Sözcü yazarı Saygı Öztürk, "Gara şehidi astsubayın yürek yakan mektubu" başlıklı yazısı duygulandırdı.

Saygı Öztürk'ün yazısı şu şekilde:

Semih Özbey, Sedat Yabalak, Vedat Kaya, Hüseyin Sarı, Mevlüt Kahveci, Süleyman Sungur, Adil Kabaklı, Müslim Altıntaş, Sedat Sorgun, Aydın Köse, Salih Kanca, uzun süredir bölücü terör örgütü PKK'nın Kuzey Irak'ta oluşturduğu cezaevlerinde tutuluyordu. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin “Gara Dağı”na düzenlediği operasyonda, kaçıramayacakları ya da kendileri gibi hızlı hareket edemeyeceklerini bildikleri için 13 asker ve polisimizi şehit ettiler. Türkiye'yi yasa boğdular.

Astsubay Semih Özbey, 18 Temmuz 2015'te, Rize'den memleketi Malatya'ya giderken, yolu kesen teröristler tarafından kaçırıldı. Hainlerin her gün yol kestiği günlerdi. Baba, oğlunu kurtarmak için aynı yollarda, teröristlerin yol kesmesini bekledi. Dağda-bayırda dolaştı. Sonunda, teröristler onun da yolunu kesti. “Oğlumu verin, beni götürün” diye yalvardı.

O GÜN İÇİN SABREDİYORUM

15 Nisan 2019'da Semih Özbey'in yazdığı mektubu 17 Eylül 2019 tarihinde bu köşede yayımlamış, yazının sonuna da, “Dileriz, bir gün kaçırılanlar, kandırılanlar, gönüllü katılıp da pişman olanlar yuvalarına döner” notunu eklemiştim. Şehit edilmeden yaklaşık 19 ay önce yazdığı umut dolu mektuptan bölümler aktarıyorum:

“Aileme; bu mektubun ulaştırılıp, ulaştırılmayacağını bilmeden size yazıyorum. Bütün aile üyelerim umarım hepiniz iyisinizdir. Beni soracak olursanız, iyi olmaya çalışıp kavuşacağımız gün için sabrediyorum. ‘Ben buradayım, sağım, ölmedim, yaşıyorum' demek için yazıyorum. Sesimizi artık birileri duysun diye yazıyorum. Burada bize mektup yazma imkanı yıllar sonra çok geç olsa da verildi. ‘Mektup yazabilirsiniz biz ileteceğiz' denildi. Ben de bu imkanı değerlendiriyorum ve size yazıyorum.

Sakın üzülmeyin, umudunuzu kaybetmeyin, hep taze tutup, koruyun. Dışarıda hayat normal seyrinde devam ediyor, bunun farkında ve bilincindeyim. Ben buradayım diye kendinizi hayattan ve olaylardan soyutlamayın, uzak tutmayın, hayatın normal akışına ve seyrine uyun istiyorum. Anne ve babamın ellerinden, kardeşlerimin yanaklarından öperim. Büyük küçük herkese selam söylüyorum. Allah'a emanet olun.

VATANDAŞ OLARAK BEKLEMEKTEYİM

Devletin asli görevlerinden birisi de vatandaşına, askerine, polisine sahip çıkmak. Ama ne yazık ki zaman içerisinde gördüğüm ve anladığım kadarıyla bu bizim için geçerli değil! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan, hükümetten bizim için bir şeyler yapmasını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir vatandaşı olarak istemekte, talep etmekte ve beklemekteyim

Bunun dışında tüm siyasi partiler, başta; CHP, HDP, İYİ Parti ve Saadet Partisi olmak üzere, İnsan Hakları Derneği yöneticilerine de bizim için bir şeyler yapmalarını beklediğimizi önemle iletmek isterim. Şimdi biz örgüt ve devlet arasında sıkışıp kalmış durumdayız. Örgüt ‘Devlet istemezse bırakmayız, yoğun bir kamuoyu oluşmazsa bırakmayız' diyor.

Bizim elimizden de hiçbir şey gelmiyor, sadece yıllardır beklediğimiz gibi bekliyoruz. Biz de artık devletin bir şeyler yapmasını istiyoruz. Bizim içinde bulunduğumuz durum, üç buçuk yıldır çözüm bulunamayacak, bu kadar uzun yıl çözümü olmayacak kadar çözümsüz bir sorun mu? Gerçekten istenilirse bu soruna çok kısa bir zamanda, çok basit bir şekilde çözüm bulunabilir.

BİLİNMEZLİĞE TERK EDİLDİK

Devlet, biz vatandaşlarını, askerlerini ve polisini yıllardır böyle zor şartlar altında, büyük bir bilinmezliğe terk etti. Burada bize sürekli İsrail'in askerlerinin serbest bırakılması için yaptıklarının neler olduğu anlatılıp duruluyor. Kendisiyle uzaktan ya da yakından alakası olmayan kişiler için bir şeyler yapan devletin, ben ve buradaki diğer vatandaşları için hiçbir şey yapmaması, adımızdan dahi bahsetmemesi, yokmuşuz gibi davranması çok manidar ve çok düşündürücü!

KILIÇDAROĞLU'NA MESAJIMIZ

Buradan ana muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na bizim için elinden gelen ne varsa yapması hususunda çağrıda bulunuyorum. Hiçbir şey yapmıyorsa da, bizim akıbetimizi devletten cevap alıncaya kadar sormasını istiyorum. Biz buradayız ve bizim için devletin veya sizlerin bir şeyler yapmasını bekliyoruz ve istiyoruz.

Sözlerime son verirken, artık özgürlüğüme ve özgürlüğümüze kavuşmayı, büyük bir sabırsızlıkla bekliyoruz. Cevaplarınızı sabırsızlıkla bekleriz.”

HEP CEVAPSIZ KALDI

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım'a 1 Aralık 2016'da sordu: “Teröristlerce kaçırılan asker ve polislerimizin, terör örgütlerinin elinden kurtarılması için ne yapıyorsunuz?” Cevap yok. 6 Temmuz 2017'de sordu, cevap yok.

22 Eylül 2017'da bu kez İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya, dönemin Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli'ye sordu, onlardan da cevap gelmedi. 13 Şubat 2018'de yine Başbakan Binali Yıldırım'a sordu. Yine cevap yok. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'a 22 Ekim 2018'de sordu. Akar, “Terör örgütleriyle mücadeleye yönelik keşif, gözetleme ve operasyonel faaliyetler azim ve kararlılıkla devam etmektedir” demekle yetindi.

Murat Bakan, cevap alabilmek için Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a, “Aradan yıllar geçmesine rağmen kaçırılan asker ve polisler neden kurtarılamamış, neden ailelerine kavuşamamışlardır?” dedi. Önergesini 10 Şubat 2021 tarihinde TBMM Başkanlığı'na sundu.

Onlarla ilgili Fuat Oktay'dan cevap gelmedi ama Bakan Hulusi Akar, “13 vatandaşımızın Gara'da şehit edildiğini” açıkladı. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyoruz.

Bu insanlık dışı saldırı bölgemizde ve dünyada terör örgütleriyle mücadelede bütün ülkelerin kayıtsız, koşulsuz ve sonuç verici iş birliği yapmalarının kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Bundan kaçınan ülkeler, tarih karşısında sorumluluk taşımaktan kaçınamayacaktır..

Editör: TE Bilişim