Akit yazarı Ali Karahasanoğlu’un, “Sorular, sorular! İBB’ye sorular!” Başlıklı yazısı şu şekilde:

“Her şey çok güzel olacak” sloganıyla koltuklara oturdular.
Benim hiçbir inancım yoktu..
Ama İstanbullular, “Biz inanıyoruz” dediler..
“Sadece israfı önlesek.. Yıllarca hizmetlere zam yapmadan gideriz” dediler..
İnanmadım. “İşkembeden sallıyor” dedim..
Ama İstanbullu inandı..
“Yapacak çok işimiz var. Kolları hemen sıvıyoruz” dediler..
İnanmadım. “Tiyatro oynuyor.. Seçilene kadar, herkese gülücük dağıtıyor” dedim.
Ama İstanbullu inandı..
“Şeffaf yönetim getireceğiz. Hesap verebilir, her şeyi halka açık bir yönetim geliştireceğiz” dediler.
İnanmadım. “Korkarım ki, şu anki yönetimin verdiği hesabı bile sen veremezsin.. Kapılar ardında işler yürütürsün” dedim. 
Ama İstanbullu inandı..
Şimdi geldik.
2.5 yılın sonuna..
Sadece üç günlük kar yağışı sonrasında yaşadıklarımız.. CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun söylemlerinin tamamının bir hayal olduğunu ispatladı..
Üç gün içinde kafalarda oluşan sorular, cevapsız kaldı..
Cevaplananlar da, yarım gün içinde yalan olduğu ispatlandı..
Hangi birinden başlayayım, bilmiyorum..
İBB Başkanı Ekrem imamoğlu’nun, İstanbullular yollarda kar küreme aracı beklerken, İngiliz elçisi ile balık yemesinden mi başlayayım...
Yoksa meteorolojinin defalarca uyarmış olmasına rağmen, İstanbul’u bırakıp Cenevre’ye kayak yapmaya giden Murat Ongun’dan mı başlayayım?
Her bir sorunun içinde, onlarca soru daha var.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İngiliz elçisi ile ne konuşur?
“Şeffaf belediye anlayışını getireceğiz” diyerek taahhütte bulunanlar, İstanbul karlar altında iken, ne acil bir konuları varmış ki, gizli gizli İngiliz elçisi ile ne buluşurlar?
Yoksa..
Londra’da yeni bir çakma portrenin müzayedesi var, onun alımı için mi yapıldı görüşme?
“Şeffaf belediyecilik” diyen Ekrem bey, basın bilgilendirme notları arasında, niçin İngiliz elçisi ile görüşmesinin ön bilgisini vermemişti?
Niçin, görüşme sonrasında, neler konuşulduğunun bilgisi kamuoyu ile paylaşılmadı..
Balıklar, şahsi paraları ile yenildi ise..
“Size ne” diyecekler..
O zaman buyursunlar, balıkların ödemesinin belediye kasasından ödenmediğini ispatlasınlar..
Sorun görüşmenin önceden kamuoyuna açıklanmaması, görüşüldükten sonra konunun ne olduğunun İstanbullulara aktarılmaması, yemek faturanın kime çıktığının açıklanmaması ile sınırlı değil..
Kardan binlerce araç, yollarda mahsur kalmasaydı, Arnavutköy’de bir diyaliz hastasının yolda kaldığı için vefat ettiği çapta bir hizmet aksamasının yanısıra..
Bir de kamu imkanlarının babalarının özel mülkü gibi kullanılması sözkonusu.
Balık yemek için gittikleri lokantanın önü, kamu araçları ile temizleniyor..
Hani, seçim öncesi ne taahhüt ettilerse, hepsinin tam zıttını yaptılar desem.. Sadece üç günlük bir laf uyarısı ile bunların İstanbulluya ne rezaletler yaşattıklarının küçük bir ipucu örneklendirildi desem, hiç de yanlış olmaz..
Atlamayayım..
Yemeği yemişler.
İddia olarak ortaya atıldığında.
Önce yalanladılar.
