Münafık aldatarak iş görür. İçi ve dışı bir değildir. Dışarıdan size Müslüman görünür ama içinde bin bir şeytanlık yatar. Kur’an münafıkların bu özelliklerini birçok ayette açık biçimde resmeder.

Piyasaya sürüldüğü günden beri CIA’nın uşaklığını yapan Fetullah da Kur’an’da belirtilen münafık tipine en iyi örnek gösterilecek kişidir.

Fetullah CIA’yı arkasına alarak kurduğu örgütünde yapıyı sağlamlaştırana kadar yüzüne “İslam maskesi” geçirmiş ve kendisini hoca olarak pazarlamıştı. Ancak belli bir güce erişince artık “hedefe gitmek için her yolu meşru görmeye başlamış” ve peşinden giden ahmakları da buna ikna etmişti. Kullandığı argüman ise güya Türkiye’de gâvur bir sistem olması ve kendilerinin İslami bir düzen kuracaklarıydı. Bunun için hedefe gitmede her yolu mubah görmeyi, başarılı olmak için her türlü ahlaksızlığı yapmayı “Cihat” olarak lanse etti. Peşinden gidenleri de cihat yaptıklarına inandırdı.

Mesela Nuh Mete Yüksel 1999 yılında Fetullah’ın CIA ajanı olduğu hususunda bir dava açınca müritleri harekete geçti ve yetiştirdikleri bir şakirdeyi Nuh Mete Yüksel’in yatağına sokarak kasetini çektirdiler. Fetullah Nuh Mete Yüksel’in koynuna soktukları kıza, “Nuh Mete ile yatakta zevk alırsan zina olur. Zevk almazsan cihat olur. Bu hizmeti yaparak Cenneti garantileyeceksin.” Diye inandırdı ve bu ahlaksızlığı irtikâp ettirdi. Sonra da bu kızı başka bir mürit ile evlendirdiler. Tabii çekilen kasetle Nuh Met Yüksel’in yargı hayatını da bitirdiler.

Yine başarılı olmak için yetiştirdikleri müritleri istedikleri üniversitelere sokmaları gerekiyordu. Kurdukları sistemle üniversite giriş sorularını çalıp militanlarına verdiler ve başarılı yaparak istedikleri üniversitelere soktular. Soru çalarak başarılı kıldıkları öğrenciler özellikle TIP, Bilgisayara, Elektronik mühendislikleri, Hukuk, Polis Akademisi vb. okullara soktular. Buralardan mezun olan militanlar devletin en mahrem ve kritik, stratejik birimlerinde yer aldılar. Bu militanların büyük çoğunluğunu devlet bursuyla yurt dışına gönderip dil öğrenmelerini sağladılar ve dönüşlerinde özellikle Emniyet ve adliyede en kritik birimlerde göreve getirttirdiler.

Soru çalmanın en çok işlendiği yerlerden biri de polis akademileriydi. Polis akademilerinin bütün yönetimini ele geçiren FETÖ buradaki kuraları istedikleri gibi yönlendirdiler ve kendi militanlarını kilit noktalara getirdiler. Ünal Erkan Emniyet Genel Müdürü iken bu ahlaksızlığı öğrendi ve Polis akademisinde yapılan kurayı bastı. 1997 yılında kura için çift torba kullandıklarını bularak tutanakla tespit etti Ama sistem onların elinde olduğu için bundan bir sonuç çıkmadı.

Yine yaptıkları organizasyonlarla TSK içine binlerce militan yerleştirdiler. Bunun için öncelikle GATA’yı ele geçirdiler ve diğer yerlere girecek militanlara rapor ayarlama işini halletmiş oldular. Fiziki yönden nice kusurlu FETÖ militanı TSK’da göreve başladı. 1986 yılında sahte evrakla TSK’ya eleman sokan Fetullah’ın bir çetesi çökertilmişti. Hürriyet gazetesi bu çetenin varlığını iki gün üst üste, “İşte Fethullah / İşte Fethullahçılar” manşetiyle kamuoyuna duyurdu. Buca cezaevinde 163. Maddeye muhalefetten yatarken bu sahtekârlıkları yapanlarla aynı kovuşta aylarca kalmıştım.

