“Bir şeyin şuyuu, vukuundan beterdir”.

Yani bir konunun dedikodusu gerçekleşmesinden daha güçlü etkiye sahiptir.

Sn.Gül’ün partisinin dedikodusu ete kemiğe bürünmeye başladı.

Hangi ihtiyaçtan ve hangi gerekçe ile Sn. Gül parti kuruyor?

AKP’ çözülüyor.Ekonomi kötüye gidiyor. Dış politikada endişe verici gelişmeler, bir birinin ardınca sürüyor. Ülkemizi çevreleyen tehdit çemberi her geçen gün daralıyor..”Yeni CYS sistemi” sorunlar yumağı halinde. “ Yetki zehirlenmesi” ve “parti devleti” adaletsizliği milletin boğazını her geçen gün biraz daha sıkıyor.Güya kuruluş yasasına göre bağımsız olması gereken bir çok piyasa denetim kurum ve kuruluşları “tek adamın” gölgesi altında güven endekslerini kaybetmişler durumda.

Daha bir çok irili ufaklı sebepleri sıralayabiliriz.

Peki bu gerekçeler Gül’ün parti kurmasının gerçek sebepleri mi?

Siyasi görüşlerin temsili yönünden boş siyasi parsel var mı?

Seçimde şeklen tarih itibarı ile 4 yıl sonra olduğuna göre, bu acele parti kurmanın sebebi ne ve bu ortamı ve de fırsatı Sn.Gül’e ne veya kimler veriyor?

“Türkiye Devleti” bir çıkış yolu arıyor.

Ekonomi ve Dış politika denkleminde kurulan kumpastan kurtulmaya çalışıyor.

ABD ve AB artık kesin negatif tavırlı ve hiçte iyi niyetli değil.

Türkiye İMF’in önüne yeniden atılırken kabul edilmesi mümkün olamayacak şartları masaya koyuyorlar.

Mevcut muhalefet partileri “yönetim değişikliği hedefli” bir çözüm ileri sürmüyor.

Hatta tam aksine seçimin dört yıl sonra yapılmasını ve Sn. Erdoğan'ın dolaylı olarak liderliğinin devamını istiyor görünüyorlar.Ve bu düşüncelerini İstanbul seçimleri sonrasında açıkça ifade ettiler.

CHP, İYİ Parti ve HDP‘nin, “Parlamento” aritmetiğini değiştirme ve erken seçim kararı çıkartma şansları da bulunmuyor. Erken seçim talebinde bulunmamalarının bir sebebi de zaten ellerinde olmayan mevcut meclis aritmetiği.

Sn.Gül’ün parti kurmasının gündemde olmasının ve ekonomi, bürokrasi ve siyaset çevrelerinin dikkatini üzerilerinde toplamasının en önemli gerekçesi, AKP Parlamento gurubunu parçalama ve dolayısı ile parlamento aritmetiğinde dengeleri bozma ihtimalinin güçlü olmasından kaynaklanıyor.

İkinci dikkatleri üzerine toplamasının sebebi, yanında bulunan Ali Babacan ve Mehmet Şimşek gibi ekonomi çevrelerinde hala güven katsayısı yüksek isimlerin olması.Gerek Gül kendi isminin ve gerekse yanındaki ekonomistlere karşı İngiltere başta olmak üzere ABD ve AB finans çevrelerinin duyduğu söylenen “güven” algısının parti çalışmalarında artı bir değer olarak kullanılmasından da rahatsız gözükmüyor.

Son İstanbul belediye seçimleri “Ülkemizde yönetim” erkinin değişeceğinin ilk işaretlerini verdi.

Sn.Gül’ün de ilk işaretlere bakılırsa kuracağı partinin “siyasi bileşenleri” açısından verdiği resim, AKP’nin devamı olan “siyasal İslam” merkezli bir parti değil, sanki ANAP benzeri bir muhafazakar, milliyetçi, sağ-sol liberal merkez bir parti kuracaklarının izlenimi veriyor.

Bu durumda Sn.Gül’ün kurmayı düşündüğü siyasi partinin seçmen tabanı açısından hedefinde bulunan ve ilk adımı atacağı partiler kimler oluyor? Tabiî ki son İstanbul seçimlerinde büyük yara alan AKP ve MHP !..

CHP, İYİ Parti ve HDP tabanları ve oluşturdukları cephe şimdilik bulundukları halden memnunlar.

Yeni CHS sisteminde parçalı meclis aritmetiği ve başkana dayalı “hükümet” etme sistemi sebebi ile “parti ittifakları” meşru ve olağan hale geldi.

Ve bu sistemin parçalayıp böldüğü en büyük siyasi taban Türk Milliyetçileri, Ülkücüler oldu.

MHP yönetimi ve Sn.Bahçeli partisinin birliğini, gücünü ve bütünlüğünü koruyamadı.

Sn.Bahçelinin getirilmesine önderlik ettiği yeni sistemde en büyük yarayı ve tahribatı MHP dolayısı ile milliyetçiler yaşadı.

İstanbul seçimleri sonrasını takip eden ilk hafta da TEPAV tarafından yapılan seçmen analizine dayalı bir kamuoyu araştırmasının sonuçları bu durumu çok açık olarak ortaya koymaktadır.

Araştırmanın ortaya koyduğu tablo şu.

Sn.İmamoğluna verilen milliyetçi oyların toplamı (İYİ Parti 712 bin, MHP 253 bin, AKP’den kopan milliyetçi oylar 143 bin.) 1 milyon 57 bin.

Sn Binali beye verilen milliyetçi oyların toplamı sadece MHP’den gelen oylar, onunda toplamı 237 bin.

