Bugün Türkiye'nin en hayati sorunu bölücülüktür. Kürt meselesi adı altında dile getirilen aslında ayrı bir siyasi egemenlik alanı istemektir.

Bunu sadece HDP ve PKK istemiyor. Aynı gaye için çalışan başka partilere dağılmış kamuflajlı birçok silahsız bölücü var.

Bunlar taleplerini -demokrasinin- arkasına sığınarak dile getiriyorlar. Öyle bir demokrasi resmi çiziyorlar ki, özerklik, federalizm neredeyse demokrasinin bir rüknü haline getiriliyor. Halbuki hiç bir demokrasi teorisinde, özerkliğin demokrasinin bir şartı veya unsuru olduğuna dair en küçük bir ibare yok. Onlar için demokrasi bir nevi maymuncuk işlevi görüyor. İstek ve taleplerini bu yolla meşrulaştıracaklarını sanıyorlar. Oysa demokrasi, iktidarın yürütme, yasama ve yargı tarafından paylaşılmasını öngörür, ülkenin paylaşılmasını değil.

Geçen gün Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serkan Özcan, "Kürt sorunu yok demek, Kürt yok demektir," dedi. Bu mantık aynı zamanda Kürt varsa sorun da var anlamına geliyor. Birçok koldan önce toplumu bir sorunun varlığına inandırmaya sonra da bu gedikten taleplerini sokmaya çalışıyorlar. -Bu yönüyle Kürt sorununun bir inşa olduğunu söyleyebiliriz.- Kürt sorunu yok demek Kürt yok demekmiş, böyle bir mantık olabilir mi? Bu mantıkla hareket etmek farklı etnik kökenden gelen her grubu sorun olarak mütalaa etmek demektir.

Bugün okullarda Kürtçe seçmenli dil olarak öğretiliyor. Kürtçe kurs açmak serbest. Keza özel okullarda Kürtçe eğitimin de önü açık. Hala, "Kürtçe üzerinde baskılar bitmeli," diye açıklama yapan siyasiler var.

Okullarında Kürtçe öğreten bir devlete Kürtçe üzerinde baskılar var demek ne kadar doğru?

Amaç resmi okullara Kürtçe eğitimi sokarak, Kürtçe eğitime veya öğrenmeye rağbet etmeyen vatandaşı bu yolla Kürtçe eğitime zorlamak. Gerçekte bugün bazı bölgelerde Kürtçe konuşma sorunu yok, tam aksine Türkçenin baskılanması sorunu var.Artuklu Üniversitesinde uzun bir süre örgüt baskısı ile Türkçe neredeyse yasaklı dil haline getirilmişti. Araya dönemin rektörünün girmesi ile bu baskı kısmen bitirildi. Hala bazı yerlerde Türkçe konuşana cevap vermeyen esnaflar var. Örgütün, evde- sokakta Kürtçe konuşun Türkçe konuşmayın talimatı var.

Olaya Türkiye'nin bütünlüğü açısından bakmak yerine etnik perspektiften, tek taraflı bakmak daha büyük sorunlara neden olur. Kürt sorunu başlığı ile meseleye bakanların görmek istemedikleri konulardan biri budur. Bu ülkede sanki sadece Kürtler varmış, başka insanlar yokmuş gibi davranmak karşı tepkileri tetikler.Bu tip meseleler tartışılırken toplumun diğer kesimlerinin hassasiyetlerinin, tahammül sınırlarının dikkate alınması gerekir. Bizi başkaları ilgilendirmez, bizim dediğimiz olacak, sadece bizim duyarlılıklarımız önemlidir gibi bir mantıkla hareket etmek toplumu daha büyük çatışmalara sürükler.

Çok sık kullanılan kelimelerden biri de eşit vatandaşlık kavramıdır.Eşitlik ilk bakışta son derece masum gibi görünen bir talep oysa eşit vatandaşlık, etnik gruplara siyasi kimlik veren sistemin adıdır.Bu talebin anayasaya dercedilmesi her etnik grubun ayrı bir egemenlik alanı, kendi kaderini belirleme hakkı, eğitimi kendine göre düzenleme ve ayrı bayrak hakkı doğar. Aynı vatan toprağı içinde farklı siyasi coğrafyalar ortaya çıkar. Etnik düzeyde eşitlik, senin bayrağın varsa benim de olacak, senin meclisin varsa benim de olacak demektir.Esas olan vatandaşlık düzeyinde eşitliktir, bu da zaten anayasanın 10. maddesinde; din,dil,ırk,renk ayırımı olmadan herkesin kanun önünde eşit olduğu şeklinde düzenlenmiştir. Anayasaların öznesi vatandaştır, kişidir. Düzenlemeleri de buna göredir.Toplumu etnik kökenlerine göre değerlendiren bir anayasa toplumu etnik kompartımanlara ayırır. Değerli bilim adamı Prof.Dr.Ahmet Buran'ın ifadesiyle; "İnsan hakları bireysel ve kültürel,grup hakları siyasidir.Sorunları çözerken grup kimliklerini muhatap alırsanız insan hakları bakımından bir çözüm üretemez,siyasi haklar vermiş olursunuz.Bu da ayrı bayrak,ayı toprak,ayrı resmi dil,yani özerklik ya da devlet demektir.Hiç bir devletin, hiç bir hukuk bakımından bunu yapma mecburiyeti yoktur.Hatta hiçbir devlet buna müsaade etmez.Bunu isteyenlerle ancak savaşır!"

Silah ve askeri yöntemlerle çözüm olmaz ifadeleri de yanlıştır. PKK 40 yıldır ayrı bir devlet için savaşıyor. Kırk yıldır da silahla durduruluyor. Terör örgütü yerine devlete silahı bırakın demek, PKK'nın istek ve taleplerine evet deyin demektir.Saldırıya uğrayan bir devletin buna karşı hiçbir şey yapmamasını istemek hiç bir akla sığmaz. Saldırı varsa cevabı da olacaktır.