NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 40 günden az bir süre kaldı. Yarış, 3 adayla devam edecek. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Zuhal Topçu, yaşanan süreci ve seçim atmosferini İNTERNETHABER'e değerlendirdi.

Başbakan Erdoğan'ın Köşk'e çıkmak için her yolu denediğini söyleyen Zuhal Topçu, çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu'nun seçileceğinden emin olduğunu belirtti.

İhsanoğlu'nun ortak bir aday olmasının ve diğer partilerin de desteğini almasının başlı başına bir mesaj olduğunu belirten Topçu, İhsanoğlu'nun tecrübelerinin yabana atılmaması gerektiğinin altınız çizdi.


"Demirtaş'ın hedef kitlesi bellidir" diyen Zuhal Topçu'ya göre seçimlere giren HDP, seçimler ikinci tura kalırsa çözüm adı altında sürdürülen çözülme sürecini hızlandırmak için iktidarla pazarlık masasına oturacak.

İşte Zuhal Topçu röportajı...


unnamed.20140703124311.jpg



-İlk defa halk kendi Cumhurbaşkanını kendisi seçecek. Cumhurbaşkanı adayları artık belli oldu. Adayları genel olarak değerlendirebilir misiniz?

BAŞBAKAN KÖŞKE ÇIKMAK İÇİN HER YOLU DENİYOR

Türkiye’de ilk kez halk, Cumhurbaşkanı’nı seçmek için sandık başına gidecek. Bu nedenle Ağustos’ta yapılacak seçim ayrı bir önem taşıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın adaylığı malumu ilandan başka bir şey değildi. Biz biliyoruz ki en büyük hedefi Köşk’e çıkmaktı. Bunun için her yolu deniyor. Bu fırsatı da kaçırması beklenmezdi. Erdoğan çatışmadan besleniyor. Bugün ülkede yaşanan her şey cumhurbaşkanlığı süreciyle alakalı. Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, büyük bir uzlaşmanın adayı. Türkiye’nin içinden geçtiği bu sıkıntılı dönemde uzlaşma ve sağduyuyu temsil edeceğini düşünüyoruz. İnşallah Köşk’e çıkarak bunu gerçekleştirecek.

-Çatı adayı Ekmelettin İhsanoğlu’nun adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İHSANOĞLU'NA VERİLEN DESTEK KENDİ BAŞINA BİR MESAJ

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, bilim adamlığı, diplomatlığı ve özellikle de şahsiyetiyle önemli bir isim. Taşıdığı niteliklerle toplumun büyük çoğunluğunu temsil kabiliyetine sahip. Muhafazakar, milliyetçi, cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan, partiler üstü ve uzlaşmacı bir isim. Sayın İhsanoğlu’nu CHP ve MHP gibi iki köklü partinin ortak aday olarak göstermesi, diğer partilerin buna destek vermesi kendi başına bir mesaj. Yüce Türk milletinin bu mesajı alacağı, uzlaşma ve sağduyuyu temsil eden İhsanoğlu’nu Çankaya Köşkü’ne taşıyacağına inanıyoruz. Türkiye, çatışmacı siyasetten yoruldu. Hem ülke içerisinde hem de bölgesinde. Sıfır sorun diye yola çıkanlar, dost bırakmadı, herkesi Türkiye düşman etti. Sayın İhsanoğlu’nun İslam Konferansı Teşkilatı’ndaki (İKT) başarılı çalışmaları, İslam coğrafyası üzerindeki etkisi yabana atılmamalıdır. Ortadoğu’da yaşanan sıcak olaylar ve İslam ülkelerinin yıllardır içinde bulunduğu açmazlara çözüm üretmede İKT tecrübesinin Türkiye için fırsat yaratacağını düşünüyorum. Türkiye’nin çıkarları açısından İhsanoğlu cumhurbaşkanlığı koltuğu için Erdoğan’a göre çok daha uygun bir isim.

