Milletin adamı, Şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Ülkücü fikir ve siyaset adamı, araştırmacı-yazar Hakkı Öznur, 15 Temmuz kalkışmasının beşinci yıldönümü dolayısıyla, “15 Temmuz kalkışmasını” ele alan bir yazı kaleme aldı. Hakkı Öznur’un tarihi öneme sahip 15 Temmuz kalkışmasını ele alan yazısının tam metni:

NAMLUSUNU MİLLETİNE ÇEVİRMİŞ TANKLARI , HAİN KALKIŞMAYI MİLLETİMİZİN EVLATLARI DURDURDU

15 Temmuz 2016 kalkışmasının beşinci yıl dönümündeyiz. TSK içinde yuvalanan, ABD/NATO ile irtibatlı cuntalar, kriminal gruplar 15 Temmuz gecesi hain bir kalkışma ortaya koydular. ABD'nin ‘Our boys – bizim çocuklar’ dediği, NATO’cu zihniyete sahip kalkışmacılar, milletin evlatlarına bomba ve kurşun yağdırmıştır.

Ankara ve İstanbul’da, Cumhurbaşkanlığı, parlamento, emniyet ve kamu binaları savaş uçaklarıyla bombalandı. Akıncı Üssü’nden havalanan F-16’larla, Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı’na saldırdılar. Kahraman Özel Harekat polislerinin üzerine, hunharca bomba ve kurşun yağdırdılar.

Genelkurmay’da, özel kuvvetlerde, jandarmada, emniyette, meydanlarda birçok vatan evladı, silahlı kalkışmada bulunan hainlere karşı hayatları pahasına direnmişler ve sivil kahramanlarımızla beraber destan yazmışlardır. Vatanın has evlatları, gözlerini kırpmadan, kendilerini feda ettiler. Vatan için, millet için şehit düşmüşlerdir.

15 Temmuz 2016 gecesi ise sokağa çıkan, namlusunu millete çeviren tankların yolunu, milletin evlatları kesmiş, tankların üzerine çıkmış, yağan bombalara, kurşunlara rağmen kalkışmaya boyun eğmemiştir. Milletimiz; tarih yazmış, destan yazmış, hain kalkışmayı durdurmuştur. Devlet içine sızmış kriminal, kripto yapıların ve onlarla işbirliği yapan kliklerin kalkışma girişimini boşa çıkarmış, demokrasiye, cumhuriyete kanıyla, canıyla sahip çıkmıştır.

Ruhlarını iblise satmış hainlerin, milletin evlatlarının üzerine acımasızca hem de soğukkanlı bir şekilde tereddüt etmeden nasıl bombalar ve kurşunlar yağdırdıklarını, 15 Temmuz kalkışmasında gördük.

15 Temmuz kalkışmasını ABD NATO, İngiltere, Rusya ve yabancı istihbarat servisleri biliyor ve haberleri var. Darbelerin, kalkışmaların, muhtıraların ABD ve NATO bağlantısı açıktır, müdahalelerin, dış boyutunu kimse inkâr edemez. ABD ve NATO için piyonların, maşaların ideolojisi ve kimlikleri önemli değildir. Onlar için önemli olan ABD’ye ve NATO’ya hizmet edip etmedikleridir. NATO, PENTAGON, CENTCOM, her zaman ülkemizdeki darbe girişimlerine destek vermiş, darbeyi yapanlarla, muhtıra verenlerle her zaman ilişkili olmuştur.

HULUSİ AKAR VE KOMUTA KADEMESİ KALKIŞMA İHBAR EDİLMESİNE RAĞMEN HIZLI HAREKET ETMEMİŞ, ZAFİYET GÖSTERMİŞTİR

15 Temmuz kalkışması ile ilgili saatler, olaylar, açıklamalar ve ifadelerdeki çelişkiler, ayan beyan ortadadır. Planlanan kalkışma, başlamasından 12 buçuk saat önce açık açık ihbar edilmiştir. Yapılan kalkışma ihbarının, ciddiyetle değerlendirilmemesi ve önlenememesi, tam bir aymazlıktır.

MİT, saat 16.00’da bildiriyor. Kalkışmadan haberi olan Hulusi Akar, Hava ve Jandarma komutanlarını niye karargaha çağırmadı? Üst düzey komutanların düğünde dernekte olmasına niye müsaade etti? Böyle komutanlık olmaz! Komuta kademesinin yönetim zafiyeti ortadadır. “Sağa sola emirler gönderdik” diyerek kendilerini aklamaya çalışmasınlar.

TSK’da, darbe ve kalkışma çalışmalarını. planlarını, göremeyen kliklerin ve kriptoların ordunun kalbine kadar sızmalarını seyreden, seyirci kalan ve kalkışma sonrası bir de, kalkışmacılar tarafından makamlarından alınarak ters kelepçe takılarak götürülen generaller kahraman gibi gösterilemez. Kalkışmacılar tarafından rehin alınan Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz, Jandarma, Donanma komutanları saatlerce kurtarılmayı beklediler. Deniz Kuvvetleri komutanı ise İstanbul sokaklarında sık sık yer değiştirerek kaçmıştır.

SARAY’A OLAN SADAKAT’ININ KARŞILIĞINI “BAKAN” OLARAK ALDI

Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı sürecinde Türkiye Cumhuriyetinin en kanlı kalkışması oldu. Genelkurmay karargahında görev yapan Harekat başkanı, İstihbarat başkanı, Personel başkanı, yaverler ve üst düzey bir çok general kalkışmada yer aldıkları için tutuklanmışlardır.

