AK Parti'nin 2013'ten sonra ciddi bir travma yaşadığını söyleyen Prof. Can'a göre "Özgürlükçü, ademi merkeziyetçi ve demokratik bir hukuk devletinin inşası şeklinde cevap vermek yerine, hızla içine kapandı, komplolara sarıldı ve olağanüstülük psikolojisiyle lider kültüne teslim oldu. Bu, tehlikeli bir sarmalı ortaya çıkardı. Partinin kurucuları ve eski ağır topları da benzer kaygıları dile getiriyor" dedi.

Prof. Can'ın açıklamaları şöyle:

2015 yılı 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP MKYK üyesi olarak koalisyon görüşmelerinde yer aldınız. O görüşmelerin perde arkası bugüne kadar pek basına yansımadı. Neler yaşandı?

Koalisyon için iyi bir zemin ve eğilim olmasına rağmen gerçekleşmedi. Seçimlerden sonra ilk MKYK toplantısında CHP ile koalisyon seçeneği ağırlık kazandı. CHP ile görüşmeleri yürüten ekipteydim. Sorumluluk alanım olan anayasa, hukuk ve özgürlükler konularında CHP’nin demokratik bir çizgiye yaklaştığını tespit ettik ve bunu Sayın Davutoğlu’na aktardık. Davutoğlu biraz da şaşırarak, bu kadarını beklemediğini, 1921 Anayasası’na referansın önemli olduğunu ve bu koalisyonun yapılabileceğini söyledi. Nihai brifingde de durumu aktardık. Davutoğlu’nun koalisyon eğiliminin devam ettiğini, ancak Cumhurbaşkanı’ndan gelen sinyallerin olumlu olmadığını gözlemledim. Nitekim zamana oynandı, koalisyon için somut adım yerine Başbakan görevi iade etti. cumhurbaşkanı da hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu’na vermeyerek sürenin tamamlanmasını bekledi ve seçim kararı verdi. Davutoğlu’nun son yaklaşımı seçimlerde aynı sonuçlar geldiğinde artık CHP ile koalisyonun önünde bir engel olmayacağıydı. Ancak gelişmeler çok farklı yöne evrildi.

'HUKUKUN AÇTIĞI KREDİ, 2013'E KADAR DOĞRU KULLANILDI'

AKP kapatma davasında raportördünüz ve raporunuz kararda etkili olmuştu. AYM kararında laikliğe karşı eylemlerin odağı tespiti yapılmış, ancak AB reformları bir tür ‘iyi hal’ olarak değerlendirilerek kapatma yerine para cezası verilmişti. Sizce hukukun açtığı bu kredi sonra berhava edilmedi mi?

İşin doğrusu o konuda bir hayal kırıklığı içindeyim. Hukukun açtığı bu kredi 2013’e kadar da aksaklıklarla birlikte, doğru kullanıldı. Ancak sonrasında bu kredi hoyratça kullanıldı. Laiklik konusunda da, laikliği Anayasa Mahkemesi ilk defa özgürlükçü bir anlamda yorumlamıştı. AKP bu özgürlükçü laikliği referans aldığımızda dahi oldukça savrulmuş durumda. Devletin inançlar konusunda tarafsızlığı açısından bakıldığında ciddi ayrımcılık sorunları yaşadığımızı inkâr edemeyiz.

'AKP'NİN YOL AYRIMINA GİDECEĞİNİ GÖRÜNCE AYRILDIM'

AKP’den Haziran 2015’te vekil seçildiniz ve MKYK üyesi iken Kasım 2015’Te aday gösterilmediniz. Bunun nedeni CHP ile koalisyona sıcak bakmanız mıydı?

Birkaç gelişme oldu. İlk olarak demokratik hukuk devleti ve özgürlükler ekseni üzerine inşa ederek hazırladığım seçim beyannamesi taslağına çok müdahale edildi. Sayın Erdoğan’ın 2015 seçimlerine giderken parti lideri gibi polemiklere girmesinin yanlış olduğunu söyledim. HDP’nin parlamentoda olması gerektiğini söyledim. En önemlisi de CHP ile koalisyonu aktif şekilde savundum. Bu durum bizim gibilere parti içinde “içimizdeki CHP’liler” denmesine yol açtı. Davutoğlu’nun seçimden aynı sonucun çıkması durumunda AKP —CHP koalisyonunu kurmanın kolay olduğu yaklaşımı üzerine yeniden aday oldum. Ancak parti kongresinde AKP’nin esaslı bir yol ayrımına gireceği ortaya çıkınca, üniversiteye döndüm.

Davutoğlu’nun görevden alınmasının da bir nedeni bu olabilir mi?

Nedenlerden biri bu olabilir, tabii ki onun dışında pek çok neden olabilir.

