Hakkı Öznur açıklamasında, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun 15 yıl önce rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa göz yuman, AKP iktidarını uyaran, “mafya düzeni inşa ediyorsunuz” diyerek sert eleştirilerde bulunan açıklamalarını da gündeme getiren, tarihe not düşen yine, çok önemli bir yazı kaleme aldı.

Hakkı Öznur’un yazılı açıklamasının metni:

Peker’in adı 90’larda duyuldu. Peker, son 50 günün en çok konuşulan ismi. 2 Mayıs’tan bu yana Türkiye Peker’in itirafları ve ifşaatlarıyla çalkalanıyor. Sedat Peker'in videoları, en popüler dizilerden fazla seyirci topluyor. Peker'in videoları, ülkeyi sarsmaya devam ediyor. Devletin bazı kurumlarıyla, siyasal iktidarla ilişkili Sedat Peker’in mafya-siyaset ilişkilerini ortaya koyan videoları, her gün yeni açıklamaları, yeni tartışmalara ve özellikle AKP çevrelerinde siyasi ve psikolojik bunalımlara neden olmaktadır.

AKP/Saray rejiminin 2 Mayıs 2021 öncesine kadar has adamları olan Sedat Peker’in ifşaatları, malumun ilamıdır. İfşa edilenler, buzdağının görünen çok küçük bir yüzü. Peker, şu son 50 gün içerisinde yaptığı yayınlarla, AKP’nin kirli ve karanlık ilişkilerini anlattı.

Sedat Peker'in geçmiş döneme ilişkin olarak yaptığı bazı eylemleri üstlenmesi (tefecilikten cinayete, otellere çökmeden marinalara çökmeye, seçim paralarından çanta çanta para dağıtmalara, kahve dağıtımından şantajcı gazetecilere, 7 yıldızlı lüks otelde bedava kalan AKP destekçisi bürokratlardan medya mensuplarına, Ziraat bankasından İş Bankası’na) ve birçok suç olan konuları itiraf etmesi, AKP’nin ülkeyi nasıl yönettiğini hem ifşa ediyor hem de gösteriyor.

Kara para ve siyasilerin iç içe olduğu karanlık bir ağ, Sedat Peker’in itiraflarıyla bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Peker’in ifşaatları ve itirafları, devletin çürümüş, kokuşmuş yapılarını ve buna destek veren siyasi aktörleri, bir kez daha ortaya koymuştur. Bu “ifşaların” kime yaradığı, kimleri zora soktuğuysa sır değil.

Peker’in ifşaatları, önüne çıkanı sürüklüyor. Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetleri, Süleyman Soylu Metin Kıratlı, Mehmet Ağar, Binali Yıldırım, Metin Külünk, Yıldırım Demirören, İnanç Kıranç, Sezgin Baran Korkmaz, Cihan Ekşioğlu, Mubariz Mansimov Gurbanoğlu, Özışık kardeşler, Veyis Ateş iddiaları, kredi dolandırıcılığı, otellere, marinalara çökmeler, milyarlık otellerde bedava tatiller, iş, ihale takipçiliği, komisyonculuk daha neler neler…

Cinayetlerden çökmelere, kara para aklamaktan komisyonlara, şantajlardan tehditlere, Demirören ailesinden Binali’nin ailesine, Rus mafyasından Türk mafyasına, ne ararsan var bu Peker dizilerinde…

Peker’in iddialarında, içlerinde Cumhurbaşkanı’nın yakınları, pek çok bakan, siyasiler, iş adamları, belediyeler, vakıflar, gazeteciler, dernekler var. Bu iddialar, öyle geçiştirilecek türden değil. İlk videodan itibaren ortaya attığı iddiaların her biri ayrı bir dava konusu.

Sedat Peker’in iddiaları, devlet bürokrasisi içindeki kirlenmeyi, siyasetteki kepazelikleri, istihbarat ve yargı boyutundaki derin ilişkileri de ortaya sermektedir. Peker videoları, tarafların kirli ve karanlık ilişkilerini resmileştirmiştir. Köhnemiş düzenin her daim yanında tuttuğu, ihtiyaç anında devreye soktuğu mafyalar ile her türlü iş birliği yapan bir siyasi iktidar var.

Son yaşananlar, parti oligarşisinin içinde yer aldığı kirli ve karanlık yapıların güç iktidar ve rant çatışmasıdır. Kendilerini dokunulmaz olarak görenler, kendilerine yol veren muktedirlerle it dalaşına girmiştir.

Mafya-siyasetçi ilişkilerinin geldiği nokta, açık ve nettir. Türkiye Cumhuriyeti devletini, mafyayla paylaşmaya kalkan siyasiler, bürokratlar var.

Organize suç örgütlerinin de bürokrasi ve siyasi ayağı, her dönemde olmuştur. Bu iki ayağın desteği olmadan bu örgütlerin varlığını sürdürmesi olanaksızdır. Organize suç örgütü liderleri ve mensupları, bu iktidar zamanında, Saray’da, Balgat’ta, özel bürolarda vb. yerlerde özel ihtimam gösterilerek ağırlanmıştır.

AKP iktidarı, mafyayla, çetelerle yan yana görünmekten bir beis görmüyor. Devletin bekası diyerek kendi bekalarının peşinde koştular. Mafya ile rant düzeni kurdular. İslamcı geçinen haramzadeler, ülkeyi ahtapot gibi sarmışlar. Karabasan gibi devletin üstüne çökmüşler.

