İnsan doğal bir şekilde barınacak bir yere ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı duyması için insanın önce açlık, susuzluk gibi temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekir. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de barınma ihtiyacı ikinci derece ihtiyaçlar arasında gösterilir. Sonrakiler ise sırasıyla; ait olma-sevgi ihtiyacı, saygı ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme olarak ortaya konulmuş. Buna göre bir bireyin kendini gerçekleştirmesi için önceki dört aşamayı geçmesi gerekir.


Hepimiz için geçerli olan bu ihtiyaçlar günlük yaşantımızdaki idealler bazında da ele alınabilir. Günümüzde birçoğumuz sosyal alanda fikren barınma ihtiyacı hissederiz. Böylece ideallerimiz yolunda ilerleriz. Ancak bu yolda ilk aşama ideal anlamında açlığımızın, susuzluğumuzun giderilmesidir. Bu giderilmediği takdirde o idealde barınma ihtiyacı da ortaya çıkmayacaktır. Barınma ihtiyacı olmadığı takdirde sevgi, saygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçları da hissedilmeyecektir. Herhalde günümüzde özellikle siyasallaşmış Türk Milliyetçilerinin de buna benzer sıkıntıları var. Türk Milliyetçisi camiada özellikle son birkaç yıldır yaşanan siyasal, fikirsel, zihinsel bölünme, bölünerek suni çoğalma, birbirine karşı sevgisizlik ve saygısızlık gibi olgular bu camianın kendini gerçekleştirmesine de imkan vermiyor. Bundan da kârlı çıkan her zaman olduğu gibi siyasal İslamcı olarak nitelendirilen dini siyasete alet eden güruhlardır.

Özellikle son yıllarda ülkemizde (kötü politika ve yönetim kaynaklı) yaşanan terör ve bekâ sorunu Türk Milliyetçiliği üzerine bilinçli veya bilinçsiz bir açlık oluşturdu. Bunu giderebilecek nitelikli kurumlar ise çok az. Türk Ocakları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı gibi dernek ve vakıflar bu anlamda önemli bir ihtiyacı gideriyor. Sendikal alanda ise Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen gibi milliyetçi sivil toplum örgütleri, mâruz kaldıkları siyasi müdahaleler ile önceki yıllardaki etkisini ve ağırlığını yitirdi. Başbuğ Türkeş'in emaneti olup yıllarca birkaç şubesi hariç atıl durumda kalan Türkav, keza öyle.

Demek ki siyasi müdahaleler sivil toplum örgütlerine yarar değil zarar getiriyor. Türk Milliyetçilerinin destanlardaki Bozkurt figürü gibi bağımsızlığına düşkün olma karakteri, kendilerine ait dernek, vakıf vb. sivil toplum örgütlerine bu tür müdahalelere tepki gösteriyor. Ancak aynı camiadaki alışkanlıklar ve ahde vefa tutumu, bu tepkilerin etkisini azaltsa da uzun vadede, verilen zarar daha net görülecektir diye düşünüyorum.


Bu nedenle bugün yaşanılan ayrışma, bölünme, sevgisizlik ve saygısızlık ortamının etkisinin ileriki yıllarda daha net görüleceğini öngörüyorum..
Son söz: dava olarak bizim gidecek başka yerimiz olmadığı gibi, camiayı bölük pörçük edenlerin de yatacak yeri yok...