20 yıldır Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel başkanlığını yapan Devlet Bahçeli... Kimi zaman 'evet' kimi zaman da 'hayır' diyerek Türkiye siyasetinde önemli dönüm noktalarına imza attı. Başkanlık sistemine ilişkin çıkışı ülkeyi önemli bir dönüm noktasına getiren bir hamleydi. Bahçeli’nin siyasetin akışını değiştiren hamlelerini derledik.

Al Jazeera  / Gonca Şenay

AK Parti’nin iktidara gelişi...

Tarih 7 Temmuz 2002... İktidarda Bülent Ecevit’in başında olduğu DSP, Mesut Yılmaz’ın başında olduğu ANAP ve Bahçeli’nin başında olduğu MHP koalisyonu var. Bülent Ecevit’in rahatsızlığı önce partisinde, sonra hükümette, son olarak da ülkede büyük bir değişimi beraberinde getirdi.

Ecevit’in hastanede tedavi görmesini gerektiren hastalığı, zaten 2001 ekonomik krizinin ardından ülkenin hassaslaşan dengelerini daha da bozdu. Amerika’nın Irak’ı işgale hazırlandığı, Ecevit hükümetinden de destek bekleyip bulamadığı günlerdi. Koalisyonun her açıdan baskı altında olduğu zamanlardı.

Amerika’dan gelip ekonominin başına tek yetkili olarak getirilen Kemal Derviş’in 10 Mayıs 2002’de "Sorun artık ekonomik değil siyasi. Seçim tarihinin belirlenmesi gerek" demesi ‘yeni hükümet’ arayışlarının önemli işaretlerinden biriydi.

Bahçeli, bu resti görüp erken seçim için hamlesini o günlerde yaptı.

7 Temmuz 2002’de Bursa’nın Keles ilçesinde düzenlenen 11. Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda erken seçim çağrısı yaptı. Bu çağrıdan bir hafta sonra yaptığı ayrıntılı açıklamada, “Türkiye’nin gündemine bilinçli olarak taşınan siyasi belirsizlik ve yönetim boşluğu tartışmaları giderek tırmandırılmış ve ekonomik siyasi istikrarı hedefleyen bir kampanya başlatılmıştır” diyordu. Seçimlerin normal zamanına daha bir buçuk yıl vardı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ortamda MHP’nin zorlamasıyla seçim kararı aldı. 3 Kasım 2002 günü yapılan seçim sonuçları, kimilerine göre bir sürprizi kimilerine göre ise beklenen sonu beraberinde getirdi. Seçmen MHP’nin de olduğu koalisyon ortaklarının üçünü de Meclis dışında bıraktı.

Bu seçim, Türkiye’yi halen yönetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni iktidara taşıdı. Üstelik Meclis 1946 yılından bu yana ilk defa iki partiden oluştu. Sadece AK Parti ve CHP Meclis’e girmeyi başardı. AK Parti, 16 ay önce kurulmuş bir parti olmasına rağmen yüzde 34 oy almış, Meclis’e sadece iki parti girebildiği için milletvekili sayısı da 366’yı bularak neredeyse referandum sınırına dayanmıştı.

Bahçeli’nin çağrısıyla gidilen bu seçimde Meclis dışında kalan MHP Meclis’e beş yıl sonra dönebilecekti.

MHP, Abdullah Gül’e Çankaya yolunu açıyor

Ahmet Necdet Sezer’den boşalacak Cumhurbaşkanlığı koltuğu için iktidardaki AK Parti’nin adayı Abdullah Gül oldu. Ancak Gül’ün seçilmesi hiç de kolay olmayacaktı. Eşinin “başörtüsü” Gül’ün Cumhurbaşkanlığına yapılan itirazların temel nedeniydi.

