Naim Süleymanoğlu’nun, Aralık 1986’da Sdney’de yapılan dünya şampiyonası sırasında Türkiye’ye kaçırılışının başrolünde Ozan Arif'in olduğunu herkesin bilmesine rağmen, kimsenin bu konuda tek kelime etmemesini hayretle karşılıyoruz.

Hele Ahmet Özal'ın konuyu ajan savaşları kıvamına getirmesi ise ayrı ibretlik bir konu.

Ahmet Özal, tedavi gördüğü hastanede 50 yaşında hayatını kaybeden, yüzyılın sporcusu olarak nitelendirilen olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonu eski milli halterci Naim Süleymanoğlu'nun Fatih Camisi'ndeki cenaze törenine katıldı.

Burada gazetecilere açıklama yapan Özal, başsağlığı dileyerek, "Naim kardeşimiz rahmetli babamın manevi oğluydu, ben de onun manevi ağabeyi oluyorum. İlk geldiği günü hatırlıyorum, pırıl pırıl bir insandı, hiçbir zaman kimseyi, Türkiye'yi üzmedi." diye konuştu.

Özal, basın mensuplarının Naim Süleymanoğlu'nun 8. Cumhurbaşkanı Özal'ın girişimiyle Türkiye'ye getirilişine ilişkin sorusu üzerine, şunları kaydetti:

"İltica etmek istediği bilgisi babama geldi. Bunun üzerine biz de MİT mensupları ile beraber, tabi onlar o zaman Bulgar ajanları da Naim'in peşindeydi. Bizimkiler daha akıllı çıktı, çeşitli şekillerde yollarını kaybettirerek ondan sonra Başbakanlık uçağıyla direkt Ankara'ya getirildi. Bir casusluk filmi olabilir bu, ajanlar savaşı diyelim." dedi.

Ozan Arif’ten Naim Süleymanoğlu  mesajı!

Ozan Arif ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada olayı detayları ile anlatarak " Artık Naim Yok...Televizyonlarda haber dönüp duruyor Naim aramızdan ayrılmış...Şimdi bakıyorum da Naim‘i anlatanlar kaçırılma kısmını es geçiyor veya birilerine mal etmeye çalışıyorlar...Yani Ülkücüler unutulmuş durumda..."dedi.

İşte o paylaşım

NAİM GİBİ SPORCULAR UNUTULUNCA ÖLÜRLER!

Televizyon kanalları da Naim Süleymanoğlu‘nun ölüm haberi veriliyor...
Şu anda o akıp giden ölüm haberleri gibi zaman da benim zihnimde akıp gidiyor sanki!

Hani derler ya zaman filim şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden...
Hah işte tam öyle...

O yılları düşünüyorum gözlerim uzaklara dalarak...

Komünizmin hüküm sürdüğü o zamanki Bulgaristan‘ı, Bulgar idaresinin ordaki soydaşlarımıza yaptığı zulmü, yıkılan camilerimizi, zorla değiştirilen Türk isimlerini...
Hatta bu zulmü dünyaya duyurmak için çeşitli ülkelerde yaptığımız mitingleri, kendi yaptığım sahne sohbetlerini ve o sahnelerde içim yanarak okuduğum
.......................

Kudurdu kızıl Bulgar, yakamızda elleri,
Balkanlarda Türklüğü yok etmek emelleri,
Cümle cihan bilir ki, bunlar Moskof dölleri
.....Bulgar bu cesareti, Rus`tan alıyor Rus`tan.
.....Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.

Türk yaşayan köyleri tanklar ile bastılar.
Kim karşı koydu ise ağaçlara astılar.
Çoluk-çocuk demeyip kadınları kestiler.
......Türk kanıdır Bulgarın içtiği şimdi tastan.
......Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.

Bir 'Mestan' tanımıştım soyadı 'Cefakâr„dı,
'Şumnu'`dan mektup yazar, bazen beni arardı,
Ecdadından yadigâr sadece adı vardı,
......Onu da aldı Bulgar, ne yapsın şimdi Mestan?
......Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.

Ezan ile verilen Ahmet, Mehmet söküldü,
Hasan, Ömer yok artık, Bulgar adı takıldı,
Yetim kaldı ezanlar, minareler yıkıldı,
......Camilerin yerine, bostan ektiler bostan.
......Kahrolsun komünistler, kahrolsun Bulgaristan.

