Kendisini Amerikan ordusunun üst düzey profesyonel dergisi olarak tanımlayan US Army War College Dergisi, son yıllarda çokça duyulmayan bir konu üzerinde durmaya başlamıştır. Aslında 60 sene önce başlayan fakat açığa çıkmamış bu çalışmalar, tekrar gündeme gelmiştir. Savaşların değişen doğası ve gelişen silah teknolojilerine ek olarak birçok alt başlığı, “psikotronik silahlar” ana başlığı altında toplayarak dikkatleri değişik bir konunun üzerine çekmiştir.

Askeri çalışmalar alanında en az bilinen ve en az anlaşılabilmiş olan bu konuya dizi yazısı şeklinde yer verilecek ve mümkün olabildiğince akademik kaynaklardan ve araştırmalardan bahsedilecektir.

Bu konu, ilk defa 1953 yılında MK-Ultra kod adı ile yapılan çalışmaların CIA (Central Intelligence Agency, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı) tarafından 1995 yılında halka açılmasıyla ortaya çıkmıştır. Allen Dulles (1893-1969 yılları arasında yaşamış CIA'in ilk sivil ve en uzun yöneten direktörü. Aslen hukukçu olan Dulles, Sullivan ve Cromwell şirketinin de ortağıdır.) direktörlüğünde başlayan program, CIA'in gizli zihin denetim programı olarak yürütülmekteydi. Programın ana amacı; soğuk savaş döneminde ele geçirilen Sovyet casuslarını sorgulayabilmekti.

7 Mayıs 1945 günü Nazi Generali Alfred Jodl (1. Dünya Savaşı'nda topçu subayı olarak görev yapmıştır, Hitlere'e çok yakın çalışan subaylardan birisidir. Yarbay olduğunda Türk Ordusu'na gönderilmiş ve 1933'te Türkiye'de görev yapmış bir Alman Nazi subayıdır.) Almanya'nın resmi teslimiyetini ilan eden belgeleri imzalamış ve 2. Dünya Savaşı'nı mağlup olarak sonlandırmıştır. Bununla beraber dünyanın yeni süper gücü olan Amerika'nın yaptığı ilk iş Almanya'daki bilim adamlarını Amerika'ya davet etmek olmuştu. 127 bilim adamı bu teklife sıcak bakınca da tarihin ilk büyük beyin göçü gerçekleşmişti. Çeşitli alanlarda çalışan bu bilim adamları arasında kriptologlar, parapsikologlar, postkognisyon medyumları, kimyagerler ve eczacılar mevcuttu. 30 sene içinde de bu sayı 1000'e ulaştı ve Amerika mutlak bir bilimsel destek kazandı.

Bu gelişmelerle beraber 32. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin Roosevelt “New Deal” (Yeniden Yapılanma: 1929′da baş­layan ve 1939 yılına kadar süren Büyük Bunalım sırasında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt tarafından uygulanan ekonomi politikası) programı çerçevesinde sadece başkana bağlı çalışacak birimler kurulmasını istedi. Bu birimlerden birisi de yeni savaş stratejileri geliştirecek ve dünya istihbarat ağını yönetecekti. Bu amaçla projede emek vermiş Henry S. Truman  “gerçeği bilmek bizi özgürleştirecektir” sloganıyla 1947 yılında Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA'yi kurmuştur.[1] (Henry S. Truman; Amerika'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atması gerektiğine karar veren 33. Başkanıdır. 1945'te göreve gelmiştir. Sovyetlerle ne pahasına olursa olsun savaşılması ilkesine dayanan Truman Doktrini'ne imza atmış ve bu savaşta yanında olabileceğini düşündüğü ülkelere Marshall Planı çerçevesinde yardımlar gönderilmesini sağlamıştır. Bu plan kapsamında 1947'de Türkiye de 400 milyon dolarlık yardım almıştır ve 100 milyon dolar yardım alan Yunanistan'ı geçmiştir. Ancak bu yazının konusu olmamakla birlikte dünyadaki en büyük savunma üreticisi olan Amerika neden bilinmez önce müttefik ilan ettiği iki ülkeyi daha sonra savunma harcamalarını artırabilmeleri adına birbirlerine karşı kışkırtmıştır.)

