Jülide Ateş’in 10 Eylül Perşembe akşamı konuğu; Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan oldu.

İşte Jülide Ateş’in 40 sorusuyla Fatih Erbakan’ın yanıtları ve dikkat çeken başlıklar:

JÜLİDE ATEŞ: Fatih Erbakan Adnan Oktar’ın müridi oldu mu?

FATİH ERBAKAN: Yok hayır olmadık tabi. Zaten milli görüş davasının eri olan Erbakan Hocamızın yanında yetişen bir insanın böyle bir müritliğe ihtiyacı olmaz. 2013 yılında bu konuşma olmuş, bugün de yine yazmış oldukları kitaplarla ilgili aynı şey söylenebilir, İslam itikatına uygun kitaplar… İman hakikatleri var, yaradılış mucizeleri var, evrim teorisine karşı bilimsel çalışmalar var, özellikle siyonizma ve masonlukla ilgili büyük İsrail’le ilgili kitaplar. Bunlar rahmetli Erbakan Hocamızın masasında dururdu. Gelen heyetlere bunları örnek gösterirdi. Ali Kırca ile 15 sene önce yaptığı bir canlı yayında oradan bu kitapta alıntılar yaptı gösterdi. Milli Gençlik Vakfı, Anadolu Vakfı’ndaki gençlere de bizzat bu kitapların okunmasını Erbakan Hocamız kendisi tavsiye ederdi. Milli Gazete’de uzun yıllar Adnan Oktar’ın çalışmalarına ayrılmış olan özel bir sayfa vardı. Bu çalışmalar, burada ortaya konulan bilimsel gerçekler İslam’a uygun, ilme uygun faydalı şeyler. Ancak arkasından dediğiniz gibi 2017’den 2018’den sonra tasvip edemeyeceğimiz noktaya gelindi. Programların görüntüsü olarak da tasvip edilemeyeceği gibi, itikadi olarak da sıkıntı var. Ne diyor? ‘Masonlar benim kardeşimdir, İsrail’deki yöneticiler devlet adamları benim kardeşimdir, masonluk unvanı aldı, İslam’da başörtüsü yoktur, sadece dekolte kısmını kapatsalar hanımlar yeter.’ E şimdi bunlar tabii ki kabul edilebilecek şeyler değil. O noktadan sonra zaten bir ilişkimiz de kalmadı. Ve bunları tabii tasvip etmiyorum, itikata inancımıza aykırı sözler. İstikamet sıkıntısı kabul edilemez. Ama 10 sene önce, 15 sene önce yazılan kitaplar bugün de baksanız çok faydalı. Erbakan Hocamız ‘kitaplarından istifade edelim, yaşantıları kendilerine kalsın, haşır neşir olup içlerine girmeyelim’ diye söylerdi.

ATATÜRK YAŞASAYDI REFAH PARTİLİ OLURDU

ATATÜRK KENDİ KENDİNE YETEN TÜRKİYE İÇİN MÜCADELE ETTİ. ERBAKAN HOCAMIZIN DA TÜM PARTİ PROGRAMLARINDA BU YAZAR.

BİZİM ATATÜRK’LE HERHANGİ BİR SORUNUMUZ YOK!

JÜLİDE ATEŞ: Atatürk devrimlerine karşı mısınız?

FATİH ERBAKAN: Burada çok önemli bir nokta var. Tabii ki iade-i itibar yapılmalı. Hilafetin geri gelmesi gibi bir durum söz konusu olmaz, Abdülhamid Osmanoğlu beyin de zaten böyle bir talebi yok. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin idare şekli bellidir. Aradan 100 sene geçmiştir ve bu idare biçimiyle bu sistemle çok faydalı işler yapılabilmektedir. Bunu milli görüş hükümetleri daha önce de defalarca göstermiştir. Atatürk’le ilgili konularla Milli Görüş tarihindeki konularla Erbakan Hocamızı da bize de çok zaman soruldu; hatta Erbakan Hocamızın meşhur bir sözü vardı “Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu” diye; çok tepkiler gösterdiler. Çok dayanakları var bu sözün, bir kere Atatürk ağır sanayi hamlesini Türkiye’de gerçekleştiren ilk insan. 1923’den itibaren 46 tane sanayi tesisini Atatürk bu ülkeye kazandırmış. Bu neye benziyor? Milli Selamet Partisi’nin 76-77’de yaptığı ağır sanayi hamlesine benziyor. Atatürk tamamen kendi kendine yeten, dışa bağımlı olmayan Türkiye için mücadele etti. Milli Nizam Partisi’nden Saadet Partisi’ne Erbakan Hocamızın hazırlamış olduğu bütün parti programlarında aynı şey yazar. Atatürk düşmanı kovdu, egemenliğimiz tam bağımsızlığımızı sağlayabilmek için en büyük mücadeleyi verdi, Milli Görüş hareketi de Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi, çekiç güçü kovdu ve aynı zamanda İncirlik Üssü’nü kapattı. Dolayısıyla milli bir duruş, kendi kendine yeten bir ülke olmak, tam bağımsızlık, kalkınma, maddi kalkınma, bunların hepsi tamamen Atatürk’ün yaptığı icraaatlarla paralel, bu nedenle bizim Atatürk’le herhangi bir sorunumuz yok. Atatürk bu özelliklerinden dolayı yerli ve milli bir lider.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SIKINTILI BİR SÖZLEŞMEDİR!

