Bayram denince akla, rahmetli Barış Manço’nun şarkısının sözleri gelir aklıma;

Bugün bayram, erken kalkın çocuklar,

Giyelim en güzel giysileri,

Elimizde taze kır çiçekleri,

Üzemeyelim bugün annemizi.

Bu bayram ne elimizde kır çiçekleri var, ne de yanımızda büyüklerimiz. Zarar gelmesin diye uzaktan seviyoruz, sayıyoruz birbirimizi. Dualarımızda buluşuyoruz tüm sevdiklerimizle.

Nerede eski Ramazanlar, eski bayramlar!

Eskiden bir saygı vardı, hoşgörü vardı. Ramazan ayının önemi ve neden bu ay oruç tutulduğunu bilen büyüklerimiz vardı. Maneviyattan bihaber büyümüş ama kendilerini maneviyatın kalesi gören yobaz siyasi İslamcıların gölgesinde geçen ne Ramazan ayından, ne de Bayramlardan keyif alıyor insan. Ramazan ayında savaşlar bitermiş. Panayırlar kurulurmuş. Küsler barışır, alışveriş yaparlarmış. Peki biz ne yapıyoruz? Kul hakkı yiyip, iftiralar atıp, yalandan “BEKA” masallarıyla koltuğunu koruma derdine düşüyoruz. Bu Ramazan ayının son günlerinde ziyadesiyle gördük bu acınası insanların, yaşlarına bakmaksızın yaptıkları bu çirkin eylemleri ve söylemleri.

Çok şey kaybettik!

O kadar çok şey kaybettik ki; sonbaharda savrulan yapraklar gibi savruluyoruz. Ne yapmamız gerekeni bilmiyor, her hata için bahaneler üretiyor veya bir başkasına iftira atıyoruz. Özellikle kimse kırılmasın diye birinci çoğul şahıs kullanmam, benim veya değer verdiğim insanların da böyle davrandıkları anlamına gelmesin lütfen! Sadece sizin kurum kaplayan vicdanınız ve beslediğiniz pis kininizin hedef tahtası olmak istemediğim içindir. Sizden korkmuyorum ve istediğimi daima yazıyorum! Sizin gibi insanlarla kaybedecek vaktim olmadığındandır yani kibarlığım.

Bayram sabahları mutlu uyanırdık. Gideceğimiz evler belli idi. Para alacağımız evleri öncelikle tercih eder, şeker verecek evleri sona bırakırdık. Eminim hepiniz aynısını yapmışsınızdır. Kapıya gelen çocukları kesinlikle geri çevirmezdik. O çocukları, kendi çocukları gibi görürdü büyüklerimiz ve mutlu olmalarını sağlarlardı. Bir başka faninin ömrü için bağışlanmazdı yani çocuklar. Geleceğin teminatı çocukların, bir ayağı çukurda olan bir fani için adandığını da gördü mübarek Ramazan günü bu gözler.

İnsanların aklıyla dalga geçildi yine. Sokağa çıkma yasağı gününde, tüm köprü ve otobanlar ücretsiz yapıldı. Ancak geçiş taahhüdü verilen köprüler, tünel ve otobanlar için para ödemeye devam edilecek. Hem de yüz milyonlarca Türk Lirası. Bunu da gördü bu Ramazan ayında bu gözler.

Girilmesi imkansız olan merkezi ezan sistemine giren ve camilerden bir yabancı müzik çalan densizin yaptığı densizliği paylaşanın suçlu ama densizliği yapanın bulunamadığı bir ülkede yaşıyoruz. Adil Öksüz, Zekeriya Öz gibi vatan hainleri, bir başka ülkede sefa sürerken, senelerce bunların hain olduklarını söyleyenlerin cezalara çarptırıldığını gördü bu gözler. Hırsıza hırsız diyenin suçlu olduğu ama birkaç ay önce, hırsızın Büyükelçi olduğunu gördü bu gözler.

Milliyetçilik adı altında, cemaatçilere ve teröristlere ülkeyi teslim eden zihniyete bir şey olmasın diye, yıllarca kendi Genel Başkanlığı’nın teminatı olan Siyasi Partiler Kanunu’nu bile değiştirmeyi teklif eden Genel Başkanlar gördü bu gözler.

Biz bu Ramazan ayında, maneviyatı bir kenara bıraktık, dünyevi işlerle ilgili ne tür pislik varsa yapmaya gayret ettik. Ancak şunu aklınızın bir kenarına yazın! Sizin için vatan, Vahdettin’in saray ve ihtişam arzusu, bizim için bu mukaddes toprakları çevreleyen sınırlardır. Sizin için vatan aileniz, bizim için milletimizdir. Sizin için vatan para, bizim için temiz ahlak, iyi niyet ve namustur. Sizin için vatan beş harften oluşan bir kelime, bizim için ise 85 milyonun tam bağımsızlık arzusudur. Siz sıkıştığınızda limanda bir gemi bekler, bizi ise mezar.

Hülasa; tüm bu olumsuzlukların ışığında, her ne kadar eski bayramların tadında olmasa da, Ramazan Bayramınızı en kalbi duygularımla kutlarım. Ülkemizin gerçek bayramı yaşayacağı çok yakın günlerde, en güzel ve en unutulmayacak, eski bayramlara ulaşmamız ümidiyle!