Başta Genel Kurmay Başkanı Org. Hulusi Akar olmak üzere diğer kuvvet komutanları görevlerini kurtarıldıkları gün bırakmalıydılar. Derdest edilen, işgal ettikleri makamların altındaki subaylarının kalkışma girişiminden, haberdar olamayan, gereken önlemleri almayan bu generallerin o makamlarda oturmamaları gerekiyordu. TSK’nın itibarına zarar veren bu komuta kadrosunun tekrar TSK’yı yönetmelerine izin vermek büyük bir yanlış olmuştur.

15 Temmuz kalkışmasında TSK’da cuntalar, kriptolar, klikler cirit atarken, ordunun kalbine girilmişken, Genelkurmay Başkanı Akar ve Komuta kademesi TSK içindeki cuntaları, seyretmiş, seyirci kalmış ve sonunda bu hain kalkışma yaşanmıştır.

Cumhuriyet ve Atatürk aleyhindeki söylemleriyle bilinen Nuri Pakdil'i 27 Ocak 2017 Cuma günü Ankara’daki evinde ziyaret eden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar , AKP ye yaptığı derin hizmetin karşılığını, AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından Milli Savunma Bakanlığına getirilerek almıştır. 15 Temmuz kalkışması ile ilgili meclise ifade vermeye gelmeyen, NATO’cu Hulusi Akar, Kalkışmayı önleyen komutanmış (!) gibi AKP tarafından el üstünde tutulmaya devam ediyor.

CEMAAT TSK’YA YERLEŞİRKEN, KİLİT MEVKİLERİ ELE GEÇİRİRKEN, GENELKURMAY BAŞKANLARI, KOMUTA KADEMELERİ, ALAYI İZLEMİŞ VE SEYRETMİŞTİR

TSK içinde Gülenist klik, sistem içinde bir iktidar momenti yakalamış ve bu momenti AKP hükümetiyle koalisyon kurarak değerlendirmiştir. Gülenistler, TSK’da ordulaşırken, kilit noktaları ele geçirirken devlet, hükümetler, istihbarat kurumları seyretmiş, cemaat, cemaat olmaktan çıkmış, ordulaşmıştır. TSK içindeki kadrolarıyla kalkışmanın içinde yer almıştır.

Yargı, Yargıtay ve HSYK, cemaate teslim edilmeseydi, kumpas davaları yaşanmazdı. kumpaslarla görevinden edilen askerlerin yerine Gülenist askerler gelmese, 15 Temmuz kalkışması yaşanamazdı. Türkiye’de devletin tüm stratejik kurumlarına sızan, devletin gizli bilgi ve belgelerine ulaşan, paralel bir yapılanmaya giden Cemaat TSK içinde çok özel ve çok gizli bir örgütlenmeye gidip Cemaat cuntası oluşturduğu yaşananlardan bellidir Gülen Cemaati adeta kendi kurmay kademesini TSK’da oluşturmayı başarmıştır.

Cemaat, TSK’da görevli örgüt üyelerinden kadro oluşturarak Ordu da, cemaat cuntası hazırlamıştır. TSK içerisinde yer alan mensuplarıyla kalkışmada kilit bir rol oynamıştır. Cemaat mensupları TSK’da ordulaşırken, kilit noktaları ele geçirirken devlet, hükümetler, istihbarat kurumları seyretmiş, cemaat, cemaat olmaktan çıkmış, ordulaşmıştır. TSK içindeki kadrolarıyla kalkışmanın içinde yer almıştır. Cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, en üstte kim varsa hepsinin yaverleri Gülenist çıktı. Genelkurmay karargâhının kalbine kadar girmişler, yaverleri, özel kalemleri, darbe kalkışmasının içinde yer alıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Gülenist yapılanma endişe verici boyutlara ulaşırken görmelerine rağmen komuta kademesi seyretmiştir. Gülenist yapı kadrolarını general ve amiral yapmak, TSK’nin üst yönetimini ele geçirmek için soruşturma ve davalar açtırmıştır. Bu örgütten olmayan albay, amiral ve general kadrosunu tasfiye etmişti. Gülenist yapı mensuplarını albay ve general kadrolarına terfi ettirilmiş ve bu yolla önleri açılmıştır.

Cemaatin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) kalkışma girişiminde bulanacak kadar yapılanmasının sorumlusu TSK komuta kademesidir. TSK’de sayısal varlığını her yıl artıran cemaat, gücünü artırmak amacıyla “kumpas”lar kurarken onlara dokunulmazlık zırhı giydirende onları himaye edende 19 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarıdır.

TSK’da Türk milliyetçisi subaylar küreselci, Amerikancı/ NATO’cu yapı tarafından tasfiye edilirken cemaat mensubu askerlerin önü açılırken, TSK içinde kilit noktalara yerleşen Gülenist cuntayı ve ortaklarını koruyan, kollayan AKP iktidarıdır.

DEVLETİ GİZLİCE KUŞATMA VE ELE GEÇİRME ASLA KABUL EDİLEMEZ!

Gülenist yapı, 40 yıldır sürdürdüğü faaliyetleri ile devletin birçok kurumlarında (TSK, Emniyet, Yargı) çok ciddi bir konuma gelmiştir. 15 Temmuz kalkışması, bu yapının TSK içindeki unsurlarıyla kendini dışa vurduğu tarih oldu. Kalkışmada ‘lokomotif’ rolü üstlenen, Gülenist yapıdır. Gülenistler her alanda olduğu gibi TSK içinde de kendilerini gizlemeyi çok iyi başarmışlar. Gülenist yapı, generalinden yaverine, emir subayından astsubayına, teknik elemanından uzman çavuşuna, TSK’nın her kademesine yerleşmiştir.