KADINA EN YÜKSEK ŞİDDET ORANI FİNLANDİYA, DANİMARKA, İSVEÇ’TE. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ENGELLEYEBİLSE ORADA ENGELLER!

JÜLİDE ATEŞ: İstanbul Sözleşmesi’ne neden karşısınız?

FATİH ERBAKAN: Dayanmış olduğu paradigma dolayısıyla sıkıntılı bir sözleşmedir. Nedir o paradigma? Toplumsal cinsiyet paradigması. Alfred Kinsey denilen bir zoolog ve doktor olan bir insanın cinsel yönelim denilen teorisine dayanıyor. Bu felsefeyi ortaya atanlar da biseksüel, eşcinsel insanlar. Örneğin Alfred Kinsey pedofili, eşcinsellik, ensest ilişkiler, zoofili, nekrofili gibi bir takım sapkınlıkların insanın doğasında olduğu, normal olduğu, birisinin canına kast etmedikten sonra rızasıyla olduktan sonra toplumdaki herkesin içinde olan içgüdüler olduğunu ve serbest bırakılması gerektiğini, cinsel yönelim kitabında ifade etmiş. Bir diğer tarafı da şiddeti engellememiş. Kadına en yüksek şiddet oranı Finlandiya, Danimarka ve İsveç’te gerçekleşiyor. Uluslararası AF Örgütü’nün araştırması. Ve dünyadaki en çok tecavüz 50 bin tecavüzle Finlandiya’da gerçekleşiyor. Engellese orada engeller.

BİR AİLENİN KENDİ HELAL PARASIYLA DÜĞÜN YAPMASININ MAHSURU YOK!

JÜLİDE ATEŞ: Lüks zevkler muhafazakar siyasetle örtüşüyor mu?

FATİH ERBAKAN: Benim hayatım boyunca hiçbir dönemde aynı anda birden fazla arabam olmadı. Sanki garajımda 8-10 tane arabadan koleksiyonum var, çok sayıda araba değiştiriyorum, böyle bir durum yok. Bir arabama 4-6-7 sene bindiğim oldu. Aldığımız araba o zaman 3 yaşında 2. El bir arabaydı. Lüks merakı, lüks araba merakı gibi yansıtılması uygun bir şey değil… Bunun yanında düğünümüz, Başbakanlık yapmış bir insanın ve dünyadan bir çok yerinden bir çok devlet adamlarının olması, üst düzey protokolün de davet edileceği bir düğün. Osmanlının hatırası Çırağan Sarayı, burada düğün yapıldı. Hep söylediğim bir insanın bir ailenin kendi helal parasıyla alnını teriyle kazandığı parayla, israfa kaçmadan, zekat ve sadakasını vererek kendi hayatını da konforlu bir şekilde yürütmesinin bir mahsuru yok. Devlet malına göz dikmek, ihaleden komisyon almak, kul hakkına göz dikmek; bunlar olmadıktan sonra konforlu bir yaşam sürmesi son derece normal .

KENDİ EVİNDE BULUNAN PARAYI SADAKA OLARAK VEREN BİR AİLENİN BİR DAVANIN PARASINA GÖZ DİKMESİ SÖZ KONUSU BİLE OLAMAZ!

JÜLİDE ATES: Fatih Erbakan Saadet Partisi’nin paralarını zimmetine geçirdi mi?

