Kimi yazarlar idam isterken kimileri de idamın çözüm olmayacağını savunuyor.

Akşam yazarı Emin Pazarcı da idamın çözüm olmadığını savunanlardan.

Pazarcı, niye böyle düşündüğünü izah ederken bir hapishane hatırasına  yer verdi.

İpten dönmüş bir katilin, tahliye olunca 4 kişiyi öldürdüğünü anlatan Emin Pazarcı, idamın bu insanı caydırmadığını,yine suç işlediğini örnek verdi.

Bu örnekten “idam edilse 4 kişiyi daha öldüremeyecekti.” sonucunu çıkarmak çok belliyken Pazarcı’nın tam tersi bir sonuç çıkarması pes dedirtti.

Emin Pazarcı’nın yazısı şöyle:

“Astık, kestik biter mi?

 Milletçe içimiz yanıyor. Toplumsal tepki zirveye çıkmış durumda. Maalesef bu defa peş peşe geldi. Irz düşmanı, insanlıktan nasibini almamış çocuk katili sapıklar, hepimizi derinden etkiledi. İnfial halinde çözümler arıyoruz…

“İdam” diyoruz, “kimyasal hadımdan” bahsediyoruz, vesaire, vesaire…

Hiçbirine itirazım yok. Hepsini fazlasıyla hak ediyorlar. Ancak, bunların tamamı suçu cezalandırmaya yönelik eylemler. Acımızı dindirecek, içimizi soğutacak, hak ettikleri cezayı almalarını sağlayacak. Ama problemi çözmeyecek. Sorunun temeline inmez, problemi bir bütün olarak masaya yatırmaz isek eğer, yarın aynı acıları yine yaşayacağız!

Bir yavrumuzu daha kaybedeceğiz. Ardından zanlıyı yakalayacağız. En ağır şekilde cezalandıracağız. Diyelim ki idam cezası geri geldi, darağacında sallandıracağız.

Caydırıcı mı olacak sanıyorsunuz?

Yaşanan tecrübelere bakılırsa kesinlikle hayır! Çünkü, idam cezasının var olduğu yılları da yaşadım ben. 1970’lerde bugün şehirlerde yaşanan cinayetlerin onlarca katı işleniyordu. O zaman da vardı bu çocuk katili sapıklar. Üstelik, çok daha hunharca cinayetler işliyorlardı.

1970’lerin sonunda kısa süreli bir cezaevi deneyimim oldu. Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde 200 kişilik bir koğuşta kaldım. Hırsızlık hariç her türlü suçtan tutuklu ve hükümlü vardı orada. Koğuş meydancılığını da aflardan yararlanmış, ipten dönmüş 45-50 yaşlarında Adanalı bir cinayet hükümlüsü yapıyordu. Son derece uyumlu kendi halinde bir görüntüsü vardı. Üstelik çok az cezası kalmıştı, tahliye olmak için gün sayıyordu. Sürekli olarak “Ben dışarıda yaşayamam” diyordu:

-İlk işim birkaç karga daha kesip, buraya dönmek olur…

Birkaç gün sonra tahliye oldum. Birkaç ay sonra da Günaydın Gazetesi’nde “Vahşet” başlığı altında bizim Adanalı meydancının fotoğrafı ile karşılaştım. Dört kişilik bir aileyi baltayla doğramıştı.

O gün var olan idam cezası hiç caydırıcı olmadı. Münferit bir olay da değil bu. Aradan geçen zaman içinde daha pek çok örnekle karşılaştım. Arasak, belki yüzlercesini bulabiliriz.

Bugün tartışılan “kimyasal hadım” da soruna çare değil. Çünkü, suç işlendikten sonra bu tedbire başvurulacak. Bu uygulama da suçu önlemeye değil, faili cezalandırmaya yönelik olacak.

Tamam, cezalandıralım, itirazım yok.

Fakat bizim asıl cevabını aramamız gereken sorular şunlar:

-Biz niye bu hale geldik, bu insanlık dışı cinayetleri nasıl önleyeceğiz, yavrularımızı nasıl koruyacağız?

***

Lafı hiç evirip çevirmeden söyleyeyim. Dört bir yanımız bataklıkla dolu. Açın interneti bir bakın. Şiddet, küfür, hakaret, cinsel saldırı, hatta sözel çocuk pornografisine yönelik paylaşımlar alkışlanıyor bu ülkede!

Bunu yapanlardan birine ödül bile verdi bizim büyük gazetelerimizden biri. Televizyonlara çıkardılar, “espritüel cici çocuk” olarak sundular bize. Hatırlarsınız, “Böyle rezalet olmaz” diye yazdım bu köşede. Mecbur kalıp ödülünü iptal ettiler. Ama reklamını yapmaya devam ettiler.

Cumhuriyet Savcılarımız kılını kıpırdatmadı. Bildiğim kadarıyla çocuk pornografisi içeren ve şiddete yönelten o paylaşımlar hakkında cezai işlem yapılmadı. Hem de pek çok hukukçunun sosyal medyada “bunlar suçtur” demesine rağmen!

Devam edelim mi?..

İlkokulda okuduğum yıllarda her sabah bize “Yalan bütün fenalıkların anasıdır, Türk çocuğu yalan söylemez” diye tekrarlatan öğretmenlerimiz vardı bizim. Ayrıca, “insan olmanın ne anlama geldiğini” anlatırlardı bize!

Milli mesajlar verirlerdi, Mehmet Akif Şiirleri ezberletirler, dini anlatırlardı. Yanlış anlaşılmasın, sure ezberletmek değildi yaptıkları iş, tarihten örnekler vererek, İslam’ın insan anlayışını nakşederlerdi kafamıza. FETÖ mensubu ya da PKK yanlısı sözde öğretmenler gibi çocuklara hain amaçlarını aşılamaya çalışmazlardı.

Dokumuzu bozmaya uğraştılar bizim! İnsanlıktan çıkarmaya çalıştılar!

Bu tür çabalar ve yönlendirmeler üst üste gelince, değerlerimizden koptuk! İnsanlığımızı yitirdik! Garip bir toplum haline geldik!

Şimdi de “niye” diye sorup, infial içinde çareler arıyoruz.

***

Çare ve çözüm ortada aslında:

Bu tür üzücü ve tüyler ürpertici olayları yaşamak istemiyorsak, önce “insan” diyerek yola çıkıp, baştan başlamalıyız. İlkokul, hatta okul öncesi eğitimden itibaren kaybettiğimiz değerleri yeniden vermeliyiz çocuklarımıza. Bu arada, medya ve sosyal medya dahil olmak üzere çevredeki bataklıkları kurutmak için de etkili adımlar atmalıyız.

Bunları yapamazsak eğer, idam cezası geri gelse ne olur? Suçu önleyemeyip bu yavruları koruyamadıktan sonra suç işleyeni asmışız neye yarar?”

Editör: TE Bilişim