Milletten topladıkları fitre, zekât ve sadakaları harcanması gereken yerlerden çok örgütün tanınması ve propagandasına harcadılar. Topladıkları kurbanları 1990’lı yıllarda Fetullah’ın, “Kurban kesmek bazı mezheplere göre sünnet. Biz onların paralarını farz olan yerlere harcayacağız.” Fetvasına dayanarak kesmediler. Bu kurban sahtekârlığına bizzat şahit olup itiraz ettim ama o zamanlar sesim cılız kaldı.

Örgüte para vermeyenlere karşı devlet içindeki örgüte mensup savcı, hâkim, emniyet müdürü vs. ile kumpas kurarak mallarına çöktüler. Kendi rızasıyla himmet vermeyenleri şantajla, korkutarak ve mallarının hepsine çökme tehdidiyle nice işadamını soydular.

Örgüt militanlarının yurt dışında 160 ülkeye rahatlıkla gidip gelmeleri üzerinden uluslararası kaçakçılık, uyuşturucu, kara para aklama, insan kaçakçılığı, elmas ve altın kaçakçılığı gibi kanunsuz işler yaparak örgüte para kazandırdılar.

Türkçe olimpiyatları adı altında yapılan organizasyonlar vasıtasıyla milyonlarca dolar topladılar. Platin, altın, gümüş, bronz sponsorlar adı altında iş adamlarından yüz milyonlarca dolar para toplayıp bunun onda birini Türkçe olimpiyatlarında reklam için harcadılar. Böylelikle her yıl büyük vurgun yaptılar.

Türkiye’ye özellikle Uzakdoğu ülkelerinden getirdikleri yaşları 18’den küçük kız çocuklarını buradaki zengin abilerine fuhuş için peşkeş çekerek hem onların örgütte kalmalarını sağladılar hem de büyük paralar kazandılar.

Her türlü kanunsuz yoldan elde ettikleri kara paraları Akın İpek gibi iş adamları üzerinden altın madenlerine aktarıp temizleme yoluna gittiler. Hükümet örgüte yönelik operasyonlar başlatınca Akın İpek, “Hocamın bir gülüşüne bütün servetimi feda ederim.” Diyerek cevap vermesi cömertliğinden değil, o altınların örgüte ait olmasındandır. Her ne kadar Akın İpek mahkemelerde böyle bir söz söylediğini inkâr etse de bunu örgütün mollalarından Ahmet Kurucan bizzat Akın İpek’ten izin alarak duyurduğunu köşesinde yazmıştı.

Örgüt içindeki bağlılıkları ve kilit noktalardaki militanlarını elde tutabilmek için “Katalog evlilik” adıyla kurdukları organizasyonlarda değişik vesilelerle kendilerine sığınmış genç kızları örgüt üyeleri ile evlendirdiler. Bu işle uğraşan bazı imamlar ise ellerindeki kızlarla ya hanımlarını aldatıp ikinci, üçüncü evlilikleri yaptılar ya da hanımlarını bırakıp kızlarla kaçtılar.

Örgüte mensup bazı ahlaksız iş adamları ise kendilerine staj için gelen kızlarla gönül ilişkisi yaşadılar ve bu hususta onlarca ahlaksız olay medyaya bile yansıdı.

Gittikleri ülkelerde açtıkları okullara o ülkenin en üst düzey siyasetçi, bürokrat ve askerlerin çocuklarını bedava alıp okuttular ve mezun olunca bulundukları ülkelerde en kritik makamlara getirttiler. Bu vesile ile bulundukları ülkelerde en çok ne para ediyorsa onun ticaretini ve kaçakçılığını yaptılar. Afrika ülkelerinden “Ananas” adı altında Ananasların içinde elmas kaçakçılığı organize ettiler. Bugün o ülkelerin en kritik yerlerinde FETÖ militanları yer aldığı için Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesine ayak diretiyorlar.

Örgüt içinde böyle ahlaksızlıkların yapılması bazı üst düzey yöneticilerinde aynı türden ahlaksızlık yapmalarına alan açtı. Bu çerçevede topladıkları himmetlerle kumarhanelerde para harcayanından köpük partilerinde kadınlarla cümbüş yapanlara kadar birçok üst yöneticinin ahlaksızlığı kamuoyuna yansıdı.