15 Temmuz kalkışmasında Gülenist askerlerle beraber değişik klik ve gruplarında bir araya geldikleri açıkça görülmüştür. Demokrasi ve millet düşmanı kalkışmacıların, değişik kliklere mensubiyeti yadsınamaz bir gerçektir. 15 Temmuz kalkışması, TSK içinde önü açılmış, malum yapı ve onunla ittifak yapan bazı çeşitli grupların ortak kalkışmasıdır. Her biri ‘proje subay’ olan cemaat mensubu askerler de bu hain kalkışmanın içinde yer almıştır. Değişik zihniyetlere sahip ‘kriptolar’, Genelkurmay’ın ve devletin kilit noktalarına kadar girmişler ve en stratejik yerleri ele geçirmişlerdir.

15 Temmuz kalkışması bir koalisyondur. Kalkışma girişiminden sonra ortaya dökülen bütün verilere bakıldığında, kalkışmada yer alan koalisyonun en büyük ve merkezi ortağının Gülen cemaati mensupları olduğu nettir. Gülenist hareket, izlemiş olduğu yol ve yöntemler ile kriminal yapıya dönüşmüştür.

Gizli ajandası olan devleti çepeçevre saran gizlice kuşatma ve ele geçirme çalışması yapan ve nihayetinde elde ettiği kazanımlarla ‘güç zehirlenmesi’ yaşayan Gülenist grup, 15 Temmuz 2016 hain kalkışmasının ana gövdesini oluşturmuştur.

15 TEMMUZ KALKIŞMASININ “SIR KUTUSU” FİRARİ ADİL ÖKSÜZ YAKALANIRSA 15 TEMMUZUN ÖNÜ VE ARKASI ORTAYA ÇIKAR

15 Temmuz 2016 kalkışmasında halen açıkta kalan, cevabını bekleyen soru işaretleri vardır. Bu hain kalkışma, diğer darbe ve kalkışmalardan bir yönüyle farklıdır. Bu ihanet kalkışmasının merkezinde sivil mankurtları da vardır. Kalkışmaya öncülük yapan bu cemaat mensupları, cemaatin asker mensuplarına emir veriyordu. Yani, kalkışmacı askerler sivil mankurtlardan emir alıyordu. Genelkurmay karargahında ve Akıncı Üssü’nde yaşananlar bunu göstermektedir.

İçinde bir çok karanlık yan barındıran kalkışmada Cemaat’in rolünü kimse yadsıyamaz. Cemaatin TSK yapılanmasından sorumlu imamları olan Adil Öksüz, Harun Biniş, Kemal Batmaz, Nurettin Oruç, Hakan Çiçek ve diğerleri kalkışmanın merkezi olan Akıncı Üssü’nde kalkışmacı askerlerle birlikte ve beraberler.

ÇOK YÖNLÜ ELEMAN : KRİPTO ADİL ÖKSÜZ

Kalkışmanın merkezinde yer alan sivil mahrem imamları ile cemaat cuntasının TSK'daki birim imamları Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Nurettin Oruç, Hakan Çiçek ve Harun Biniş, kalkışmanın yönetim merkezi Akıncı 4. Ana Jet Üs Komutanlığında ve civarında yakalanmışlardır. En büyük soru işareti Adil Öksüz’le ilgilidir. Diğerleri tutuklanırken ve şimdi hapisteyken Adil Öksüz sırra kadem basmıştır.

Akıncı üssünde yakalanan dört cemaat mensubu yargılamalar da gerçekleri gizlemeye devam ediyor. Adil Öksüz ve diğer cemaat mensupları Akıncı Üssü’ne nasıl girdi? Ne yapıyorlardı? Diğerleri yakalanırken Adil Öksüz’ü kim bıraktı? Kim saldı? Kim çıkışına yol verdi? 16 Temmuz sabahı Akıncı üssü civarında yakalanan 18 Temmuz günü delil yetersizliğinden salıverilen göz göre göre kaçmasına izin verilen, Adil Öksüz’ü kimler korudu? kimler himaye etti? Ve şimdi bu hain nerede? Hangi ülkede?

Kod adı “Namık” olan Adil Öksüz’ün Türkiye’den nasıl çıktığı, kimlerin himayesinde çıkarıldığı hala muammadır. Gizemini korumaktadır. TSK ‘da ki kriptolar, gizli yapılanmalar ve 15 Temmuz kalkışmasının planları Adil Öksüz denen “kripto” vb. ele geçirilirse ortaya çıkar. Adil Öksüz kalkışma öncesi Gülenist yapının imamları generaller ve askeri hakim ve savcılarla toplantılar yapıp kalkışmanın merkezinde yer alan kilit bir isimdir.

Öksüz çok yönlü çalışan bir istihbarat elemanı mıdır?. Öksüz’ün sadece cemaat ile değil, istihbarat servisleriyle de bağlantılı olan çok yönlü eleman olarak kullanıldığı da yaygın bir kanaattir. Her yönüyle karanlık bir eleman olan firari Öksüz bulunur, yakalanır, ortaya çıkarılırsa 15 Temmuz kalkışmasının bilinmeyen birçok yönü ortaya çıkar. Kalkışmanın önü arkası belli olur.

AKP’NİN EN BÜYÜK MÜTTEFİKİ, GAYRİ RESMİ ORTAĞI CEMAAT’ Dİ

Cemaat ittifakı, AKP’nin kurulma sürecinden önce başlamış, 2013 yılına kadar devam etmiştir. AKP’nin en iyi arkadaşı, en iyi dostu ve en iyi müttefiki ‘cemaat’ olmuştur. AKP ile Gülenist yapılanma, her alanda iş birliği yapmışlar, Türkiye’nin kaderiyle oynamışlardır. AKP-Cemaat koalisyonu (AKP’nin dar oligarşik kadrosu ile Cemaatin kripto oligarşik kadrosu) uzun bir dönem birlikte hareket ettiler.

