Öncelikle okuyucularımıza bir açıklama yapmak durumdayız. " Keskin T tipi cezaevi 2.Müdürü Zafer Çolakoğlu'na kısmi infaz" başlıklı haberimiz mahkeme kararı ile yayından kaldırılmıştır.

Çakıcı yaptığı açıklamada Kırıkkale Keskin T tipi cezaevine gidişini ve orada yaşadıklarını en ince ayrıntısına varıncaya kadar anlattı.

Çakıcının bu mektubunu lütfen dikkatlice okuyunuz.

İşte o mektup;

Sayın Cumhurbaşkanım ve sayın Kamuoyuna saygılarımla arz ederim

Hastaneden metazori, tedavim yarım bırakılarak çıkarıldım. Keskin cezaevine gece yarısı getirildim. Eşyalarım X Raydan geçerek, bütün hastalıklarım, ilgili kurul raporlarım sıhhatimle ilgili UYAP kağıtlarım, sağlığımla ilgili yiyecek raporlarım, ayaklarımla ilgili idare kurulu ile verilen yıllardır gittiğim yerlerde de taşıdığım, gerektiği an yenisi ile değiştirilmeli metal türü verilen ve doktor ve kurul raporlarında gösterilen tüm eşyalarım alındığı, Cezaevi 1.Müdürleri, diğer müdürler, ve Aile Hekimi 150-200 gardiyan beni karşıladılar.

Odama geçtim.

Eşyalarım 20 dakika sonra, kıyafetlerim değiştirip yatmaya hazırlanırken, 1. Müdürün üç ayrı ispiyoncusu, şoförü, bana "Abi sen FETÖ'cümüsün,değil misin? bu bizim için çok önemli" diye sordu.

Çıldırdım.

Kapı açıktı maltaya çıktım.

FETÖ'nün de FETÖ'cülerin de anasına sövdüm.

Bu emri bu soruyu bana kim sordurduysa onunda anasına sövdüm.

İnfaz memurlarından 8-10 tanesini yumrukla devirerek 150-200 kişi üst katlara kaçıştılar, hapishaneyi bana bıraktılar.

Sol bloktan baştan sona kadar giderek, bu hapishanede ne kadar FETÖ'cü, PKK'lı, DHKP-C'li DEAŞ'lı varsa hepsine sövdüm.

Oradan sağ bloka geçtim. Orada da aynı küfürleri tekrarladım.

Bütün mahkumlar bu konuyu bilmektedir.

İki aydan beri ifademi kimse almadı.

Hepsi kamera kayıtlarında mevcuttur. 3 ile 7 gün içinde ifade alınmadığı takdirde cezaevini yönetenler suç işlemişlerdir.

Daha sonra 1. Müdürün emri ile kitap almamı rica ettiler. "Bizim kütüphaneden kitap alır mısın" dediler.

Bende "Olur" dedim.

İki gün sonra bayan müdüre bana "Mehmet Fatih Belviranlı'nın o adamı, kitaplarını almayın" dediğini söyledi.

Bende kendilerine "önemli değil, talep sizden geldi" dedim. Üç gün sonra "Sözündeysen kitapları alalım baro üzerinden getirtelim" dediler.

Bu tip prokatif söylemler yoğunlaşınca bende kitapları getirtmedim. Dilekçe yazarak Sultan 2. Abdulhamithan, Atatürk ve Türk Bayrağı için cezaevine asılması konusunda talepte bulundum ve talep doğrultusunda astılar.

Akşam üzeri revire çıktığımda Abdulhamithan'ın resmini kaldırmışlar. Aşağıya indiğimde poster ve bayrakları indiriyorlar "Neden" diye sordum Bayrağı ve Atatürk'ü indirmek ecdadıma sahip çıkmak, ecdada manevi borçtur.

Cennet mekan 2.Abdulhamithan hazretlerinin posterini indirmek manevi suçtur.

Tüm cezaevlerinde bunu savundum.

Son iki yıldır TRT'de filmini çekerek aziz milletimize ecdadımızın kim olduğunu bilmeleri için bu film yapılmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı ve kamuoyu internete bakın, 2012 Ergenekon davasında tanık olarak Silivri'ye gittiğimde benim bilgim doğrultusunda Mehter Marşı eşliğinde, önün Türkçe Allah, altında büyük Türk bayrağı ve yanında Ulu önder Atatürk ve Abdulhamithan resimleri olan altı otobüs getirttim.

