Birinci Dünya Savaşı sonrası Lozan Barış Konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi. İtilaf Devletleri'nin, hala İstanbul'da bir hükümet tanımak ve onu da Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükümetin de delegeleri beraberce seçmek için Büyük Millet Meclisi'ne başvurması, Mustafa Kemal Paşa'yı harekete geçirdi.

Sadrazam Tevfik Paşa'nın barış konferansındaki görüşleri ve Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgraf, Mecliste tepkiyle karşılandı.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve pek çok milletvekilinin ortak teklifi 30 Ekim 1922 günü TBMM'de görüşülmeye başlandı. Önergede Milli Mücadeleye karşı çıkan Saltanatın kaldırıldığı belirtiliyordu. Saltanatla birleşmiş olan "halifelik" ise ondan ayrılacaktı.

Başta Hüseyin Rauf (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Paşa gibi, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşlarının bulunduğu bir grup, Halifeliğin Saltanattan ayrılamayacağını ileri sürüyorlardı. Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hilafetle saltanatın ayrılamayacağı düşüncesi ileri sürüldü.

MUSTAFA KEMAL’DEN MECLİS’TE TARİHİ SÖZLER

Mustafa Kemal Paşa söz alarak, tarihsel ve bilimsel açıklamalarda bulunarak, yüksek sesle şunları söyledi:

"Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez.
Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir.
Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor.
Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir.
Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır.
Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur.
Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."

Mustafa Kemal Paşa'nın bu çok önemli ve tarihi konuşması sonunda, Karma Komisyon'da, görüşülen teklif hemen kabul edilmiş ve ivedilikle Genel Kurulda görüşülerek, 1 Kasım 1922'de 308 Numaralı karar olarak benimsenmiştir.

VAHİDETTİN İNGİLİZ ZIRHLISIYLA MALTA'YA KAÇTI

Halkta huzursuzluk çıkmaması için ise ertesi gün, TBMM, Osmanlı veliahdı Abdülmecid Efendi'yi halife seçmiştir.

İstanbul Hükümeti tarafından da benimsenmiştir. Hükümet istifa etmiştir. Devir ve teslim işlerine derhal başlanmıştır.

Bu tutum, Saltanatın kaldırılmasının beklendiğini de gösterir. Saltanatın kaldırılma kararı üzerine, 17 Kasım 1922'de Sultan Vahidettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile yurdu terk etmiş ve Malta'ya gitmiştir.

ATATÜRK VE RAUF BEY GÖRÜŞMESİ / NUTUK

Saltanatın kaldırılması sürecini Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta şu sözlerle anlatıyor:

“Bu birlikte davet edilme durumu, şahsî saltanatın kaldırılması işini kesin olarak sonuçlandırdı. Gerçekten de 1 Kasım 1922 tarihli kanun gereğince, hilâfet ile saltanat biribirinden ayrıldı.

İki buçuk yılı aşan bir zamandan beri fiilen hükmünü yürüten millî saltanatın varlığı kabul edildi. Hilâfet, açıklık kazanmış bir hakka sahip olmaksızın bir süre daha bırakıldı.

Efendiler, bu konuda zabıtlara geçmiş yeterince bilgi vardır. Konunun özel yönleri ile ilgili noktalar, belki yüce hey’etinızi ilgilendirir düşüncesiyle, bazı bilgiler sunacağım:

Bilindiği gibi, «saltanat» ve «hilâfet» makamları ayrı ayrı ve birleşmiş olarak önemli meselelerden sayılmaktaydı. Bunu doğrulayan bir hatıramı anlatayım: 1 Kasım 1922 tarihinden önce, muhalifler, Meclis çevresinde benim saltanatı kaldıracağım yolunda telâşlı ve heyecanlı propaganda yapıyorlardı.

Rauf Bey, bir gün Meclis’teki odama gelerek benimle bazı önemli konuları görüşmek istediğini ve akşam Keçiören’de Refet Paşa’nın evine gidersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Bey’in teklifini kabul ettim.

Fuat Paşa’nın da orada bulunmasına izin vermemi istedi. Onu da uygun gördüm. Refet Paşa’nın evinde dört kişi toplandık. Rauf Bey’den dinlediklerimin özeti şuydu: Meclis, Saltanat makamının belki de Hilâfet’in ortadan kaldırılması görüşünün benimsenmiş olduğu endişesiyle üzgündür. Sizden ve sizin ileride benimseyeceğiniz tutumdan şüphe etmektedir.

Bu bakımdan Meclis’e ve dolayısıyla millet kamuoyuna güven vermeniz gerektiğine inanıyorum.”

SALTANAT NEDEN KALDIRILDI?

Saltanatın sahip olduğu özellikler milli iradeye ters düştüğü için bu yönetim biçimiyle devam etmek doğru olmazdı. Birçok neden ortaya çıkınca saltanatın kaldırılması zorunlu hale gelmiştir. O sebepler başlıca şu şekilde sıralanabilir:

* Saltanatın ulusal hakimiyet ile zıt olması.

* Padişahın ve İstanbul Hükümeti'nin milli direnişe karşı olması.

* Ülkede bulunan iki yönetimin fikirlerinin birbiriyle bağdaşmaması.

* TBMM Hükümeti'nin, İtilaf devletlerine karşı kesin bir zafer elde etmesi.

SALTANATIN KALDIRILMASININ SONUÇLARI NELERDİR?

* Saltanat monarşik bir yönetim biçimidir. Mutlak monarşi ile yönetilen ülkelerde halk söz sahibi değildir. Ancak saltanatın kaldırılması ile birlikte demokrasiye geçilmiş ve halk, ülkenin yönetiminde doğrudan söz sahibi olmuştur.

* Saltanatın kaldırılmasından sonra laiklik maddesi anayasaya eklendi. Böylelikle din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı.

* İnsanlar, dil, din ve ırk ayrımı olmaksızın kanunlar önünde eşit yargılanma hakkına sahip oldu.

* Yaklaşık 11 ay sonra Cumhuriyetin ilan edilmesi için gerekli şartlar oluşturuldu. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi ve demokratik bir rejime geçildi.

* Osmanlı imparatorluğunun 36. ve son padişahı olan Vahdettin, Türkiye'yi terk etti.

* Saltanatın kaldırılmasının ardından başta dil devrimi olmak üzere birçok önemli reform gerçekleştirildi.

Editör: TE Bilişim