AKP-Cemaat ikilisi, ittifak ve iş birliği yapmışlardır. Devlet kurumlarını ele geçirme operasyonlarını birlikte yapmışlardı. İkisinin ittifakı iktidardaydı. Her türlü kirli işten AKP’de Cemaat’de aynı derecede sorumlu. AKP ve Cemaat iktidara ortak oldukları gibi işlenen suçlara da ortaktır.

AKP, Gülenist hareketi o kadar şımartmıştı ki Gülenci olmadan sivil – asker bürokraside yükselmek, hatta olduğun yerde kalmak imkânsız hale gelmişti. AKP, gülenist yapıyı önce hükümetin, sonra devletin ayrıcalıklı ve gözde cemaati haline getirdi. Hedefin de, devlet olan cemaat kendisine açılan yolları rahatça, geçerek eline geçirdiği imkanlarla, devletin kılcal damarlarına girdi.

Cemaat tüm devleti yönetmeyi düşündü. Kendisini artık cemaat değil, devlet gören güç zehirlenmesi yaşayan Gülenist hareket nihayetinde kriminal bir yapıya döndü. Cemaat, AKP ye verdiği destek karşılığında devletin her kritik noktasını kontrol edebilir oldu. Hem sivil toplumda örgütlendi hem de devlet bürokrasisinin çok önemli kademelerinde büyük güç kazandı.

Ordu’da Adalet bakanlığında askeri yargı, adli ve idari yargı bu süreçte ağırlıklı olarak Gülenist hâkimlerden ve savcılardan oluşmuştur. “Ne istedilerse verdik” sözü gerçeği yansıtıyor, çünkü iktidar 2013 sonuna kadar Gülen cemaatini, desteklenmesi gereken bir hareket olarak gördü. Devlet kurumlarını cemaate/ cemaatlere teslim eden, devletin sinir uçlarına girene kadar nüfuz etmelerini sağlayan AKP hükümetleridir. Devri iktidarlarında, her kuruma sızan ‘malum yapıyı koruyan, kollayan AKP iktidarıdır.

DEVLET KURUMLARINI CEMAATE TESLİM EDEN AKP İLE , GÜÇ ZEHİRLENMESİ YAŞAYAN CEMAAT ARASINDA GÜÇ VE İKTİDAR ÇATIŞMASI YAŞANDI

Vatanına, milletine, devletine, demokrasiye bağlı, cemaat mensubu olmayan kişilerin, devlet kurumlarından tasfiyesinden sorumlu olan AKP iktidarıdır. Cemaat ne istediyse AKP onu yaptı. Tasfiye edilenlerin yerine cemaat mensubu isimler geldi.

Gün geldi, devran değişti. AKP’nin, özellikle de Erdoğan’ın mutlak iktidara giden yolda cemaatin desteğine ihtiyacı kalmadı. Erdoğan’a göre koalisyon ortağı fazla güçlenmiş, devlet içinde güçlü bir duruma gelmişti. AKP hükümetine göre cemaat, güç zehirlenmesi yaşıyordu. Aynı şeyleri, cemaat de Erdoğan ve hükümet için söylüyordu.

Eylül 2011'de Oslo'da yapılan görüşmelerin sızdırılması, 26 Ocak 2012'de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un gözaltına alınması, ardından 7 Şubat MİT krizi ve Başbakan Erdoğan'ın Mart 2012'de dershanelerin kapatılacağını açıklamasıyla AKP-Cemaat savaşı başlamıştır.

Güç zehirlenmesi yaşayan Cemaat AKP^ye Şah çekti. 17 -25Aralık sonrası hükümeti sarsan, dört bakanın istifasına yol açan rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, AKP ile Cemaatin arasını açmıştır. AKP ile Gülenist hareketin ortaklığının bitişi, AKP iktidarının yolsuzluklarının ortaya çıkmasıyla olmuştur.

AKP hükümeti tarafından küresel komplonun “iş birlikçisi” denilen, o savcılar, o polis şefleri, 17-25 Aralık gününe kadar AKP hükümetinin yere göğe sığdıramadığı kahramanlardı. Ve şimdi, Gülenistlerin kötü siciline dikkat çekenlerin hepsi, 17 Aralık öncesi cemaatin ve fethullah gülen’in en büyük savunucularıydı.

17-25 Aralık miladı, AKP’nin kirli çamaşırlarının ortağı tarafından ortaya dökülmesinin ve ortaklığın bozulmasının tarihidir. AKP ile cemaat, biri diğerini “kendine karşı komplo kurmakla, darbe yapmakla” diğeri ise “yolsuzluğa batmakla” suçluyordu. AKP ve cemaat arasındaki uyuşmazlık, TSK içindeki ‘cemaat’ mensuplarının da yer aldığı kanlı bir kalkışma girişimiyle sonuçlanmış oldu.

Erdoğan ve AKP’liler yıllarca hizmet hareketi dedikleri ‘cemaat’ için, “Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) dediler. Paralel yapı sıfatı, 17/25 Aralık 2013, FETÖ yakıştırması ise 15 Temmuz 2016 sonrasına aittir. 17-25 Aralık sonrası cemaat kadrolarının özellikle yargı ve polis kadrolarından ayıklanmaya başlamasıyla AKP- Cemaat iktidar çatışması başladı.

