"Bakın biraz da bu tıp, bu ilaç sanayii hasta ediyor" diyen Dilipak, mikroplara iyi geldiğini iddia etti kenevir için hükûmete çağrıda bulundu, "Kenevirimizi bu 'yasak lobisi'nin elinden kurtaralım" diye seslendi. Dilipak, "Batılılar ellerinde çantalarla dünyayı dolaşıp kenevir ekecek alanları kiralarken, yerli yatırımcılarımızın teşvik edilmesi yerine engellenmesi kabul edilemez. Gümrüklerde bekletilen tohumlara ihtiyacımız var" sözlerini kaydetti.

Koronavirüs'e karşı aşı geliştirilmesi için ortalama 6 ay süre verildiğini hatırlatan Dilipak, "Nisan’da daha fazla alana kenevir ekerek 4 ay sonra ki hasatla Türkiye bu alanda kendi öz kaynaklarından bu salgınlara karşı güçlü bir bariyer oluşturabilir" önerisinde bulundu.

Öte yandan Dilipak yazısında tarihte şimdiye kadar pek çok hastalığın görüldüğünü, halen sigaradan kaynaklanan rahatsızlıklardan dolayı ve kanserin sebep verdiği pek çok ölümün yaşandığını söyleyerek, Koronavirüs'ten hayatını kaybedenlerin sayısı hakkında şüphe duyduğunu kaydetti. "Dünya nüfusuna ilişkin Faşist New Malthus’cular devrede ve dünya nüfusunu 8 milyar seviyesinden 500 milyon seviyesine çekmek için bir algı operasyonu yapılıyorsa, o zaman iddia edildiği gibi, bu korku salan yaygaranın ardından aşısını bulduk diye, dünyayı kısırlaştırmak için bir operasyona mı hazırlanıyorlar!.." sözlerini kaydeden Dilipak, "Bu mikrop ekonomik ve siyasi bir operasyon için malzeme olarak mı kullanılıyor?" diye sordu.

“Psikolojik savaş” ve “algı operasyonu”

ASAM Kendir Enstitüsü kurucusu Yalçın Koçak korona virüsü için kenevirin çözüm olabileceğini söyledi. Geçen gün birlikte Tekirdağ’a gittik, Vali bey ve rektör beyle bu konuyu konuştuk. Korona konusu gündeme oturunca da bir basın açıklaması yaptı.

Koronadan açıklanan en baba rakamla ölü sayısı kaç, hadi 4000 de. Peki aynı sürede bulaşıcı diğer hastalıklardan ölen insan sayısı 2.477.777. Sadece kanserden ölen insan sayısı 1.567.573. Ölüm sebebi olarak sigara gösterilen 954.149. Düşükten ölen çocuk sayısı 8.111.566. Doğum sırasında ölen anne sayısı 58.995. Bakın bugün dünyamızda günde 3.014 kişi veremden ölüyor. Zatürreden 2216, Hepatit B’den ölen insan sayısı 2430. AIDS’den ölüm 2110, sıtmadan ölen 2002 kişi. Şu her gün yediğimiz şekerin sebeb olduğu hastalıktan ölenlerin sayısı koronadan ölenden çok çok daha fazla.

Türkiye’de 2009-2018 yılları arasında, 12 milyon trafik kazası meydana geldi. Yaşanan kazalarda 52 bin 95 kişi yaşamını kaybederken, 2 milyon 694 bin kişi yaralandı.

Trafik kazalarında dünyada her yıl yaklaşık 1.250.000 kişi hayatını kaybediyor ve dünyada her yıl trafik kazalarında yaralanan kişilerin sayısı 20 ile 50 milyon arasında. Ve bir sürü engelli. Dünya genelinde her 100 bin kişinin 18,2’si trafik kazalarında hayatını kaybediyor. Bu rakam, 24 saniyede bir kişinin ve günde yaklaşık 3 bin 700 kişinin trafik kazalarında öldüğüne tekabül ediyor.
Ölümlü kazalardaki 5 ana risk faktörü ise hız, alkol, kask kullanmamak, emniyet kemeri takmamak ve çocuk koltuğu bulundurmamak olarak öne çıkıyor. Gerçek bu iken çoğu kimse alkolden vazgeçmiyor, motosikletliler kask takmıyor, yolcular da kemer takmıyor.