İfşalardan görülüyor ki o otele, bu şirkete, oraya buraya çökülmüş. Bundan daha büyük çökme olur mu? Memlekete çökmüş AKP/Saray rejimi var. Devleti yağmalayan, hırsızlıktan, yolsuzluk düzeninden beslenen, bakanlık yaptıkları kurumları, çalıştıkları devlet kurumlarını nüfus ticareti yaparak, soyup soğana çeviren kirli bir zihniyet var. Memleket her gün “Ruhsar Pekcan” vakalarıyla çalkalanmakta.

AKP, dibine kadar batmıştır ve pisliğe bulaşmıştır. Mafya düzeninin mensuplarından Peker, “Biz hepimiz bir aileyiz, her suçta beraberiz.” diyerek AKP ile olan suç ortaklığını itiraf etmiştir. AKP’nin badigartlığını yapan Peker’in, AKP ile yol ayrımına gelip sonrasında peş peşe ifşaatlarda bulunması, Balgat-Saray-Yenimahalle üçgeninde derin bir korkuya ve endişeye yol açmıştır.

PEKER: “ON BİN DOLAR NE Kİ ÇANTA ÇANTA PARA GÖNDERDİM”

Sedat Peker, İstanbul eski milletvekili ve AKP Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) üyesi Metin Külünk’e seçim dönemlerinde para verdiğini söyledi. Peker, “Seçim zamanı geldiğinde Külünk’ün arabasına para bırakırdık. Ne on bin doları? Çanta çanta para verdim AKP’ye” diyor.

Sedat Peker, YouTube üzerinden 9'uncusunu yayınladığı videosunda, AKP’nin parti çalışmaları kapsamında kendisine ait kahve fabrikasından kahve alındığını ve parasının ödenmediğini söylüyor.

Peker, kahve satışına dair, “Bana pislik mafya diyorlar ya, Ak Parti’nin seçim zamanı dağıttığı kahveler var ya, seçim zamanı. Hepiniz içtiniz, Tarihi Beyoğlu Kurukahvecisi, benimdi o, hani ben pislik mafyaydım. Ulan onlarca milyon liralık kahveyi benden siz alıp dağıtmadınız mı her yerde? Lan bir lira mı verdiniz? Verdiyseniz hani fatura? Lan size yazıklar olsun” diye konuşmuştur.

Mafya düzeninin mensupları, AKP iktidarına maddi finansman da sağlamışlardır. AKP döneminin türedi zenginlerinden kara para aklama ile suçlanan ve AKP tarafından yurt dışına kaçmasına göz yumulan Sezgin Baran Korkmaz’ın otelinde AKP/Saray rejiminin baş destekçilerinden kimlerin kaldığını, Peker’in videolarından öğreniyor bütün Türkiye.

AKP, siyaset salyasının temsilcisidir. Mafya, siyaset ilişkisinin ülkeye yaydığı müsilaj, tüm ülkeyi pandemi gibi sarmıştır. Otellere çökenler, çöktükleri otele tankla girenler, marinaya çökenler, medyaya çökenler. Hepsinin arkasında AKP/Saray rejimi çıkmakta. Man Adaları, kara para dünyasının tabakhanesi, karanlık oteller, AKP’ye çalışmakta.

AKP’li siyasiler, bakanlar, milletvekilleri, çakma gazeteciler, çakma yargı mensupları, 7 yıldızlı Paramount Otel’de, lüks otellerde bedava tatiller yapıyorlar. Çökme işlerinde yer alan, komisyon peşinde koşan, iş ve ihale takipçiliği yapan, mafyanın işbirlikçisi, parti devletinin sözde gazetecileri, yazarları, bürokratları var.

NAMUSLU GAZETECİ KALEMİNİ SATMAZ! TETİKÇİLİK, KOMİSYONCULUK YAPMAZ!

Peker, 9. videosunda, kara para aklama suçundan hakkında tutuklama kararı bulunan ve yurt dışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz’a ait Bodrum Paramount Otel’e el konulduğunu ve öncesinde ise aralarında hakim, savcı ve bazı basın mensuplarının bu otelde ücretsiz kaldığını söylemiş ve ardından medyada bu otelde kalanlar teker teker ortaya çıkmıştır.

AKP yandaşı birçok sözde gazeteci, iktidarla ve kara paracı bir holdingle tuttuğu karanlık işlerle gündemdedir. Kara para aklamaktan firari olan Sezgin Baran Korkmaz, Veyis Ateş'in kendisinden 10 milyon euro rüşvet istediğini söylüyor. Kanıt olarak da elindeki 12 dakikalık ses kaydının 3 dakikasını, 3 gazeteciye dinletmiştir.

Sezen Baran Korkmaz’dan rüşvet isteyen bir klik ve gazetecilik kisvesi altında rüşvet peşinde koşan pislikler, Peker ve Korkmaz’ın ifşaatlarıyla ortaya çıkmıştır. Eylemlerinin gazetecilikle hiçbir ilgisi bulunmuyor.

Çok yönlü karanlık Korkmaz’ın oteli, kirli ilişkilerin ana üssü haline getirilmiş. Rüşvet, şantaj, tehdit, itibar suikastı vs. vs… Korkmaz’dan “10 milyon euro” istenmesi olayı tam bir skandaldır. Bu vahim iddianın üstü asla örtülemez.

Mafya yöntemleriyle gasp edilmiş üzerine çökülen oteller, marinalar kirli ve karanlık ilişkiler…

Tehdit, şantaj iddiaları. 10 milyon euroluk talepler, bir ekip adına aracılıklar, maaşa bağlanan gazeteciler… Her biri kriminal suç…

Yazılı ve görsel medyada, gazetecilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan, paraşütle medyaya yerleştirilen birçok isim var.