Cemaatin, bu savaşı kazanması zaten mümkün değildi. Cemaat AKP ye değil, Devlete ,devletimize yenildi. Kadim devlet anlayışımız Paralel yapılara, yapılanmalara asla izin vermez. 15 Temmuz kalkışması, devletin kayıtlarına artık “PDY” diye giren Gülenizmin, AKP’ye son bir ‘hizmet’i de denilebilir.

CEMAAT’İN ÖNÜNÜ AÇAN AKP İKTİDARI OLMUŞTUR

Ey AKP hükümeti;

AKP’nin kuruluş sürecinde Pensilvanya’ya giden Fethullah Gülen’den destek ve dua isteyen sizdiniz!

Cemaat devleti ele geçirmeye kalkarken izin veren sizdiniz!

Cemaatle birlikte kumpaslar kuran, operasyonlar yapan, güle oynaya ülkeyi yöneten sizdiniz!

“Bir emrin var mı hocam? Bize düşen bir şey varsa söyle yerine getirelim” diyen sizdiniz!

Hemen her olayda “acaba Pensilvanya ne der, o ne düşünüyor?” diyen sizdiniz!

Yargı’yı, Emniyet’i, TSK’yı ve birçok askeri ve sivil kurumları anahtar teslimi Gülenistlere teslim eden sizdiniz!

Sahte delillerle, komplolarla, kumpaslarla TSK'yı çete gibi gösteren, yargı yoluyla onlara hapislere attıran malum yapının destekçisi, sizdiniz!

Parsel parsel arsaları, hem de imar kanunlarında haksız değişiklikler yaparak cemaate teslim eden, sizdiniz!

“Cemaat dünyanın 167 ülkesinde Türkiye’yi tanıtıyor” diyen sizdiniz!

Zaman gazetesinin pastasını her yıl törenle kesen, cemaat medyasını sık sık ziyaret eden, onları yurtdışına özel uçaklarla, devlet uçaklarıyla gezdiren, sizdiniz!

25 Ocak 2012 günü Ankara’da, Zaman gazetesinin 25.yıl pastasını şimdi yurtdışında olan Ekrem Dumanlı ile beraber kesen AKP Genel Başkanı Erdoğan’dır.

Devletin harim-i ismetine (Kozmik Odaya) girilmesine izin veren sizdiniz siz!

Ergenekon vb. dâvâlarda hâkimlik, savcılık yapan, itibar suikastı yapan sizdiniz !

Cemaatle ilgili, "Bizler de bu yapıya tüm siyasiler gibi iyi niyetle destek olduk. Açık konuşuyorum ben de şahsen pek çok görüşüne katılmasam da bunlara yardımcı oldum" diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan’dır

Başbakanlığı döneminde en 20 kez Samanyolu TV’ye konuk olan Erdoğan’dır. Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Köksal Toptan, Bekir Bozdağ, Melih Gökçek vb.leri onlarca bakan, milletvekili, Belediye Başkanı defalarca cemaatin televizyonlarına çıkmadılar mı? Gazete ve dergilerine röportaj vermediler mi?

Milletin adamı yiğit lider ,şehit Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarının şehit düştüğü, suikaste “kaza” diyen, sahte deliller üreten, davayı karartmaya çalışan dönemin bürokratlarını koruyan, keş dağlarına hiç gelmeyen, ”kumarhane ekonomisinin” özel elemanlarından, kumarhaneleri mesken edinmiş , oğullarının gemiciklerine yardım eden gemiciklere ve lüks otellere merakı ile bilinen Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı’yken, FETÖ çatı davasında tutuklu olan Hidayet Karaca’nın evine giderek birlikte kahvaltı yapmışlardır.

“Bu kutlu yolda, Hoca Efendi'nin yeri başımızın üstüdür” mesajını atanlar AKP yöneticileri değil miydi?

“Sınav sorularının çalındığını söyleyenler şerefsizdir” diyen AKP’li bakan ve parti yöneticileri değil miydi?

Fethullah Gülen 2013 yılında ameliyat olduğunda Türkiye’den uçağa atlayıp Pensilvanya’ya gidenler arasında AKP’liler başı çekiyordu.

Fethullah Gülen’den bir küçük hediye alıp, onu Türkiye’de zevkle kendilerinden geçerek anlatan ve karşılığında Gülen’in maliyecilerine korkunç paraları döken, sayan sizdiniz!

Fethullah Gülen ile görüşmeye gitmeyeni yadırgayan, onlara kem gözlerle bakan sizdiniz!

Pensilvanya’nın tespit ettiği isimleri milletvekili ve bakan yapan sizdiniz!

Pensilvanya’ya giden birçok büyükşehrin ve bazı illerin belediye başkanları sizin mensubunuzdu!

“Fethullah Gülen Hoca Efendi, belki de son 1000 yılın en büyük Türk büyüklerinden birisidir” diyen sizdiniz!

Pensilvanya’nın tespit ettiği isimleri milletvekili ve bakan yapan sizdiniz! siz! Milletvekili olmak için cemaatten yardım isteyen sizin mensuplarımızdır!

‘Sıla Hasreti’ deyip, Gülen öykünmeleri yapan, Gülen’i Amerika’dan Türkiye’ye davet eden sizdiniz!

Fethullah Gülen’e "geçmiş olsun" dileğinde bulunanlar için yayınlanan iki sayfalık teşekkür ilanında listenin başında olan sizdiniz! sizlerdiniz!

Fethullah Gülen’den davet bekleyip, koşa koşa onun elini öpmeye giden, sizdiniz! sizin kadrolarınızdır!

Çok sayıda AKP’li bakan, milletvekili, partili Fethullah Gülen ile Pensilvanya’da görüşmüş ve dönüşte de yaptıkları ziyareti anlata anlata bitirememişlerdir.

