Selçuk Özdağ yazısının devamında şunları aktardı:

"Çok ciddi bir ekonomik kriz var, bunu görmezden gelmek bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Gözleri kapatınca gerçekler yok olmuyor. Doğru olan, görmezden gelmek değil, gerekli tedbirleri almak,vatandaşın bu krizden ezilmeden çıkmasını sağlamaktır. 

Bu süreçte bir çok paket açıklandı. Tedbir almak,ekonominin icaplarına göre hareket etmek doğru bir tavırdır. Bazen psikolojik takviye de önemlidir. Piyasalarda bir panik havasının oluşması, krizi olduğundan daha fazla derinleştirir. Paketler tamam ama iki de bir etkisi görülmeyen paketler açıklamak alınan tedbirlerin inandırıcılığını gölge düşürür. Bugün giderek bu yönde bir hava oluşuyor. Onun için meselenin ciddiyetine göre hareket edilmesi gerekiyor. Piyasanın ciddiye almadığı açıklamalar gerçek tedbirlerin etkisini de azaltır. 

Ekonomik krizle mücadele önce meselenin vahametini kavramakla başlar. Bu gerçek kavranmadan alınan tedbirler  vatandaşı yatıştırmaktan başka işe yaramaz. Telkinlerin etkisi geçince kriz daha fazla hissedilmeye başlanır. 

Bunları niye yazıyorum, önümüzde önemli bir seçim var. Anketler iç açıcı değil. Sefalet nasihatle veya dini telkinle bastırılamaz. Peygamber efendimiz, küfürle fakirlik neredeyse bir arada yazılacaktı, demiştir. Fukaralık o kadar ağır sonuçlar doğuran bir şeydir ki insanı Allah'a isyana kadar götürebilir.

Kimse -ben bunun önünde- dururum diyemez. 

Bugün sokakta en çok ekonomik kriz konuşuluyor. Bu ülkenin insanlarının imkanları bu kadar pahalılığı kaldırmaya müsait değil. Ancak, vatandaşı rahatsız eden aşağıdaki daralmanın yukarı yansımamasıdır. Türk insanı merttir, her türlü, yokluğa,sıkıntıya tahammül eder. Ama başındakilerin de aynı sefaleti, yokluğu paylaşmasını ister. Kendisi açken yöneticilerinin hayat tarzlarından hiç taviz vermemelerine katlanamaz. Eğer kemerler sıkılacaksa önce ülkeyi yönetenlerin topluma örnek olmaları gerekir. Vatandaş bunu görmezse istismar edildiğini, siyasetin yanlışlarının faturasının kendisine kesildiğini düşünürüz. Ve tabi bunu kabullenemez. 

AK parti uzun yıllar bir inandırıcılık sorunu yaşamadı. Ancak son yıllarda bu inancın gittikçe aşındığını görüyoruz. İnandırıcılığın devamı sözle eylem arasında bir uyumun varlığına bağlıdır. Sözüyle ameli örtüşmeyenler toplumu kendilerine inandıramazlar.  Bu aşınma sürdüğü takdirde yerel seçimlerde beklenmedik sonuçlarla karşılaşmak mümkündür. Eskiden AK partide bir çok ikinci adamın varlığından söz edilirdi. Öne çıkan bir çok değerli isim vardı. Bugün ikinci, üçüncü, dördüncü adamlar bile kalmadı. Liyakatin yerini -tek meziyeti- alkış çalmak olan kişiler aldı. 

Türkiye bir hukuk devletidir, gelenekleri, uzun ve kadim bir devlet tecrübesi vardır. Bunları yok sayarak yapılan bir siyaset hiç öngörülmeyen sonuçlara neden olabilir. Hukuka uymak,yargıyı bağımsızlaştırmak, basın özgürlüğünü teminat altına almak iktidarları küçültmez tam aksine daha da itibarlı hale getirir. AK parti kendini var eden ve büyük toplumsal desteğe sebep olan fabrika ayarlarına geri dönmelidir. Aksi takdirde çok ciddi bir tepki dalgası  büyüyerek geliyor.  Ne demişler,bazılarının hoşuna gitmese de dost acı söyler."

Enpolitik

Editör: TE Bilişim