BUNDAN BÖYLE TBMM ARTIK DANIŞMA MECLİSİDİR..!


Rubil GÖKDEMİR


Dünkü yazımız yayınlandığında anayasa değişikliği teklifi TBMM’ye sunulmamıştı. Bugün itibariyle bütün ayrıntısıyla ve biraz da şaşkınlıkla taslağı incelemiş durumundayız.
 
Sahip olduğumuz bilgiler ışığında, dünkü yazımızda bulunan hesaplamalarda TBMM üye tam sayısı 550 kabul edilerek yapmış olduğumuz tespitlerin 600 milletvekili sayısına göre yenilenmesi gerekmektedir.


YASAMA ORGANINDA (TBMM) YAPILMAYAN (!) DEĞİŞİKLİKLER:


* Bu durumda, TBMM’nin seçilecek cumhurbaşkanını hukuken denetleyebileceği ve cezaî sorumluluğu için tek yol olarak öngörülen, 301 milletvekilinin oyuyla soruşturma önergesi verilmesi teklif edilebilecek, 360 oyla “soruşturma komisyonu” kurulabilecek ve ancak en az 401 milletvekilinin oyuyla cumhurbaşkanı “Yüce Divana” sevk edilebilecektir. Bu denetim yolunun nitelikli çoğunluk aramak gibi bu kadar sıkı şartlara bağlanmasının nasıl bir endişeden kaynaklandığını kamuoyu muhakkak ki tartışacaktır. Cumhurbaşkanı seçimiyle birlikte seçime katılacak milletvekillerine karşı bile güvensizlik hali mi söz konusudur acaba?


* Anayasa değişikliği ile bugüne kadar olduğunun tersine TBMM üyesi milletvekillerinin verecekleri “kanun teklifi ile yasama faaliyeti yerine getirilebilecektir. Mevcut sistemde ise % 98 oranıyla yasama faaliyeti kapsamında bulunan kanun taslak ve teklifleri, Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan “kanun tasarıları” yoluyla yerine getirilmekte idi. Milletvekillerinin yasama çalışmaları konusunda irade ve inisiyatifinin sınırı bu şekilde genişletilmiş gibi gözükmektedir. Meclisin kanun teklifleri üzerinde çalışmak dışında, somut tek yetkisi olarak sadece 75 gün içinde cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan Bütçe yasa teklifini müzakere etmek ve onaylamak yetkisi bulunmaktadır.
 
* Milletvekili sayısının 550’den 600’e çıkarılması ve seçilme yaşının 18’e düşürülmesi, anayasa değişikliğinin referandumda kabulünü kolaylaştıracak şekilde imaj ve makyaj çalışması dışında, sistemin niteliğiyle ilgili olmayan bir değişiklikten ibaret olduğunu söylemeliyiz. Seçilme yaşını 25’ten 18’e indirerek, yasama organında nasıl bir dinamizm elde edileceğine dair aklınıza gelen herhangi ikna edici bir fayda bulunmakta mıdır? Bu gerekçeyi kamuoyuna açıklayan ve yeni bir sistem niyetiyle yola çıkanların biraz daha ciddi olmaları gerekmez miydi acaba ?.


* Bu vesilesiyle 1982 anayasasında bulunan ve seçim kanunundaki yüksek barajların yasal gerekçesini teşkil eden ve “yönetimde istikrar-temsilde adalet” ilkesine nedense bu değişiklik teklifinde hiç dokunulmamış.
 
Başkanlık sistemini YÖNETİMDE İSTİKRARI sağlamak için getirdiğimizi iddia ettiğimize göre, TBMM’de en geniş anlamda bütün fikir ve toplum kesimlerinin adaletle temsilini artıracak şekilde bu maddenin değiştirilmesi gerekmez miydi? Burada da “kızı kendi haline bırakırsan; ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar” mantığı takip edilerek, milletin siyasî rüştü ve iradesine güvenilemeyeceği bir kez daha gösterilmiş “yüksek baraj” ve “daraltılmış bölge” yoluyla seçilecek cumhurbaşkanının partisinin mecliste mutlak çoğunluğunu elde etmesi veya devam ettirilmesi amaçlanmıştır.
 
”Başkanlık sistemi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin en net şekilde hayata geçmesini sağlar” yönündeki tezleri savunanlar, cumhurbaşkanın da mutlak bir şekilde toplanan yetkileri dengelemek ve denetlemek üzere nitelikli çoğunluk şartı getirildiğine göre, yasama organı olan TBMM’nin güçlendirilmesi anlamında anayasa teklifinde hiçbir değişikliği öngörmemişlerdir. Öngörüldüğü anlamıyla cumhurbaşkanını ancak 401 oy sayısıyla denetleyebilecek bir meclisin DANIŞMA meclisi niteliğine dönüşeceği rahatlıkla söylenebilir.


TBMM’nin belli konularda hiçbir hukuki sonucu olmayan meclis araştırma komisyonu kurabilmesi şeklinde tanınan yetkiye baktığımızda, TBMM’nin DANIŞMA MECLİSİ dışında bir fonksiyonunun bulunmayacağı daha net ortaya çıkmaktadır.