17-25 Aralık sürecinde cemaat ile arayı düzeltmek için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan arabulucu olarak Zaman gazetesinin kurucu yayın yönetmeni Fehmi Koru ile Gülen’e mesaj göndermedi mi?

Fehmi Koru, 22 Aralık 2013 günü, Fethullah Gülen ile Pensilvanya’da görüşüp, ondan aldığı ıslak imzalı mektubu Gül’e iletmedi mi? Fethullah Gülen’in web sitesi herkul’de o mektubun içeriği ve ayrıntıları yayınlanmadı mı?

“RABBİMDEN AF DİLİYORUM. MİLLETİMDEN ÖZÜR DİLİYORUM” DİYEREK KENDİNİZİ SIYIRAMAZSINIZ

Erdoğan ve Gülen, defalarca birbirlerine geçmiş olsun mesajları gönderip, telefonda konuşmuşlardır. Fethullah Gülen, Kastamonu'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın koruma konvoyuna yapılan saldırı ile ilgili olarak, 6 Mayıs 2011 günü gazeteye, taziye ve geçmiş olsun ilanı vermişti.

Fethullah Gülen, MİT krizinin yaşandığı sıcak günlerde, 12 Şubat 2012 günü yayınladığı mesajla, ikinci kez operasyon geçiren Başbakan Tayyip Erdoğan'a acil şifalar dilemişti. Fethullah Gülen hastaneye yattığında, kendisini arayıp geçmiş olsun dileklerinde bulunanlar arasında AKP genel başkanı Erdoğan da vardır. Erdoğan, 21 Ekim 2013 günü Sabiha Gökçen Havalimanı'nda bulunduğu sırada, Gülen'i telefonla arayarak kendisine geçmiş olsun dileğinde bulunmuştu.

2012 yılında yapılan ve Gülenist hareketin en önemli kollarından biri olan şimdi çoğu yurtdışına çıkan, kaçan, TUSKON kongresinde Gülenci TUSKON mensuplarına Erdoğan şu övgüleri yapmıştır:

“Siz, arkanıza karanlık güç odaklarını almadınız. Siz arkanıza mafyayı, çeteleri, cuntaları almadınız. Siz, arkanıza Galata bankerlerini almadınız. Siz arkanıza hazineyi, siz arkanıza kamu bankalarının kaynaklarını almadınız. Siz ideolojiyle yürümediniz. Siz dayatmalara, baskılara, engellere boyun eğmediniz. Siz arkanıza sadece ve sadece milleti aldınız. Siz, arkanıza milleti aldığınız için, milletle yürüdüğünüz için büyüksünüz ve bu ülkeyi büyütüyorsunuz.”

Paralel yapı sıfatı, 17/25 Aralık 2013, FETÖ yakıştırması ise 15 Temmuz 2016 sonrasına aittir. Kalkışma girişimi sonrasında Erdoğan, bu tarihi suç miladı saydı. Bu tarihten önceki yılları, süreçleri yok saydı. Erdoğan ‘kandırıldıklarını’ söyledi, hatta Rabbinden ve halkından af diledi.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, 15 Temmuz kalkışmasına ilişkin olarak 4 Ağustos 2016 günü Oda ve Borsa Başkanlarıyla yaptığı toplantıda , ardından Din Şurası’nda ve muhtarların huzurunda, “Dün söyledim... Rabbimden af diliyorum, milletimden özür diliyorum, dedim. Çünkü burada hata yapmışız... İyi niyetimizin kurbanı olduk, bunu da ifade etmem lazım. Bu olay olmamış olsaydı bunların üzerine bu şekilde gidemeyecektik.” ifadelerini kullanmıştır.

AKP Genel Başkanı Erdoğan en son 14 Temmuz Çarşamba günkü AKP Grup toplantısında bir kez daha, “ evet, açık söylüyorum, aldandık” diyerek devlet kayıtlarına “FETÖ” diyerek geçen Cemaat ile olan ilişkilerini itiraf etmiştir.

CEMAATLER ASLA SİYASALLAŞMAMALI SİYASETİN ARKA BAHÇESİ OLMAMALI!

Cemaatler, toplumları yönetmekle değil, insanların inanç ve irfan dünyalarını zenginleştirmekle yükümlüdür. Cemaatler asla siyasallaşmamalı. Cemaatler siyasetin arka bahçesi olmamalı, Devleti yönetmek cemaatlerin işi olamaz. Cemaatlerin işi devleti, devletin işi cemaatleri yönetmek değildir. Cemaatlerin devletleşmesi problemiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Bugün karşı karşıya kaldığımız sorun budur. tarikat/cemaat özelliğini kaybetmiş birer çıkar şebekesine dönmüş bazı yapıların varlığı bir gerçektir. Devleti ele geçirmeyi planlayan yasa dışı , hukuk dışı, kirli , karanlık her türlü alçak girişimlere devlet asla izin vermez. Devlet, devlet olmanın gereğini yapar. Yapmak zorundadır da.

AKP 15 TEMMUZ’UN ÖNÜNÜN VE ARKASININ ARAŞTIRILMASINDAN RAHATSIZ

Açıklan(a)mayan Bir Olay; ‘Allah’ın lütfu 15 Temmuz’” 15 Temmuz kalkışmasının ardından bazı noktalar ise aydınlatılmadı. Kalkışmanın olacağının önceden haber alınmasına karşın bunun neden önlenemediği karanlıkta kaldı. 15 Temmuz 2016 kalkışmasında halen açıkta kalan, cevabını bekleyen soru işaretleri vardır. TSK ile ilgili, MİT ile ilgili siyaset ile ilgili, özellikle siyasi boyutu nasılsa bir türlü ortaya çıkarılamıyor.