Bizim Abdulhamithan sevgimiz 50 yıl öncesine dayanır.

Her yerde savundum.

1. Müdür Şükrü Beye sordum "Kim kaldırttı" diye, "Mehmet Fatih Belviranlı kaldırttı" dedi.

Bende dedim ki "Ya bayrak ve posterler asılacak yada ölürüm odama gitmem" hepsini tekrara astırdım.

Odama geçtim.

İndirilişler kamera kayıtlarında belli. Benim astırdığımda kamera kayıtlarında bellidir.

Odama geçmeden dediler ki "Tekrar Mehmet Fatih Belviranlı emriyle taktırdık bunları"

Mehmet Fatih Belviranlı Allah'a Bayrağa, 2.Abdulhamithan'a sevgisi olan bunları indirtmez diye düşündüm.

Bu konuda hassas olan Sayın Cumhurbaşkanına onun hakkında işlem yapacağını, Cumhurbaşkanının karakterini bilen, tavır koyacağını millet bilir.

Tabi Türk bayrağını, Atatürk'ü ve , 2.Abdulhamithan'ı kalben seviyorsa sessiz kalmayacağı bilinmektedir.

Daha sonra burada görevli 2. Müdür Zafer Çolakoğlu, bir mahkum için içeri telsiz sokarken yakalanmıştı.

Onun ifadesi alınırken, ifadeyi Zafer Çolakoğlu suçunu gizlemek için "Alaaddin Çakıcı'da bisturi var, tarak var çay kahve içiyor " diye veriyor.

Bana da bu ifade 1. Müdürün emri ile S. Müdüre, baş memur yanında okuttu.

İfadenin alt sayfasında Zafer Çolakoğlu ismi, imzası ve cezaevinin mührü basılıdır.

Zafer Çolakoğlu'nun ifade tutanağı, savunma ile ilgili genel müdürlük bakarsa sözlerimin doğruluğu, o savunma ifadesinin sağ altındaki, ismi soyadı, imzası, üstü mühürlü olduğu görülecektir.

S. müdür bana "Ne olur bu adamın canına bir şey olmasın" dedi. Baş memur hiç bir şey demedi. Çünkü yetkisi ona müsait değildi.

Bende S.Müdüre dedim ki " Söz, canına bir şey olmayacak, ama kolumu bacağımı kırılır bilemem" dedim.

Bir gün S. ve Halit müdür odama geldiler. Arkasından 1. Müdür Şükrü bey ve iki üç tane infaz memuru geldi. Yine Zafer ile ilgili konu açılınca "Canına bir şey olmasın" dediler.

Bende "söz canına bir şey olmayacak" dedim.

Şükrü müdürde "beni alakadar etmez" dedi.

Daha sonara duydum ki bu ikinci müdürün elleri ayakları kırılmış.

S. müdür "bana söz vermiştin" dedi.

"Bende senin gibi duydum demek ki canına bir şey olmamış" dedim.

Yine bir gün S. Müdür Delice'den gelen baş memur Yakup ile ilgili bana bu DHKP-C sempatizanıdır, hakkında dava açılmış, Alevidir oruç tutmaz dedi.

Bende kendisine "İnsan Alevi olabilir, oruç tutup tutmamak kendisi bilir, hakkında dava açılmışsa devlet neden buraya görevlendirdi" dedim.

1. Müdür ve 2. Müdür bu S. Müdürü hep kullandılar. Odama geldiklerinde söyledim. "Bir hanımefendiyi neden kullanıyorsunuz" "Taşın altına sizde eliniz koyun" dedim.

Kamera kayıtları var.

Sonra Yakup baş memur dışarı çıkarıp 1,5 aya yakındır, Jandarmanın yanında emir eri gibi oturmaktadır.

Burada vatan haini FETÖ'cüler dışarı çıkarken (Avukat görüşü, ziyaret, havalandırma, revir) "Burun beyefendi" diye hitap ediyorlar.

Vatan hainine "Beyefendi" diye hitap edenin vatan sevgisi yoktur.

Adli mahkuma da "Ulan" diye hitap ediyorlar.

Bende bana da "Ulan" diyin dedim. Kimseden ses yok.