Siyaset-Bürokrasi-Medya-Mafya” çöplüğü, tam bir salyalaşma. İstihbaratla, emniyetle, mafyayla kucak kucağa oturan sözde gazeteciler…

Lüks yaşamlar, lüks mağazalardan alışverişler, denize nazır villalar, lüks tekneler, lüks otomobiller, lüks otellerde tatiller, gayri ahlaki ilişkiler, yaşamlar…

Mafya’yla karanlık işadamlarıyla bağlantılı ve onlardan maaş alan sözde gazeteciler, Akdeniz’in ve Egenin mavi sularında lüks teknelerde içiyor, geziyor, eğleniyor… Lüks villalar da partiler veriyor… Bu şatafatlı ,gösterişli, ahlaksızların partilerine bir sürü AKP yandaşı, yalakası, mafya’nın işbirlikçileri katılıyor.

Bu ülkede, ultra lüks hayat sürenler, gazetecilik değil organize işler yapmaktalar. Gayrimeşru işler yapan, mafyayla, çetelerle, ilişkisi olan iş adamlarından komisyon alan, ihale takipçiliği yapan, istihbarat servisleriyle irtibatlı olan, kişiliksiz, karaktersiz, namussuzlar var.

Namuslu gazeteci kalemini satmaz! Tetikçilik yapmaz! Komisyonculuk yapmaz! Hırsızın, rüşvetçinin, ahlaksızın, çukurdan aşağı iblislerin adamı olmaz!

“ALO FATİH’LER”, “ULAN VEYİS’LER”, MAFYA DÜZENİNDE BİTMEZ!

Türkiye bundan 7 yıl önce “Alo Fatih” olayını yaşamıştı. (2014 yılının Şubat ayında dönemin Başbakanı Erdoğan’dan telefon görüşmeleri ile Habertürk gazetesi ve Habertürk Tv’ye yönelik aldığı talimatların internette yayımlanması üzerine “Alo Fatih” kavramı oluşmuş ve uzun süre gündemde kalmıştır. Habertürk gazetesinin o zaman genel yayın yönetmeni olan Fatih Altaylı, Alo Fatih’in kendisi değil, Fatih Saraç olduğunu söylemiştir.)

AKP Genel Başkanı “Alo Fatih” diyor, Fatih Saraç daha cümle bitmeden “emredersiniz” diyor. Türkiye bu konuşmaları unutmadı. Tarih unutmaz!

Mafya düzeni devam ettikçe, medyanın siyasal iktidarlarla menfaat ve çıkar ilişkileri devam eder. Bu pis, kirli ve karanlık ilişkiler ancak, gerçek anlamdaki demokratik hukuk devletinde sona erir. Tüm “Alo Fatih’leri”, “Ulan Veyis’leri” temizlemek için siyasetin temiz olması lazım.

Siyasal iktidara bağlı, yalan ve talan ekipleri ortalığı pisletmeye devam ediyor. Medyada bir sürü, “AKP komiseri-Fatih Saraçları” var. Yalancı, yüzsüz, utanmaz, ahlaksız bir yığın çukur, bedavacı-zarfçı, AKP oligarşisinin tetikçiliğini yapmaktalar. Erdoğan ailesine, Saray’a, AKP’ye bağlı sözde gazeteciler, devletin TRT’sinden tutun, birçok özel kanallarda köşeleri tutmuş, yerleşmiş, parti devletinin muhafızlığını yapmaktalar.

SAVUNMA SANAYİ BAŞKANI DA O KARANLIK OTEL’DE

Şaibeli ve karanlık adam Korkmaz'ın Bodrum'daki otelinde tatil yapanlar arasında AKP yandaşı sözde gazeteciler, sözde yazarlar, hakimler, savcılar, polis şefleri, istihbaratçılar, siyasiler, emekli amiraller, generaller ve Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir de var.

Kritik bir görev yürüten bir bürokratın, ülkemizin Savunma Sanayi Başkanı’nın hem de şaibeli ve karanlık bir adamın otelinde tatil yapması, hele bunun ortaya çıkmasından sonra ‘bilmiyordum’ ayağına yatması, tam bir işgüzarlıktır. Savunma Sanayi Başkanı Demir, geceliği 105 bin liralık otelde konaklamış. Bir ülkenin yargıçları, mafya, rüşvet çarkı ve zengin iş adamları ile gündeme geliyorsa bu ülkede hukuktan, adaletten söz edilemez.

'Fetömetre' adlı fişleme sistemiyle tanınan emekli Amiral Cihat Yaycı da fiyatı 100 bin lira olan Paramount Otel'de kalanlardan…

AKP yandaşlarının çökme işlemleri, akıllara Haşhaşilerin Alamut Kalesi’ni akıllara getirdi. Dönemin kirli ve karanlık işleri, burada dönerdi. Şimdi ise Haşhaşilerin yolunda giden Hasan El Sabah'ın afyon yutturulmuş müritlerinden zerrece farkı olmayan kirli ve karanlık işlere bulaşmış, mafya düzeninin mensupları, işbirlikçileri, milyon dolarlar ile komisyonculuk yapan arabulucular, namussuzlar, ahlaksızlar var.

SBK Holding, suça bulaşmış bir şirkettir. Saray’ın danışmanları baş köşede, AKP’li siyasiler, parti devletinin hakimleri, savcıları, gazetecileri, danışmanları, bu kara para aklama merkezinin holdinginden çıkmıyorlar. İstanbul, Ankara sahil şehirleri, organize suç örgütlerinin sığınma merkezi oldu.

