Hürriyet yazarı Sedat Ergin, " FETÖ’cü general bilmecesinde bakın hangi bağlantılarla karşılaştım" başlığıyla kaleme aldığı yazıda önemli bilgileri paylaştı.

Ergin'in yazısı şu şekilde:

Katıksız bir FETÖ mensubu olduğu sonradan kendi itiraflarıyla ortaya çıkan bir subayın geçen temmuz ayındaki Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) nasıl olup da tuğgeneralliğe terfi edip, ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı gibi son derece hassas bir göreve getirildiği sorusunun peşine düştüğümde, kendimi her aşamasında kafamı daha çok karıştıran bir puzzle’ın karşısında buldum.

Ve bu puzzle’ı tamamlamak üzere önüme gelen parçalar halindeki resmi bilgileri yan yana getirip anlamlandırmaya çalıştığımda bakın karşıma nasıl ilginç bir tablo çıktı.

Ancak parçalara geçmeden önce ana öyküyü kısaca hatırlayalım ki, birazdan yapacağımız egzersizde her şey yerli yerine otursun.

DELİLLER YENİ Mİ, YOKSA HAVUZDA VAR MIYDI?

Serdar Atasoy, geçen 23 Temmuz'da yapılan YAŞ’ta generalliğe terfi ettirilip Kara Kuvvetleri’ndeki kritik makama atanmış olmakla birlikte göreve başlatılmamıştır. Demek ki, bu görevi üstlenmesi problemli görülmüştür. Üstelik Atasoy, 2 Kasım 2020 tarihinde de emekliye ayrılmıştır.

Zaten iki hafta kadar önce 27 Ocak’ta gözaltına alınmış ve 1 Şubat tarihinde de itirafçı olup örgüt bağlantıları hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir.

Burada duralım. İlk bakışta 27 Ocak’ta kendisinin gözaltına alınmasını mümkün kılan yeni deliller, yeni bulgular ortaya çıkmıştır ki, Serdar Atasoy hakkında bu tasarruf yapılabilmiştir.

Ya da can alıcı ikinci bir soru yöneltelim. Yoksa bu deliller zaten devletin bilgi havuzunda bulunan, ancak daha önce değerlendirilmemiş olan veriler midir?

Eğer ikinci şık geçerliyse, o zaman daha da zor bir soru bizi bekliyor: Bu bilginin daha önce değerlendirmeye alınıp Atasoy’un YAŞ’ta terfi etmesi ve Kara Kuvvetleri’nde istihbaratın başına atanması gibi bir tasarrufun önüne geçilemez miydi?

2016’DA SAKARYA’DA TUTUKLANAN ÖĞRETMEN

En iyisi, soru yöneltmeyi bırakıp, somut olgulara odaklanalım. İsterseniz, önce dört buçuk yıl kadar geriye, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonraki günlere gidelim.

Önümde Google’da arama yaparken karşıma çıkan Anadolu Ajansı mahreçli bir haber var. 26 Ekim 2016 tarihli. “Sakarya’da FETÖ’nün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında Adliye’ye sevk edilen 25 kişiden 8’i tutuklandı” cümlesiyle başlıyor.

Haberde savcılık soruşturmasından sonra mahkemeye çıkartılan şüphelilerden tutuklanan sekiz kişinin isimleri de verilmiş. Bu sekiz kişinin üçünün öğretmen olduğunu öğreniyoruz haberden. AA’nın bildirdiğine göre, tutuklanan sanıklardan birinin ismi İhsan Baykut...

Bu ismi not edelim ve şimdi yakın tarihli bir başka belgeye geçelim.

‘EVET, BU ŞAHISLARI TANIYORUM...’

Bu kez atıf yapacağım belge, 1 Şubat 2021 tarihli Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Şüpheli İfade Tutanağı”. İfade verenin kimliğinin karşısında “Serdar Atasoy” yazıyor. Yani bu yazımızın konusu olan şahıs.

Emniyet, kendisine “İhsan Baykut, Erden Şen, Önder Körfez, İsa Yiğit isimli şahısları tanıyor musunuz? İlişki ve irtibatınız nedir” diye soruyor.

Atasoy, “Ben bu şahısları tanıyorum. Şahıslar hakkında yukarıda detaylı olarak açıklama yaptım” diye yanıtlıyor.

Sonraki sorudan, Atasoy’un Kars ilinde görev yaptığı 2006-2008 döneminde İhsan Baykut’un kullandığı değerlendirilen ‘Aks2309302608’ numaralı ankesör kartıyla iki farklı ankesörlü telefondan arandığının tespit edildiğini öğreniyoruz. “Mahrem imam İhsan Baykut isimli şahısla ilişki ve irtibatınız nedir, ne amaçla arandınız, anlatın” diye soruluyor kendisine.

Atasoy, yine “Yukarıda detaylı olarak açıklama yaptım” yanıtını veriyor.

Tabii, merak edeceksiniz yukarıda hangi açıklamaları yaptı Atasoy diye? Bu soruda adı geçen İhsan Baykut, 2016 yılında Sakarya’da tutuklanan FETÖ’nün mahrem imamıdır.