Kuruluşuyla beraber hızlı bir şekilde çalışmalarına başlayan teşkilatın üzerinde yoğunlaştığı konulardan birisi de insan davranışlarıydı. Tüm dünyayı kendi politikaları doğrultusunda hareket etmeye yönlendirme niyetinde olan teşkilat MK-Ultra projesine başlamış ve 1949'da Nazi bilim adamlarının da katılımlarıyla çalışmayı zenginleştirmişlerdir.

Peki bu kadar gizli bir çalışma nasıl deklasifiye oldu? Her ne kadar bu sorunun cevabı yazının ilerleyen bölümlerinde daha da detaylandırılacak olsa da; 1974 yılında New York Times gazetesinin CIA ve Amerikan Savunma Bakanlığı'nın yürüttüğü deneyleri yazmasıyla herşey açığa çıktı. Yazı yayınlandığında yer yerinden oynadı ve hukuki süreç başladı. Mağdurlara ve ailelerine binlerce dolarlık tazminatlar ödendi ve en nihayetinde yaklaşık 20 sene sonra da projeyle ilgili gizli belgeler gizli belge olmaktan çıktı.

Çalışmayla ilgili detayları vermeden önce nedir bu psikotronik ya da başka bir adıyla kognitif çalışmalar o noktalara değinelim. Kognitif; kelime anlamıyla zihinsel demektir. Zihin kontrolü sağlayarak davranışları ve hareketleri etkileme çalışmaları da kognitif çalışmadır. Gerçekte var mıdır yoksa sadece film senaryosu mudur? Gerçekte denenmemiş olsa 1974'te Amerika bu kadar çalkalanmazdı ve bir lider çok yakın tarihte Rusya'nın da kognitif çalışmalara imkan sağlayan psikotronik silah çalışmalarına başladığını ilan etmezdi diye düşünmemiz gerekir.

Peki Psikotronik nedir? 1977 yılından beri faaliyetlerini sürdüren Amerikan Psikotronik Derneği (USPA)[5] kavramı şöyle açıklamış:

“Zihin-beden-çevre (ortam) ilişkileri bilimi; madde-enerji ve bilinç(şuur) etkileşimleriyle ilgili disiplinler arası çalışmalar”

Biraz daha açmak gerekirse nasıl elektronik aletler elektrikle çalışıyorsa psikotronik silahlar da psişik yani insan beyninin gücüyle çalışıyor ki vücudumuzun en önemli organlarından birisi olan beyin ile ilgili gizemi çözülememiş o kadar çok nokta varken bu tarz silahların varlığına da pek şaşmamak gerekir. Bu çalışmaların ileri sürdüğü tezlere göre; beyin gücüne etki edebildiğiniz her organizmayı harekete geçirebilir, hatta kitlesel bir imha silahına bile dönüştürebilirsiniz.

Beynin keşfedilememiş ama potansiyel gücü üstüne çalışmalar yapan uzmanlar insan beyninin dünya için en tehlikeli silah olabileceğini keşfettiklerinde tarih 1950'lerdi ya da en azından kayıtlı tarih diyelim çünkü Edison'a elektrik keşfini armağan eden Nikola Tesla benzer çalışmaları çok daha önceleri yapmış ancak tamamlayamadan çalışmaları kaçırılmıştı.

Onun çalışmalarının özü ise radyo frekans dalgalarına dayanıyordu. İnsan beyni de bir çeşit radyo frekans dalgası yaydığı için ve bu dalgaları yayan cihazlar uzaktan kontrol edilebildiğine göre neden insan beyni kontrol edilemesindi? İşte bu ve benzeri sorular yoğunlaştı ve yasal olmasa da kendisine CIA bünyesinde karanlık bir çalışma zemini buldu. Yasal olmamasının en önemli nedeni ise; insanlar üzerinde izinleri olmadan çalışmalar yapılıyor olmasıydı.

Bu alanda araştırmalar yapmaya başladığınızda karşınıza çok farklı kavramlar çıkmakla beraber, özünde hepsi aynı kaynağa sahiptir. Telepatik telsizler, zihin kontrolü, radyohipnotik sistemler, elektronik harp, nöro-elektromanyetik frekans saldırıları, parapsikolojik silahlanma, lazer silahlar, sayısal silah (Elipton), sayısal dalga teorisi, çekim ve hertz teorisi, Tesla topu, Tesla kalkanı, subluminal mesajlar, HAARP, ECHELON, Pandora Projesi, Monarch Projesi, MK-Ultra Projesi, biyolojik silahlar, radyohipnotik silahlar, parapsikolojik silahlar ve elektromanyetik silahlar gibi anahtar kelimeler bu alan ilginizi çektiyse derinlemesine araştırabileceğiniz kavramlar olabilir.