Gül’ün önünü kesmek için Yüksek Yargı devreye girdi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, “Meclis’teki oylamalara 367 vekilin katılmaması durumunda yeterli çoğunluk sağlanamamış sayılır. Yapılan oylama geçersiz olur” şeklinde bir görüşü ortaya attı. O güne kadar yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde böyle bir şart aranmamıştı. Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığı’nı yaptığı CHP milletvekilleri, Kanadoğlu’nun nevzuhur argümanını hayata geçirmek üzere Meclis oturumuna katılmadılar. DYP’nin başında Mehmet Ağar, ANAP’ın başında ise Erkan Mumcu vardı. Onlar da aynı çizgide hareket ettiler. Amaç Meclis’te Cumhurbaşkanını seçtirmemek, ilk turu iptal ettirmekti. Abdullah Gül, 361 milletvekilinin katıldığı birinci tur oylamada 357 oy aldı. İkinci tura geçilmeden CHP, birinci turu iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Bu sırada Türkiye’nin belli başlı şehirlerinde de “Cumhuriyet mitingleri” başlatılmıştı. Bu ortamda 27 Nisan 2007’de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ‘muhtıra’ niteliğinde bir açıklama yayınlamıştı. Bildiride bir süredir yaşanan bazı olaylar “din bezirganlığı ve laiklik karşıtlığı” olarak tanımlanıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasalar ile kendine düşen görev ve yetkileri kullanmaktan çekinmeyeceği belirtiliyordu.

Tülay Tuğcu’nun başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi CHP’nin başvurusunu kabul ederek Cumhurbaşkanlığının birinci tur oylamasını iptal etti. Bu koşullar altında Cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Yüksek Yargı ve CHP marifetiyle sistem kilitlenmişti.

Meclis’teki AKP çoğunluğu bunun üzerine erken seçim kararı aldı. 22 Temmuz günü yapılan seçimlerden AK Parti yüzde 46.58 oranındaki oyla birinci parti olarak çıktı. Bu seçim CHP ile birlikte yüzde 14.27 oy alan Devlet Bahçeli genel başkanlığındaki MHP'yi 71 milletvekili ile yeniden Meclis’e taşıdı.

Sıra yeniden Cumhurbaşkanlığı seçimine geldiğinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Genel Kurulu’na katılacağını söyledi. MHP’li vekillerin oturuma katılıyor olmaları, yaratılan bu krizi çözmeye yetiyordu.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin önündeki engel böylece aşılmış oldu ve AK Parti’nin adayı Abdullah Gül Bahçeli’nin bu hamlesiyle Cumhurbaşkanı seçilebildi. 5 yıl önce erken seçim kararı alarak AK Parti’nin iktidar olacağı seçimin önünü açan Bahçeli, beş yıl sonra da AK Partili bir ismin Cumhurbaşkanlığı önündeki engeli kaldırmış oldu. Daha doğru bir ifadeyle, Devlet Bahçeli 2002’deki hamlesinden sonra 2007’de aldığı bu kararla bir hükümet veya sistem krizini çözmüştü. Asıl amacı bu olmasa da Bahçeli’nin bu iki hamlesi de AK Parti’nin önünü açtı.

AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesi ve Bahçeli’nin ülkeyi 1 Kasım’a taşıması

7 Haziran 2015... AK Parti iktidarının 13’üncü yılında yapılan genel seçimler yıllar sonra bir ilki beraberinde getirdi. PKK çizgisindeki Kürt siyasi hareketinin bağımsız adaylarla değil siyasi parti olarak girdiği seçimlerde AK Parti, tek başına iktidar olacak sayıda milletvekili çıkaramadı. AK Parti, CHP, MHP ve HDP ile 4 partili bir meclis oluştu.

Resmi olmasa da seçim sonuçlarının kesinleşmesiyle birlikte o gün tepki gören kritik çıkış yine MHP Genel Başkanı’ndan geldi. Seçim gecesinin sonunda Genel Merkez’de bir basın toplantısı yapan MHP lideri, televizyonlarda başlayan koalisyon tartışmalarına değindi ve sözü daha ilk akşamdan erken seçime getirdi.

“Bir koalisyona ihtiyaç duyuluyorsa bu koalisyon uyumlu bir koalisyon olmalı. Birinci koalisyon AKP ve HDP arasında olmalıdır. İkisi arasındaki örtülü iş birliğini kamufle etmek, bir dayatmaya başka partileri katmak siyasi ahlaksızlıktır. Çözüm süreci ile ilgilenen AKP-CHP-HDP'yi de bir araya getirebilirsiniz. AKP+HDP koalisyonu 337 milletvekiline dayalı güven oyu alabilecek bir koalisyon modelidir. AKP-CHP-HDP'yi esas alacaksanız, 469 geniş tabanlı bir koalisyon olur. Böyle bir yapılanma içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi şerefi ve haysiyeti ile çok güzel bir ana muhalefet görevini de üstlenmeye hazırdır. Bunların hiçbirisinden sonuç alınamıyorsa, en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur.”