AKP döneminde “Yürü ya kulum…” denen 7 büyük şirketin nasıl büyüdüklerini, nasıl ülkeyi soyduklarını, tüm milletimizi görmekte ve bilmektedir.

AKP’nin “hayırsever, vatansever, milletsever…” methiyelerine mazhar olan, şaibeli ve karanlık isimler, kamuoyunda ‘Bu milletin a…ına koyacağız’ sözleriyle tanınırken, birçoğu da 17-25 Aralık yolsuzluk tapelerinde servetlerine servet katmışlardır. Ziraat Bankası, kamu şirketleri, AKP yandaşları tarafından soyuluyor. Parti devletinin aileleri, yandaşları, devleti soymaya devam ediyor. Beşli çete, vurguna devam ediyor.

44 YIL ÖNCE “GÜNEŞ MOTEL”, 44 YIL SONRA “PARAMOUNT OTEL”

Eskiden “Güneş Motel” vardı, şimdi ise “Paramount Otel” var. Bugün ise parti devletinde milletvekilliği para etmediği için, onun yerini satılık kalemler aldı. Ama satışların yapıldığı yerler değişmediği: Oteller!

Oteller el değiştiriyor ama kirli ve karanlık işler devam ediyor. Eskiden satılık milletvekilleri meşhurdu. Otel lobilerinde, iş adamlarının gayrimeşru paralarıyla, gayrimeşru pazarlıklarla parti değiştirirler, hükümetlerin düşmesine sebep olurlardı.

Siyasetin hafızasına kara bir leke olarak geçen “Güneş Motel” olayı gibi rüşvetçi gazeteciler, maaşa bağlanan gazeteciler, dönen rüşvet çarkları, her türlü dolapların döndüğü Paramount Otel vakası, basın tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir.

Türkiye’de 12 Eylül öncesi, otellerde kurulan mebus pazarları vardı. Satılık milletvekilleri ile hükümetler düşürülür, hükümetler kurulurdu. İlk mebus pazarı, 1970’de Ankara’da Uzun Otel ve Anadolu Kulübü’nde kurulmuştu.

Bu olaydan 8 sene sonra yine mebus pazarı kurulmuş, “Güneş Motel” transferleri yaşanmıştır. Güneş Motel Olayı veya 11'ler Olayı, 1977 yılı sonunda, 1977 Türkiye genel seçimlerinde Adalet Partisi'nden milletvekili seçilen 11 vekilin partilerinden istifa ederek Cumhuriyet Halk Partisi'ne destek vermesini ifade eden olay.

Güneş Motel'in Türk siyaseti açından önemi ise dönemin CHP lideri Bülent Ecevit'in hükümet kurabilmek için Adalet Partisi'nin (AP) milletvekilleri ile transfer görüşmesini, Aralık 1977 yılında Güneş Motel'de yapmasından kaynaklanıyor. Bu görüşmeler sonucunda 12 milletvekili, AP’den istifa etmiş, CHP'nin gensorusu ile 31 Aralık 1977'de Süleyman Demirel başkanlığındaki 2. MC hükümeti devrilmişti.

CHP, tarihe, Güneş Motel’de pazar kurup vekil satın alan, hükümet düşüren parti olarak geçmiştir. Siyasi tarihe kara bir leke olarak geçen Güneş Motel olayından sonra Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin desteğiyle CHP, iktidar olmuştur. Bülent Ecevit’in başbakanlığında (5 Ocak 1978-12 Kasım 1979) CHP hükümeti kurulmuştur.

TÜRK VE RUS OLİGARKLAR, SAHİLLERİ, OTELLERİ PAYLAŞMIŞLAR

AKP iktidarında Türk vatandaşı yapılan yabancılar, İstanbul, Ankara ve sahilleri kapladı. Bunların çoğu Türkiye’de oturma izni-pasaport alan, kendi ülkesinden kaçmış, yeraltı dünyasına mensup suçlular… Mal-mülk sahibi oldular. Karışan yok, sorgulayan yok, kim bunlar diyen yok. Milyarlarca doların nasıl girip çıktığını inceleyecek ve hesabını soracak bir devlet kurumu yok. Neden? Çünkü parti devletinden, Saray’dan korkuyorlar. Oturdukları makamların, mevkilerin ellerinden gideceğini düşünüyorlar.

Palmali Grubu kurucusu Azerbaycanlı Mubariz Mansimov Gurbanoğlu, Avrupa’nın en lüks yat limanlarından biri olarak gösterilen Bodrum Yalıkavak Marina'ya Ağar ve ekibinin el koyduğunu iddia ediyor. Erdoğan ailesi ve Ağar ailesi ile yakın hukuku olan Gurbanoğlu, şimdi ise ağlayarak “Benim malıma çöküldü, Marinayı geri istiyorum” diyor.

Eski İçişleri Bakanı “Marina’ya ben çökmeseydim, mafya çökecekti” diyor. Bunu söyleyen Ağar, bu ülkede yıllardır yeraltı dünyasıyla içli dışlı olan biridir. İktidar ve etrafındaki zümrenin yakın ilişkisi olduğu oligarklardan biri olan Gurbanoğlu, yakın tarihin kara kutularındandır.

Rus oligarklar ve Türk oligarklar, Türkiye’yi, kara para aklama merkezi haline getirdiler. Rejimin savcısını, hakimini, istihbarat desteğini arkana alan mafyatik yapı, devlete AKP döneminde iyice yerleşmiştir.

