Son günlerde, bu ülkenin başka tartışacak bir konusu yokmuş gibi, Türkiye Güzeli seçilen İdil Bilgen’i tartıştık, hâlâ da tartışıyoruz.
İdil Bilgen gibi nitelikli, başarılı, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu bir genç kızımız yalnızca fiziksel özellikleri üzerinden tartışılmamalı. Konu her ne kadar güzellik yarışması olsa da, bu kadar acımasızca eleştirilmemeli.
Evet, toplumumuzda ilk izlenim genellikle dış güzellikle oluşur; ancak uzun vadede iç güzellik, insan ilişkilerinde daha belirleyici olur. İç güzellik, kişinin samimiyetini, dürüstlüğünü ve kişiliğini yansıtır. Fiziksel güzellik zamanla değişebilir ama kişilik, ahlaki değerler, empati ve içsel gelişim hayat boyu devam eden süreçlerdir. Kişiyi daha derin, daha tatmin edici ve daha kalıcı ilişkiler kurmaya yönlendirir.
Yapılan araştırmalara göre, 13-19 yaş arası kızların %94’ü vücutlarını beğenmiyor, hatta utanıyor ve bu duygu ileri yaşlara kadar devam ediyor. Aynı yaş grubundaki erkeklerin %70’i ise fiziksel özelliklerinden memnun ya da umursamıyor. Kadınlar için kiloları ve fiziksel özellikleri, yaşları ne olursa olsun, çok önemli. Hem erkekler hem de kadınlar, özellikle medya ve sosyal baskılarla "ideal" bir vücuda sahip olma yarışına sokuluyor. Bunun sonucunda da özgüven sorunları ve vücutlarından utanma gibi olumsuz duygular ortaya çıkıyor.
Bu öyle pompalanıyor ki, güzel olunca her şeyin değişeceği ve dünyanın daha güzel olacağı sanılıyor. Sanki hayatta başka güzellik yokmuş gibi, tek varlık sebebimiz dış güzelliğimizmiş gibi bir algı oluşturuluyor. Sonrasında ise binbir diyet, spor salonları ve estetik ameliyatlar devreye giriyor. Estetik yaptırma yaşı neredeyse 18’e inmiş durumda ve sokaklar birbirine benzeyen insanlarla doluyor.
Oysa bir insan, bedeninden değil, zihnindeki kötü düşüncelerden utanmalı; iyi düşünceleri ve yüreğinin güzelliğiyle gurur duymalıdır. Başkalarının hislerini anlamak, onları yargılamadan kabul etmek, başkalarının iyiliğini düşünmek ve onlara yardım etmek hem sizi hem de yüreğinizi güzelleştirir.
Artık dış görünüşümüzü önemsemeyi bir kenara bırakıp içimizdeki iyiliği arayıp, beynimizi ve ruhumuzu güzelleştirelim. Vücudumuzdaki sarkmalar, yüzümüzdeki kırışıklıklar bizi kötü ya da çirkin yapmaz; tam tersine bizi insan yapar.
Sevgili Anneler! Babalar!
Burada iş en çok size düşüyor. Çocuklarınıza uzun-kısa, zayıf-şişman, güzel-çirkin gibi farklılıkların normal olduğunu, esas güzelliğin içimizde olduğunu öğretin. Onlara bu anlamda iyi bir model oluşturun. Kusursuz güzel olsak bile, bunu tamamlayan unsurlar yoksa hiçbir anlam ifade etmeyeceğini öğretin.
Onlara güzel olanın, sizi güzel yapanın, iyi ahlak olduğunu anlatın. Sadece biçimsel güzelliğimizin değil, yaydığımız pozitif enerjinin, içimizdeki iyiliğin ve gülümsemenin de önemli olduğunu öğretin. İçimizdeki iyiliğin ya da kötülüğün dışa yansıdığını unutturmayın. Ruhumuzu ve beynimizi güzelleştirmenin önemini vurgulayın.
Shannon L. Alder, “Güzellik, dışarıda olduğunuz kişi değil, insanlara yaptığınız iyilik, bilgelik ve onlara ayırdığınız zamandır.” diyor.
Jane Seymour ise, “Güzellik, içten, iç güzellikten ve güçlü karakterden gelen bir ışıltıdır.” diyerek bu gerçeği destekliyor.
Bir atasözümüzde de “Kendi güzele çabuk doyulur.” denir. Yaptıklarınız ve düşünceleriniz sizi güzel kılar. Unutmayın! Gerçek güzellik içimizdedir.
Elbette fiziksel sağlık ve bakım önemlidir. Ancak ahlaki değerleriniz ve iç güzelliğiniz, insanların size duyduğu saygı ve güvenin temeli olur. Bu yüzden dengeli bir şekilde hem dış hem iç güzelliği beslemek iyi olsa da, daha fazla iç güzelliğe odaklanmak daha anlamlı, daha tatmin edici ve daha mutlu bir yaşam sürmenizi sağlayabilir.
“Hangi topluluğa girerseniz girin, dış güzelliğiniz ile karşılanır, fikirlerinizle uğurlanırsınız.”