Lokantanın sahibini tehdit edip, yalan söylettirdiler: “Dün akşam lokantayı erken kapatmıştım”.
Hem tehdit. Hem yalan. Hem sahtekarlık..
Fotoğraflar çıktı..
Bu sefer, “19 saatlik çalışmanın sonunda ..”
Boşuna mı “Sülün Osman” demişim..
Dört dörtlük oturmuyor mu, bu sıfat Ekrem beye..
Abartmıyorum.
Sadece başkanı ile değil.
Sözcüsü ile de. Aynı rezalet. Aynı sahtekarlık..
Binlerce araç İstanbul yollarında tuzlama araçlarını beklerken..
Biraz da İBB’ye sitemlerini sosyal medyada paylaşırken..
Birinci, ikinci saatte değil. 5. 6. saatteki sitemlerde.. İBB sözcüsü, “troller” deyip, “masabaşından atılan paylaşımlar” deyip..
“Sahadakilere destek vermek gerekir” deyip..
Yine operasyonunu çekiyor..
Ama kendisi nerede?
Sahada. 
Ama hangi sahada:
İsviçre’nin Cenevre kentindeki kayak merkezinin sahasında..
Şaka yapmıyorum.
Kafiye olsun diye söylemiyorum..
İlerde yalanlanma ihtimali bir iddiayı, ortaya atıp, “Üç kişi bile inansa kârdır” zihniyeti ile iftira atmıyorum.
Muhatabı Murat Ongun, “Özel hayatım” diyerek, kabul etti..
Düşünebiliyor musunuz.
Bu adamlar, “İsrafı önlemek” taahhütü ile geldiler..
“Şeffaf belediyecilik” taahhütü ile geldiler.
“İstanbulluya hizmet” sözü ile geldiler..
Rakip/leri kimdi?
Binali Yıldırım..
Binali Yıldırım’ın, değil sözcüsü, kendisi hayatında Cenevre tatil merkezine gitmiş midir?
Kayak merkezine uğramış mıdır?
Ki, Binali Yıldırım yerine, bu “Sülün Osman”lar dindar İstanbulluların bile tercihi yaptırıldı..
Cenevre’de kayak merkezine giden ve oradan “Masabaşından trollük yapıldığı” iddiasını dillendirebilen utanmaz adam, şimdi CHP’lilere kapak olsun..
Ne kadar pervasızlar.
Sahtekarlıkta ne kadar cesurlar..
Yalanda, keyfilikte, iş bilmezlikte ne kadar rahatlar..
Abdullah Gül’e kapak olsun.
Ahmet Davutoğlu’na kapak olsun.
Ali Babacan’a.. 
“Ablam, Ekrem İmamoğlu’nun yüzünde rabbiyesir görüyor” diyen Meral Akşener’e kapak olsun..
Rezilliği, şimdi görsün İstanbullu..
Üç gün içinde, söylenilen yalanları gördük..
İnsanların ölümüne yol açan tedbirsizliğin adamlarda hiçbir pişmanlık doğurmadığını gördük..
Adamların yönettikleri belediyenin sözcülerinin bile.. Döviz tartışmaları yaşanan. Doların yüzde 90 değer kazandığı belirtilip, “Açız açız” diye insanların isyan etmeye tahrik edildiği bir konjonktürde..
Türkiye’deki tatil merkezlerinin de yetmeyip..
İsviçre’de tatil merkezine kayak yapmaya gidildiğini gördük..
Ergun Göknel, “özel hayatım” demiş.. Resmi nikahlı eşine verdiği astronomik tazminatları, metresine gönderdiği yüksek fiyatlı hediyelerin üstünü örtmeye çalışmıştı.
Ergun Göknel, Nurettin Sözen ile birlikte, CHP’yi de sandığa gömdürmüştü..
Murat Ongun da. 
“Özel hayatım” diyerek..
Ergun Göknel’in 2022 versiyonu ile karşımıza çıktı..
Haydi hayırlısı..

Editör: TE Bilişim