Rektör Karaca, "Destek çıkılırsa, önümüz açılırsa Türkiye'de ilk 500'e en az 20-25 üniversite girebilir. Ufak dokunuşlar yeterli olabilir" dedi.

İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, eğitimin tüm dünyada tarihsel süreçte geçirdiği evreleri anlatarak, günümüzde '4. nesil üniversite' döneminin yaşandığını söyledi. İTÜ Rektörü Karaca, eğitimin dönüşmesindeki temel sebebin toplumun refahını teknolojik ürünlerle destekleyerek artırmak olduğunu söyleyerek, "4. nesil üniversitelerde Ar-Ge ile üretilen ürünün pazarlanmasına geçiliyor" dedi. Prof. Dr. Mehmet Karaca, eğitimde yaşanan tarihsel süreci, şöyle anlattı:

"Tarihsel olarak baktığımızda üniversiteler toplumun ve teknolojinin gelişimiyle beraber kendileri de değişip dönüşüyorlar. 19. Yüzyıl'daki birinci nesil üniversite kavramında hedef sadece eğitilmiş, elit insanlar yetiştirmek ve bunlarla eğitimi yönlendirmekti. İkinci nesil üniversiteler; daha çok eğitim ve araştırma üzerineydi. Yani kişisel meraktan doğan olguyu makaleye veya benzeri ürünlere dönüştürerek üniversite eğitiminin üzerine Ar-Ge'yi koymaktı. Üçüncü nesilde ise Ar-Ge sonucu ürettiğiniz ürünleri piyasaya sunmak, toplumun refahını artırmak, toplumda bazı ürünlerle özdeş olmak yatıyordu. Örneğin dönemsel olarak rektör tanımına baktığınız zaman birinci nesilde rektörler tamamen eğitmen, ikinci nesilde hem araştırmacı hem eğitmen, üçüncü nesilde eğitmen, araştırmacı aynı zamanda iş adamı yani profesyonel yönetici kimliğine bürünüyorlar. Dördüncü nesil de ise çok daha farklı olarak ürettikleri ürünleri pazarlayan kişi, pazarlamacı oluyorlar. Buradaki hedef, toplumun refahını teknolojik ürünlerle destekleyip artırmak. Bütün dert bu."

'AR-GE'DE DESTEK ÇIKILIRSA İLK 500'E TÜRKİYE'DEN 20-25 ÜNİVERSİTE GİRER'

Dünya çapındaki üniversite sıralamalarında Türkiye'nin hak ettiği yerde olmadığını da belirten İTÜ Rektörü Karaca, şunları söyledi:
"Eğitime ufak tefek dokunuşlar lazım. Örneğin aslında şu anda Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) üzerinde çalıştığı 'Ar-Ge konusunda misyon farklılaşması' çalışmaları tamamlandığında inanın ki ilk 500' girecek epey üniversitemiz olacaktır. Bunlara sadece ufak dokunuşlar yeterli olabilir. Bazı üniversitelere yönetim açısından değil Ar-Ge ve eğitim açısından özel statü tanınabilir. Eğitimin yanında Ar-Ge ve benzeri katmanlarda bizlere destek çıkılırsa, önümüz açılırsa Türkiye'de ilk 500'e en az 20-25 üniversite girebilir. Türkiye'de 5 devlet üniversitesine Ar-Ge'de özel statü tanınacağı, misyon farklılaşması olacağı haberini geçen sene Külliye'deki akademik yıl açılışında satır aralarında Cumhurbaşkanımız da vermişti. Kaldı ki YÖK'te de şu anda böyle bir çalışma var. YÖK Başkanımız da bu konuda 1 yıldır üstüne basarak bizlerin de içinde olduğu bir grupla çalışıyor. Ufak tefek bürokratik pürüzler açılırsa inanıyorum ki Türkiye'deki insan kapasitesi, altyapı ve kültürel birikim sayesinde ilk 500'e en az 25 üniversitenin girmesini arzulayabiliriz."

'ÜNİVERSİTELER DE PUZZLE'IN ÖNEMLİ PARÇALARINDAN BİRİ OLUYOR'

İTÜ'deki 4. nesil üniversite olma yolunda yürütülen çalışmalara değinen Prof. Dr. Karaca, şöyle devam etti:
"Aslında yaklaşık 20 yıldır Teknik Üniversite'de bu gelişmeler oluyor. Bunun ilk örneği Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi'nin (KOSGEB), Teknoloji Geliştirme Merkezi olarak 1992'de İTÜ'de kurduğu merkez bu işlerin bir kuluçka merkeziydi. Buradan ülke çapında hatta dünya çapında 28 tane firma çıktı. Örneğin bir tanesi bağlantısız kablo sistemi ve internet ağı ürünleri geliştiren bir İTÜ firmasıydı. Çıktı, ticarileşti ve büyük dev bir firma haline dönüştü. Bunların çoğalması Teknokent sayesinde oldu. Bunlar yıllardır söylediğimiz üniversite-sanayi işbirliği tanımının en iyi örnekleriydi. İTÜ, bu işlerde önde gelen üniversitelerden bir tanesi. Ülkemizde bu tür yapıların çoğalması lazım. Dünyaya baktığımız zaman örneğin Amerikan modelinde özel sektörle üniversite çok entegre. Bizde ise daha çok devletle üniversiteler entegreydi. Ancak İstanbul'un konumundan dolayı yavaş yavaş özel sektör de ana kullanıcı ve rol oynayıcı bir yapıya dönüşüyor. Üniversiteler de burada puzzle'ın önemli parçalarından bir tanesi oluyor. Çünkü yetişmiş entelektüel sermaye burada ve insan sermayesi burada. Bu insan sermayesinin doğru kanalize edilmesi lazım. Doğru kanalize edildiğinde de ürünlerle beraber teknolojik gelişmenin yanında hayat standardımız da artıyor. Teknokentler bu açıdan önemli. Teknokent hikayesine baktığımız zaman ise Türkiye'de büyük bir geçmişi yok. İlk yasa Turgut Özal'ın başbakanlığı zamanında atılıyor fakat ilk işleme geçişleri 2000'li yılların başında oluyor. İlk etapta üç birimde ODTÜ, TUBİTAK- Marmara Araştırma Merkezi ve İTÜ'de kuruluyor. Şu anda da en başarılı olanları zaten bunlar diyebilirim."

Kaynak: dha