Karşımızda uyuşturucu/kokain ticareti yapanlar, yurt içi ve yurt dışında cinayet işleyenler, devletin bankalarını dolandıranlar, kurumları çökertenler, milletin malına, mülküne, marinalara, otellere çökenler var. Bunlar bu gücü siyasal iktidardan almaktalar. Bu vurguncu, soyguncu düzen mutlaka yıkılacak bütün hırsızlar, ahlaksızlar namussuzlar hesap verecek.

REZA ZARRAB VE SEZGİN BARAN KORMAZ GİBİLER AKP HÜKÜMETİ TARAFINDAN EL ÜSTÜNDE TUTULMUŞTUR

AKP medyası, bir zamanlar Reza Zarrab adlı dolandırıcı için nasıl “hayırsever iş adamı, milli iş adamı” demişse, yine Zarrab’tan farkı olmayan, kara para aklama suçlarından yargılanan ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un elinden 15 Ekim 2020 günü ödül alan Sezgin Baran Baran için de “Bakan Selçuk’un elinden ödül alan hayırsever iş adamı” demiştir.

Bizim “karanlık bir adam” dediğimiz, siyasal iktidarın ise düne kadar “hayırsever iş adamı” dediği Sezgin Baran Korkmaz’ın AKP Genel Başkanı Erdoğan ile damat Berat Albayrak’la, AKP’li siyasilerle, milletvekilleriyle yakınlığını gösteren onlarca resim, her yerde yayınlanmaktadır.

Bir dönem AKP’ye oldukça yakın olan, Erdoğan’la fotoğrafları olan Korkmaz’ın iddialarından sonra alayı, Peker olayında olduğu gibi sözde iş adamı ile olan fotoğraflarını hemen sosyal medyadan kaldırmış ve silmişlerdir.

Bundan 8 yıl önceye bir dönelim: Ayakkabı kutuları, banka şubesi olmuştu. Rüşvet, yolsuzluk, kara para vs. her türlü hukuksuzluğa imza atılmıştı. Ayakkabı kutularındaki paralar, kol saatleri, lüks arabalar, villalar, Zarrab’ın dağıttığı rüşvet çarkıyla sağlanmıştı. Bakanlar, bakan çocukları, bürokratlar, gündemden düşmüyordu.

Reza Zarrab/Rıza Sarraf, 17 Aralık 2013 tarihinde üç bakan oğluyla birlikte rüşvet ve kaçakçılık yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı. Zarrab, çağımızın en büyük rüşvet ve yolsuzluk olayının baş kahramanlarından biridir.

Zarrab’la birlikte gözaltına alınan veya ismi olaya karışan 50 kişi arasında bakanlar, bakan evlatları, ünlü iş adamları, müteahhitler, bankacılar vardı. Zarrab, suç çetesi kurmak, rüşvetle yasal olmayan para ve altın transferi yapmak ve yasal olmayan yollardan Türk vatandaşlığı almakla suçlanmıştı.

O günlerde, Erdoğan ve oğlu olduğu iddia edilen iki kişi arasında geçen konuşmalar da internete düşmüştü. Bunlardan biri, diğerine, evindeki bavul dolusu parayı sıfırlamasını söylüyordu.

Ayakkabı kutularından saçılan dolarları, yatak odalarındaki para sayma makinelerini, hediyelik çikolata kutularıyla, kalın zarflarla gönderilen rüşvetleri, kol saatlerini, tapeleri tek tek anlattı. Anlattıkları, bilinmeyen mevzular değildi.

Reza Zarrab, 17 Aralık 2013 tarihindeki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda tutuklanmış, ardından da 28 Şubat 2014 tarihinde tahliye edilmişti. AKP’nin para musluğu Reza Zarrab, yolsuzluk ve rüşvet sürecinde yakalanan ve tutuklanan Zarrab’ı kurtarmak için yargıya müdahale edilmiş ve tahliye ettirilmişti. Reza Zarrab, iktidar iradesi için adeta hayat memat meselesi ve beka sorunu olmuştu.

Reza Zarrab’ın suç ortakları olan şaibeli bakanlar da “AK Parti’nin ak bakanları” denilip Yüce Divan’a gitmeleri engellenmişti. Reza Zarrab tahliye olduğunda “adalet yerini buldu” diyen, şimdi Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’dı. Erdoğan, Reza Zarrab dosyası kapatıldıktan sonra da dolandırıcı, hırsız, şarlatan Zarrab’ı savunmaya devam etmiş, “Ülkeye katkıda bulunan bir yardımsever” olduğunu söylemişti.

REZA DENEN ÇUKURU, TÜRK BAYRAĞI ÖNÜNDE ‘KAHRAMAN’ EDASIYLA TELEVİZYONA ÇIKARDILAR

Reza Zarrab, yine 18 Nisan 2014’te iktidara yakın bir haber kanalına çıkmış, Türk bayrağının altında röportaj vermişti. AKP kanallarındaki “bayraklı sahne”yi milletimiz unutmadı. AKP sayesinde serbest bırakılan şarlatan Zarrab, AKP için Zarrab “altın” çocuktu. “Reza Zarrab Türk devletinin projesidir” diyerek onu pazarlayan, dolandırıcıya ihracat şampiyonu ödülü verip, havuz kanallarında Türk bayrağı önünde vatanseverlik nutukları attıran, siyasal iktidardı.