Örgütün tepesindeki Fetullah Türkiye ve dünyanın neresinde olursa olsun meşru gayri meşru toplanan bütün paraların % 15’şini “Kutsal hoca hakkı” diyerek Pennsylvania’da topladı. Fetullah’ın İzmir’den beri yanından ayırmadığı en has adamı Cevdet Türkyol üzerinde biriken bu paraların 50 milyar dolar olduğunu bu hususta araştırama yapan bazı gazeteciler yazdı.

Defne Joy Foster, 2 Şubat 2011 tarihinde FETÖ tutuklusu Ahmet Altan’ın oğlu Kerem Altan’ın evinde rahatsızlandı. Eve gelen sağlık görevlileri Foster’ın hayatını kaybettiğini tespit etti. STV, Zaman ve Taraf başta olmak üzere FETÖ’nün medya organları panik haliyle Kerem Altan’ı savunmaya başladı. FETÖ medyası, Adli Tıp raporunu dahi beklemeden, Foster’ın ölümünün alkol ve kullandığı ilaçlar sebebiyle olduğunu duyurdu. Halbuki Foster’in öldürülürken çığlıklarını duyanlar vardı ama FETÖ militanları bunu da örtbas etti.

FETÖ soruşturması kapsamında Bylock kullandığı gerekçesiyle gözaltına alınan eski kadın hâkim itirafçı oldu ve örgütün nasıl bir ahlaksızlık içinde olduğunu şu sözlerle anlattı:

“Biz kılık kıyafet seçimi ile ibadetlerde özgür değildik. Bunları nasıl yapacağımızı ve kendimizi nasıl gizleyeceğimize örgüt karar veriyordu. Etek boyundan, giydiğimiz kıyafetlere kadar tespit eden ablalarımız vardı. Meslek için yönlendirme görüşmesinde benim hâkim olmamı ancak bunun için başımı açmam gerektiğini söylediler. Bende kabul ettim. 2011 yılı Kasım ayında gerçekleşecek İdari Yargı sınavı ile Aralık ayında gerçekleşecek olan Adli Yargı sınavına hazırlandık. Sınavdan bir gün önce abla olan Gülşen, kaldığımız eve gelerek bizi bir araya topladı. Abdest aldıktan sonra bize Kuran üzerine yemin ettirdi ve daha sonra alan sınavı sorularının yer aldığı 100 sorudan oluşan kâğıtları çıkardı. Herkesin çok puan almaması gerektiğini söyledi.”

Ankara’da 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen başta Fetullah Gülen olmak üzere 73 sanıklı FETÖ Çatı Ana davası tanıklarından örgütün eğitim sorumlusu Çetin Acar, “FETÖ’nün üç bir kişilik fuhuş ordusu var.” Diyerek itiraflarda bulunmuştu.

FETÖ’de uzun yıllar üst düzey yöneticilik ve Zaman gazetesi yazarlığı yapan Ali Ünal ise terörist başı Fetullah Gülen’in ABD Beyaz saraydaki Monica Lewinski skandalına karıştıklarını ve bu skandalı kendilerinin organize ettiklerini söyledi.

Hülasa etmek gerekirse asla İslam ile alakası olmayan bu karanlık şeytani örgüt hedefe gitmek için her yolu meşru gören bir zihniyetle hareket etti ve etmeye de devam ediyor.

Yurt dışına kaçan örgütün üst düzey yöneticileri Türkiye(nin aleyhine her türlü faaliyeti yürütmeye devam ediyorlar. Örgütün medyacılarından oluşan bir grup ise özellikle sosyal medya üzerinden ihanetlerini sürdürüyorlar.

Yıllardır söylediğimi bir ke daha tekrarlıyorum: “Bu ahlaksız örgütle baş edebilmek için sadece emniyet ve yargı yoluyla mücadele etmek yetmez. Özellikle bu şeytani yapının İslam dini ile uzaktan yakından alakası olmadığı ortaya konulmalı ve bu yapıya İslami hassasiyetleri dolayısıyla bağlananlar örgütün elinden alınmalıdır. Bu şeytani yapıyla İslami, kültürel, ekonomik, siyasi, sosyal, emniyet, yargı vs. topyekün bir mücadele edilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu şeytani yapı dün olduğu gibi bugünde Bukalemun gibi şekil ve metot değiştirerek varlığını sürdürür. Maalesef bütün partilerde varlığını sürdüren siyasi alandaki FETÖ militanlarına dokunulmadığı için onların korumasında her alanda varlıklarını sürdürüp kendilerine göre operasyonlar yapıyorlar."