Biz de bu yazıya içlerinde en ilgi çekici olan MK-Ultra Projesi ile başlamayı uygun bulduk. Kognitif çalışmalar alanında ilk çalışma olan MK-Ultra; Manufacturing Killers Utilizing Lethal Tradecraft Requiring Assasination tamlamasının baş harflerinden oluşuyordu. Kitlesel suikastlar düzenleyebilecek ölümcül silah yetiştirme diye de Türkçe'ye çevirebileceğimiz bu proje deneysel anlamdan çok, geleneksel kimyevi ve biyolojik silahlarla ilgilenmenin ötesinde, ciddi ciddi “istemdışı” katillerin yaratılmasıyla uğraşıyordu. Bu kişiler cinayet işleyeceklerinin ve katil olarak kullanılacaklarının farkında olmayan, muhtemelen şizoid kişilikli, hatta mümkünse daha önceden herhangi bir politik anlaşmaya katılmış insanların arasından seçiliyordu. Seçilenlerin katile dönüşümü, ilaçlar veya kafatasına yerleştirilen özel çipler sayesinde yürütülen beyin yıkama seansları sonucunda gerçekleşiyordu.

13 Temmuz 1953'te Sidney Gottlieb (Bir kimyager olan gottlieb 1951 yılında zehir uzmanı olarak CIA'ye katılmıştır. Rockefeller tarafında fonlanan çalışmalarında psikiyatrist Cameron da ilaç geliştirmesinde yardımcı olmuştur) başkanlığında CIA Direktörü Allen Galce Dulles tarafından başlatılan projede hedef Sovyetler, Çin ve Kuzey Kore'ydi.[6] Amerika, Soğuk Savaşın karşıt bloğu komunizmi tamamen ortadan kaldırabilmek için elinden geleni yapıyordu. CIA, esirleri psişik tekniklerle konuşturmaya çalışıyordu.

CIA bu teknikleri sadece esirleri konuşturmak için değil, yabancı liderlerin zihinlerini kontrol etmek için de kullanmıştır. Bu yazıya esas kaynak oluşturan “Project Mkultra, The CIA's Program of Research in Behavioral Modification” isimli Amerikan Senato belgesinde Fidel Castro'nun da hedef liderler arasında yer aldığı ve zihninin kontrolünün ele geçirilmeye çalışıldığından bahsedilmektedir.

Proje 1964 yılında MKSearch olarak değiştirilmiş ve çalışmalar “Doğruluk Hapı” üretebilmek üzere yön değiştirmiştir. Ancak bu çalışma da 1974'te bütün projeyle beraber durdurulmuştur.

Pek çok kesim projeye paranoya şeklinde yaklaşasa da Amerika, nükleer tekel gücünü kaybetmişti ve komunizm, en büyük düşmanı haline gelmişti. Bu durumda aklın sınırlarını zorlayacak çalışmalar bile Soğuk Savaş döneminde çalışma zemini bulabilmişti.

Bu çalışma için milyonlarca dolar harcanmıştı ve hatta bu rakam Amerikan bütçesinin yüzde altısı olarak tahmin edilmekteydi. Mc Coy'a göre böyle projeler için harcanan paralar son derece gereksizdi ve bir diğer yandan da insanlık suçu işlenmekteydi çünkü pek çok kişi izni alınmadan bu çalışmalara dahil edilmişti ve ölümler gerçekleşmişti. Proje açığa çıktığında CIA Başkanı da bunu yalanlamamış ve mağdurlara tazminat ödemek zorunda kalmıştı.

Ara Not: Manchurian Candidate ve Jacob's Ladder isimli filmler bu projeyi konu edinmiş filmlerdir. Konuyla ilgilenenler izleyebilir.