.......................... diye devam eden o destanımı düşünüyorum...

Ve o destan yüzünden beni Bulgar devletinin mahkemeye vermesi bu yüzden Alman makamlarına dert anlatmak için uğraştığım o günler geçiyor gözlerimin önünden...

İşte o günlerde bir Avustralya turnemde tanıdığım Bulgaristan göçmenleri ve Melbourne konserimde tanıdığım
Naim Süleymanoğlu'nun köylüleri, bir gün sonra onlarla topluca yediğimiz yemek ve o günü onlarla yaptığımız sohbetler bir bir düşüyor yadıma...

Ben Almanya‘ya döndükten sonra o Naim‘in köylülerinin ta Almanya'dan beni aramaları...
Bir şampiyona için Naim‘in Avustralya‘ya geleceğini haber vermeleri,
Onun kaçırılması için benden yardım istemeleri,
Benim oradaki ülküdaşlarıma teklifi götürünce;
“ Biz zaten burada paslandık Ozan‘ım, elbette elimizden geleni yapacağız..„ demeleri...

Ve Ellerinden geleni yapmaları yani Allah‘ın da yardımıyla hiç bir çatışmaya gerek kalmadan ( Şampiyon olan Bulgar takımının içki aleminden yararlanarak) yağdan kıl çeker gibi kaldığı otelden Naim‘i kaçırmaları...
Sonra Naim‘in üstümüze kalması yani Türk makamlarının baştan Naim Süleymanoğlu ile ilgilenmemesi...

Hatta hiç unutmuyorum Kambera‘da bulunan Büyük elçiliğimizi aradığımızda bize “ Biz bir şey yapamayız, isterseniz size nevale yardımı gönderelim..„ demelerini ne oradaki arkadaşlarımız ne de ben hiç unutmuyoruz...

Ta ki, üç gün sonra işin vahametini kavrayıp Türkiye‘den gelen talimatla Naim‘i Melbourne Konsolosluğumuz aracılığı ile kabul etmeleri ve hepimizin sıkıntıdan böylece kurtulmamız geliyor aklıma...

Onda sonrası işin şov kısmı!
Şovunu kimler yaptı onu artık hepiniz biliyorsunuz...

Her neyse önemli değil.
Önemli olan ne biliyor musunuz?..
Önemli olan Naim‘in şampiyonlukları kadar Bulgar zulmünün duyurulmasında da rol oynamasıdır...

Çünkü Ülkücüler Naim‘i o günlerdeki Bulgar zulmünü dünyaya duyurmak hatta haykırmak için kaçırmıştı....
Allah biliyor herkes de bilsin bizim tek derdimiz bu idi...
Ama sonradan anladık ki meğerse biz Türkiye‘ye bir sürü şampiyonluklar kazandıracak, bir sürü rekorlara imza atacak bir Türk evladını da kaçırmışız...

Artık Naim Yok...
Televizyonlarda haber dönüp duruyor Naim aramızdan ayrılmış...
Şimdi bakıyorum da Naim‘i anlatanlar kaçırılma kısmını es geçiyor veya birilerine mal etmeye çalışıyorlar...

Yani Ülkücüler unutulmuş durumda...
Bizi unutmaları önemli değil!
Zaten Ülkücüler Naim Süleymanoğlu‘nu yakalarına madalya takılsın diye veya kapılarının önünde bando çalınsın diye kaçırmadı...

Biz duvar örüldükten sonra duvarcının unutulduğunu bilenlerdeniz.
Temennimiz;
Naim'i kaçıranları unutanlar inşallah yarın Naim'i de unutmazlar.

Bize düşen bu müstesna sporcuya Cenab-ı Allahtan rahmet dilemek.
Allah mekanını Cennet eylesin...
Sadece Türk sporunun değil Türkiye'nin başı sağ olsun.
Allah yakınlarına sabırlar versin.

Tekrar söylüyorum herkes şunu iyi bilsin.
Naim gibi sporcular ömürleri bitince değil unutulunca ölürler,
bilmem anlatabildim mi acaba?

Ozan Arif
19 Kasım 2017
Bad Homburg

Editör: TE Bilişim