ya da öğretmenini sevmediğinde dersliği terk edip gider. 15 yaşında tekrar seçkin bir Katolik okuluna gönderilir; fakat taşralı olduğu için orada da dışlanır. Fidel bu dönemini hiç unutmayacaktır. Tarih ve spor en sevdiği meşgale sahasıdır. 1945’te ise Havana Üniversitesinde artık hukuk öğrencisidir.

Küba yaklaşık 4 asır boyunca İspanyol kolonizasyonuna tabi olmuş. 1897’ye kadar süren kanlı çarpışmalar nihayete erdiğinde İspanyollar geri çekilmek zorunda kalır. 20. Yüzyılın başlarında Küba gibi ufak ülkenin dev komşusu ABD, onları jeopolitik ve ekonomik sebeplerce ilhaka zorlamak ister; haddi zatında Amerikalıların başta şeker olmak üzre Küba’ya ciddi yatırımları söz konusudur. Kübalılar, ABD’ye ilhaka karşı çıkarlar; fakat yine de zaman içinde ABD’nin ekonomik nüfuzu giderek artar. 1950’de üniversiteden mezun olan Castro, Bogota günlerinde Komünizmle tanışır; üniversite çağlarında antiAmerikancı ve devrimci kişiliği tevarüs edecektir. 1951’de siyasete girme kararı alan Fidel, Havana’dan senato adaylığına koyar; fakat Batista’nın darbesiyle Küba’da siyasi iklim değişir. Fidel Castro’nun artık bir hedefi vardır: Batista ve Devrim! Castro, Batista karşıtı ilk devrimci(!) harekâtına Santiago Askeri Kışlasına yaptığı bir saldırıyla başlar; ancak sonuç kendisi ve arkadaşları için felakettir. Çatışma esnası ve sonrasında yakalanan arkadaşları tamamına yakını öldürülür. Castro yargılanır, 15 yıl hapse mahkûm edilir. Ahmakça olmasına rağmen Santiago baskını ve cezaevi süreci Castro’nun liderlik kavram ve kavrayışına adeta manivela olur. Batista karşıtı gösteri ve eylemlerin pek çoğu Cezaevinde Fidel’in talimatlarıyla gerçekleştirilir. Küba’daki çalkantı beraberinde dış baskıyla birlikte Fidel Castro, 1955’te şartsız tahliye edilir. Esasen ironik derecede Castro mücadele metodunu Hitler’in KAVGAM kitabından esinlenerek geliştirir; bunu yakın arkadaşlarına da söyler. Naziler için Yahudiler ne ise Castro’ya göre Batista ve Amerika o dur!..

Küba’da süreç istediği gibi işlemez ve Fidel 1955’te Meksika’ya kaçar. Meksika’da örgütlenmek için 1,5 yıl kaldıktan sonra bir tekne ile 80 kadar arkadaşıyla devrimini gerçekleştirmek için Küba’ya geçer; ancak Batista güçleri çoğu arkadaşını öldürür; Castro canını zor kurtaracaktır. Fidel artık Küba dağlarındadır. Amerikalılar için kumar ve fuhuş merkezi olan Havana ve Küba’da Batista rejimi desteğini kaybediyor, başta köylüler Fidel Castro’ya destek olmaya başlıyorlardır. 1958’e kadar ABD’nin kuklalığını yapan Batista ülkesinden kaçmak zorunda kalır (ABD desteğini çekmiştir). 32 yaşında bir adam.. Fidel Castro, Küba’nın yeni lideridir.

Ve Küba’da Fidel Castro ile Devrim dönemi başlar; ilk işi Che ile birlikte Batistacıları kanlı şekilde infaz etmesidir. Ardından yüz milyonlarca dolarlık ABD varlığına el koyar; devletleştirir. ABD karşıtlığının doğal seyrinde Sovyetler ile hızlı şekilde ilişki kuracaktır. SSCB için de bu durum ABD’nin karnına sokulmak ve tehdidini güçlendirmek manasındadır. Fidel’in hesabına göreyse ABD’ye karşı konvansiyonel caydırıcılık ile SSCB ekonomik yardımı…1960 yılında BM kapısı önünde Kuruşçef’i kucaklayan Fidel Castro, Kübalının milli devrimini SSCB’nin emrine vareste kıldığını ilan ediyordu... Küba Milli Devrimi SSCB ve ABD arasında artık bir piyon taşı olucaktır.