Projede Kullanılan İlaçlar

LSD: Bu projenin en önem verilen ilaçlarından birisi LSD'dir ki günümüzde halâ ismi duyulmakta ve bazı davalarda adı geçmektedir. Açılımı Lizerjik Asit Dietilamidi olan ilaç halk arasında asit olarak bilinir ve kuvvetli bir halüsinojendir. Algılama yapısını tamamen değiştirir ve kullanan kişiyi hayâl alemine gönderir. Beyin üzerinde çok güçlü bir etkiye sahiptir. Bu ilacın etkisinde olan birisi her türlü nesneyle iletişim kurabilir ve o nesnelerin onunla diyaloğa girdiğini duyabilir.

1947 yılında Santos labratuvarları tarafından Delysid jenerik adıyla piyasaya sürülmüş ve psikiyatrik kullanım amacı taşımıştır. Ancak daha sonra sakıncalı kullanımı sebebiyle politik tartışmalara sebep olmuş ve yasaklanmıştır.

Amfetamin IV: Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu dahil çeşitli sorunların tedavisinde kullanılan sentetik bir uyarıcıdır.

Barbitürat: Anestezik amaçlı da kullanılabilen sakinleştirici ve uyku getirici bir ilaçtır. 1860 yılında Adolp Baeyer tarafından üretilmiştir. Çalışmada amfetaminle beraber kullanılmıştır. İkili kullanımın amacı; yoğun bir şekilde sakinleşmiş kişinin sorgulamada daha kolay konuşmasını sağlamaktı.

Kullanılan Diğer İlaçlar ve Maddeler: Temazepem, eroin, morfin, mdma, meskalin, psilosibin, skopolamin, esrar, alkol, sodyum pentothal ve ergine gibi ilaç ve maddeler de çalışmada kullanılmıştır ve proje kapsamında pek çok gönüllü ve gönülsüz denek üzerinde etkileri incelenmiştir.

Projenin Gün Işığına Çıkması

1972-74 yılları Amerika için çalkantılı yıllardı. Amerikan tarihinin ilk ve tek başkan istifasına sebep olan ilk tele-kulak operasyonu diyebileceğimiz Watergate skandalının, skandala adını veren Watergate Oteli'nde gerçekleşmesiyle olaylar ortaya çıkmıştır. Bu olay sonunda Başkan Nixon istifa etmiş ve gizli her operasyonu inceleyecek komisyonlar kurulmuştur.

İşte o komisyonlardan bir tanesinin yaptığı incelemeler sırasında CIA için ayrılan bütçenin yüksekliği dikkat çekmiş ve incelemeler devam etmiştir. Bilgi edinme kanunu çerçevesinde (FOIA: Freedom of Information Act) paraların nereye harcandığı saptanmış, pek çok belge CIA yetkilileri tarafından imha edildiği için de çok etkili soruşturmalar yapılamamıştır.

Bu olay gün ışığına çıkınca 1974'te de New York Times gazeteye haberi manşetlere taşımış ve kamuoyu konudan tamamen haberdar olmuştur.

Bir Başka Proje: Stargate

Timothy Thomas, The Mind Has No Firewall isimli 1998'de yayınladığı makalesinde pek çoğumuza, bilim kurgu film senaryolarından öteye gidemeyecek çalışmaların aslında gerçek olabileceğini söylemiştir. Neticede bundan yıllarca önce ilk Star Wars filmini izlediğimizde de kendi kendine açılan kapılar ve lazer silahlar bize hayâl gibi geliyordu ki şimdi neredeyse her yerde kapılar kendiliğinden açılıyor ve çocukların bile elinde laser ışıklı işaretleyiciler mevcuttur. İnsan beyni gizemini korurken araştırmacıların ve elbette dünyadaki kötü niyetlilierin de dikkatini çekmeye devam etmektedir. Uzaktan beyin kontrolü ile kitleleri ele geçirmek ve verilen komutların yerine getirilmesini sağlamak için yapılan çalışmalar bugün daha da gün ışığına çıkmaktadır. Amerika ve Rusya ezeli rakipler olarak dünya liderliği konusunda sınır tanımayan çalışmalara imza atmaktalardır. Bu alanda yapılan diğer çalışmalar, dev dinleme cihazları olan dev kulaklar, uzaktan kontrol çalışmaları ve bu sayede üretilecek olan alternatif silahlar bir sonraki sayının konusu olsun ve bu silahlardan en azından sivil olarak korunma yollarına yine bir sonraki sayıda yer verelim ancak projelerden devam etmek gerekirse Stargate Projesi de yine CIA'nin adını duyurduğu çalışmalardan dikkat çekenidir.

