Serdar Öztürk'ün' "Tartışılan Yalıkavak Marina için tüyler ürperten iddia: İnsan kaçakçılığı" Başlıklı yazısı şu şekilde:

Sedat Peker Türkiye’yi sarsan açıklamalar yaptığı videoların ilkinde, İçişleri ve Adalet eski Bakanı Mehmet Ağar hakkında önemli iddialarda bulundu.
Bodrum Yalıkavak Marina’yı iddialarındaki önemli bir adres olarak işaret etti.
Sedat Peker, Marina’nın eski sahibi Azerbaycan kökenli Mübariz (Mansimov) Gurbanoğlu’nun 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası Mehmet Ağar ve ekibi tarafından “FETÖCÜ” ilan edip hapse attırmakla ve marinaya çökmekle suçladı.
Bununla da yetinmedi.
En önemli iddiası uyuşturucu konusundaydı.
Mubariz Gurbanoğlu’ndan alınan marinanın kokain sevkiyatında kullanıldığını açıkladı.
Peker, uyuşturucu sevkiyatının 40-50 metrelik gemilerle yapıldığını ve Yalıkavak Marina’nın o bölgede bu büyüklükteki gemilerin girebileceği tek liman olduğu iddia etti.
“Bodrum’daki hileli satış iddiasından sonra neler yaşandı?” başlıklı yazımda Bodrum Yalıkavak’taki eski adıyla Palmarina’nın bütün öyküsünü yazdım.
Ortada onlarca karışık iş ve mahkemelere yansıyan iddialar vardı.
Önce eski bakan Mehmet Ağar, ardından da AKP Elazığ Milletvekili oğlu Tolga Ağar marinanın yönetiminden ayrıldı.
Sedat Peker’in üst üste gelen videoları sonrasında Bodrum Yalıkavak’taki marina ile ilgili iddialar haftalar içinde unutuldu gitti.

Bodrum Yalıkavak’taki marina hakkında gelişmeleri izlerken, şu anda İsviçre’den siyasi sığınma hakkı alarak orada yaşayan eski bir gazeteciden mesaj geldi.
Bodrum Yalıkavak Marina ile ilgili ciddi iddiaları vardı.
Siyasi sığınma talebi sonuçlanmadığı için bir süre daha beklemek istediğini, anlatacaklarının başvuru sürecini etkilememesini istediğini söyledi.
Endişesini doğal karşıladık.
Bir süre daha bekledik.
Siyasi sığınma ve çalışma başvurusunun olumlu sonuçlanması üzerine, karşılıklı konuşmaların ardından hikayesini yazmasını istedik.
Elindeki olanaklarla yazmasının güç olduğunu anladığımızda ise söyleşi teklif ettik.
Kabul etti ve Türkiye’den İsviçre’ye kaçış öyküsünü anlattı.

Adı Seyhan Uludağ.
Türkiye’de gazetecilik yaparken, yazdıkları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle hakkında davalar açıldı.
2020’ye gelindiğinde mahkûmiyet ve para cezaları ile sonuçlanan davaların peş peşe gelmesi üzerine Türkiye’yi terk etme kararı aldı.
Yurtdışında yaşayan arkadaşlarıyla görüştü.
İtalya’ya kadar gelebilirse kendisine yardımcı olabileceklerini söyleyen arkadaşlarının anlattıklarına güvenerek kaçak yollardan Türkiye’den çıkma hazırlıklarına başladı.

Gazeteci kökenli biri olarak yurt dışına kaçmaya nasıl karar verdin?

Hakkımdaki davalar bir bir sonuçlanmaya başlamıştı. Ertelenen mahkûmiyet kararlarım da infaz edilmeye başlarsa uzun süre hapis yatmam gerekiyordu. Yazılarım ve sosyal paylaşımlarım iktidarı rahatsız etmişti. Bu yüzden de yurt dışında çıkmaktan başka çare kalmamıştı benim için.

Kaçak olarak nasıl gidileceğini biliyor muydun? Nasıl güvendin, nasıl irtibat kurdun?

Hayır bu konuda en ufak bir fikrim yoktu. Başka çarem kalmayınca güvendiğim arkadaşlarım aracılığı ile bu işin nasıl yapıldığını öğrendim. İstanbul merkezli uluslararası insan kaçakçılığı yapan organizasyonla bir tanıdık aracılığı ile kontak kurdum. 6 bin Euro’ya beni İtalya’ya götürebileceklerini söylediler. Geminin Bodrum civarlarından kalkacağını, İtalya’ya ayak bastığım zaman parayı bizim kefil olduğumuz kişi tarafından kendilerine verileceğini söylediler. Normalde bu iş şöyle işliyor. Bu işin içinde bazı kuyumcular ve dövizciler var. İki tarafa aracılık yapıyor.

Bodrum’daki bir döviz bürosuna 6 bin avroyu verdin. Sonra ne oldu?

