Gazeteci Mehmet Tezkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir kez daha aday olup olamayacağına yönelik tartışmaların henüz sert bir şekilde başlamadığını ancak içten içe konuşulduğunu söyledi.

Tezkan, Saray'ın planlarını 2033 yılına kadar yaptığını iddia etti.

Gazeteci Mehmet Tezkan T24'teki bugünkü "Başdanışman noktayı koydu: Erdoğan'ın adaylığında engel yok" başlıklı yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı.

Olası bir erken seçimde veya 2023'e doğru hararet artacak, sert polemikler yaşanacak. İki kere iki dört!..

Çok alevlenmedi, tartışma programlarının başat konusu haline gelmedi ama içten içe konuşuluyor. Zaman zaman gündeme geliyor, ama üzerinde henüz tepinilmedi, canhıraş tartışmalar yaşanmadı." diyen Tezkan şunları yazdı:

"Ama olası bir erken seçimde veya 2023'e doğru hararet artacak, sert polemikler yaşanacak.

İki kere iki dört!..

Çünkü, Anayasa hukukçuların bir bölümü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir kez daha aday olamayacağı görüşünde.

Diyorlar ki; 'zamanında seçim olursa aday olamaz çünkü Anayasa'nın 101 maddesi iki kez aday olabileceğini öngörüyor. Erdoğan 2014'te ve 2018'de aday oldu hakkını doldurdu. Meclis erken seçim kararı olmazsa bir daha aday olamaz.'

Prof. Dr. Süheyl Batum bu görüşü savunan anayasa hukukçularından. Hatta öncüsü, Batum zaman zaman muhalefet partilerine 'aman oyuna gelmeyin erken seçim kararına evet demeyin' çağrısı bile yapıyor.

Ona göre, Erdoğan'ın görev süresi 2023 yılında bitiyor.

Saray böyle düşünmüyor tabii… Geçen akşam CNNTürk'te Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum'u dinledim. O da diyor ki; '101. Maddeyi yeniden yazdık, Meclis kabul etti, halk onayladı. 101. maddenin içi eskisiyle aynı olabilir ama yeniden yazıldı ve 2017 yılında yürürlüğe girdi. Yürürlük tarihi 2017'dir.'

Yani, Erdoğan'ın bu ilk Cumhurbaşkanlığı…

Uçum, 2023'te seçilirse Meclis 2028'de erken seçim kararı alırsa bir defa daha girebileceğini söylüyor.

Anladım ki, Saray'da planlar 2033 yılına kadar kalma üzerine yapılmış.

Seçmen ne der bilmem ama anayasa kurgulanırken 2033 yılının hedeflendiği belli.

Daha önce iki defa eski sisteme göre seçildi, sistem değişti, yönetim biçimi değişti, daha doğrusu rejim değişti, eskiler yandı, 2017 referandumuyla sıfırlandı dense de bu mesele dallanıp budaklanacak.

Uzun yorucu tartışmalar olacak.

Sonuçta kararı kim verecek?

YSK. Bana göre karar şimdiden belli!..

Soru cevap şeklinde dizayn edilen programın tek konusu bu değildi. Uçum ballandıra ballandıra Türk usulü başkanlık modelini anlattı.

Ama o anlattıkça benim içim daraldı. Rejime yönelik endişelerim iki kat arttı. Karabasanlar sardı. Bizim sistem parlamenter rejimlerdeki gibi statik değilmiş; dinamik ve modülermiş.

Yani seçilen kişi kendi yönetim anlayışına göre devleti istediği gibi dizayn edebilecek!..

Türk sistemi buna olanak tanıyormuş. Seçilen kişiye geniş yetki ve yüksek hareket kabiliyeti sağlıyormuş.

Yani Cumhurbaşkanı olan kişi, Cumhurbaşkanı kararnamesi veya Cumhurbaşkanı kararıyla (eski bakanlar kurulu kararı gibi) istediğini yapabiliyor.

Bakanlıkları bölüyor, parçalıyor, bakanlıklara bağlı kurumları yer değiştirebiliyor, devletin yönetim organizasyonuyla istediği gibi oynayabiliyor.

Sınırsız yetkileri var.

Uçum'a göre, bu yetkileri dağıtabilir de kendi bünyesinde toplayabilir de.

Mesela Erdoğan yetki dağıtmadı, yetki paylaşmadı. Bakanların bile yetkisi yok. Türkiye tek, kişi tek imzayla yönetiliyor. Düşünsenize Cumhurbaşkanı içinde BOTAŞ, Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası, TPAO, PTT, Türksat, Borsa İstanbul gibi dev kamu kuruluşlarının yer aldığı Varlık Fonu'nu bile bir başka isme emanet etmedi.

Kendini Varlık Fonu'nun yönetim kurulu başkanı atadı.

Uçum'a göre, Cumhurbaşkanı'nın bütün yetkileri elinde toplamasının sebebi sistemi oturtmakmış, ileride yetki dağıtabilirmiş.

Ama dağıtmayabilir de. Hatta artırabilir de.

Uçum övgüyle söz etti ama içimi daraltan da tam bu oldu. Oturmuş, statik, ne olduğunu herkesin bildiği, adını koyabildiğimiz bir sistemimiz olmayacak. Seçilen kişinin yönetme biçimine, yönetim anlayışına, hayata bakışına, amacına, hedefine göre değişebilecek.

Rejim buna imkan tanıyor.

Şöyle özetleyeyim…

Biri gelip rejimin/sistemin kurallarına dayanarak son derece demokratik bir yapı kurabilir. AKP'nin yıllarca söylediği ama yakınından yöresinden bile geçmediği ileri demokrasiyi inşa edebilir. Özgürlüklerin alanını genişletebilir. Yasamayı güçlendirir, yargının bağımsız ve tarafsız olmasını sağlar. Hakim güvencesini tahkim eder. Sivil topluma değer verir, sivil örgütlenmeyi teşvik eder. Seçimden seçime değil, her aşamada hesap vermeyi kural haline getirir.

Ama bir başkası gelip yine bu rejime/sisteme dayanarak tam tersini de yapabilir. Muhalefeti ezer, özgürlükleri daraltır, yasamayı etkisizleştirir, yargıyı kontrolü altına alır, totaliter rejim kurar. Ülkeyi diktatörlüğe götürebilir…

2017 Anayasası'yla gelen rejim ikisine de imkan tanıyor.

İkisine de kapıyı sonuna kadar açık tutuyor.

Bu rejime göre; ülkenin demokrasiyle mi, otoriter hata totaliter rejimle mi yönetileceği seçilen bir kişinin dudağı arasında.

Tehlikeli olan bu.

Böyle bir yapı, böyle bir yönetim modeli , böyle bir rejim olur mu?

Siz söyleyin. Olur mu?"

Editör: TE Bilişim