Filistin Doğu Akdeniz’de İsrail topraklarının tamamını kapsayan, Gazze şeridi ve Sina çölünün bir bölümünü içine alan bir coğrafi bölgedir.

M.Ö 3’bininici yıldan beri coğrafyada sürekli yaşam olduğundan ve göç yollarının kesişme bölgesi olduğundan bölgede yaşayan insanlar tüm semavi dinlere inanmış ve kendilerince kutsal saydıkları mabetler yapmışlardır.

Dolayısı ile Filistin toprakları Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler tarafından önemli, kutsal sayılan topraklar olarak kabul edilmiştir.

Arkeolojik bulgular Filistin bölgesinde “Yontma taş devri"nden beri insan yaşamının olduğunu göstermektedir.

Bu gün bölgede etkin unsur olan “İsrailoğulları”nın Filistin’e gelişinin “Orta bronz çağı” (Yaklaşık M.Ö 2000-1500) olarak kabul edilir .

İsrailoğulları’nın gelişinin Mısır üzerinden olduğu kaynaklarda görülür.

Bugün bölgede diğer etkin unsur olarak kabul edilen ama İsrailoğulları tarafından sürekli tacize, tecavüze, soykırıma tabi tutulan “Antik Filistin’liler“ bölgeye M.Ö 1200 yılında Girit adasından denizci koloni kurmak üzere gelip yerleşmiştir.

Zamanın tek tanrılı dinine inanan İsrailoğulları, kendilerini diğer halklardan ayırmış ve bölgede egemenlik kurdu. Davut ve oğlu Süleyman zamanında bölgede önemli mimari ve sanatsal gelişme sağlandı.

Bölge zamanla Asur, Babil, Pers, Roma, Arap hâkimiyetinde yüzyıllarca yaşadı.

Emevi, Abbasi, Fatimiler ve haçlıların yönetiminde kalan bölge, 1516’da Osmanlı hâkimiyetine girdi ve 402 yıl bölgede Osmanlı devleti hüküm sürdü.

Buraya kadar gerek antik Filistinlilerle, gerekse İsrailoğullarıyla Türk milleti olarak ilişkimizin bölgeyi idaremiz altına aldığımız zamanla başlar.

Tabii bölgenin Türk idaresinden çıkışı da incelenmesi gereken bir vakadır.

19’uncu yüzyılın emperyalist gücü İngiltere bölgede bir İsrail devleti kurmayı planlar (Şark planı) plan bugün ABD’nin bölgede uygulamaya koyduğu (Büyük Ortadoğu Projesi)’nin aslında başlangıcıdır.

Tıpkı geçen yüzyıl Yunanlıların bugün Kürtlerin bir kısmının aleti olduğu gibi birinci dünya savaşında Filistinliler ve Arapların (tabii önderleri) emperyalizmin emrinde Türk milletini arkadan hançerlediğini ve yalan vaatlere kanarak bölgede Türk egemenliğine son verilmesi için savaştığı görülür.

Hâlbuki Birinci Dünya Savaşında Türk ordusu Kudüs’te inananları tarafından kutsal sayılan mabetlere zarar gelmesin diye Kudüs şehrini boşaltmış ve şehrin savunmasını şehrin dışında kurmuştu.

Bölge 402 yıl savaşsız barış içinde yaşamış ama Türklerin idaresinden çıktığı 100 yıldır sürekli terör, savaş, fakirlik, soykırımla yaşamaktadır.

Gerek Filistinlilerle gerekse İsrailoğulları ile bir soy bağımız yoktur.

Antik Filistin toplumu ile milletimiz arasındaki ilişki, milletimizin önemli bir bölümünün inancı ile antik Filistin halkının inancının örtüşmesidir.

Bölgede yaşanan İsrail’in uyguladığı devlet terörü, asimilasyon, köleci ortaçağ yönetimi tabi ki insani değerler bağlamında değerlendirilmelidir. Türk milletinin hasletlerinden olan adaletli, mazlumun ve ezilenin yanında olma hali her daim yaşam felsefemizdir.

Gerçek yaşanmışlıklardan kendimizi ayıramayız.

Filistinliler bir halktır, İsrailoğulları bir halktır, Türkler bir millettir.

Adı geçen halklarla tanışıklığımız yaklaşık 500 yıllıktır.

Zaman zaman yaşadığımız milli sorunlarımız vardır. Bu halklar çok az yanımızda genellikle karşı safımızda yer almaktadırlar.

Dünyaya Türk milleti penceresinden bakan bizler, yaşadığımız coğrafyada bir halkın başka bir halkı ezmesini istemeyiz.

Uygur Türkleri ile Gagavuz Türkleri ile Şekel Türkleri ile Tatar Türkleri ile aynı soydanız, bir kısmı ile genel olarak inançlarımız örtüşmez, tıpkı Anadolu’daki Türk varlığının inançlarının tıpatıp örtüşmediği gibi. Ama soyumuz geçmişimiz birdir. Geleceğimiz de bir olacak.

Tabi ki itidal istiyoruz ama bazı aklı evveller “Mehmetçik Kudüs’e” diye gevelemişler.

Mehmetçik Türk milletine emanettir, sadece Türk milletine hizmet eder.

Mehmetçiğimiz Türk milletinin kendisidir.

Herkes haddini bilsin...