Peki ne oldu da, virüs bulaşanların %3’e yakını hayatını kaybederken, tüm dünyada 3 ayda 3000 kişinin hayatını kaybettiği bir olay dünya genelinde böyle büyük bir paniğe sebeb oldu?

Ya biri bize yalan söylüyor, yahut binlerle değil, yüzbinlerle, milyonlarla ifade edilmesi gerek. Ya salgının devamı halinde dünya çok büyük bir tehdit altında, ya da psikolojik bir harp taktiği olarak bir algı operasyonu yapılıyor. Dünya nüfusuna ilişkin Faşist New Malthus’cular devrede ve dünya nüfusunu 8 milyar seviyesinden 500 milyon seviyesine çekmek için bir algı operasyonu yapılıyorsa, o zaman iddia edildiği gibi, bu korku salan yaygaranın ardından aşısını bulduk diye, dünyayı kısırlaştırmak için bir operasyona mı hazırlanıyorlar!. Bu mikrop ekonomik ve siyasi bir operasyon için malzeme olarak mı kullanılıyor.

Bu konuyu İstanbul sözleşmesi, CEDAW, Yeni Malthus’çu akım ve Yeni Freud’çu akım, LBGT ile birlikte düşünmek gerek. Bu anlamda dünyamız bu lobilerin çok yönlü saldırısı altında olduğunu da unutmayalım. Biz Müslümanız. Bu iddiaların gerçek olup olmaması bir yana, bir Allah’ın emaneti olan can’ı korumak için dikkatli olacağız. Temizliğe dikkat edeceğiz. Mikroptan uzaklaşacağız ve mikrobu kendimizden uzaklaştıracağız.

Bunun için buyurun size bir reçete: Yurtdışından getirebiliyorsanız, ya da üniversitelerde ARGE’si yapılan kenevir ürünü THC ve CBD’den ürün bulabilirseniz kullanın. Saf kenevir yağı da faydalı olur, ama bulabilirseniz. Erbakan haşhaş konusunda Amerika’nın dayatmasına direnmişti. Bakalım AK Parti kenevir konusunda CBD-THC karşıtlarına karşı direnebilecek mi? Çam reçinesinden sprey işe yarayabilir. Özellikle gece öksürüklerinde. Kekik yağından buhur da önemli. Her yemekten sonra tuzlu su ya da sirkeli-limonlu suyla gargara ve ardından 2-3 karanfil. Boğazından başlayarak bağır aşağı okaliptüs ya da kekik yağı. Limonata, bal, limon, sirke, nane, kekik, el blendirinde çekip miks edecek. Sabah akşam 1 bardak içecek. Sabah kara çörek otu yağı bir tatlı kaşığı. Sabah bir kaşık susam yağı, soğuk sıkım kepeksiz. Sabah bir kaşık keçiboynuzu pekmezi. Sabah bir bardak meyan şerbeti. Normal çayın demi, parmağı yakmayacak sıcaklıkta buruna birkaç defa çekilecek Sinüziti temizlemek için. Öz savunma mekanizmasını güçlendirmek için her sabah aç karnına, bir avuç tuzsuz, kavrulmamış, kabuklu kabak çekirdeğinin içi çıkartılıp yenecek. Beyinli kelle paça, bir gün durup bir gün, kekikli biberli, sarımsaklı. Haftada bir tuz odası, derin nefes alarak/ özellikle gece öksürüğü ve boğazdaki hırlama ve nefes darlığı için. Biz üzerimize düşeni yapalım. Bu arada, kader, rızık, ecel neyse o. Ecel gelmişse başağrısı bahane.

