Büyük bir düşünür, “Niyet ve bakış açısı eşyanın mahiyetini değiştirir.” Der. Gerçekten de hangi yönden ve hangi niyetle bakmak bir hadisenin mahiyetinin anlaşılmasında başat rol oynar. Bu Psikolojide de böyledir. Baktığın yön hadiselerin çözümü için büyük önem arz eder.

“Bu açıklamayı niçin yazdın?” diye sorduğunuzu duyar gibi oldum. Bunun sebebi son zamanlarda “Başkalarının sineğini kartal, kendi kartalını sinek” görme şeklinde bir hastalığın nüksetmesidir. Bir kısım İslamcı ve Milliyetçi yazarlar yıllarca bu milletin milli ve manevi değerlerini yok etmek için çalışan, vatan ve millet aleyhine faaliyetlere bulunan Nazım Hikmet, Hasan Ali Yücel vb. kişileri yüceltme derdine düştüklerini görüyoruz. Hangi saik ile yaptıklarını bilmiyorum ama böyle bir hastalık en azından bu ülkenin milli ve manevi değerleri için zamanında bu tiplere karşı mücadele edenlere karşı bir saygısızlık telakki ediyorum.

Mesela bunlardan biri “Beni Stalin yarattı” diyecek kadar inkârcılığını ortaya koyan ve birçok mahkeme savunmasında kendisinin komünist olduğunu savunan Polonyalı Yahudi Nazım Hikmet’tir. Nazım’ın ömrünü Sovyetler birliği piyonu olarak geçiren tescilli bir vatan ve millet haini olduğu açıktır. Babası Fransız kökenli, Protestan mezhebine bağlı Magdeburglu Karl de Trois soyuna mensup Mehmet Ali Paşa’nın torunu Hikmet Bey’dir. Annesi Celile Hanım’ın ise asıl adının Kostanty Borzecki olduğu bilinen Polonya asıllı bir Yahudi olan Mustafa Celâlettin Paşa’nın torunudur. Nazım’ın dedeleri başarısızlıkla sonuçlanan 1848 Polonya ve Macaristan devriminden kaçarak Türkiye’ye gelip yerleşen mülteci dönmeleridir.

Nazım Hikmet 1963 yılında çok sevdiği Moskova’da ölmüştür. Onun nasıl bir vatan ve din düşmanı olduğunu başka bir makaleye havale ederek burada komünist bir nesil yetiştirmek için tezgâhlanan Köy Enstitüleri mimarı Hasan Ali Yücel’in milli ve manevi değerlere nasıl savaş açtığını izah etmeye çalışacağım.

Hasan Ali Yücel, 1934'te Cumhuriyet Halk Partisi'ne dilekçe vererek Milletvekili adayı olarak önerilmesini sağlar; İzmir Milletvekili olarak Meclise girer. “Milli şef” İnönü’nün ceberut dönemine denk gelen 1938-1946 yılları arasında da 7 yıl 7 ay Millî Eğitim Bakanlığı yapmıştır. İnönü'nün desteğiyle, yakın çalışma ve dost grubunun katılımıyla sözde büyük bir reform(!!!) hareketi başlatır ve gerçekleştirir.

Hasan Ali Yücel 31 Ekim 1939'da, tipik bir CHP klasiği olan büyük icraatlarından birini daha açar. Bu serginin adı “Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi”dir.

Hasan Ali Yücel’in bu milletin milli ve manevi değerlerini yok etmek için yaptığı devrimlerden biri de 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri yasası çıkarılarak Köy Enstitüleri kurulmaya başlanması olmuştur. 1942-43 öğretim yılında, bu okullara öğretmen, yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek için, Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü kurulur. Sayıları zamanla 21'i bulan Köy Enstitüleri, 1944'ten sonra yılda ortalama 2000 öğretmen yetiştirmiştir.

20 Mayıs 1940 tarihinde de Türkiye’nin kalkınmasında füze etkisi yapan(!!!) ve milyonlarca işsize iş bulan(!!!) Devlet Konservatuvarının kuruluş yasası çıkarılır. Günümüzün Senfoni Orkestraları, bu kaynaktan beslenerek oluşmuştur.

