Ramazanın gelişi tatlı bir telaşa sebeb olurken tiryâkileri de sıkıntı basardı. Tiryâkilerin hâlini anlatan nükteler çoktur. Hilâli görmeyince oruca başlanmayacağına sığınan bir tiryâkinin, gökyüzüne bakmadan yürürken bir su birikintisinde hilâlin aksini görüp “Bâri gözüme gir mübârek. Anladık geldin.” dediği meşhurdur.

Afyonu patlamak sözü de tiryâkilerden gelir. Sahurda kağıda sardıkları afyonu yutarlarmış. Kâğıt midede geç vâkit eridiğinden, böylece afyon ihtiyaçlarını telâfi ederlermiş.

Rüyet-i hilâl nasıl olurdu?

Bu iş, İstanbul Kadılığı’nın uhdesindeydi. Şaban’ın 29. günü hilâl gözlenmeye başlanırdı. Hilâli görenler, iki şâhitle birlikte, Şeyhülislam Kapısı’nda dinlenir; sonra, şeriyye kaydı tutulurdu. Ayrıca, sadrazam ve pâdişaha i’lâm giderdi. 

Süleymâniye Câmisi minâresinde hazır bekleyen kandilciler, kadılıktan gelen işaretle bütün minârelerdeki kandilleri yakarlardı. Ardından, diğer câmilerdeki kandiller yakılırdı. İstanbul, bir anda ışıl ışıl olurdu. Süleymaniye’deki kandiller yanınca, Topkapı Sarayı’ndaki Bağdad Seferi hâtırası olan top üç kere ateşlenirdi.

Eğer hava kapalı olur da hilâl görülmez ise Şaban ayı 30 gün kabul edilirdi. Bu otuzuncu güne “yevm-i şekk” yâni, şüpheli gün denirdi.

Editör: TE Bilişim