Bakıyorum da, adam bir piyango alıyor, büyük ikramiyenin kendine çıkacağını hayal ediyor. Korona virüsü geliyor, sokağa adım atmaya korkuyor, çünkü hemen ölüverecek. Bakın Ecel gelmişse sizi kimse yaşatamaz, gelmemişse sizi kimse öldüremez. Bahanesi, sebebi ne olursa olsun, ecel yazılmışsa gideriz. Dikkatli ve tedbirli olmak ayrı bir şey ama işi korkuya ve paniğe dönüştürmek başka bir şey. Hastalıktan önce bu korku ve panik, toplum, ülke ölçeğinde ölüm kadar olmasa da çok vahim sonuçlara sebep olabilir. Önümde Koçak’ın basın açıklaması var, başka bilgiler var. Durum ortada: 24 saniyede bir kişinin ve günde yaklaşık 3 bin 700 kişinin trafik kazalarında öldüğünü biliyoruz, ama böyle bir korku ve panik yaşamıyoruz. Ölüm sebepleri belli iken, çok ucuz, bedava, basit tedbirleri bile almıyoruz. Sigaradan da vazgeçmiyoruz mesela, şekerden de. Şeker “en tatlı ölüm” vesilesidir. Şimdi size tuzla gargara tavsiye ediyoruz, ama şekeri değil tuzu yasaklıyoruz, Esrar bahanesi ile mesela Solvent, Tiner, Aseton’u yasaklamazken THC ve CBD’yi yasaklar gibi. Ben o kimyasallar da yasaklansın demiyorum ama, onlar da uyuşturucu olarak kullanılabiliyor. Mesela rafine edilmemiş saf tuzu insan ihtiyacından fazla almaz. Ama bizim batı tıbbına kafayı takmış sağlıkçılar düşünmezler ki, kuzey halkları fazla terlemez ve onlar tatlı su değil maden suyu içerler ve bu yoldan aldıkları tuz bizim doğrudan aldığımız tuzdan fazladır. Biz tuz açlığımızı ise tuzlu ayran, şalgam suyu, turşu suyu ile gideririz. Ama bizim bakanlık tuzu yasaklar, şeker serbest! Taşları toprağa bağlar, köpekleri sokağa salarlar. Otomobilde kemer takma zahmetine bile katlanmayanlar hemen suratlarına maske takıp dolaşmaya başladılar. Ama çoğu hâlâ yediklerine, içtiklerine dikkat etmiyor. O yiyip içtiğiniz marka yiyecek içecekler, paketlenmiş endüstriyel gıdaların sebeb olduğu ölüm vakaları Korona’dan çok çok daha fazla, ama kime anlatacaksın. Hem de “Helal” sertifikalı!

Bakın biraz da bu tıp, bu ilaç sanayii hasta ediyor. Her şeyi ile yanlış değil bu sektör, ama bu piyasa kendine bağımlı müşteri arayışı içinde. Hasta edenler de bunlar, tedavi bahanesi ile sömürenler de. Bu kanlı bir piyasa. Belki bu korona bu vesile ile bazı konuları yeniden konuşmak ve bir bilinç oluşturmak için iyi bir vesile olabilir. Bir musibet, bin nasihattan iyidir çünkü. Bu musibetten bari böyle bir kazanım elde edelim. Kenevirimizi bu “yasak lobisi”nin elinden kurtaralım, illegal ekimlerden elde edilen kenevirleri yed-i emin olarak TİGEM’e, üniversitelere, bu maksatla kurulmuş Kooperatiflere ve işletmelere verelim de ülke bu tür krizlerde toplum sağlığı için batının himayesine muhtaç olmadan kendi imkan sahibi olsun.

Koçak’ın bu konu ile ilgili taleplerine gelince; Batılılar ellerinde çantalarla dünyayı dolaşıp kenevir ekecek alanları kiralarken, yerli yatırımcılarımızın teşvik edilmesi yerine engellenmesi kabul edilemez. Gümrüklerde bekletilen tohumlara ihtiyacımız var. Korona aşısı 6 ay ister diyorlar. Nisan’da daha fazla alana kenevir ekerek 4 ay sonra ki hasatla Türkiye bu alanda kendi öz kaynaklarından bu salgınlara karşı güçlü bir bariyer oluşturabilir. Bunun için bir an önce başta Tekirdağ ve Sakarya olmak üzere ekim alanlarının genişletilmesi, gümrükte bekleyen tohumların ithaline engel olunmaması, başta TİGEM ve üniversiteler olarak yeni ekim alanlarının belirlenmesi, THC ve CBD ile ilgili tahditlerin kaldırılarak tarımsal denetimin TİGEM’e, tıbbi üretim ve denetim için, Sağlık Bakanlığı ve SGK’nın yetkilendirilmesini, endüstriyel alanda Sanayi Bakanlığının tarımsal alanda Tarım Bakanlığı, çevre yönü ile Şehircilik Bakanlığının yetkilendirilmesi ve bu bakanlıkların politika kurullarının bu anlamda hızla yeni kararlar alarak yönetmelik, genelge ve kararnamelerin bu yönde ıslahı gerek. Neyse, bugünlük de bu kadar. Korku ve panik yok. Yalan haberlere itibar yok. Dikkat ve tedbir var. Selâm ve dua ile. 

Editör: TE Bilişim