Hasan Ali Yücel, 5 Ağustos 1946'da 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Millî Eğitim Bakanlığı görevinden istifa eder. İstifasının ardından gazetecilik görevine döner; dönemin etkin bir sol gazetesi olan Ulus'ta yazılar yayınlar, 21 Kasım 1950'de, Ulus ile ilişkisi bozulunca, üyesi olduğu partiden de ayrılır, politik hayatını noktalar. 1950-1960 arası bu son dönemde, solcuların karargâhı olan Cumhuriyet'te "Köşemden" başlığı altında yazılar yazar. Yazdığı yazıların kahır ekseriyeti bu milletin milli ve manevi değerlerine ters içeriklerle doludur.

Hasan Ali Yücel’in şeytani projelerinden biri olan Köy Enstitüleri Demokrat Parti hükümeti tarafından millî ve manevî değerlere aykırı eğitim göstermesi dolayısıyla kapatılmıştır. Birer fesat yuvası haline gelen bu kuruluşların kapatılmasına halkımız çok sevinmiştir!

Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta TBMM’de görüşülürken milli ve manevi değerlere sahip olan milletvekilleri tarafından karşı çıkılmıştır. Karşı çıkış gayeleri tutanaklara, “Köylülerin parasız çalıştırılarak acımasızca istismar edileceği, kız-erkek bir arada eğitim görmelerinin ahlâk anlayışına aykırı olduğu, Köy Enstitüleri’nin keyfî olarak geliştirilmiş bir model olduğu ve neticede yarım münevver ve hatta dinsiz, inançsız bir tip yetişeceği” şeklinde geçmiştir. Köy Enstitülerinde yetişenlerin kahır ekseriyeti halk arasında ve derslerde açık biçimde dinsizlik ve ahlâksızlık propagandası yapmış ve o günkü Cumhuriyet Halk Partisinin birer militanı gibi hizmet etmişlerdir. Buralardan yetişen Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Fakir Baykurt ve Mahmut Makal gibi yazarlar, yazdıkları eserlerinde açıkça komünizm ve ahlâksızlık propagandası yapmışlardır.

Köy Enstitülerinin sözde kuruluş amacı, çağdaş ve pedagojik bir sistemle öğrenci yetiştirmekti. Ancak ne kadar hazindir ki Köy Enstitüleri çocuklarımıza ahlâksızlık, milliyetsizlik, maddecilik ve komünizm aşılayan birer ifsat yuvasına dönmüşlerdir.

Hasan Ali Yücel, 3 Haziran 1942 günkü TBMM oturumunda Köy Enstitüleri Teşkilât Kanunu görüşülürken buraların kuruluş amacının CHP’ye parti militanı yetiştirmek olduğunu açık biçimde şöyle dile getirmiştir:

“Köydeki öğretmen Cumhuriyetin ve inkılâpların yayıcısı ve öğreticisidir. Her konuda köylüye rehber olarak yetiştireceğimiz öğretmen köy çocuklarını bizim, siyasal düşüncemize göre yetiştirecektir...”

Yine Meclis’te 5 Haziran 1942 günkü oturumda Geçici Komisyon Başkanı Salah Yargı da yaptığı konuşmada, “Köy Enstitüsü mezunları köylerde resmî ideolojinin misyonerliğini yapacaktır.” Diyerek gerçek niyetin ne olduğunu açıkça belirtmiştir.

Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler” isimli eserinde Köy Enstitülerindeki ahlaksızlıkları anlatırken şu ifadeleri kullanmıştır:

“Bu okullar kâmil insan değil, ahlaksız insanlar yetiştirdi. Kız-erkek karışık yatılı okullardı. Okullarda düşürülen ceninler tuvaletleri tıkadı.”

Sebilü’r Reşat ve Sırat-ı Müstakim gazetelerinin sahibi Eşref Edip Fergan, Hasan Ali Yücel’in Bakanlığı döneminde Kur’an yazısı ile ayetler, süreler yazıldığı için din kitaplarını bütün memleketten kamyonlarla toplatıldığını ve polis karakollarında ayaklar altında parçalatıldığını yazmıştır.

Köy Enstitülerinin fikir babalarından İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu Engin Tonguç, bu okulların açılış maksadının devrimsel süreci hızlandırmak olduğunu şu sözleriyle dile getirmiştir:

“Köy Enstitüleri sistemi başlı başına, ne bir okuma-yazma kampanyası, ne bir öğretmen yetiştirme çabası, ne bir köy kalkınması sorunuydu. Temel amacı bakımından, tarihsel koşulların hazırladığı bir olanaktan yararlanarak, iktidara katılıp, elde edilen yürütme gücü ile, emekçi sınıfları bilinçlendirmek ve devrimsel süreci hızlandırmak için girişilmiş bir devrim stratejisi ve taktiğiydi.”