FATİH ERBAKAN: Biz kendilerine dedik ki ne kadar belgeniz, bilginiz varsa, bir makbuz bir şahit, efendim ben şu parayı vermiştim Erbakan Hoca’ya; o da çocuğuna verdi, getirin ve biz bunları eğer ispatlarsanız ne kadar neyimiz varsa verelim. Bunlar 3 sene 4 sene dillerinde dolaştırıldı ve hiçbir şeyin de aslı astarı çıkmadı. Hatta bir toplantıda Kızılay’daki bir banka şubesinde şu kadar trilyon para var, bizim adımızaymış ve partiden gelmiş, biz aynı toplantıda sizin tayin edeceğiniz 2 arkadaşla beraber o şubeye gidelim, o arkadaşların huzurunda şube müdürüne soralım bizim buradaki mevduatımız ne kadar? Tabii bunun üzerine gidemediler. Rahmet Erbakan Hocamız 2002’den vefatına kadar, 3 tane seçimde Saadet Partisi’ni finanse etmiş, aylık 200 milyarlık giderden her ay 2 buçuk milyonluk gideri finanse etmiş üstüne de gene bu davanın borcu olan 14 trilyonu da ödemiş ve kendinden bu kadar katkı sağlayan bir insan, gidip de çoluğuna çocuğuna vermesi mümkün olmaz. Bizim rahmetli annemiz evin içinde para buldu, bize sordu, çalışan hanıma sordu, sahibini bulamadık, evimizin içinde bulunan para için bunu ‘sadaka vereceğiz’ dedi. Bunu bile kullanmamıza müsaade etmeyen bir annenin, babanın yetiştirdiği çocuklar olarak böyle bir davanın parasına tenezzül etmemiz söz konusu olamaz. Hukuki olarak da hiçbir delili yok!

FATİH ERBAKAN BABASINA KIRGIN MI?

JÜLİDE ATEŞ: Fatih Erbakan babasına kırgın mı?

FATİH ERBAKAN: Siz bunu babanızdan devraldınız, hazır bir koltuk vardı, o kalktı siz oturdunuz, dolayısıyla bu şekilde olması, kendi tabiriyle ‘tırnaklarımızla sökerek bir noktaya gelmemiz’ daha güzel oldu. Bizim ilk partide görev aldığımız zaman da ‘genel başkanlığa mı hazırlıyorsunuz Fatih Bey’i” dediklerinde, ‘hayır o da tüm Milli Görüşcüler gibi bu davaya terlemek için girdi, layık olursa teveccüh görürse o makama da gelebilir, hizmet eder ama, biz o terlesin diye, bu partiyi hizmet etsin diye bu partiye girmesini sağladık demişti. Bizim ki de aynen öyle oldu. Ve tabii ki biz acayip iftiralar yüzünden eksi’den başladık, bir de bunların doğru olmadığını anlattık. Babadan oğula geçse, gel oğlum koltuğa sen otur diyecekti.

CHP’YE OY VERENLER ASLA DİN DÜŞMANI DEĞİL

JÜLİDE ATEŞ: CHP din düşmanı mı?

FATİH ERBAKAN: Bu saydığınız isimler de CHP’ye oy verenler de asla din düşmanı değil. Bundan yıllar önce 90’lı yıllarda bu laiklik tartışmasıyla ilgili çok yoğun bir gündem vardı… Orada Erbakan Hocamız CHP için ve karşı taraftaki Refah Partisi laikliğe aykırı hareket ediyor deyip, bu kisve altında din düşmanlığına işi götürenlerle alakalı diyordu ki ‘öyle bir anayasa yapmışsınız ki bir kanun bir öneri bir düzenleme ne kadar faydalı olursa olsun herhangi bir dinin gereğiyse, herhangi bir dinin emriyse asla böyle bir şey kanunlara düzenlemelere konulamaz. Ya bunun manası dinle savaş etmek, dinle düşman olmak. Niye böyle olsun? Herhangi bir din, diyelim ki Budistlik veya Hristiyanlık veya da İslam’da, bir buyruk bir emir varsa ve bu sorun çözüyorsa faydalıysa, sadece bir dinin içerisinde var diye… bu Anayasaya kanuna almamak hangi aklın ürünüdür? Bu düpedüz din düşmanlığıdır diyerek Anayasadaki bu hükümleri savunan ve laiklik adı altında, mantık olarak işi din düşmanlığına getiren zihniyete karşı söylenmiş bir söz. Şahıs olarak seçmen olarak böyle bir şey söylenmez. Ben Müslümanım deyip Kelime-i Şehadet getiren herkesi Müslüman olarak kabul etmek bizim dinimizin gereği zaten…

Editör: TE Bilişim