Soru:

Çeşitli kitap, degi ve internetten takip ediyorum. İçime sinmeyen fakat sinmedi diye görmezden gelemeyeceğim iki şahıs var. Biri Harun Yahya (Bize bildirilen ismiyle Adnan Oktar). Diğeri (kendi ifadesiyle) müstear ismi Ahmet Hulusi. Harun Yahya'nın kendi ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla az olan eğitimi ve bunun yanısıra Türkiye'deki teknolojiyle izleyiciye sunduğu bilgilere ulaşmış olması pek muhal görünüyor. Ayrıca her ilim sahasında akademik olmasa da etkileyici tespitler yer alıyor. Okumak bir yerde faydalı, fakat bazı meselelerde örneğin, eşyanın hakikatı, algıladığımız dünya'nın sanal bir dünya olabilme ihtimali gibi tartışmalı konulara değinmesi içime çok da sinmiyor. Siz muhakkak tetkik yapmış ve bir kanaate varmışsınızdır. Eğer bir mahzuru yoksa fikrinizi paylaşabilir misiniz?

Diğer şahıs Ahmet Hulusi. Bu şahıs tespit edilip doğrulanması zor bir evren kurguluyor. Kurguluyor diyorum, zira neredeyse tüm klasik kalıpları (dil ve uslubu değil) kullanarak alternatif bir öğreti oluşturuyor. İmani meseleleri, kelami meseleleri, tasavvuftaki (bir kısmı zaten tartışmalı) kavramları yeniden kurguluyor. Bu zatın eserleri ile ilgili fikirlerinizi de merak ediyorum doğrusu.

Cevap:

Bir müslümanın iyi bir kul (Allah'ın razı olduğu bir mümin) olabilmesi için bir tarikata veya cemaate girmesinin gerekli/şart olup olmadığı sorusuna bu kitapta birkaç kere cevap verdim. Özet olarak tekrar etmek gerekirse: Elbette "şart, gerekli, olmazsa olmaz" denilemez. Geriye faydalı olup olmadığı, zararları da varsa fayda zarar dengesine göre tercih konusu kalır. "İyi bir müslüman olabilmek" için eğitime ihtiyaç vardır; eğitimsiz olmaz. Eğer bu eğitim tarikat ve cemaat dışında gerçekleşebiliyorsa mesele yoktur, gerçekleşmiyorsa -gerçekleştiremeyenlerin- bir eğitim çevresine dahil olmaları gerekli hale gelir. Bu eğitim çevresinin amaca (iyi bir müslüman olma hedefine) uygun olması şarttır.

Bana gelen sorular içinde şahısları değerlendirmemi isteyenleri de bulunuyor. Ben şahısları değerlendirmek yerine kurallardan söz etmeyi tercih ediyorum. İmam Malik, Peygamberimizin mübarek kabirlerinin yanında ders verirken öğrencilerine şunu söylüyor: "Herkesin söylediği bazen alınır, bazen de alınmaz, reddedilir; ancak şu kabrin sahibi müstesna; onun (dini tebliğ mahiyetinde olan) bütün sözleri alınır."

Bu kurala göre, yazıp çizenlerin, din konusunda konuşanların bütün söyledikleri doğru da olmaz, yanlış da olmaz. Doğruyu yanlıştan ayıracak kadar bilgisi olanlar herkesi dinler, doğru olanı alırlar. Böyle bir bilgiye sahip olmayanlar da gerekiyorsa herkesi dinler, "kaynak alimlerin, alimlerin güvenilir dedikleri kimselerin" doğru dediklerini alırlar, diğerlerini atarlar.

Kaynak: www.HayrettinKaraman.net

Editör: TE Bilişim