Sayın Cumhurbaşkanım; daha öncede yazdım. Yurt içinde ve dışında tüm cezaevlerinde kedi gibi yatmadım. Bu cezaevinde düzen yok. İspiyonculuk almış başını gitmiş. Çarşamba pazarı gibi.

1.Müdür ve Halit müdür kendilerine bu cezaevinde ispiyoncular bulup, diğer ceza infaz memurları üzerinde baskı kurmuşlardır.

Sayın Cumhurbaşkanım; 2.Abdulhamithan ve bayrağı özde mi sözde mi seviyorsunuz? Atatürk'ü sevip sevmediğinizi Allah bilir ben bilemem.

Bakınız Sayın Cumhurbaşkanım, burada bayrağı indirdiler. Abdulhamithan hazretleri ve Atatürk'ün posterlerini Alalddin Çakıcı astırdı. Şanlı bayrağımıza Akif'in dizeleri ile methiyeler diziyorsunuz.

Abdulhamithan hazretleri içinde bir dahi, kalp gözü açık, salih rabbimin bir mümini, uluslar arası ilişkilere bir dahidir diye, son iki yıldır çalışmalarınız var.

Bakınız yıllarca barış süreci, emrinizle devletin en üst bürokratları, vatan hainleri ile görüştüler.

FETÖ'nün ve Batının ajanı olan sizin elinden tutup Genel Başkan yaptığınız, Davutoğlu denen Ermeni Patriğinin Fener Rum patriği olan Bartholomeos'un önünde Musevi cemaat lideri önünde namaza durur gibi, ellerini göbeği üzerinde bağlayan FETÖ'ye ve ABD'ye bağlı olan adamı pazarlığa oturttunuz.

Sonra Başbakan oldu. Sonra FETÖ'cülerin emriyle size alternatif olmak istedi.

15 Temmuz'a gelme sürecinin hızlandıranlardan bir ayağı da Batıya göbekten bağlı olan Başbakan yaptığınız Davutoğlu'nun bilerek veya bilmeyerek, bu aymaz durumu 15 Temmuz sürecini hızlandırmıştır.

Konuşmalarınızda "Türk Milliyetçiliğini ayaklarımın altına alır ezerim" dediniz.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücüler Aziz Milletimizin teminatıdır.Bunu sizde biliyorsunuz. Yıllrdır iktidara gelmeden önce de Başörtüsüne özgürlük getirilsin dediniz. MHP'lilerin oyu ile Başörtüsüne özgürlük geldi.

Cumhurbaşkanını halk seçsin dediniz yine imdadınıza MHP ve Ülkücüler yetişti. Anayasayı değiştirirken de MHP ve Ülkücü kökenli Milletvekilleri önünüzü açtı. Başkanlık sistemi MHP ve Ülkücü Milletvekilleri olmasaydı geçmezdi.

Eski Akıncılar, devlete kurşun sıkan tüm Marksistlerle Devlete savaş açmışlardı.

Amaçları Devleti yıkmaktı. Sizinde arkadaşınız olan İslam Enstitüsü mezunu derneğinin onursal başkanı Selahattin Yazıcı ile hem Askeri cezaevinde hem şube de beraber yattık.

Ben ve birkaç arkadaşım arkasında namaz kılıyorduk.

Orada bir olay gelişti.

İdare bizi idare odasına alınca. Ben dedim ki " Selahattin Yazıcı orada kaldı lütfen onu da alın" dedim getirdiler.

Selahattin Yazıcı dedi ki " Alaattin sen beni solculara öldürtmek mi istiyorsun, bizim mücadelemiz devletle, siz ise devletin devamı için mücadele ediyorsunuz" dedi.

Nedir bu Akıncı cenahtan gelen bu kin ve nefret? Devletin sigortası sizin hükümet olduğunuz bu süreçte Ülküler ve Ülkücü kökenli milletvekilleri devletin ve parlamentonun teminatı olduğunu herhalde yeni anladınız.

Hala bizi Müslüman görmüyorsunuz.

Kurt işareti yapıldığı için bazı çevrelerde "Bunlar Allah'a inanmaz, sürekli kurt işareti yapıyorlar" Hanginiz bir Ülkücü kadar kalbi olarak İslam'ı yaşaya biliyor.

Sizde bu aralar Kurt işreti yapıyorsunuz.

