Türlü duygular içindeyim, bu yazıyı yazıp yazmama konusunda kararsızım. Yahya Kemal Bey’ in Süleymaniye’ de Bayram Sabahı başlıklı mükemmel şiirine telmihte bulunarak giriş yaptığım yazıyı biraz önce sildim, yazdıklarımı sürekli değiştiriyorum, bir türlü istediğim şekle ulaşmadı, galiba ulaşmayacak da. Dilimizdeki hiçbir cümlenin ve sözcüğün bu yazıya ait olamayacağını, dahası yakışmayacağını düşünüyorum. Orhan Veli’ nin ’’Kelimelerin kifayetsiz olduğu…’’ dediği bu olsa gerek! Henüz 20 yaşında kara toprağa düşmüş kahramanlar için ne yazılır, inanın, hiç bilmiyorum; bilemediğim gibi kestiremiyorum da. Hala gözlerimin önünde, daha şehit olmamış askerlerimiz için özenle hazırlanmış mezar yerleri… Bir devlet bundan utanmayacaksa neyden utanmalı? Son 7 yıldır birkaç bayramımı Edirnekapı’ da geçirdim. Bayram sabahı Edirnekapı’ ya gitmekten büyük gurur duyuyorum ama aynı ölçüde kendimi aciz hissediyorum. İçinden E-5 değil E-500 geçse, 1000 yerine 10.000 tane gül diksek, çamları 120 metre dahi yükselse, mezarları mermer yerine altından yapıp pırıl pırıl değil gıcır gıcır da yıkasak, makarna paketinden demokrasi bile çıksa Edirnekapı’ daki gerçek değişmiyor maalesef. Askerde yan gelip yatamayanların ardından saatlerce gözyaşı dökülüyor.

Hemen girişe daha yeni şehit olanlar defnedilmiş. İlerledikçe şehadet tarihleri eskiyor. Feryatlar, ağlamalar aynı ölçüde azalıyor. Onların yokluğunu kanıksamış aileleri, anneler mezar taşlarına sarılıyor. Babalar biraz daha uzakta içine içine ağlıyor. İlk etapta yadırgıyorsunuz ama mezar taşlarını sevenler, mezarlara sarılanlar, mezar taşlarıyla konuşanlar, mezar taşlarındaki fotoğrafları öpenler Edirnekapı’ nın bayram müdavimleri için alışılagelmiş hareketler. Mezarlar, eskiden küçük çocukları leğende yıkarken gösterilen hassasiyetle yıkanıp temizleniyor. Şehitlikte gezdikçe ’’10 sene oldu. 94’ ten beri buradayız! Bize bayram mayram yok. Her bayram böyle! Sizinki hangisi? Hepsi bizim şehidimiz!’’ gibi cümleler duyuyorsunuz. Herkes birbirine çikolata, şeker, lokum ikram ediyor. Aynı lokumu şehitliğin önünden geçen Eski Edirne Asfaltı’ nda dağıtsan kimse almaz ama burada ikramlar şehit yakınlarını birbirine daha çok bağlıyor, sıcak bir aile ortamı oluşturuyor. Şehitliğe gelenler hep aynı tipte insanlar… Şehitliğin araç park edilen dar sokaklarında hiç lüks araca rastlamadım. Bu sosyolojik tesadüf de gözümden kaçmıyor.

Az sonra rütbeli askerler beliriyor. Şehit yakınlarıyla bayramlaşıyorlar; askerler çikolata, şeker, kolonya dağıtıyor. Kimi şehit yakınları rütbeli askerleri sevmiyor, laf atanlar oluyor, kimisi derdini/hikâyesini anlatıyor. Bayram sabahı şehitliğe gelen askerlerin hiç günahı yok, eleştirilseler, ilgi de görseler görevlerini yapıyorlar. Belki çoğunun Doğu görevi 10 sene önce bitti, belki çoğu Doğu’ yu bile görmedi. 

Penguen medyanın henüz satılmamış birkaç kanalı röportaj için şehit yakınlarıyla konuşmaya çalışıyor. Mezarın dibine oturmuş annenin yanında ojeli mojeli, entel dantel muhabirin toprağın üstünde röportaj esnasında şehit annesine sarılarak ağlamasını görmenizi isterdim. Kameramanın gözünü dayadığı objektifin arasından sızan gözyaşına ancak Edirnekapı ruh ikliminin sunduğu atmosferde şahit olabilirsiniz.

Şehitlerimize son bir Fatiha okuyup çıkışa doğru yönelmişken Kara Şehitliği’ nin yeni yapılan giriş kapısının sağında, içeride iki çam ağacına gerilmiş İstanbul Büyükşehir Belediyesi reklamını görüyorsunuz. 30 Mart’ ta %49 ile seçilmiş büyükşehir belediye başkanı, Kara Mezarlığı’ nın bakım ve onarımını yaptığına dair haykıran harflerle yazılmış reklamı bayram günü şehitliğin hemen girişine neden asar? ’’Biz İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ yiz, bakın şehitliğin bakım ve onarımını bile üstlendik, haydi bize oy verin!’’ demek istememiştir herhalde! Yok canım o kadar da değil, hiçbir belediye bu kadar düşmez! Bayram sabahı şehitliğe gidince hassaslaştım, kesin ondan.

Vatanımız için can vermiş tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Peygamberimize komşu olsunlar…


Yücel ÖNDER
Türk Eğitim-Sen
Esenler İlçe Başkanı