“Başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanlığına odaklanıp parlamentodaki aritmetiği hesab etmemekle ilgili olarak ‘Gafil avlandık!’ cümlesini kim kurmuş olabilir?” diye sorsam Cumhurbaşkanı’ndan Ak Parti’nin an alt organına kadar binlerce isim sayabilirsiniz. Fakat aklınıza, ilk önce “gazeteci” cevâbı gelmez.

Evet, bu ifâde, Nagehan Alçı’ya âit. Bir gazeteci, iktidâra taraf olabilir, destek yazıları yazabilir. Ama kendisini, AK Parti üyesi, iktidarın fedâisi gibi görmesi, nasıl bir meslekî erozyondur?

Üstelik bu gazeteci, İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi gibi, birey olmaya önem veren okullarda okumuş.

Nâgehan Alçı, vaktiyle bir tv programında “Erdoğan kaybederse Râsim’i ve beni bu ülkede yaşatmazlar.” demişti.

Anam babam, yaşatırlar, niye yaşatmasınlar? Herkes doymuşsa siz de doyarsınız. Ama sorun, sizin neyle ne kadar doyacağınızda.

Gazeteci milleti için uçaktan inmek, eşekten düşmekten beterdir. Aşağıda yaşayamayacaklarını çok iyi biliyorler.

AK Parti iktidara geldiğinde “Memleket satılıyor!” diye, bir tek ana avrat sövmediği kalan bir yazar hanım hatırlıyorum. Her okuduğumda, “Bunun derdi başka” derdim. Sonra öğrendim ki AK Parti’den evvel, bir gazetenin Başbakanlık muhâbiriymiş ve dünyâyı geziyormuş. Yeni dönemde keyfi kaçınca vatanı kurtarmaya karar vermiş.

Şu sıralar hükümete yakın medyadaki bütün köşe yazarlarının yazılarında bu panik var:

“Gâfil avlandık!”

Çünkü Meclis aritmetiği değiştiğinde köşelerinin gideceğini biliyorlar. Bunun uğruna her şeyi yapmaya, her şeyi yazmaya hazırlar.

Söylediklerimi ciddiye almanız için târihten bir örnek vereyim.

Bilmeyenler, Ali Suâvi’yi “hürriyetçi” zanneder. Vâizlikten, gazeteciliğe kadar birçok iş yapan Ali Suâvi, Saray basıp pâdişah değiştirmeye cesâret edecek kadar ilginç bir adamdı. Mustafa Fâzıl Paşa’nın tesîriyle hilâfet ve pâdişah düşmanı oldu. Avrupa’dan dönüşte Mekteb-i Sultânî’ye müdür tâyin edilince pâdişahçı kesildi. Kendi hatâları yüzünden görevden alınınca tekrâr pâdişah düşmanı oldu. 2.Abdülhamid Han’ı tahtan indirmeye karar verdi. 20 Mayıs 1878’de yapacağı darbeyi, 18 Mayıs târihli gazete yazısında îmâ edecek kadar kendisinden emindi. 5. Murad’ı tahta çıkarmak için 250 Filibeli muhâcir ile Çırağan Sarayı’nı bastı. Haberi alan Beşiktaş Karakolu Muhâfızı Hasan Paşa, Çırağan’a yetişerek Ali Suâvi’yi öldürdü.

25 Haziran’da iktidar değişirse şu an darbe karşıtı olan yandaşlar darbe isteyebilirler. Olmadı, darbeye kalkışabilirler. Sakın şaşırmayın! Ne de olsa pîrleri Ali Suâvi yaptı.

Hikmet ile hükûmet kelimeleri, aynı kökten gelir. İşte bu Ali Suâvigillerin hikmetsiz yazıları yüzünden, “hükûmet”in de hikmeti gitti; hükümet oldu.

MUHTEŞEM GAZETECİ MURAT BARDAKÇI

Aklıma takılan bir konu hakkında internette arşiv taraması yaparken Murat Bardakçı’nın aynı konu hakkında bir yazısı olduğunu gördüm ve hemen tıkladım. Rahmetli babasının yazılarını da zevkle okurdum.