Tüm darbelerin, kalkışmaların mutlaka siyasi ayakları da vardır. 15 Temmuz kalkışma girişiminin siyasi ayağı daha ortaya çıkarılamamıştır. Kalkışmasının kimler tarafından organize edildiği hususunda birçok soru işareti hala şüphe sebebidir. 15 Temmuz kalkışmasının siyasi uzantısı, henüz açıklığa kavuşmuş bir mesele değildir.

Darbe girişimini araştırmakla ilgili TBMM’ de bir komisyon, 9 gün içerisinde Bakanlar Kurulu'nun emri ile kuruldu. Muhalefet partilerinin de üye verdiği 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, 4 ay 15 gün süren bir çalışmanın ardından 637 sayfalık bir rapor kaleme aldı. Raporun hazırlanması için 141 tanığın ifadesi alındı. Ancak, ifadesi alınanlardan çok alınmayanlar konuşuldu. Gecenin kilit iki ismi Hakan Fidan ve Hulusi Akar da komisyon önünde sözlü ifade vermedi. Akar'a on soru yazılı olarak gönderildi. Fidan ise 38 sayfalık bir rapor ile komisyona bilgi aktardı.

15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin rapor yayınladı. AKP’nin hâkim olduğu TBMM 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonu, darbenin siyasi ayağının tespit edilmediğini açıklamıştır.

Cemaatin AKP ile iktidar ortaklığına değinilmemiş, bu anlamda kalkışmanın siyasal ayağına yönelik de bir karartma yapılmıştır. Bu soruşturma kapsamında kalkışma gecesinin karanlıkta kalan yönlerinin aydınlatılmasına yönelik muhataplarla görüşmeler yapılmamıştır. Bu anlamda Meclis Araştırma Komisyonu, darbe girişimi ve Gülen cemaatinin niteliği, ilişkileri ve eylemleri hakkında gerçek bir hesaplaşmanın önünü açacak bir soruşturma yerine, darbe girişimini iktidarın belirlediği sınırların içine hapsetmiştir.

15 Temmuz girişimine yönelik yürütülen soruşturmalar sonucunda, kalkışma girişiminin açığa çıkartılması bir yana pek çok yönüyle girişim karartılmaktadır. Meclis Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapor öncelikle girişiminin hem tarihi arka planını hem de güncel ilişkilerini ortaya koymak bir yana, onları çarpıtmaktadır.

15 Temmuz darbe komisyonu raporu, tamamen taraflıdır. AKP, 15 Temmuz kalkışmasının ortaya çıkmasını ve hakikatin bilinmesini engellemiştir. 12 Temmuz 2017 de dönemim TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a sunulan “darbe” raporu Mecliste okunmadı. AKP okunmasından bile rahatsız oldu.

AKP hükümeti çok eksiklikleri ve tutarsızlıkları olmasına rağmen, raporun tamamının yayınlanmasını engelledi AKP, kalkışmanın siyasi ayağının ortaya çıkmasından rahatız oldu Çünkü, AKP’yi kazıyınca altında Cemaatle olan ilişkiler ortaya çıkıyordu.

Siyasal iktidarın başından beri kalkışmayı, bütün gerçekliğiyle ve çıplaklığıyla açığa çıkarma gibi bir niyetti yoktu. 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu değil, kapatma komisyonudur. AKP – Gülen işbirliğinin ortaya çıkmasından korktular.

AKP, kendisine dokunabilecek noktaları ise karartmakta ve saklamaktadır. AKP’nin amacı gerçekleri ortaya çıkarmak değil. Fakat gerçekler uzun süre bastırılamaz, gizlenemezler. Hakikati öldürmek mümkün değildir.

15 Temmuz’la ilgili açığa kavuşturulmamış, üzerinde şüphe bulutları olan konular var. AKP iktidarının cemaatle ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp, enine boyuna tahlil edilmelidir. 15 Temmuz’la gerçek anlamda hesaplaşmayan bir AKP var. AKP, devletin kılcal damarlarını ele geçiren Gülenizmin en büyük müttefiki olmaktan dolayı suçludur. Kimse Gülenist yapının Türkiye’de kalkışma-darbe yapmaya soyunacak kadar güçlenmesinin sorumluluğunu, başkalarının üzerine yıkarak kurtulamaz. Kriminal bir yapıya dönüşen cemaatin/ gülenist hareketin kimler tarafından el bebek gül bebek semirtildiği açık ve nettir.

HULUSİ AKAR VE HAKAN FİDAN MECLİS’E İFADE VERMEYE BİLE GELMEDİLER

Araştırma komisyonuna 2 kişi gelmedi. Birisi, MİT Müsteşarı. diğeri dönemin Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar. Akar ve Fidan komisyona davet edilmelerine rağmen gitmediler. Erdoğan bu iki kilit ismi TBMM’ye göndermediği gibi komisyonu fiilen kapattı. Hulusi Akar ve Hakan Fidan'ın TBMM'de kurulan 15 Temmuz'u Araştırma Komisyonu'nda dinlenmesine neden izin verilmedi?..

Tüm eksikliklerine rağmen Komisyonun raporu neden yayınlanmadı? Darbe komisyonun hazırladığı raporu yayınlatmadılar Hakan Fidan ve Hulusi Akar’ı komisyondan kaçırdılar. Araştırma komisyonu istemeyenler, 15 Temmuz'un "filmini" çekmiş. 15 Temmuz'un sinema filmi var 15 Temmuz'un raporları yok 15 Temmuz'un siyasi ayağı yok 15 Temmuz'un balistik raporları yok.