AKP hükümeti, dolandırıcı, hırsız, şarlatan Reza Zarrab için “hayırsever iş adamı”, “cari açığımızı kapattı”, “o bir kahraman” dediler. Türk bayrağıyla şov yaptırıp milli kahraman ilan ettiler. O alçağı, bir “milli kahraman” (!) olarak pazarlamaya kalktılar.

22 Haziran 2015 günü ihracatın şampiyonları ödül töreninde ‘mücevher' sektöründeki ödül, rüşvetçi Reza Zarrab’a verilmişti. Zarrab ödülünü, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin elinden almıştı. Rekortmen ihracatçı ödülünü, bakanlar huzurunda almış, hükümet yanlısı televizyon ekranlarında ekonomik vatanseverlik dersleri vermiştir.

Reza Zarrab denen rüşvetçi AKP hükümeti için 83 milyondan daha değerliydi. Çok yönlü, karanlık Reza Zarrab, maalesef AKP hükümeti tarafından, “cari açığı kapatan”, hatta Türk ekonomisini kurtaran “milli kahraman” muamelesi görmüştür.

SAHTEKÂRIN, ŞARLATANIN, HAYALİ İHRACATÇININ MESELESİ NASIL “MİLLİ MESELE” OLUR?

AKP zihniyetinin din-para-siyaset üçgeninde neler çevirdiğini, 19 yıldır biliyoruz. Millî çıkarlar, Reza Zarrab ve benzeri adamlar üzerinden hukuk ve ahlak dışı işler yaparak korunamaz.

Reza Zarrab, onca maddi delile, iddiaya, ithama, para sayma makinesine, ayakkabı ve çikolata kutusuna karşın Türkiye'deki yargıda yargılanmaktan kurtarıldı. Reza Zarrab’ın çetesinin yaptıklarını, Türkiye'nin dış ticaret açığını gideren kahraman faaliyetler olarak takdim ettiler. Zarrab, verdiği rüşvetleri, rüşvet çarkını, kimlerle abidik gubidik işler çevirdiğini anlattı, anlatmaya da devam ediyor. Zarrab itirafnamesinde, suçlamaları açıkça kabul ediyor.

Yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını kapatırsanız, gelinen süreç bu olur. 2013-2014 sürecinde Reza ve çetesinden hesap sorulmadı. Rüşvet ve yolsuzluk dosyaları, kapatıldı, haklarında şaibeler bulunan dört bakana Yüce Divan yolu kapatıldı. Reza Zarrab, yargı önüne çıkarılsaydı bugün New York sahnesi açılmazdı.

Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, dünyanın hiçbir tarafında, hiçbir ülkesinde milli mesele olarak görülemez. Reza Zarrab dosyasını, millî bir dava haline getirmeye kalkmıştır. ABD ve İran kontrolündeki Reza Zarrab, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aleyhine işler yapmıştır.

5 Aralık 2020’de Türkiye’yi eşiyle birlikte terk eden, gönderilen, AKP çevrelerinde “hatırlı ve hayırlı Kürt iş adamı” denilen Sezgin Baran Korkmaz, 19 Haziran 2021 tarihinde ABD’nin isteği üzerine Avusturya’da tutuklanmıştır. İkinci Zarrab vakası mı yaşanacak? Amerika talep ettiğine göre Avusturya Türkiye yerine ABD’ye gönderir mi?

ZARRAB, AKP KORUMASINDA BAKAN ÇOCUKLARI İLE YATLARDA GEZERKEN YAZICIOĞLU’NUN EVLATLARI, MARAŞ MAHKEMESİNDE GAZ YİYORDU, COP YİYORDU

Zera Zarrab, AKP korumasında, lüks yatlarla yanında AKP’nin bakan çocukları ve rüşvet dağıttığı hırsız bürokratlarla gezip tozarken, Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava arkadaşları, Alperen evlatları, Muhsin Yazıcıoğlu davasını takip için gittikleri Maraş Adliyesi önünde (30 Mayıs 2014) gaz yiyordu.

Zarrab denen fırıldağa her türlü duyarlılığı gösterenler, şehit Muhsin Yazıcıoğlu davasına ise bırakın duyarlılık göstermeyi bu dava umurlarında bile olmadı. AKP’nin “hayırsever iş adamı” dediği üçkâğıtçı, şarlatan, onlar için çok ama çok değerliydi.

Reza Zarrab’ın mahkeme tarafından tahliye edilmesini Balıkesir mitingi sonrası “Hak yerini buldu (!)” diyerek değerlendiren Erdoğan, 12 yılı geçen yaklaşan Yazıcıoğlu soruşturmasında tek laf etmiş midir? Muhsin Yazıcıoğlu davası için Erdoğan “ben savcı değilim, hâkim değilim” diyor. Ancak, Reza Zarrab içeri alındığında en sert tepkiyi AKP hükümeti göstermiş, yargıya da müdahale ederek Zarrab’ı tahliye ettirmişlerdi.

12 YILDAN FAZLADIR BİNALİ YILDIRIM’I ANLATTIK, ANCAK PEKER KONUŞUNCA KAMUOYU SORGULAMAYA BAŞLADI

Milletin adamı, büyük lider Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarını şehit düştüğü süreçte Ulaştırma Bakanı olan, bir kez bile kendi bakanlığını ilgilendiren helikopter suikastı ile ilgili Keş Dağları’na gitmeyen, suikasta “kaza” diyen, suikast sürecini sabote etmeye çalışan, dosyayı kapatmaya çalışan, kumarhanelerden çıkmayan çocuklarının gemicikleri ile vakit geçiren, Erdoğan dönenimin zenginlerinden Binali Yıldırım, namı diğer milyarder Ali’nin, çocuklarının nasıl kirli ve karanlık işlere bulaştıklarını, “biz 40 kişiyiz birbirimizi iyi tanırız” diyen Peker ifşa etmiştir.