Atasoy’un ifade tutanağının önceki bölümlerini okuduğumuzda bu kişi gerçek adı olan İhsan Baykut kimliğiyle değil, örgütteki kod adıyla “Ahmet abi” olarak karşımıza çıkıyor. Atasoy, 2005 yılında Kars’a atandığını, burada üç yıl görev yaptığını ve bu ilde görevliyken kendisiyle “Ahmet” kod isimli bir örgüt abisinin ilgilendiğini söylüyor.

Atasoy, “Bu şahıs Kars ilinde Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen idi. Bu şahısla üç yıl tek başıma görüştüm. Görüşmelerimiz genellikle ayda bir şeklinde olurdu. Ahmet bana operasyonel hat ve cep telefonu vermişti. Bununla irtibat kurmamızı söylemişti. Ahmet benim ile sadece örgüt içinde kalmam konusunda verilmiş bir elemandı. Görüşmelerde Fetullah Gülen kitapları okuyup, vaaz videoları izletirdi” diye anlatıyor.

ÖRGÜT ABİSİ ANKESÖRLÜ KARTLA ARIYOR

Atasoy ile Baykut arasındaki bağlantı ne zaman tespit edildi? Tutanaktan öğrendiğimize göre, Atasoy’un bu ifadesi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2020 yılında açılmış olan bir soruşturma dosyası çerçevesinde alınmıştır.

Bu soruşturmaya istinaden 21 Ocak tarihinde Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği’nin verdiği izinle ankesörlü telefon görüşmelerine ilişkin HTS kayıtlarına erişim sağlanmış ve bu kayıtlar üzerinde inceleme yürütülmüştür. Atasoy’un gözaltına alınması geçen 27 Ocak tarihindedir. Yani bu iznin verilmesinden 6 gün sonra.

Verilen onay, Türkiye’deki ankesörlü telefonlardan yapılmış olan bütün aramalara ilişkin olarak özellikle 2018 yılından itibaren oluşturulan bilgi havuzundaki verilerden yararlanmayı mümkün kılıyor. Bu incelemede kanıtlanmıştır ki, Atasoy’un telefon hattı Baykut’a ait ankesör kartıyla iki farklı ankesörlü telefondan aranmıştır. Atasoy, ifadesinde Baykut’un aradığını inkâr etmiyor, zaten kendisinin örgüt abisi olduğunu itiraf ediyor.

BAŞKA SUBAYLARI DA ARAMIŞ

İlginç bir nokta daha var. Örgüt imamı İhsan Baykut’un ankesörlü kartından İlhan Yaşıtlı ve Atakan Adaşoğlu adındaki iki subayı daha aradığı ortaya çıkmıştır. Atasoy, bu kişileri tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, “İlhan Yaşıtlı 93’lü bir subaydır. Akademide benim alt devremdir. Bu şahıs Erzurum ilindeydi. Bu şahsın FETÖ içinde olup olmadığını bilmiyorum. Atakan Adaşoğlu isimli şahsı tanımıyorum” diye konuşuyor.

Böylelikle, İhsan Baykut’un örgüt abisi kimliğiyle Kars ilindeki Serdar Atasoy’un yanı sıra Erzurum’da görev yapan İlhan Yaşıtlı isimli subaydan da sorumlu olduğunu öğreniyoruz. 15 Temmuz 2016’da Atina’da albay rütbesiyle askeri ataşe olarak görev yapmakta olan Yaşıtlı, darbe girişiminin ardından ortadan kaybolmuştur.

İSTANBUL’DA DA ANKESÖRLÜ HATLARDAN ARANMIŞ

Dikkat çekici bir başka ayrıntı... Sorgulama metninden öğreniyoruz ki, Atasoy’un kullandığını teyit ettiği 530655.... numaralı cep telefonunun HTS verileri incelendiğinde, İstanbul’daki ankesörlü ve sabit kontörlü hatlardan iki kez arandığı anlaşılmıştır. “Aramalar kim tarafından yapıldı, ne amaçla yapıldı” diye sorulduğunda, Atasoy şu yanıtı veriyor:

“Bu arama örgüt içerisinde benden sorumlu olan mahrem imam Erden Şen tarafından yapılmıştır.”

İstanbul’da Harp Akademileri’nde görevli olduğu dönemde kendisiyle iki ayrı örgüt abisi ilgilenmiştir. Erden Şen, bu iki örgüt abisinden ya birincisi ya da ikincisidir.

Keza, şahsi telefonundan mahrem imamlardan İsa Yiğit ile de temas ettiği gösterildiğinde, Atasoy yine bu konuda detaylı açıklama yaptığını belirtiyor. Telefonunun baz bilgisinin örtüştüğü anlaşılan 7 kişi hakkında da detaylı olarak ifade verdiğini anlatıyor.

SORULAR BİTMİYOR

Yine sorularla bitirelim. Madem devletin elinde bu veriler bulunuyordu, Atasoy’un bağlantıları daha önceden ortaya konamaz mıydı? Bu veriler varken 2019 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kendisi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına nasıl karar verilebildi?

Editör: TE Bilişim