-Demirtaş’ın adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

DEMİRTAŞ'IN HEDEF KİTLESİ BELLİDİR

Selahattin Demirtaş şu anda bir partinin başkanı olarak hitap edeceği hedef kitlesi bellidir. Kendisinin de ifade ettiği gibi HDP bu seçimlerde kendi oy potansiyelini veya gücünü görmek istiyor. Seçimler ikinci tura kalırsa çözüm adı altında sürdürülen çözülme sürecini hızlandırmak için iktidarla pazarlık masasına oturacaktır.

-Başbakan Tayyip Erdoğan’ın adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞBAKAN İÇİN O KOLTUK BİR TUTKU, KENDİNDEN BAŞKASINI ORAYA LAYIK GÖRMÜYOR

Sayın Başbakanın yıllardır içinde sakladığı ve gerçekleştirme hayaliyle yanıp tutuştuğu makam için adaylığını ilan etti. Başbakan için Cumhurbaşkanlığı koltuğu onun için bir tutku idi. Kendinden başkasını bu makama layık görmüyordu. Bu yüzden bizim için adaylığı hiç sürpriz olmadı. Ancak seçilmesi sürpriz olur.

-Tayyip Erdoğan’ın geçmiş siyaset pratiklerine bakarak bütün Türk Milletini kapsayıcı ve kucaklayıcı bir siyaset yürütmesini bekliyor musunuz?

MİLLETİN ZEKASIYLA DALGA GEÇİLİYOR

Türkiye 12 yıldır AKP’li hükümetler tarafından yönetiliyor. Bunun büyük çoğunluğunda Tayyip Erdoğan başbakandı. Ülkenin geldiği durum ortada. Ortadoğu yangın yeri. Esad’a 3 ay ömür biçiyorlardı. 3 yıldır Suriye’de iç savaş sürüyor. Bir milyondan fazla mülteci Türkiye’de. Irak 3’e bölünecek. Dışişleri Bakanı ‘Irak’ta kaos olmadığını’ iddia ediyor. Milletin zekasıyla dalga geçiyor. Ülkede iç barış ortadan kalktı. Erdoğan yakın çevresiyle birlikte kurduğu yolsuzluk ve rüşvet çarkında suçüstü yakalanınca ülkeyi yangın yerine çevirdi. Hesap vermek yerine millete zulmediyor. Erdoğan, bölücü örgüt elebaşısıyla pazarlık masaları kurarak, ülkenin bir bölümünü fiili olarak terör örgütüne teslim etti. MİT’i özel örgütüne çevirdi. Yargıyı arka bahçesi yaptı. Kendi rejimini oluşturdu.

TEK PARTİ DÖNEMİNDEN TEK ADAM DÖNEMİNE

12 yıllık AKP tecrübesi göstermiştir ki, Erdoğan Türk milletini kapsayıcı ve kucaklayıcı siyaset gütmedi, bundan sonra da yapmayacaktır. Yıllardır kullandığı söylemler ve yaptığı uygulamalar ülkeyi kutuplaştırdı. Erdoğan, AKP’ye oy vermeyenleri, kendisine biat etmeyenleri ötekileştirdi. Başbakan için demokrasi ulaşmak istediği hedefe varmak için sadece bir araçtır. AKP, çoğulcu değil, çoğunlukçu bir partidir. Bunlar için seçim her şeydir ama. Seçim de sandıktan ibarettir. Kendinden başka herkese kör olan, sistematik bir hukuk anlayışının olmadığı kendine endeksli bir hukuk sistemini benimseyen ve tek adam olma düşüncesiyle bütenleşen bir başbakan var karşımızda. Uygulamada, 1940’lı yılların tek parti rejimini aratır bir Erdoğan rejimi ortaya çıktı. Tek parti dönemini gören Türkiye şimdi Tek Adam dönemini yaşıyor. Ancak 2014’ün Türkiye’si, 1930’ların parti devletini kaldırmaz. Demokrasi biat üzerine değil, yanlışlıklara itiraz ve iradi seçim üzerine kurulur. Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’ne çıkması Türkiye’yi demokrasiden biraz daha uzaklaştıracaktır. Bizim kültürümüzde cumhurbaşkanı partiler üstüdür. O babadır o çözendir, o uzlaştırandır, o devlettir. Siyasette ortaya çıkan herhangi bir problemde çözmesi ve yatıştırması istenir, arabulucudur, kritik dönem ve durumlarda devreye girer denge ve denetimin işlemesinde de asli unsurdur. Ülkemiz gerçekten bu siyasi kavgalardan çok çekti. Artık milletin tekrar kavgaları kutuplaşmayı sert söylemleri kaldıracak hem gücü kalmadı hem de bu millet artık bunları hak etmemektedir.