 
* Bu durumda, şimdilik kimsenin aklına gelmeyen ve demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları arasında bulunan siyasal partilerimiz, ne için ve neyi yönetmek üzere faaliyette bulunacaklar? “En iyi kanun tekliflerini bizim parti hazırlar ve verir” şeklinde özetlenebilecek vaatlerle, parti teşkilatları ve mensuplarını motive edebileceklerini mi  düşünüyorlar acaba?


Getirilmek istenen sistemle demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak sayılan siyasi partilerimize ancak mahalli idareler seçiminde bir rol bırakıldığı, bunun dışında başkanın partisi dışında, mümkünse seçilebilecek milletvekillerinin yetkileri “belediye meclis üyelerinin” yetkileri kadar bile olmayacaktır.


Aynı şekilde, milleti ve bölgelerini temsil etmek üzere seçilerek Ankara’ya gelen milletvekilleri, kendilerine iletilen seçim bölgesinin problemleri ve seçmen taleplerini takip etmek üzere, meclisten güvenoyu almamış ve kendi içinden çıkmamış bakanlara ulaşabileceklerini düşünüyorlar mı acaba? Yasama organı üyesi ve milletvekili sıfatıyla, bırakınız “bakanlara” ulaşabilmeyi, en alt düzey bürokratlara bile taleplerini iletebilmeleri mümkün olacak mı acaba?


Önümüzdeki günler daha detaylı tartışmalarla ortaya çıkacağı üzere, adına TÜRK TİPİ BAŞKANLIK denilen sistem mecliste 330 oy alacak şekilde referanduma sunulur ve kabul edilirse, bu sistemde hiçbir siyasi partinin bugünkü gücü ve etkisini sürdürmesi mümkün olmadığı gibi, belki varlıklarını korumaları bile mümkün olmayacaktır. Süreç içinde görüleceği üzere, başkanın partisi dışında, diğer partiler tabela partisi veya fikir kulübüne dönüşecektir.
 
Hatta daha da ileri giderek diyebiliriz ki, taslakta bulunan düzenlemeler doğrultusunda hiçbir şekilde denetlenemeyeceği açık olan, başkan ve adamlarında temerküz edecek yetki ve gücün karşısında, “ bağımsız sermayenin,  hür basının, sivil toplum örgütleri veya farklı düşünen kesimlerin de” sistemin sahiplerine teslim olmadan varlıklarını devam ettirme şansı kalmayacaktır.


Şimdi anayasa değişikliği teklifi kamuoyunun bilgisine sunulduğu göre, herkesin aklına gelen ilk soru şudur; başkanlık sisteminin önünü sürpriz bir şekilde açan MHP bu değişikliğe niye öncülük etti acaba?
 
Bu sorunun cevabı olarak tahmin ettiğimiz üzere, MHP adına BAŞKANLIK SİSTEMİNE dair ilk açıklamayı yapan Afyon Milletvekili Mehmet PARSAK’ın ifade ettiği üzere, anayasanın ilk dört maddesi ve “MİLLETİN BİRLİĞİ ve DEVLETİN BEKÂSI”nı koruma gerekçesiyle bu sistem değişikliğine yol verdiklerini anlaşılmaktadır.
 
Şimdi biz de sormak istiyoruz; “milletin birliği ve devletin bekâsını” korumanın tek yolu demokrasi ve hukuk devletinden vazgeçmek, milleti vesayet altına almak mıdır? Türk milliyetçileri vatanın ve milletin bütünlüğü için çok ağır imtihanlardan geçmiş ancak hiçbir zaman akıllarından hukuk ve demokrasiyi feda etmeyi geçirmemişlerdir. Eğer bize deniyorsa ki, “bilmediğiniz şeyler var”, o zaman da ülkücülerinin siyasi rüştünü çok uzun süredir elde ettiklerini ifade etmek isteriz. 
 
Şimdi MHP yönetiminin gerekçe olarak yapmış oldukları izahlarla birlikte ve ilave olarak partilerinin mevcudiyetini nasıl muhafaza edeceklerini de kamuoyuna ve özellikle ülkücü tabana karşı ikna edici şekilde anlatmaları gerekecektir. Nitekim; bu sorunun daha çok kişi tarafından ve yüksek sesle sorulduğuna önümüzdeki günlerde sık sık şahit olacağız.
 
Anayasa değişikliği paketini inceledikten sonra, hiçbir özel bilgiye sahip olmadan öncelikle bu değişikliklerin TBMM’den 330 oyla geçeceğine inanmak istemiyorum. Şayet geçerse, milletimizin bu anayasa değişikliğine onay vermeyeceği kanaatindeyim. Çünkü bu millet son iki yüz yıllık muasır medeniyet tercihi ile istikametini belirlemiş ve sahip olduğu temel hak ve hürriyetlere inat ve ısrarla sahip çıkacaktır. 


Yaşadığım şaşkınlık sebebiyle anayasa değişikliğinde öngörülen ve artık detay olarak değerlendirdiğim hususları incelemek ve irdelemek ihtiyacı duymaksızın, bu hamurun daha çok su kaldıracağı inanç ve kanaatiyle, daha sonra serinkanlı bir ortamda buluşmak üzere bütün okuyucularımıza sükûnet tavsiye ediyor ve huzurlu günler diliyorum.


ALLAHA EMANET OLUNUZ.

 

 

Editör: TE Bilişim