AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, Irak'ın kuzeyi için yapılacak bağımsızlık referandumu hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Sputnik'e konuşan Miroğlu, referandumun yapılacağını düşündüğünü kaydederek "Referandumda korkulacak bir şey yok. İlişkilerin muhtemelen yine yolunda devam edeceğini düşünüyorum, devam etmesi gerektiğine inanıyorum" dedi.

Miroğlu, şöyle konuştu:

"Bunu bir heyulaya döndürmek doğru bir tutum değil. Sanki bir hani bu Karl Marx'ın Komünist Manifesto'da söylediği bir şey var; Avrupa'da bir heyula dolaşıyor, komünizm heyulası falan. Bu bir heyula değil. Tabi meselenin tarihine falan da baktığınız zaman merkezi hükümet ile Erbil arasında kuruluştan beri yani 2003'ten sonra demiyorum, Körfez savaşları, çizgilerin çizilmesi ve fiili olarak defacto bir Kürt oluşumu, o tarihten başlayarak sorunlar yaşandı.

KDP'nin (Kürdistan Demokratik Partisi) tarihine baktığınız zaman, KDP tarihi bağımsızlığı öngören bir programa sahip değil. KDP Irak'ta yani Kürdistan Demokrat Partisi öncülüğünde yürütülen Kürt mücadelesi Irak'ta hiçbir zaman bağımsızlıktan yana bir program geliştirmedi.

Temel sloganları partinin şuydu; Irak'a demokrasi Kürdistan'a otonomi. Şimdi bu işgal ile birlikte sanki gerçekleşir gibi oldu ve yeni bir tecrübe ortaya çıktı, federal bir tecrübe. Tabi herkesin bildiği gibi federal tecrübeler geniş demokrasilerde ancak başarıya ulaşabiliyor.

Yani federal kültür gerekiyor bunun için, federal kültürde karşı tarafın taleplerini özümsemek gerekiyor, empati yapmak gerekiyor. Bu da ancak gelişkin demokratik sistemlerde olur. Maalesef dış dinamiklerin zorlamasıyla kurulan federal yapılar uzun ömürlü olamıyor.

Burada da bu tecrübe edildi. Bu tecrübede neydi? Amerikalıların öncülüğünde daha doğrusu fikir danışmanlığında diyelim bir anayasa oluştu. Kürtler o anayasayı yeterli bulmadılar, Irak anayasasından bahsediyorum, kendi anayasalarını yaptılar. Tabi ki merkezi hükümet o dönemde bu yerel anayasa yani Kürdistan Federal Bölgesi'nin bir biçimde anayasası diyebileceğimiz anayasaya herhangi bir tepki falan da koymadılar.

Çünkü ortada bir patron vardı ve o patron tarafları Irak'ta Saddam sonrası bir arada tutmak istiyordu. Bağdat hükümetinin meclisi de zaten yine Kürtlerin katılımıyla çalışabildi, yasama faaliyeti gösterebildi. Yani her şey iyi görünüyordu. Hatta Şii hükümetlerin kendi aralarındaki anlaşmazlığın çözümü söz konusu olduğunda hem Celal Talabani hem Mesud Barzani önemli roller oynadı. Bütün bunları niye hatırlatıyorum.

Çünkü bunu hatırlamadan bugünü anlamak çok mümkün değil. Daha sonra ne oldu? Daha sonra Irak anayasasına giren petrol gelirlerinin yüzde 17 satışı, federal hükümetin kendi adına petrol anlaşmaları yapabilmesi falan bir dizi anlaşmazlığa savruldu. Ama dünyanın en büyük petrol şirketleri de bu süreç içerisinde Erbil hükümetiyle çeşitli anlaşmalar imzaladılar.

Editör: TE Bilişim