Bu projenin en önemli amacı ise uzaktan kontrol sayesinde istihbarat toplanabilir miydi bunu araştırmaktı. 1970-1995 yılları arasında CIA yine çok konuşulacak bir konuya araştırma alanında yer vermişti.[12] Bunun yanında, Muammer Kaddafi'yi aramak için Blue Bird, Manuel Noriega için ise 1983 yılında Land Broker projesi başlatılmıştı.

Stephan Schwartz'ın yaptığı ve İstanbul Parapsikoloji Toplantısı'nda sunduğu detaylara göre, Saddam Hüseyin yakalanmadan önce 3 Kasım 2003 tarihine kadar 47 duyugörü (uzaktan görüntüleme) kaydı yapıldığı ve yerinin tespitinde bu kayıtlardan yararlanıldığı açıklanmıştır.

Bu çalışmalarda daha da ileri gidenler atom bombası ya da benzer kitle imha silahlarını, psişik güçlerle durdurabileceğini iddia etmiş, ateşlenmesini önceden haber alabilir ya da ateşlendiğinde beyin gücüyle kitle imha silahını durdurabileceğini iddia etmişlerdir. Şimdilik kanıtlanmadığı için bilimsel gerçekler arasında yer alma ihtimali bulunmasa da “Rusya Psikotronik Savaşları” adlı kitapta bu alanda ne aşamada olunduğuna dair bir tablo verilmiş ve tabloya göre; mikrodalgalar sayesinde uzaktan işitme kanıtlanmış, Smirnov bilinçaltı savunma taktiklerini kanıtlamış, beyine sinyal gönderimi kanıtlanmış, Emr dalgaları (Elektromanyetik ışınım, elektromanyetik dalga ya da elektromıknatıssal ışın) ile beyine düşünce ekme kanıtlanamamış, manyetik sinyaller sayesinde düşüncelerde manipülasyon kanıtlanmış, elektromanyetik sinyallerle beyin okuma kanıtlanmış, zeka seviyesine göre iç organları uzaktan tahrip etme kanıtlanmış, insan davranışlarını uzaktan düzenleme henüz kanıtlanamamış ancak her alanda askeri bir ilgi mevcuttur ve daha etkili silahlar haline gelebilmeleri için üzerilerinde çalışmalar devam etmektedir.

Bu yazıyla, Türkiye'de, üzerinde neredeyse hiç durulmayan bir konuya ilgi çekmeye çalıştık. Burada yazılanlar, hükümet kaynaklarına dayandığı için inandırıcılığının sorgulanma gereği duyulmamıştır. Hali hazırda Amerikan filmlerinde gördüğümüz her tür silahın, bir gün kullanım yeri bulabileceği de bir gerçek olabilir. Ancak bu tarz çalışmalar yapılmakta ve Türkiye'deki durum ile ilgili hiçbir bilgi mevcut değildir. En bilinen propoganda aracı ve bu yazının içeriğine uygun düşeceği düşüncesiyle beyin yıkama aracı olan televizyon, belki de evimizde masumca duran bir kitle imha silahıdır. Neticede okuma oranlarındaki düşüş, okumadığımız için sorgulama ve algılama yeteneklerimizdeki gerileme, hal böyle olunca da iletişim eksikliğimiz belki de evlerimize yerleştirdiğimiz televizyonun marifetleri arasındadır. Konu her ne olursa olsun, bilinmesi gereken en önemli gerçek, insanların okuyup araştırmadan ilerleyemeyecekleridir. Bu ve benzeri silahlar üretiliyor ve bir gün dünyayı ele geçirme senaryoları yazan kişilerin kullanabileceği hale gelecekse, belki de bu silahlardan korunabilmenin en kolay yolu; okumak ve kitlesel imha makinelerinin (televizyon ve bilgisayar gibi) önünden kalkmak olacaktır. Savaşlar ister konvansiyonel, isterse parapsikolojik olsun, insanlığın alnında kara leke olmaya devam ettikçe ve ilerlemenin önündeki en önemli engellerden biri olduğu sürece insanlığa düşen tek şey aydınlanmak ve bu harcamaların yapılmasına bir an önce karşı çıkmaktır. Beynimiz en mahrem yerimizdir. Düşüncelerimizi öğrenememeleri dileğiyle.

Editör: TE Bilişim