Aradığım konu, eşini döven bir vezirdi.

Bardakçı, o günlerde eşini döven bir politikacıyla bu veziri birleştiren bir yazı kaleme almış. Gerçekten güzel bir yazı. Politikacının karısını dövme sebebi, vezirin sebebiyle aynı değil. Birlikte yaşadığı kadın yüzünden eşini dövmüş.

Bardakçı, bu konuyu bitirdikten sonra, “Eskiden birlikte yaşanan kadınlara metres denirdi.” diyerek devâm etmiş ve bu işin bayağılından bahsetmiş.

Hemen devâmında ne var biliyor musunuz? Büyük bir kurumun başındaki bir bürokrata methiye. Ne alâkası varsa? Arada nokta, çizgi veya herhangi bir, konudan konuya geçiş işâreti yok. Metresten, direk, dümdük, bir kurumun başkanına geçiyor.

Peki ne diyor?

O adamı çok severmiş de aralarını kimse bozamazmış da falan filan...

Oysa aynı adam hakkında 90’lı yıllarda hangi ithamlarda bulunduğunu çok iyi hatırlıyorum. Hatta mezkûr bürokratla Bardakçı’yı TV’de berâber gülüp konuşurken görünce nasıl barıştıklarına hayret etmiştim.

Hemen Bardakçı’nın köşe yazısının târihine baktım. Bingo! Evli-barklı olan mezkûr bürokratın, o günlerde Ankara’yı sallayan bir gayr-i meşrû ilişkisi gündeme gelmişti. Ama bu adam, çok güçlü bir konumda olduğu için üzeri kapatılmıştı.

Sizce metresten çapkın bürokrata geçen Bardakçı, “Aramızı bozamazlar!” demekle ne demek istemiş olabilir?

Metresten bürokrata geçen yazıyı okuyunca çapkın bürokratın geçmişin üzerine sünger çekip Bardakçı’yla nasıl barıştıklarının cevâbını da almış oldum. Oldum ama yazamıyorum. Târihin sırlar odasında kalsın. Barışmalarının sonuçları da.

Asıl derdime geleyim.

Murat Bardakçı’nın 2001 yılında doların yüzde üç yüz arttığını yazmasına şaşıranlar var. “Nasıl olur? Böyle büyük bir târihçi, hem de hâfızası güçlü bir târihçi, bunu nasıl yapar?” diyenlere rastladım.

Neye şaşırıyorsunuz acaba?

Sizce yukarıda anlattığım Bardakçı, büyük bir târihçi mi?

Şimdi iktidara yaklaşıp uçağa binen Bardakçı, 17/25 Aralık darbesini savunan, Fâtih’e dil uzatan, 12 Eylül paşalarına tapınan Celâl Şengör’ü Târihin Arka Odası’nda ağırlamadı mı?

Aynı programda, 28 Şubat günlerinde Hava Harb Okulu’nda askerî kıyâfet giyerek tıfıl hâliyle kürsüye çıkıp memleketin seçkin subay adaylarına konuşma yapan Şengör’ün oğlu Asım Şengör’ü de Orhun Yazıtları uzmanı olarak pazarlamadı mı?

Bir dönem Devlet Arşivleri’ne girmesi bile sorunlu olan Murat Bardakçı, son yıllarda ardına kadar açılan kapıların kapanmasını elbette istemez. Bunun için, bir zamanlar ağız burun kıvırdığı iktidara övgüde sınır tanımak istemiyor olabilir. Destekmiş gibi yazılar da yazabilir. Kendi açısından haklı da olabilir.

Ama hâfızamızı hafife almaya hakkı yoktur.

Bir yandan da şöyle düşünüyorum. Daha doğrusu komplocu tarafım, şöyle diyor:

Bardakçı gibi usta bir gazeteci, yüzde üç yüz yalanının fark edileceğini mutlaka bilir. Siparişle/emirle yazı yazmak zorunda kalınca ters köşe mi yapmak istedi acaba?

Çünkü bu yalanın ortaya çıkması, iktidar medyası açısından hiç de hoş olmadı.