-Erdoğan adaylık açıklamasında “seçilirsem 76 milyonun cumhurbaşkanı olacağım” dedi. Bu inandırıcı değil mi?

ERDOĞAN "EVDE ZOR TUTUYORUM" DEDİĞİ KİTLENİN CUMHURBAŞKANI OLUR

Biz Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçileceğini düşünüyoruz. Son seçimlerde AKP yüzde 43 oy aldı. Bir önceki seçime göre 2,5 milyondan fazla oy kaybetti. 30 Mart’tan bu yana ne değişti de millet Erdoğan’a oy verecek. Eğer seçilirse de 76 milyonun değil, Gezi olaylarında ‘evde zor tutuyorum’ dediği kitlenin, AKtrollerin cumhurbaşkanı olur. AKP’nin cumhurbaşkanı olur. Ülkeyi iyice kutuplaşır.

-17-25 Aralık sonrasında ortaya atılan yolsuzluk iddialarının halen tartışıldığı ve sonuçlanmadığı bir süreçte Tayyip Erdoğan’ın adaylığını nasıl görüyorsunuz?


CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ, İSTİKLAL DEĞİL İKBAL MÜCADELESİ

Normal bir demokraside yapılması gereken, iddialarla ilgili olarak hukuki sürecin işlemesi, suçluların adalete hüküm vermesidir. Ancak 17 ve 25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonun ardından gündeme gelen iddialarla ilgili olarak Sayın başbakan aklanmak yerine, suçlamayı tercih etmiştir. Telefon dinlemelerindeki iddiaları boşa çıkarmak için Tübitak tarafından düzmece raporlar hazırlatmıştır. Bu da yetmediği gibi basına gizli sansür getirmeye çalışmış, muhalefet liderlerinin parti guruplarında yaptıkları konuşmaların basında yer almasını engellemeye çalışmıştır. Bütün bu yapılanlar, fezlekelerde yer alan basına yansıyan iddiaların doğruluğunu göstermektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye için istiklal değil, Erdoğan için ikbal mücadelesidir. Yoksa kendine güvenen bir kişi neden aklanmak için yargıya gitmeyi tercih etmez? Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmak isteyen Sayın Başbakan’ın yapması gereken önce bu şaibelerden veya iddialardan kurtulmasını sağlayacak olan adalete teslim olmaktır. Yoksa, Sayın Devlet Bahçeli’nin de vurguladığı gibi para kasaları, ayakkabı kutuları Çankaya yolunda ona büyük ağırlık yapacaktır.

MİLLETİ 36’YA BÖLEN BİRİ NASIL BAŞKOMUTAN OLACAK

Meselenin adını doğru koymak lazım. Hükümetin attığı adımlar ‘çözüm süreci’ değil, ‘çözülme süreci’dir. Türkiye, bölgeden neredeyse fiilen çekilmiştir. Teröristler yol kesiyor, haraç topluyor, askeri tesislere girip Türk Bayrağı’nı indiriyor. Hükümet, ele kanlı canilerle masaya oturmayı yasal hale getirmeye çalışıyor, böylece yıllardır yaptığı görüşmelerin yasadışı olduğunu da kabul ediyor. İmralı’daki teröristbaşının taleplerini talimat gibi algılayan hükümet PKK’lıların istedikleri yasaları bir bir Meclis’ten geçiriyor. Buna da çözüm adını veriyor. Cumhurbaşkanlığı aynı zamanda başkomutanlık makamıdır. Bizce Başkomutan milletin birliği ülkenin bütünlüğü için herşeyi yapacak hatta en önde canını bile feda edebilecek biri olması gerekirken; Çözüm yasası adı altında bu milletin birliğine ve dirliğine kastedecek yasaları çıkartandan; kadın, çoluk çocuk demeden 30 bin kişiyi katledenle müzakere edenden nasıl başkomutan olmasını beklersiniz. Türk’üm diyemeyenden, bu milleti 36 farklı etnik yapıya bölen bir kişiden nasıl başkomutan olmasını beklersiniz?

-Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasından sonra görevinden istifa etmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞBAKANIN AHLAKİ OLARAK İSTİFA ETMESİ GEREKİR

Bu cumhurbaşkanlığı yarışı adil bir yarış değil. YSK’nın aldığı karara göre bakanlar, devlet memurları vs. seçimler için istifa etmesi gerekirken, başbakanın istifa etmesine gerek olmadığı belirtilmiştir. YSK hangi gerekçe ile bu kararı vermiştir, anlaşılır değil. Devletin bütün imkânları, örtülü ödeneği ile seçimlere girecek bir başbakanla yarışmak ne kadar adil olur. Diğer adaylar başbakanla yarışta nasıl eşit olur. YSK öyle bir karar almış olsa bile başbakanın ahlaki olarak bunu kullanmaması gerekir ve istifa etmesi gerekir.

-Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması durumunda AKP’de tıpkı Çiller-Demirel, Özal- Akbulut arasındaki çatışmaya benzer bir sorun yaşanmasını bekliyor musunuz?

DAVULU TAŞIYAN TOKMAĞI BAŞKASINA VERMEZ, AKP’DE ÇATIŞMA KAÇINILMAZ

AKP’de çatışma kaçınılmazdır. Erdoğan, parti içerisindeki çatışmadan korktuğu için, başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi veya partili cumhurbaşkanlığı sistemini gündeme getirdi. Ancak hayata geçiremedi. DYP ve ANAP tecrübesi bize siyasetin gerçekleri hakkında biraz fikir veriyor. Siyasi gerçeklikler hem Köşke çıkıp, hem de partiyi kontrol etme düşüncesinin uygulanabilir olmadığını gösteriyor. İşte, 10-15 yıl önceki örneklere bakıldığında hüsranla ve kavgalarla bitişin hazırlandığı görmek mümkün. Bunun içindir ki Erdoğan’ın “Hem cumhurbaşkanlığına çıkarım, oradan da emanetçi bir başbakanla partiyi ve ülkeyi idare ederim” düşüncesinin hayaldir. Birkaç ay belki bunu gerçekleştirir. Ancak sonunda çatışma çıkması, yetki kavgası olması kaçınılmazdır. Hiç kimse ‘davulu sırtında taşırken tokmağı başkasına vermek’ istemez. Çünkü kimse, eline geçirdiği bir gücü bir başkasıyla paylaşmak istemez.

-Bülent Arınç’ın açıklamış olduğu IŞID’ın Türk elçilik rehinelerini 20-25 gün sonra bırakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

REHİNE OLAYI BÜYÜK SORU İŞARETİ, ARINÇ OYUNU DEŞİFRE ETTİ

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama çok manidardı. Bu ifadeler insan zihninde bir sürü karşılıksız soruları gündeme getiriyor. Irak’ın yıllardır içinde bulunduğu olumsuz durum iyi analiz edilememiş ve üniter yapısı göz göre parçalanmanın eşiğine gelmiştir. En son IŞID militanlarının elçiliğimize saldırarak 48 çalışanı rehin alması bardağı taşıran son damla olmuştur. 4 ay öncesinden durumun aciliyetinin bildirilmesine rağmen, üç gün önceden bütün yabancı misyonlar görevlilerini tasfiye ederken Türkiye’nin tehlikeyi görememiş, Musul’daki başkonsolosluğumuza “Bizden haber bekleyin” diye mesaj göndermiştir. Arkasından da IŞID militanlarınca konsolosluk çalışanları esir alınmıştır. Olayın, askerlerin başına çuval geçirilmesi hadisesinden bir farkı yoktur. Hükümet yayın yasağı ile basına sansür koymuştur. Meselenin tartışılmasını, olayla ilgili karanlık yönlerin ortaya çıkarılmasını engellemiştir. Bütün bunlar olurken Sayın Arınç’ın böyle bir ifadesi şu şüpheleri arttırmıştır. Oyunu deşifre etmiştir. Acaba Musul’daki görevlilerimiz cumhurbaşkanlığı sürecine kurban mı edilmektedir? Kamuoyu bu sorunun cevabını bekliyor.