Sedat Peker, 24 Mayıs 2021 günü sabah saatlerinde Youtube üzerinden yayınlandığı videosunda AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın Venezuela’ya uyuşturucu rotası belirlemek için gittiğini söyledi.

Para trafiğini, kokain ticaretini, karanlık ve kirli bir isim olan Halil Falyalı ile Erkan Yıldırım arasındaki ilişkileri de anlatan Sedat Peker’in iddiaları üzerine tutuşan Binali Yıldırım, oğlunun Venezuela’ya yardım amaçlı test kiti götürdüğünü ileri sürdü. Oğlunu savunan Binali Yıldırım’ın söylediklerinin doğru olmadığı ortaya çıktı.

Binali Yıldırım siyasete atıldıktan sonra maşallah zenginlikte Tüsiad üyesi bir çok zengin işadamını geride bırakmış Tüsiad’ın yeni rakibi AKP’li oligarklar oldu. Firari patron Korkmaz’ın oteli kirli ilişkilerin ana üssü haline getirilmiş. Otelde kalanların arasında Binali Yıldırım da var. Binali Yıldırım, kimi çevrelere göre Koç ve Sabancı ailelerini servetiyle geride bıraktı.

Milletimizin ve kamuoyunun “suikast” dediği olayın üzerinden 12 yıldan fazla zaman geçti. Liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit düştükleri olayla, dönemin bakanı Milyarder Binali hiç ilgilenmedi. Başında bulunduğu bakanlık dosyayı karartmaya , kapatmaya , örtbas etmeye çalışmıştır. Ulaştırma Bakanlığı, düzmece bir rapor hazırlayarak olay için “kaza, pilotaj hatası” demiştir. Ölümcül olay için “küçük kaza, pilotaj hatası” denilerek dosya kapatılmaya çalışılmıştır.

Feridun Seren ve ekibi, 29 Mart 2009 günü enkaz bölgesinde ELT cihazını alıp Ankara’ya getirip delilleri karartan ekibin başıdır. Delilleri karartan, sahte delil üreten, kirli yol ve yöntemlere başvuran Kaza Kırım Heyeti’nin Başkanı Feridun Seren’i koruyan, sahip çıkan Binali Yıldırım’dır. Dönemin Ulaştırma Bakanı, şimdi AKP Genel Başkan Vekili olan Binali Yıldırım, işte bu adamlara sahip çıkmıştır.

Devlet kurumlarında usulüne uygun “Kaza Soruşturma Kurulu” oluşturulmadı. Askeri ve sivil bürokrasi, yetkisiz ve belgesiz kişileri, Kaza Kırım Ekibi’ne seçti. Enkaz bölgesindeki Kaza Kırım Heyetleri, delilleri karartarak suikastı “kaza” olarak göstermeye çalışmışlardır. Usulüne uygun ne askeri ne sivil bürokraside soruşturma yapılmadı . Dönemin siyasi sorumluları, bakanları, bürokratları (askeri ve sivil bürokrasi) yargılama safhasına, soruşturma safhasına sokulmuyorlar ve dosyaya dahil edilmiyorlar. Bu suikastta ihmalleri, kasıtları, suçları olanlar, himaye edilmiş ve ödüllendirilmişlerdir.

MİLYARDER BİNALİ, SUİKAST’E “KAZA” DEMİŞ, DELİLLERİ KARARTANLARA SAHİP ÇIKMIŞTIR

Muhsin Yazıcıoğlu davasında devam eden mahkeme süreçleri, eylemin örgütlü bir yapı tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir. Ortaya konan raporlar, belgeler, ifadeler, somut deliller, olayın suikast olduğunu ortaya koymuştur. Karşımızda, küresel yapı ve elemanlarının, emperyalist güçlerle birlikte işlediği, suç delillerini tamamen yok etmeye çalıştığı, tamamen planlı, programlı, son derece profesyonel bir suikast var.

Biz Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşları, Binali Yıldırım’ın ne olduğunu yıllardır anlatıyoruz, söylüyoruz. Ancak, Sedat Peker, Yıldırım ailesi ile ilgili iddialar ortaya atınca kamuoyu Binali Yıldırım’ı ve ailesini sorgulamaya başladı.

AKP/Saray rejimi, bizzat koruma altına alınarak dönemin siyasileri, bakanları, yargılama safhasına, soruşturma safhasına sokulmuyorlar ve dosyaya dahil edilmiyorlar.

12 yılı aşkındır devam eden mahkeme süreçlerinde Binali Yıldırım neredeydi? Binali Yıldırım başından beri olaya ciddiyetle eğilmemiş, süreci sulandıran açıklamalar yapmıştır. AKP hükümeti ve şüpheli kurumların başında olan Ulaştırma Bakanlığı’nın başındaki zat Binali Yıldırım vb. kendilerini Muhsin Yazıcıoğlu davasından asla sıyıramazlar.

Binaliler ve ötekiler, er veya geç bir gün mutlaka suikast sürecindeki rollerinden dolayı yargılanacaklardır.

MUHSİN YAZICIOĞLU, AKP SALYASINI 15 YIL ÖNCE TESPİT ETTİ, MİLLETİMİZİ VE DEVLET KURUMLARINI UYARDI

Milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu, 3 Kasım 2002 seçimleri sonrası iktidara gelen AKP hükümetini 20 Temmuz 2003 günü yapılan BBP 5. Olağan Büyük Kurultayı’nda şu tarihi sözlerle uyarmıştı:

“Değerli Arkadaşlarım, konuşmamın bu bölümünde AKP yönetimine ve hükümete ayrıca bir ikazda daha bulunmak istiyorum.