Mevcut durumdan iyice rahatsızlık duyan ABD’nin tek hesabı vardır; Küba’yı işgal… Ayzınhavır döneminde planlanan ve Kenedi ile devam eden stratejiye göre Küba Devriminden kaçan sürgünler, CIA tarafından eğitilerek, hazırlanacaktır. Meşhur Domuzlar Körfezi Harekâtı başlar. Harekât ABD adına tam bir fiyaskodur; harekât, Castro tarafından iki günde çökertilir ve 1200 ABD işbirlikçisi Kübalı esir alınır. Harekat sonucunda ABD ambargosu başlamış ve Küba denizden ablukaya alınmıştır. Sonuçta Castro SSCB’ye gider.. ve 1962 yılında Sovyet orta menzilli füzeleri gizlice Küba’dadır. Füzelerle birlikte 40 bin Soyvet askeri… ABD U2 casusu uçakları bataryaların yerini tespit ettiğinde dünya bir felaketin eşiğindedir. ABD, SSCB ve FİDEL CASTRO Nükleer Savaş Senaryosunun oyuncularıdır.

Füze Krizi Kennedy ile Kuruşcef arasında çözülür; bu esnada Fidel refüze edilmiş, Ruslar onu hesaba koymamışlardır; sonuç SSCB füzelerinin Küba’dan çekilmesidir. Bu krizin Türkiye’ye etkisi kaçınılmazdır; Sovyet tehdidi Türkiye’ye hızla yönelirken ABD’nin peyki ve uydusu bir Türkiye gerçekliği karşımıza çıkacaktır. Süreç bir bakıma Castro’ya yarar; liderliğini daha da pekiştirir. Küba halkının düşman ABD algısı Fidel’in teminatıdır. Tehditler karşısında Küba halkını koruyan adamdır. İşbaşına geldiğinde seçim ve demokrasi sözü veren Castro’ya göre şartlar artık değişmişti. Demokrasi, seçim rafa kalkmış, Fidel diktatörlüğü başlamıştır.

1980 yılında yüzbinlerce Kübalı göç etmeye başlar… Maryel Limanın’dan gemilere binenler özgürlüğü ve refahı ABD’de ummaktadırlar. Fidel Castro zenginlerin gideceği kanaatindedir; fakat yanılmıştır.. gidenler, yoksul Kübalılardır. Fidel Castro onları hain, akıl hastaları olarak itham eder.  

Küba Devrimi’ni inceleyen siyaset bilimci ce analistlere göre Fidel ne komünist ne de faşisttir… Güçlü kanaat Castro’nun FİDELİST olduğudur; çünkü kendi iktidarı için kendi devrimini gerçekleştirmiştir. 1990 sonrası yıkılan Komünizm ve SSCB esas alındığında tek başına kalan bu ada ülkesinde yaşananların izahatı bu yöndedir.  Fidel pek çok suikast girişiminden kurtulmuştur; bilinen son suikast girişimi 1994 yılında konvoyuna ateş açılması olayıdır. 90’lar itibarıyla Sovyet yardımının kesilmesi (yıllık 4 milyar $) ABD Ambargosu ve zayıf ekonomi gibi nedenler Küba halkının Fidel’e olan güven ve desteğini azaltmıştır. Castro çare olarak serbest teşebbüsün Küba’ya girmesine razı olmuş; turizmi canlandırarak döviz girdisini yükseltmeye çalışmıştır. Sağlık durumu kötüleşene dek Küba’nın tek lideri olan Castro (sonra kardeşi Raul’a görevini bırakacaktır), kendi özgün ve romantik devriminin adamı olarak kalmıştır. Castro, kendi Küba ve devrimine inanmış romantik bir devrimci olarak tarihte yerini alacaktır.