Zeki Ceyhan, "Kabul etmek gerekir ki AKP’nin iktidarda geçen on altı yılı ancak bu kadar güzel özetlenebilir! Evet, onaltı yılın başı da hikâye sonu da hikâye! Hep hikâye yazıyorlar." derken, İsmail Hakkı Akkiraz ise şöyle değerlendirdi:

"16 yıllık hikâyenin içinde manevi yozlaşma ve tahribat, ekonomik yıkım ve dış politika faciası başarısı var. Bu hikâyeye bir yerde “aldanma ve aldatma hikâyesi” değil midir?

Zeki Ceyhan'ın köşe yazısı:

"Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak sosyal medya üzerinden bir paylaşımda bulunarak şöyle diyor:

“16 yıllık başarı hikâyemizin merkezinde reel sektörümüz vardı. Şimdi teknoloji ve yüksek katma değerli üretim hamlemizle yeni bir hikâye yazacağız!”

Kabul etmek gerekir ki AKP’nin iktidarda geçen onaltı yılı ancak bu kadar güzel özetlenebilir!

Evet, onaltı yılın başı da hikâye sonu da hikâye!

Hep hikâye yazıyorlar.

Hep hikâye yazmasına yazıyorlar da “başarıyı” bunun arasına nasıl sıkıştırıyorlar onu anlayabilmiş değiliz.

Onların “başarı dolu” olarak saydıkları onaltı yıla şöyle bir bakınca başarıdan çok “kavga gürültü” ve birbirlerini “hain ilan etme” yarışına tanık oluyoruz.

Birbirlerine hitap ederken ya “cahilsin ya da hainsin” diyorlar ya da “cehenneme kadar yolunuz var” diye konuşuyorlar.

Birbirlerine böyle hitap edenler sonra da karşımıza geçip onaltı yıllık başarı hikâyesinden söz ediyorlar.

Hikâye yazmaktan gerçekleri görmeye vakit bulamıyor olmalılar.

Oysa gün gerçeklere dönme günü.

Dahası gerçeklerle yüzleşme günü.

Bakın onaltı yıl önce beraber yola çıktıkları insanların birçoğu ile şimdi neredeyse kanlı bıçaklı hale geldiler.

Abdullah Gül’ü can düşmanları gibi görüyorlar.

Ahmet Davutoğlu’nun ismini bile anmak istemiyorlar.

Ömer Dinçer’i hatırlayan bile yok.

Hüseyin Çelik unutuldu gitti!

Bütün bunları hiç hatırlamıyorlar ama yine de başarı dolu onaltı yıldan söz ediyorlar.

İşin adını hikâye koyunca bu olayların hatırlanmamasından daha doğal ne olabilir!

Zira onlar gerçeklerden söz etmiyorlar.

Hikâyelerden söz ediyorlar.

Hikâyelerden söz ederken de başına bir “başarı” sözcüğü ekleyip işe birazcık heyecan katmaya çalışıyorlar.

Yandaş medya bunları duyunca kim bilir nasıl sevinmiştir?

“Kahramanlarımız bir başarı hikâyesinden diğerine doludizgin koşuşturuyorlar” diye kendilerinden geçmiş olmalılar.

 
Ama ısrarla altını çizdiğimiz gibi bunlar birer hikâyeden ibaret anlatımlar ve gerçekler ise bambaşka.

Gerçeklere dönüp baktığımızda birbirlerine düşmüş bir kadro ile kontrolden çıkmış ekonomiden başka bir şey görünmüyor."


Akkiraz'ın köşe yazısı ise şöyle: 


"Bismillahirrahmanirrahim;

âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a (c.c.) hamd ederim. Salât ve selâm, Peygamberimize, âline ve sahabelerine olsun.

Hikâye; bir olayın kurgulanarak sözlü ya da yazılı olarak anlatılmasıdır. Hikâye; “anlattıkları hep hikâye idi” cümlesinde olduğu gibi “aslı olmayan söz ve olay” anlamında da kullanılmaktadır. Hikâyelerin uzunu vardır, kısası vardır. Bir hakkın hikâyesi, bir de batılın hikâyesi vardır. Mesela Hz. Yusuf’un, Habib-i Neccar’ın, Meryem’in, Milli Görüş’ün hikâyesi hakkın ve haklının hikâyesidir.

Yine, Nemrut’un, Firavun’un, Haman’ın, Samiri’nin, Karun’un, Ebu Cehilin, Haccac-ı Zalimin, ABD’nin, Siyonizm’in hikâyesi, zalimin ve batılın hikâyesidir. Hikâye yazmak önemlidir. Kimin hikâyesinin yazılacağı da önemlidir. Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak buyurmuşlar: “16 yıllık ekonomideki başarı hikâyemizin merkezinde reel sektörümüz vardı. Şimdi teknoloji ve yüksek katma değerli üretim hamlemizle yeni bir hikâye yazacağız.” 16 yıllık hikâyenin içinde manevi yozlaşma ve tahribat, ekonomik yıkım ve dış politika faciası başarısı var. Bu hikâyeye bir yerde “aldanma ve aldatma hikâyesi” değil midir? Bu yeni yazılacak hikâyenin nasıl bir hikâye olacağını birlikte göreceğiz"

Editör: TE Bilişim