Milli Eğitim Bakanlığı eski Başmüfettişlerinden Fethi İsfendiyaroğlu’nun Köy Enstitüleriyle alakalı hazırladığı bir raporda bu okulların nasıl birer milli ve manevi değerleri yok eden fesat yuvası olduğunu ve ne gibi icraatlar yapıldığını maddeler halinde şöyle açıklamıştır:

“Enstitülerde, Komünist Manifestosu teksir edilerek dağıtılmıştır.

Rus eğitim sistemi övülmüş, enstitülerde de Rus eğitiminin uygulanması istenmiştir.

Düziçi Köy Enstitüsünde, bayrağımızdaki ay-yıldız yerine orak-çekiç resmi çizilmiştir.

Öğrenciler için düzenlenen konferanslarda, “Bugün biz komünizmi kabul etmiyorsak, bu o rejimin kötülüğünden değil, bizim kafamızın geriliğindendir.?”, “Aile kutsiyeti, bir saçmadan başka bir şey değildir. Tabiat, senin karın-benim karım diye bir ayırım yapmamıştır. Bu insan egoizminin ortaya çıkardığı bir şeydir. Bunları bizler ortadan kaldırmalıyız.”, “Arkadaşlar, köle olarak yaşayan köylüyü kurtarmak bize kalmıştır. Yegâne çare hükümeti devirerek yerine geçmek, komünizmi ilân etmektir.” gibi konuşmaların yapıldığı tespit edilmiştir.

Köy Enstitüsü dergisinde açıkça zengin düşmanlığı yapılmakta sermaye sahipleri hain olarak gösterilmektedir.”

Köy Enstitülerinde yapılan komünist faaliyetler sebebiyle “Kenan Öner ve Hasan Ali Yücel davası” diye bilinen dava açılmış ve Hasan Ali Yücel bu okullar yüzünden komünizm propagandası yapmaktan suçlu bulunarak cezalandırılmıştır.

Köy Enstitüleri’nde yaşanan bin bir türlü rezalet ve komünizm propagandası Meclis tutanaklarına geçmiştir. Dönemin Eğitim Bakanı Tevkif İleri, 26 Aralık 1952 tarihli meclis konuşmasında, yaşanan rezaletleri, komünizm propagandasını ve anarşiye teşviki belgelerle şöyle ortaya koymuştur.

“Tanınmış bir Komünistin aynı illetle malul karısı, bu müesseselerin birine öğretmen olarak atanmış, öğrenciler bu yolda zehirlenmiştir. Birçok vatanperver öğrencinin bu haller karşısındaki (tepkileri de zamanın idarecileri tarafından şiddetle karşılanmıştır. Vesikalarla sabit olduğuna göre bu Enstitülerde Komünizme dair eserlerin özetleri talebe konferansları adı altında gençlere dinletilirdi. Bir öğrenciye hazırlattırılmış bir konferansta Rusya örnek olarak gösterilmiştir. Karl Marks’ın hayatı ve mezhebi hakkında konferanslar verilmiştir. Ahlaki gelenek ve göreneklerimize aykırı her türlü hareketler mazur görülmüş, hatta teşvik edilmiştir. Çirkin muamelelere hedef olan ve mukavemet gösteren kızlarımızdan bıçaklanarak tecavüze uğrayanların bulunduğunu gösteren şahadetler, vesikalar (belgeler) mevcuttur. Komünist Partisi’nin manifestosunun (bildirisinin) teksir edilerek öğrencilere dağıtıldığı da tespit edilmiştir. O zaman neşredilen “Köy Enstitüleri Dergisi”nde Komünistliği telkin edici yazılar vardır.” (TBMM Zabıt Ceridesi, 9. Dönem, Cild 18, Içtima 22, 26.12.1952, sayfa 441 ve devamı.)

Hangi açıdan bakarsak bakalım CHP’nin bir ifsat projesi olan Köy Enstitüleri ve buralardan mezun olanların kahır ekseriyeti bu milletin milli ve manevi değerlerini yok etmeye çalışmışlardır. Hangi saik ile yapılırsa yapılsın günümüzdeki bazı İslamcı ve Milliyetçi yazarların böyle tescilli birini göklere çıkarmaları ve böyle fesat yuvalarını bu millete şirin göstermeye çalışmaları hakikat adına bir sapmadan başka bir şey değildir.

Hülasa olarak diyorum ki: Köy Enstitüleri yaptığı icraatlar ile bu milletin ahlakını bozmak için kurulmuş birer fesat yuvasıdır.