Bahçeli, bu açıklamasıyla partisinin içinde olacağı tüm koalisyon ihtimallerine kapıyı kapattı. Bu süreçte her öneriye “hayır” cevabını vermesi çok eleştirildi. AK Parti, HDP ile koalisyon masasına oturmadı, CHP’yle koalisyona ise ‘üç ayla sınırlı’ olmak şartıyla "evet" dedi. Ama MHP ile bir hükümet kurabilirdi. Bahçeli’nin daha ilk gün yaptığı o çıkış, siyasetteki bütün koalisyon ihtimallerini âdeta sıfırlamıştı. Bahçeli, ne AK Parti ile ne CHP ve HDP ile bir koalisyona "evet" diyordu.

Tüm bu sürecin sonunda MHP liderinin ilk gece işaret ettiği senaryo hayata geçti. Yeniden seçime gidildi. 1 Kasım seçimleri AK Parti’yi yeniden tek başına iktidara taşıdı. MHP ise dört puan gerileyerek dört ayda iki milyon oy kaybetmişti. 2002’deki duruma benzer bir siyasi tablo ortaya çıkmış, Bahçeli’nin kararı partisine büyük oy kaybettirirken seçimden en kârlı çıkan AK Parti olmuştu. Bahçeli’nin 2002 seçim kararıyla ilk kez iktidara gelen AK Parti, Bahçeli’nin 2015’teki ‘yeniden seçim’ ısrarıyla kaybettiği tek başına iktidara yeniden kavuştu.

Bahçeli ‘Türk tipi’ başkanlığın yolunu açıyor

Gülen örgütünün 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye siyasi tarihinin en önemli dönüm noktalarından biriydi. O gece, daha girişimin âkıbeti belli olmadan hükümete, yani sivil iradeye ilk destek açıklamasını yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ydi. Bu darbe girişimi, Bahçeli’nin Başkanlık sistemine dair politikasını bütünüyle değiştirmesine yol açtı. En azından MHP yönetimi, bu değişikliğinin izahını bu şekilde yapıyor.

Darbe girişiminden bir kaç ay sonra, Ekim ayında ise MHP lideri, tüm Türkiye’yi şaşırtan başka bir açıklamayla gündeme geldi. Bahçeli, partisinin grup toplantısında, AK Parti’ye başkanlık sistemini Meclis’e getirme çağrısı yaptı. MHP lideri, hükümet sistemi tartışmalarının gündemi meşgul ettiği ve sistem tartışmalarının siyaseti tıkaması durumunda rejim krizine dönüşebileceğinden yola çıkarak bu öneriyi gündeme taşıdığını belirtti.

Cumhurbaşkanı’na yasal ve anayasal sınırlara çekilmesini teklif eden Bahçeli, eğer bu olmayacaksa “fiili durum hukuki boyut kazanmalı” diye konuştu.

Bu, Meclis’te 317 milletvekili ile temsil edildiği için olası bir anayasa değişikliğini referanduma dahi taşıyamayacak olan AK Parti için kritik bir destek anlamına geliyordu. İki parti arasında başkanlık sistemi üzerine görüşmeler başladı. MHP, bu süreçte neden bu masada oturduğunu açıklarken Anayasa'nın ilk dört maddesinin değişmeyecek olmasını Türkiye için bir kazanım olarak ortaya koydu. 15 Temmuz sonrasında ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumanın önemine dikkat çekildi.

Sonunda iki parti arasında üzerinde uzlaşılan ve yürütme yetkilerini partili Cumhurbaşkanı’na devreden anayasa değişikliği Meclis Genel Kurulu’nda AK Parti ve MHP’li vekillerin oylarıyla referandum sınırı olan 330 vekil sayısını aşarak kabul edildi.

Dayatmalara tepkili

2002 yılında Amerika’nın Ecevit’i devirme dayatmasına karşı seçim kararı alan, 2007’de asker –yüksek yargı işbirliğiyle eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanını seçtirmeme dayatmasına karşı millletvekillerini oylamaya sokup krizi çözen Bahçeli, daha önce ne kadar aleyhinde görüş bildirmiş olsa da 15 Temmuz’da Gülen örgütü dayatması sonrasında “Türkiye’nin ve Türklüğün bekâsı için gerekli” diyerek başkanlık sistemine destek verdi.

Kaynak: Al Jazeera

Gonca Şenay

Editör: TE Bilişim