Evet. Ben Türkiye’den çıkmadan önce parayı döviz bürosuna bıraktım. İtalya’ya vardığımda döviz bürosunu arayıp tamam ben İtalya’ya vardım dediğimde 6 bin Euro’yu kaçakçılara ödeyeceklerdi. Bu insanlar her iki taraf için de güvenilir insan oluyor. Sistem böyle işliyor. Sonuçta başka çarem yoktu ve anlaştık.

Anlaştıktan sonra neler oldu?

İstanbul’dan Bodrum otobüsüne bindim. Bodrum Otobüs Garajı’nda karşıladılar beni. Bir otele götürdüler ve çıkış zamanının kaç gün sonra olacağı belli değil diyerek beklememi söylediler. Organizasyonun başında bir Türk vardı. İsmi Kuzey. Herkes öyle sesleniyor ama muhtemelen gerçek ismi değil. Bodrum Yalıkavak’ta Kuzey ile buluştuk. Bana üç geminin çıkacağını, gemilerden birinin kaptan yardımcısı olan Rus’un alkolik olduğunu ve bu yüzden işlerini bozduğunu, kendilerinin de Rus’u kovduklarını, onun yerine benim kaptan yardımcısı olarak görünmem gerektiğini söyledi. Bu teklifi kabul edersem hem teknenin altında seyahat etmeyeceğimi, havasız kalmayacağımı daha rahat edeceğimi söyledi. Ben de hemen kabul ettim hiç düşünmedim.

Böyle bir ehliyetin var mıydı? Nasıl bir anda yardımcı kaptan oldun?

Tamam o zaman dedi. Onlarla gitmem gerektiğini, teknenin birine yardım kaptan olarak işleteceklerini söyledi. Kaptan ve kaptan yardımcısı evrakları için siz hiçbir şeye karışmayacaksınız biz halledeceğiz dedi. Nüfuz cüzdanlarınızı alıp girip çıkacağım ben merak etmeyin hepsi bizim adamlar dedi. Tekne Türk bayraklıydı.

Tekne dediğin nasıl bir şey? Yat mı, başka bir deniz aracı mı?

14 metrelik yatlar. Lüks yatlar var ya işte onlardan.

Yardımcı kaptan olacağın tekne o sırada nerede bağlı?

Yalıkavak Marina’da bağlı.

-Yalıkavak Marina dediğin daha önceden Mubariz Mansimov’un (Gurbanoğlu) sahibi olduğu marina mı?

Evet aynen öyle Bodrum Yalıkavak’taki lüks marina.

Sonra ne oldu?

Altı kişi bir araya geldik. (Not: üç teknenin birer kaptan ve yardımcısı) Bu Kuzey denilen adam bizim evrakları aldı. İçeri girdi. Marinan içinde yatların giriş çıkış yapması için bir ofis var oraya. Evrakları verdi. Birkaç dakika sonra geri geldi hallettim dedi. Girmesiyle çıkması bir oldu. Bu arada ilginç bir olay oldu. Kuzey denilen adam tabelacıya gitmesi gerektiğini, çünkü teknelerden birinin isminin değişmesi gerektiğini söyledi. Siz yata geçin son kontrolleri yapın dedi. Teknemiz Türk bayraklı ve ismi de Alaveraydı. Katakulli burada oluyor zaten. Bu Kuzey gitti geldi elinde Alman bayrağı. Hemen bayrağı ve ismi değiştirdik. Tekne oldu Alman uyruklu. Zaten marinanın içindekilerle bunlar sıkı fıkı. Belli ki bu işleri birlikte yapıyorlardı.

Türk yatı oldu Alman uyruklu. Senin ve kaptanın dışında yatınızda kaç kişi daha vardı?

64 yolcu vardı, altısı çocuk.

14 metrelik yata kaptan ve sen hariç 64 kişi nasıl sığdınız? Nereye gittiniz Bodrum’dan?

Bodrum’dan çıktıktan sonra hiç durmadan İtalya’ya gittik. Yedi gün sürdü. Çok açıktan gittik biz. Bu denizcilik kuralları varmış. 14 milin açığından mı ne gidecekmişsin. O yüzden biz de üç yat açıktan gittik. Zaten giderken birbirimizi görüyorduk.

Peki bu kadar insan ne yedi ne içti onca zaman? Tuvalet ihtiyaçlarını nasıl karşıladılar?

İki tane altta tuvalet var herkes onu kullandı. Altta iki tane su tankı vardı bunlar onları boşaltmışlar. Yerine mazot koymuşlar. Yakıt ikmali yapamayacakları için su tanklarının içi mazot doluydu. Su tanklarının içine bir mekanizma yapılmış, yakıt azaldığı zaman açıyorlar oradan yakıt deposuna aktarma yapıyorlardı. Zaman zaman yelken de açtık. Rodos’u geçerken çok zorlandık. Biz ortadaki tekneydik. Birbirimizi görüyorduk zaten. Yarımşar saat arayla Bodrum’dan ayrılmıştık.