-Dış politika açısından Cumhurbaşkanlığı seçimi önemi nedir? Değerlendirebilir misiniz?

TÜRKİYE'NİN GÖREBİLECEĞİ EN BAŞARISIZ DIŞİŞLERİ BAKANI

Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle dünyanın en önemli ülkelerinden biridir. Küresel ve bölgesel angajmanları nedeniyle karşılıklı denge üzerine oturtmuş uzun soluklu ve vizyoner bir politika izlenmelidir. Dış politika deneme tahtası değildir. Kağıt üzerinde iyi duran projeler, uygulamada bir sürü istenmeyen komplikasyonlara neden olabilir. Düne kadar kadar bölgesinde sözü dinlenen, komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olan Türkiye’yi AKP ateş çemberinin içine attı. Genel olarak dış politikalar partilere veya cumhurbaşkanlarına göre değişmez. Ülkenin partiler üstü milli bir meselesidir. Ancak AKP döneminde bu değişmiştir. Stratejik derinlik iddiasıyla, ülke uçurumun eşiğine getirilmiş, Irak ve Kıbrıs’la ilgili kırmızı çizgiler yerle bir edilmiştir. Türkiye görmüş ve görebileceği en başarısız Dışişleri Bakanı elinde dış politikada stratejik rezalet yaşamaktadır. Cumhurbaşkanı, devletin başı olması nedeniyle dış politikada belirleyici olabilir. İhsanoğlu’nun tecrübeleri Türkiye’yi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarabilir. Cumhurbaşkanı kimseyi ötekileştirmeden, kutuplaştırmadan ‘Yurtta Barış’ı bölgedeki ülkelerle iyi ilişkiler kurarak Dünyada Barış’ı sağlayabilir.

-Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin yolsuzluktan dolayı tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 

ERDOĞAN, SARKOZY’DE GELECEĞİNİ GÖRSÜN

Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Kaddafi’den seçim sırasında aldığı milyon Eurolar’dan dolayı şu anda sorgulanmaktadır. Bu da bize adaletten kaçısın olmadığını göstermektedir. Er ya da geç adalet yerini buluyor. Bu Tayyip Erdoğan’a da mukadder akibeti konusunda bir işaret olmalıdır. Şu anda Türkiye’de olduğu gibi bütün yasaları değiştirebilirsiniz, rüşvetleri, yolsuzlukları, yargıya müdahaleleri suç olmaktan çıkarmaya çalışabilirsiniz. Polisleri sürebilir, hâkimleri oradan oraya savurabilirsiniz. Birçok müdahalelerde bulunabilir, yargıdan kaçmak için adamlarınızla despot bir sistem oluşturabilirsiniz. Ama günü gelince bu yaptıklarınızın hiçbiri yanınıza kar kalmaz. Aldığınız tedbirler sizi adalet karşısına çıkmaktan, yaptığınız yolsuzlukların hesabını vermekten kurtaramaz. Sarkozy’yi örnek almazsanız Kenan Evren’i gözünüzün önüne getirin. 12 Eylül’de yaptıkları zulme karşı anayasaya koydukları ve kendilerinin her şeyden muaf tutan ve yargılanamayacakları yönündeki maddeler bile darbecileri kurtaramamıştır. Sayın başbakan da hangi yasaları çıkarırsa çıkarsın hangi tedbiri alırsa alsın bu ülkeye karşı işlediği suçlardan dolayı adaletin önüne çıkacaktır. Bundan kaçış yok.

Editör: TE Bilişim