Dünkülerin yaptıklarını yapmayın; partizanlık yapmayın; sizin gibi düşünmeyenleri; size siyasi destek vermeyenleri sıkıntıya sokmayın. Tayin, terfi gibi işlemlerde dosdoğru olun, insanlara zulmetmeyin. Bitmeyecek mi, bu dayı arama dönemi? Bir de hortumları kestiğinizi söylüyorsunuz ama yeni hortum hatları çekiyorsunuz. Dikkat edin. Allah’tan korkun; kuldan sıkılın...”

30 Nisan 2006 tarihinde yapılan BBP 6. Olağan Kurultayı’nda bu günleri o günlerden görmüş, AKP hükümetini şu sözlerle uyarmıştı:

gün basına çıkan iddialar ve söylüyorum. Geçenlerde de uyardım. Sizi iktidara taşıyan mütedeyyin, mümin insanlar, bir taraftan tek başınıza gelin anayasayı gerekirse değiştirin, dokunulmazlara dokunun ve Türkiye’nin soygunundan, vurgunundan kaynaklanan olumsuzlukların önüne geçin, haramzadelerden hesap sorun diye gönderdi. Şimdi sizin altınızdan pis kokular geliyor. Uyarıyorum.

Şeffaflık, şeffaflık diyordun…

Kapalı kapılar ardında iş yapıyorsun…

Rüşvet, hemşehricilik, iltimas, irtikâp ve yolsuzluk iddiaları, hortumculuk dönemlerine rahmet okutur hale geldi.

Sütten çıkmış ak kaşık olduklarını iddia edenlerin, temizlik edebiyatlarına artık kimse inanmıyor.

Oferler, moferler… Telekom’u sat, neredeyse üste ver, kârıyla geri ödesin, kurumlar vergisini indir, 300 trilyon kıyak çek! Kuşadası’nı ver, Galata’yı ver, koordinatını belirterek denizi de ver!

Dubaiciler, dubaracılar…

Ali Dibocular…

Laleciler, Laleliciler… Yumurtacılar, omletçiler…

Limancılar, gemiciler…

Duble yolcular, vurguncular…

Doğalgazcılar, akaryakıt kaçakçıları…

Mayıncılar, tayıncılar…

Geçmişten gelen şaibeler…

Geleceğe giden talancılar…

Belediye ihaleleri, parsellenmiş durumda…

Özel idarelerde, sizdenciler, bizdenciler…

Bir mal varlığı açıklamasında yaşananlar, milletimizi ‘Benimkiler az, seninkiler çok götürmüş’ tartışmalarına sürüklüyor. ‘Hesap soracağız’ diye gelenler, kendi hesaplarını verememenin aczi içinde… ‘Bizimkiler kıyıda, köşede kalmış ihaleleri almışlar’ diyorlar.

Yumurtalar, mısırlar, limanlar… Parsellenen koylar, arsalar… Satılmayan yer kalmadı…

Her yer satılıyor… Her şey haraç-mezat satılıyor… Yüzlerce, binlerce şaibeli ihale… Çekler geliyor, paralar gidiyor…

Son dönemlerde yaşananlar, Ali Dibo hikâyeleri, bakan çocuklarının rant kaymağından sebeplenmeleri, geçmişin hortumcuları bunların yanında temiz kaldı. Gelen, gidenden beter…

Kapalı kapılar ardında neler dönüyor? Başbakan ve belediyeden getirdiği 3-5 adamının dışında neler olduğunu, neler döndüğünü bilen yok…

Esnaf kan ağlıyor… işçi, çiftçi, memur kan ağlıyor... küçük sanayici, büyük sanayici kan ağlıyor… Karşılıksız çekler, protesto edilen senetler, icra dosyaları çığ gibi büyüyor.

Herkes icralık. Kapısına icra memuru gelmesinden utanan vatandaşımız, çaresizlikten suçlu olmuş. İstatistiklere göre Türkiye’de birinci suç, İcra ve İflas Kanunu’na aykırılık!

Herkes borçlu. Konut borcu, otomobil borcu, kart borcu, bakkal borcu…

devam ediyor. Büyüyoruz, büyüyoruz diye… Bu arada masalcıbaşı, masallarına devam ediyor:

‘Gübrede şu kadar katkı yaptık. Mazot fiyatlarını ucuzlattık. Çiftçiye bu kadar yardım ettik’ diye konuşuyor, konuşuyor…

Milletimiz artık usanmıştır. Esnafımız, memurumuz, çiftçimiz, emeklimiz, işçimiz, küçük sanayicimiz, gencimiz, yaşlımız, öğrencimiz, öğretmenimiz, herkes entrikalardan, yalanlardan, vurgunlardan, soygunlardan, milli ve manevi değerlerimizin istismar edilmesinden usanmıştır. Milletimiz; yokluktan, yoksulluktan, işsizlikten, yolsuzluktan usanmıştır.”

Muhsin Yazıcıoğlu, 2007 yılında AKP’yi şu sözlerle uyarmıştı: “Millet sizi haramzadelerden hesap sorun diye gönderdi. Şimdi sizin altınızdan pis kokular geliyor. Sütten çıkmış ak kaşık olduklarını iddia edenlerin temizlik edebiyatına artık kimse inanmıyor.”

Editör: TE Bilişim