Allah'a, Kuran'a,Peygamber Efendimize kalbi iman etmiş iseniz sigortanız olan Ülkücüleri ve hangi etnik gruptan olursa olsun HDP ve devlet düşmanı hariç Alevisi, Sünnisi, Çepnisi, Avşarı, Kara keçlisi, Kınık, Kayı tüm Türkmen boyu yörüklerini , Ahıskalısını, Boyatlısını bunların hepsi ilmin bahçesinden nefes alıp ufak tefek farklılık olsa da bunları bir arada tutmak Arabı, Kürdü, Çerkezi, Lazı, Boşanığı, Zazası, bir arada tutmak sizin görevinizdir.

Hatırlar mısınız size bir mektup yazdım.

15 Temmuz'dan önce Edirne'den.

Yusuf suresini her gece saat 11:00 ve 01:00 arası o sessizlikte dinleyiniz.

Edirne başsavcısı bana sordurttu. Yusuf Suresi ile ne demek istiyor.Bnede cevap verdim "içinde yazıyor" diye.

Yusuf'u kardeşleri kuyuya attı. Rabbim onu çıkarttı. Bir süre cezaevinde de nefsini imtihan etti. Sonra Mısır'a aziz oldu.

Sizi 15 Temmuz'da kardeşleriniz kuyuya attı. Aynı Yusuf Aleyhisselam gibi cezaevinde kısa bir süre yattınız. Bu millet sizi kuyudan çıkarttı.

Devletimizin parçalanmasına Rabbim müsaade etmedi.

Size çok büyük bir lütufta bulundu.

Lütfen nefisinizi yenin, ayaklar altına alın.Bunu yaparsanız, bu millet sizi değil sırtında, kafasında taşır.

2029 söylediklerinizin yüzde 75'i gerçekleşirse Balkanlarda, Kafkaslarda, Güneybatı Asya kadar, Kuzey Afrika'nın her yerinde bu aziz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hani "Dünya beşten büyük" diyorsunuz ya, o zaman bu söyleminiz eyleme dönüşür.

Dünyayı yöneten üst aklın masasında onlarla eşit düzeyde söz sahibi olursunuz. En önemlisi ilk beş yılda Türkiye genelinde terörü sıfırlayıp, Gri İsrail Kürt Devletine müsaade edilmediği sürece hava kara deniz savunma sistemleri ile ilgili teknolojiyi kendimiz ürettiğimiz sürece, bu bir ütopya değil gerçektir.

Allah biliyor seni sevmiyorum. Devlet düşmanları ile mücadele ettiğin sürece Devletin devamı, Milletimizin bekası, sözünde durursan asla yalakalık yapmam. Kalbim yapacağın icraatın yayındadır.

Bana bu kadar zulüm ettin.

15 yıl daha ömrüm olsa bir 15 yıl daha yatsam kimseye biat etmem.

Sözlerini gerçekleştirip nefsini ayaklarının altına alırsan ismini altın harflerle yazdırırsın. O zaman senden özür dilemem, yalakalık yapmam, ama hakkımı helal ederim.

Bu cezaevinde odamda tek yatıyorum. İsteyen beni öldürebilir veya öldürtebilir.

Lütfen unutmayın, Kuran'dan bazı süreleri Arapça okuyup Türkçe açıklıyorsunuz.

Sahibi Allah olan insana ve mahlukata Rabbim istemediği sürece kimse zarar veremez. Yeter ki kalbi teslim olsun.

Haşr süresinin 24.ayetinde Rabbim diyor ki " Göklerde ve yerdeki tüm mahlukat Allah'ı zikreder" Allah'ı zikreden mahlukata Allah emretmediği sürece kimse bir zarar veremez.

Not: Sayın Cumhurbaşkanım beni istediğiniz cezaevine sürebilirsiniz. 15 hastalığım olmasına rağmen hiç de önemli değil, bu hapishanede kedi gibi yatmıyorum. Cezaevi duvarları, yöneticileri, giysileri aynı değişmez. Zulmün karşısında susursam şeytandan farkım kalmaz. Tek dileğim, ömrümün sonuna kadar Allah'a bağlı olmak, son nefesim de Kelime-i Şahadet getirmektir.

Ölümü her canlı varlık tadacak, zamanını ve mekanını bir tek Rabbim bilir.

Alaattin Çakıcı.

Editör: TE Bilişim