Oy vermeyen seçmen sayısında da en büyük seçmen kitlesi partili olduğunu söyleyen seçmenler açısından MHP’den: 240 bin.

2018 Millet vekilleri seçiminde MHP ilk bölünmeyi yaşadı.İYİ Parti ile MHP’nin aldığı oylar İstanbulda hemen hemen eşitti. MHP 780 bin oy alırken, İYİ Partide 755 bin oy aldı.

Son İstanbul seçimlerine baktığımızda İYİ Parti kendi seçmenine hakim ve bütünlüğünü koruyarak “Millet İttifakı” adayına blok olarak tüm oylarını vermeyi başarmış gözüküyor.Bu durumda İYİ Parti yönetimi ve Sn.Meral hanım, kendi seçmen tabanı açısından politik bir çelişki ve ayrışma yaşamamış birlikteliklerini parti olarak korumuşlardır.

MHP için maalesef aynı şeyi söylemek mükün değil. Sn.Bahçeli 2018’de, MHP seçmeninin ikiye bölünmesine ve en son İstanbul seçimlerinde de 2018 de sahip olduğu 780 bin oyun üçe bölünmesine sebeb olan bir siyaset çizgisinin sahibi olmuştur.Üçe, nerede ise eşit bölünen MHP seçmenin yani “milliyetçi” oyların Üçte biri İmamoğluna, diğer üçte biri Yıldırıma gitmiş, kalan üçte biri ise sandığa gitmeyerek bir yönüyle Sn.Bahçelinin siyasi duruşunu reddetmiş, tavır koymuşlardır.

Sonuç olarak İstanbulda 1.5 milyon olan MHP toplam oyunun, son seçim göstermiştir ki Sn.Bahçeli sadece 237 binini kontrol edebilmiştir. Hepimiz biliyoruz ki bu 237 bin oyda da SN.Bahçelinin siyaset uslubu ve çizgisini beğenmemekle birlikte MHP’ li olmanın ve MHP’de kalmanın gereğine inanan ciddi bir “ülkücü” oyu vardır.Bu oyu çıkardığınızda Sn.Bahçelinin kontrol ettiği oy İstanbulda milliyetçi oyların toplamının sadece yüzde onu civarındadır.

Bu tablo açıkça göstermektedir ki Sn.Bahçeli MHP ve Ülkücü- Milliyetçi oyları temsil ve yönetme gücünü kaybetmiş ve “Ülkücü Hareketin” birliğini koruyamamış ve dağılmasına sebeb olan bir siyaset çizgisinin sahib olmuştur.

Mevcut Parti yönetiminde ve mecliste bulunan hiçbir kişiden seçim sonrası herhangi bir itirazın olmaması, mevcut MHP yönetimininde de MHP’nin seçmen tabanını toparlama konusunda ümidvar bir enerjiye ve ve misyona sahip olmadığının en önemli işaretidir.

Seçim sonrası 26 Haziranda Sn.Bahçelinin grup toplantısında yaptığı son konuşmada siyaset çizgisinde bir değişikliğe gitmeyeceğini ve mevcut duruşunu bozmayacağını net ve açık olarak ifade etmiştir.

Bu demektir ki MHP’yi yakın bir zamanda tüm parçalanmış tabanının toplanması amacıyla bir çabanın içinde olmayacaktır.

Bu durum Sn. Gül’ün kuracağa partiye “milliyetçi seçmen kadroları ve tabanında buyük bir alan açmaktadır.”

Bu cümleyi tersten okursak şu anlama gelir. “Sn.Gül’ün kuracağı partinin çalışma hızını ve heyecanını kesecek hatta durduracak tek şey MHP yönetiminin acilen “Türk Milliyetçilerini MHP çatısı altında yeniden birleştirecek ve gücünü ayağa kaldıracak seçimli olağan üstü kongre kararını alması ve Sn.Bahçelinin çekileceğini açıklamasıdır”.

Ardından üye kayıtları yeniden açılarak, ilçe ve il kongreleri büyük bir demokratik şölen içinde hızlı bir takvimle gerçekleştirilmelidir. Daha sonra, bir hafta sürecek ve Ülkemizin sorunlarının ve çözüm önerilerinin de paylaşıldığı büyük bir kurultayla MHP, “aksakallı ağabeylerin” yol gösterip destek olacağı genç ve dinamik bir yönetime teslim edilmelidir.

İnanıyorum ki bu siyasi atağın ve çıkışın ilanı bile yetecektir. Türk siyasi hayatında tüm taşlar yerinden oynayacak ve hesaplar yeniden yapılacaktır.

SN.Gül’ün kuracağı partinin AKP cephesinden engellenmesi ve durdurulması en azından “demokratik yollar” açısından mümkün görülmüyor.Çünkü AKP parti örgütü ve parlemonto grubu çoktan parçalanmış durumda ve hatta bir çok AKP vekil ve kadroları sabırsız bir bekleyiş içinde.Bu arada sıra kapmak isteyen çok AKP’li bal tutup parmağını yarlamış siyaset esnafıda özel çabalar ile ya Sn.Babacan’a yada Sn Gül’e ulaşma çabası içinde.

Sonuç: Önümüzde ki siyasi tabloyu domino etme ve yeniden şekillendirme gücü sadece MHP Genel Başkanı Sn.Bahçelinin elindedir.

Ya, Sn.Gül’ün ikinci defa Cumhurbaşkanı olmasının yolunu açacaktır.Ya da Sn.Gül’ün siyasi parti atağını daha ete kemiğe bürünmeden söndürecektir.

Sizce ne yapacaktır.

Ve biz “Ülkücüler” bu durumda ne yapmalıyız ?