15 Temmuz kalkışmasıyla ilgili karanlık noktalar hâlâ aydınlatılmayı bekliyor. O karanlık gecenin 15 Temmuz gecesinin HTS kayıtları neden açıklanmıyor? HTS kayıtları devletin elinde, Bu kayıtlar ortaya döküldüğünde o karanlık gece ile ilgili çok şey aydınlanır.

KALKIŞMAYI FIRSATA ÇEVİRDİLER. OTORİTER REJİİM KURMAYA ÇALIŞIYORLAR

Temmuz 2016 hain kalkışma girişimini fırsata çeviren, kendi iktidarını güçlendirmek için kullanan bir AKP iktidarı var. Cemaat’in önünü açanlar, devlet kurumlarını cemaat kadrolarına teslim edenler, şimdi “darbeyi” bastırdık diye nutuklar atıyorlar, açıklamalar yapıyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kalkışmanın yaşandığı 15 Temmuz 2016 gecesi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, “Şu anda bu çıkış, bu hareket Allah’ın büyük bir lütfu. Bu tertemiz olması gereken TSK’nın temizlenmesine vesile olacak bir harekettir” demişti.

Çok yönlü karanlık Binali Yıldırım ise katıldığı bir programda 'Bugüne kadar hoşunuza gitmeyen, sizi en çok zorlayan proje neydi?' sorusuna gülerek “Yani hoşuma gitmeyen proje 15 Temmuz. Keşke olmasaydı” diyerek gülerek cevap vermişti.

Erdoğan ve AKP iktidarının önceden bilgisi olduğu iddiaları da kamuoyunda dile getirilmektedir. Gerçi Erdoğan kalkışmayı, “sır küpüm” dediği Hakan Fidan’dan değil “eniştem Ziya’dan” öğrendim diyor.

Bugün "15 Temmuz'dan kim faydalandı?" sorusuna verilecek cevap bellidir! 15 Temmuz kalkışması olmasaydı, Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında saray rejimi inşa edilemezdi. Adına ‘Başkanlık Sistemi’ denilen antidemokratik bir sisteme geçilemezdi. Üç yıllık partili başkanlık sistemi her alanda iflasla sonuçlandı. Yargı bağımsızlığını kaybetti, devlet kurumlarının içi boşaltıldı, hak ve özgürlükler her alanda kısıtlandı.

15 Temmuz kalkışmasının karanlıkta bırakılmak istenen yanlarına dair sorular sormamız, boşa değil. 15 Temmuz, iktidarını kaybetmek üzere olan AKP'yi kurtarmış, bir de rejim değişikliği yapma fırsatı vermiştir. 15 Temmuz kalkışması, Türkiye için bir ‘felaket’ oldu; ancak bu felaket, demokratik parlamenter sistemi ortadan kaldırmak için bir ‘fırsat’ olarak kullanıldı.

15 Temmuz, Erdoğan'ın kendi deyişiyle, Allah'ın bir lütfu oldu. Çünkü eli güçlendi. Türkiye'de otoriter rejim inşa etmeye çalışan iktidar partisi, 15 Temmuz kalkışmasını bunun için bir fırsata çevirdi.

DARBELERİN PANZEHİRİ TAM DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİDİR

Darbelerin panzehiri otoriterleşme, hukuksuzluk değil, demokrasi ve özgürlüktür! Darbelerin ve yarattığı tahribatın panzehiri demokraside aranmalıdır.

Darbelerin panzehiri demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesidir.

Darbelerin panzehiri şartsız demokrasi, hukukun işlerliğidir. Ancak bugün darbe ile mücadele demokrasi ile mücadeleye dönüştü.

Darbelerin panzehiri sivil anayasa, demokratik siyasetin ve toplumsal adaletin güçlendirilmesidir.

Darbeyle kalkışmalarla cuntalarla mücadele, güçlü bir demokrasiyle beraber şeffaf ve hesap verebilir, siyasi ve idari bir sistemin inşasıyla mümkündür.

Demokrasiden, anayasal özgürlüklerden korkanlar, otoriter zihniyete sahip çevrelerdir. Apoletli ya da sivil darbelerin önüne geçmenin yolu kesintisiz demokrasi ve hukuk devletidir.

Dolaylı ve doğrudan darbe imasında bulunan siyasal iktidar otoriter–parti devletini daha fazla güçlendirmenin peşindedir. Darbelerin panzehiri daha güçlü hukuk, demokrasi ve güçlü parlamenter demokratik sistemdir. Yaşadığımız yüz yılda hiçbir otoriter ve darbeci zihniyetin yeri yoktur, halkın iradesi esastır.

Demokrasinin tesisi ve hukukun egemen kılınması darbe ve darbecilere ‘Bir daha asla’ demenin yolu adalete, demokrasiye ve çoğulculuğa sahip çıkmaktan geçiyor. Darbe demek demokrasi düşmanlığı demektir. Darbe demek insan hak ve özgürlüklerinin yok sayılması demektir.

Askeri darbelerin panzehiri gerçek bir demokrasi, adil bir hukuk devleti, fikir ve ifade özgürlüğü, güçler ayrılığı ilkesi, güçlü bir parlamenter demokrasidir.

Ne Parti devleti ne tek adam rejimi. Ne askeri vesayet ne parti vesayeti. Doğru olan savunulması ve sahip çıkılması gereken; demokratik hukuk devletidir. Her türlü otoriter ve totaliter rejimlere karşı çıkmak, tavır almak, demokrasiyi ve hukuku savunmak, her vatan evladının tarihi görevidir.

15 Temmuz'un kahraman şehitlerini rahmetle anıyoruz. Kabirleri nur, mekânları cennet, ruhları şad olsun!

Editör: TE Bilişim