Sabah yazarı Hilal Kaplan bugünki yazısında tarihteki haşhaşileri ve FETÖ'cüleri karşılaştırdı.

Kemal Batmaz’ın Gülen’e yazdığı mektubun “Muhterem Efendim”diye başlayıp, "Muhterem efendim, dualarınızı bekliyorum" diye bittiğini kaydeden Kaplan yazısını şöyle devam etti:

“Üstelik haşhaş almadan yaptıkları bunlar! O yüzden büyük ölçüde gençlerimizi hedef alan, onları amaç aradıkları bir yaşta kendilerine bağlayan ve beyinlerini yeniden şekillendiren her tür yapıya karşı teyakkuzda olmalıyız.”

Şaka gibi değil mi? Bu uyarıyı yapan 9 yıl önce 5 Mayıs 2010'da Taraf gazetesindekiköşesinde şu şiirini yayınlamıştı:

“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin

Gülen de görse bu güneşi, Ahmet Âbi de Nâzım da

Hrant Âbi de salınsa dağlarında özgürce,

Rakel ve Gülten Abla artık huzur bulsa”

Acaba Hilal Kaplan, haşhaş çekse neler yazardı?

İşte Kaplan’ın bugünki yazısı:

“Haşhaşîler, 11. yüzyılda, Kuzey İran'daki Alamut Kalesi'ni merkez edinen, Hasan Sabbah liderliğinde örgütlenmiş, oldukça disiplinli bir örgüt.

Sabbah, Şiiliğin marjinal inanışlarından olan ve Hazreti Muhammed'in (s.a.v.) torunu İmam Caferu's-Sadık'ın oğlu İsmail'i "imam" kabul eden İsmailiye mezhebinin Nizarî koluna mensup. Zaten kendilerini de İsmailî-Nizarî olarak adlandırıyorlar.

Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk'ün suikastle öldürülmesi dahil, terörü bir güç unsuru olarak kullanan ilk yapıların başında gelen gruba "Haşhaşi" ismini veren biziz. Sonradan Batılılar da Haçlılara yapılan suikastler sebebiyle "haşhaşi" ismini "assassin" olarak alıp, bu kelimeye de suikastçi anlamını veriyorlar.

Haşhaş-suikast bağlantısı ise, Sabbah'a her şeyiyle bağlı "fedailer" denilen grubun suikast işlemeden evvel haşhaşla uyuşturulduğuna olan inanış. Kötülüğün ve kör bağlılığın sadece uyuşturucu vesilesiyle gerçekleşebileceği düşüncesi "Haşhaşî" isminin verilmesinde etkili olsa da, gerçekten öyle miydi, emin değilim.

Çünkü günümüzde yaygın olan Haşhaşi- FETÖ benzetmesine baktığımda uyuşturucunun şart olmadığını da görebiliyorum.

Kemal Batmaz örneğine bakın mesela. Kendini bildi bileli bir FETÖ bağlısı olan Batmaz, Kaynak Holding'in de yöneticilerindendi.

Pensilvanya'da FETÖ'yü düzenli ziyaret ederdi ki bu ABD'nin verdiği belgelerde bile geçiyor. Darbeden iki gün önce ABD'den 'TSK İmamı' Adil Öksüz ile dönerkenki görüntüleri kameralara yansıdı. Ayrıca darbe gecesi, Akıncı Üssü'nde 'Hava Kuvvetleri İmamı' olarak askerlere talimat verirkenki görüntüleri de kameralara yansıdı.

Mahkemede, Adil Öksüz'ü tanımadığını, Akıncı Üssü'nün yerini bilmediğini, oraya arsa bakmaya geldiğini söyledi. Dahası, görüntüler ayna gibi net olmasına rağmen, üste görünen kişinin kendi olmadığını iddia etti. Üstelik hayatı boyunca da Fetullah Gülen'le hiç tanışmamıştı!

Geçtiğimiz hafta ilginç bir şey oldu.

Batmaz'ın, örgüt elebaşı Gülen'e hitaben yazdığı mektup, jandarma tarafından duruşma salonunda ele geçirildi.

Mercekle okunacak kadar küçük harflerle yazılan mektup, "Muhterem efendim" diye başlıyordu. Ankara'ya gelen ABD heyeti eşliğinde, savcılar tarafından alınan ifadesinde Gülen'i nasıl savunduğunu ifade eden mektup, "Muhterem efendim, dualarınızı bekliyorum" diye bitiyordu.

Ömrü FETÖ'ye hizmetle geçmiş ve 251 kişinin ölümünün baş sorumlularından olarak şu an müebbetle yargılanan bir FETÖ'cünün hikâyesini okudunuz.

Üstelik haşhaş almadan yaptıkları bunlar! O yüzden büyük ölçüde gençlerimizi hedef alan, onları amaç aradıkları bir yaşta kendilerine bağlayan ve beyinlerini yeniden şekillendiren her tür yapıya karşı teyakkuzda olmalıyız.”

Editör: TE Bilişim