'KURUCULAR KAYGILI'

Benim gözlemime göre 2013’ten sonra AKP ciddi bir travma yaşadı. Buna özgürlükçü, ademi merkeziyetçi ve demokratik bir hukuk devletinin inşası şeklinde cevap vermek yerine, hızla içine kapandı, komplolara sarıldı ve olağanüstülük psikolojisiyle lider kültüne teslim oldu. Bu, tehlikeli bir sarmalı ortaya çıkardı. Partinin kurucuları ve eski ağır topları da benzer kaygıları dile getiriyor.

'YÖNETİLEMEZ BİR TABLO'

2015 yılında “AK Parti demokratik bir iktidardır ama AK Parti’nin kullandığı devlet aygıtı demokratik değildir” demiştiniz. AKP’nin hâlâ demokratik bir iktidar olduğunu düşünüyor musunuz?

Maalesef son üç yıl içinde yaşananlara baktığımızda artık aynı önermeyi kullanmakta zorlanıyorum. Devlet aygıtının demokratikleştirilmesi, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması AKP’nin sorumluluğunda idi. AKP ise demokratik olmayan devlet aygıtının sunduğu konforu, katı merkeziyetçi idarenin fırsatlarını kullanmayı seçti. FETÖ darbe girişiminin sunduğu ortak duyarlılığı demokratikleşme fırsatına çevirme yerine devlet aygıtını bütünüyle irrasyonelleştirdi. Kurumsal hafızalar devre dışı bırakıldı. Devlet aygıtı siyasi kararları rasyonelleştiren ve frenleyen aygıt olmaktan çıkarıldı, irrasyonelliği filtresiz bir şekilde aşağıya aktarmanın aracına dönüştürüldü. Yani aslında devlet aklı yok edildi. Bu ise bütünüyle yönetilemez bir tablo ortaya çıkardı.

TÜRKİYE'DE DEMOKRATİK UZLAŞI YOK'

AKP’yi 2015 öncesinde anti-demokratik bulanların kaygılarını daha çok askeri vesayetin direnci olarak görüyordunuz. AKP baştan beri tekçi iktidarı hedeflemiyor muydu sizce?

Benim hareket noktam partilerin programları, tüzükleri ve eylemleri. AKP eksiklik ve hatalarıyla birlikte 2002-2012 döneminde bu zeminde hareket etti ve AB’nin ve uluslararası toplumun olumlu tepkileriyle karşılaştı. Sonrasında bu hedeflerden uzaklaştıkça olumsuz bir noktaya savruldu, bunu da teslim etmek gerekir. Olağanüstü şartların doğurduğu kitleselleşmek için kitleselleşmenin mantığına uygun bir şekilde hareket eden, rasyonelleşen, ancak entelektüel sermayesi tükenince içine kapanmaya, bocalamaya başlayan, duygusallığı ve sembolleri kullanarak eksikliğini kapatmaya çalışan tipik bir siyasi hareketten söz etmek daha doğru. Türkiye’de demokratik bir uzlaşı olmadığı için, bir kesimin askeri vesayete sığınması, diğerinin popülist bir lider etrafında kenetlenmesi aynı kaygının ürünü ve ikisi de sağlıklı değil. Demokratik bir hukuk devletinde esas güven kaynağı hukuktur.

'CEMAAT, 2010'DA ERDOĞAN'I İKNA ETTİ'

2010 referandumundan sonra HSYK seçimleri sürecinde kurucusu olduğunuz Demokrat Yargı ile yolunuzu ayırdıktan sonra sizin için sert eleştiriler oldu. Tarih, cemaatin yargıda kadrolaşması konusunda arkadaşlarınızı haklı çıkarmadı mı?
Görüş ayrılığımız cemaatin yargıda kadrolaşması hususunda değildi. Bu konuda çarpıtmalar oldu, bana tamamen haksız isnatlar yapıldı. Ben HSYK seçim sürecinin tamamında Adalet Bakanlığı bürokratlarının kontrolünün tarihi bir hata olacağını savundum ve bunu dönemin AKP başkan yardımcıları ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e ilettim. Sadullah Bey’i ikna ettim ve üç isim bildirmemiz konusunda anlaştık. Durumu arkadaşlara aktardım. Ama sonradan gördüm ki, ben Sadullah Bey’i ikna ederken, cemaat ve bakanlık bürokratları durumu haber almış, vakit geçirmeden Sayın Erdoğan’ı ikna edip Sadullah Bey ile ittifakımızı boşa çıkarmışlar. Yetinmeyip, derneğimizi karar alamaz hale getirmek için Bursa Grubu’nun ayrılmasını sağlamışlar. Sonuçta dernek listeye isim sokamadı ve cemaatin kontrolü pekişti. Yani arkadaşlarımız bana karşı haklı değillerdi, siyasetçilere aynı uyarıyı yaptık, onlar meydan okuyarak, ben müzakere ederek. Ve ben de onlar da siyaseti uyarırken haklıydık. Siyasetin sorumluluğu büyüktür, bu tartışmasız.

Editör: TE Bilişim