Geçen hafta AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, Murat Bardakçı’yı kaynak göstererek, Mustafa Kemal’in Dumlupınar’da Truva Savaşı’nın intikamını aldığını söylemişti. Ben de Beşir Ayvazoğlu’nun yazılarını kaynak göstererek, Murat Bardakçı’nın yanıldığını, bu iddiânın Fethi Okyar tarafından yalanlandığını yazmıştım. Aynı yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Truva Sonatı konseri sonrasında “Truva” yerine “Çanakkale” demesine de dikkat çekmiştim.

“Truva’nın İntikamı” kitabının yazarı Erhan Afyoncu, geçen pazar günü Truva ve Fâtih hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazının girişi şöyle:

“Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Fazıl Say’ın Truva Sonatı isimli eserini icra ettiği konsere katılmasından sonra Truva gündeme geldi.”

Truva, konserle gündeme gelmedi. Son bir senedir gündemdeydi. Gündeme gelen, Ömer Çelik’in Truva hakkındaki açıklamasıydı.

Türk-İslâm medeniyeti hakkındaki düşüncelerinden en az kendim kadar emin olduğum devrem, arkadaşım Erhan Afyoncu’ya bâzı itirazlarım olacak.

Sevgili Erhan,

Şimdi tutsam, “Ölüm döşeğindeki Osman Gâzi, oğlu Orhan Bey’e, ‘İstanbul’u aç, gülzâr eyle! Truva’nın intikamını al!’ dedi.” desem, herhâlde kıs kıs gülersin.

Yine tutsam, “2. Murad Han, Hacı Bayram-ı Veli ile sohbet ederken, ‘Hocam, Truva’nın intikamını aldığımızı görebilecek miyiz?’ diye sorunca, Hacı Bayram, beşikteki Mehmed’i ve Akşemseddin’i göstererek, ‘Sen ve ben değil de bizim dervişle senin oğlan, Truva’nın intikamını alacak.’ dedi.” desem, daha bir iştahla gülersin.

Daha ileri gitsem ve “2. Murad Han, Truva müjdesi üzerine tacını tahtını 12 yaşındaki Mehmed’e bıraktı.” desem, “Bu da iyice tırlattı.” dersin.

İşte seni böyle güldürebilecek saçmalık, vaktiyle Sabahaddin Eyüboğlu’nu dinleyen Yahya Kemal ve Mükrimin Halil’i de güldürmüştü. Medeniyetimizi eski Yunan’a bağlama gayreti, nasıl bir medeniyetin mîrasçısı olduğunun idrâkinde olan bu iki münevveri, ancak güldürebilirdi.

Son yazında, daha evvelki Truva tezini tekrar etmişsin ama bir farkla. İstanbul’un fethine hiç girmemişsin.

FETİH-İ MÜBİNLE TRUVA’NIN NE ALÂKASI VAR?

2009 yılında “Truva’nın İntikamı” kitabın vesilesiyle verdiğin röportajda, Fâtih hakkında şöyle diyorsun:

“Kendisi 1462'de Midilli'yi fethederken, Çanakkale'ye gelip o zaman durmakta olan 3. Truva'nın harabelerine bakarak, ‘Ben Truva'nın intikamını aldım.’ demiştir.

Bu, Fâtih'in eline aynı zamanda bir koz da veriyor. Çünkü Batı'ya karşı Fethi savunacak bir meşruiyet sağlıyor. Fâtih'in siyâseten kendisini Kayzer-i Rum, Doğu Roma İmparatoru olarak takdim etmesi de zâten Batıların gözünde kendisini meşrûlaştıran hamlelerden. Kendisinin sâdece Doğu'nun değil, Batı'nın da hükümdarı olduğunu, batılılara hissettirmek istiyor.”

Niye? Fâtih’in böyle bir meşrûiyete ihtiyacı mı var? İstanbul’u fethettiği için Batı’dan özür mü dilemesi gerekiyor?

Asırlarca Peygamber müjdesine mazhar olmak isteyen bir milletin rüyâsı, meğerse Truva’nın intikamını almakmış, öyle mi? Ne oldu, “Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi”ne? Ne oldu “Nizâm-ı Âlem Ülküsü”ne? Hepsi, Truva yüzünden yerle bir oldu. Meğerse Kızıl Elma, Truva imiş.

Emin ol, bu safsatalar, şehidlerimizin ve ömrünü Türk-İslâm medeniyetine adayan târihçilerimizin kemiklerini sızlattı. Fakat Târihin Arka Odası’nda Murat Bardakçıyla birlikte târihçi diye parlattığınız, darbe ve dışkısever Celâl Şengör’ü mutlu etti. Adam, Fâtih’in Müslüman olmadığını söylemeye bile cüret etti. “Celâl Şengör işine baksın!” demekte biraz gecikmedin mi?

TRUVALI HELEN KIYÂFETİNİ NİÇİN SAVUNMADIN?

Yazdıklarından çıkan sonuca göre biz, Truva tarafındayız. Yâni Anadolu halkıyız. Hadi Fâtih de eskiçağ târihini iyi bildiği için, “Truva’nın intikamını aldım.” demiş olsun.

O zaman niçin Yunan tarafındaki Aşil’in kahramanımızmış gibi algılanmasına ve Truva Savaşı’nın kaybedilmesine sebep olan meşhur at heykelinin iki kere Çanakkale’ye dikilmesine itiraz etmiyorsun? Dikilecekse Atina’ya dikilsin.

Daha da mühimi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 29 Ekim resepsiyonunda Truvalı Helen kıyâfeti giyen Kampala Büyükelçisi Sedef Yavuzalp’i Ankara’ya geri çağırdığında, “Durun, siz kardeşsiniz!” demen gerekmez miydi?

Zavallı kadın, Troya yılında Fâtih’in aldığı intikama uygun davranıp kızkardeşimiz (!) Helen’in kıyâfetini giymişti, o kadar!

“Truva’nın İntikamı” kitabının yayınlandığı 2009, medeniyetler ittifakı ve dinlerarası dialog zırvalarının tavan yaptığı yıllardandı. Taraf gazetesi sürümü yazarlar, Çanakkale’yi tahfif etme yarışındaydılar.

Bu kitapla farkında olmadan hangi algı operasyonuna hizmet ettiğinin farkında mısın? Üzgünüm ama popüler târihçilik uğruna, yangına körükle gittin. Son yazında “İstanbul’un Fethi-Truva” alâkasına yer vermemen ve “Truva’nın intikamını aldım.” söylemini, sâdece Midilli’nin fethine bağlaman, dilerim, 2009’da zihinleri bulanan insanlara ulaşmıştır.

Gerçi 2018’in Troya yılı ilân edildiği bir zamanda ulaşsa ne olur ulaşmasa ne olur?

Oyun, bütün hızıyla devam ediyor!

Şimdi bana da “Sen işine bak! Târihi, târihçilere bırak! Film seyretmeye devam et!” diyebilirsin.

Vatanıma, milletime, bayrağıma, medeniyetime, şehidlerime, bilerek veya bilmeyerek yapılan her ihânet, benim işimdir!

Keşki siz akademisyenler de biraz film seyretseniz. Dünyâyı, Hollywood yönetiyor.