Üç yat da Bodrum Yalıkavak Marina’dan mı çıktı?

Evet evet hepimiz aynı yerden ayrıldık. Sadece aynı anda ayrılmadık. Dediğim gibi aramızda yarım saat fark vardı. Öyle tembih ettiler. Zaten kaptanlar işi biliyor. Onlar birbirleri ile konuşarak ayarlamaları yaptılar. Şöyle bir sistem var. Biz birbirimizi bilmiyoruz. Getirdiler bize telefon verdiler. Sıfır bir telefon verdiler uluslararası hatta açık. WhatsApp grubu kurulmuş. Kuzey denen adam oradan birinci tekne çık diyor çıkıyor. Biz de takip ediyoruz zaten.

Siz bunları yaparken marinada hiçbir yetkili şüphelenmiyor mu, sizi görmüyor mu?

Görüyorlar. Kimsenin çekindiği yok ki. Sistem öyle kurulmuş herkes çok rahat…

Yaşadığını söylediğin bu olayın tarihi neydi?

2020’nin Eylül ayında oldu bunlar.

Anlattığın tarihte marinanın yönetim kurulu başkanı eski bakanlardan Mehmet Ağar. Hiç onu gördünüz mü? Onun marinanın yönetiminde olduğunu biliyor muydunuz?

Hayır ne tanıyordum ne biliyordum. Kimsenin de böyle bir konudan söz ettiğini duymadım. Orası çok lüks bir yer. Giriş kapılarından biri B kapısı. Oradan giriyorsun. Girişte güvenlik var. Bu kapı daha çok yatların personeli ile sahiplerinin giriş çıkış yaptığı yer. Bizi götürenler güvenlikçilerin hepsini tanıyordu. Hiçbir sorun yaşamadık. Elimizi kolumuzu sallayarak giriyorduk. Hatta şunu söyleyeyim bizim dışımızdaki insanları da minibüsle gelip içeri girdi. Yatlara erzak ve su getiren minibüslerle.

Bu kadar insan minibüsle getirilip tekneye bindiriliyor. Hiç mi dikkat çekmiyor?

Hayır çekmiyor. Onu da şöyle açıklayayım. Tekneleri öyle bir yere bağlıyorlar ki iskelenin ucu. Mesela benim gideceğim yat 39 numarada bağlıydı. En uç köşede. Yatların çok olmadığı yerde. Gece oluyor bütün bu işler. Teknenin yanına kadar erzak getiren minibüs yanaşabiliyor. Karanlıkta insanları hızlı hızlı minibüsten tekneye alıyorlar. Güvenlikçiler var. Hatta devriye atanlar da var ama işi bildikleri için ses çıkarmıyorlar. Bodrum’dan böyle yola çıktık ve İtalya’nın Sicilya limanına gittik.

Sicilya’ya vardığınızda kim karşıladı sizi?

İtayla karasularına girdiğimizde bizim yolculardan biri hastalandı. O yüzden sahil güvenlik çağırmak zorunda kaldık. İtalyan sahil güvenlik botu bizi yedeğine alıp limana götürdü. Bu olay yaşanmasaydı bizi limanda bir tane Türk karşılayacaktı. Beni orada karşılayacak bir Türk vardı. Sorunsuz İsviçre sınırına götürecekti. Ama biz buluşamadık. Sağlık görevlisi çağırmak zorunda kalarak yakalandığımız için bizi 25 gün karantinada tuttular. Spor salonuna bıraktılar. Hastalandım ama hastaneye gidemedim. Süre dolduktan sonra prosedür şöyle işliyor. Bu ülkede kalmak mı istiyorsun yoksa diye soruyorlar. Sen evet ya da hayır diyorsun. Hayır dersen önceden hazırlanmış bir kâğıt veriyorlar. Üzerinde ülkeyi yedi gün içinde terk etmelisin yazıyor. Benimle olanlardan hiçbiri İtalya’da kalmadı. Ben de Como diye bir şehir var oraya kadar gittim. İsviçre’deki arkadaşlarım gelip beni oradan aldılar.

Birileri bizi hakikaten iyi kandırıyor

Sedat Peker yayınladığı videolarda Azerbaycan kökenli iş insanı Mubariz Gurbanoğlu’nun Bodrum Yalıkavak’taki marinasına “uyuşturucu ticareti için” çöküldüğünü iddia etmişti.

Suçladığı eski bakan Mehmet Ağar ise marinadaki görevi için “Bu marina döviz makinesidir. Buraya gemi değil, yatlar geliyor. Prensler, dünyanın sayılı zenginleri mi uyuşturucu taşıyor? Kimin geldiği belli. Devletin polisi, sahil güvenliği var” demişti.
Yasadışı yollardan Bodrum Yalıkavak Marina’dan İtalya’ya giden gazeteci Seyhan Uludağ ise bambaşka ilişkilerden ve “insan kaçakçılığından” söz ediyor.

Birileri bizi hakikaten iyi kandırıyor.

Editör: TE Bilişim