Şeker piyasasını “komşu komşu oğlun geldi mi? Geldi” tekerlemesine benzeten Okutan şöyle konuştu: “Önce Tarım Bakanlığı’nın şeker piyasası ile ilgili düzenleme ve denetleme yetkileri Şeker Üst Kurulu’na devredilmiş, sonra o kurul ve kurumlar bu hükümet tarafından kapatılmış ve ardından da bu özelleştirme kararıyla şeker piyasası yanmış, bitmiş ve kül olmuştur.”

ABD DIŞIŞLERİ BAKANI AFRİN İÇİN DEĞİL, ÖZELLEŞTİRME İÇİN Mİ GELDİ?

Başkanlığını Saadet Partisi’nin eski lideri Recai Kutan’ın yaptığı Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin Ankara’da düzenlediği “Milli Değer, Milli Gelecek” temalı Şeker Zirve’sinde konuşan İYİ Parti Isparta Milletvekili Nuri Okutan, “aldığımız duyumlara göre ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile yapılan görüşmenin esas konusu Afrin operasyonu değildir. Görüşmenin esas konusu nişasta bazlı şeker ithalat ve üretiminin artırılması ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi olduğu anlaşılıyor. Şeker fabrikalarının apar topar satışa çıkarılması da bu duyumları doğrular mahiyettedir” dedi.

ŞEKER FABRİKALARINI ÖZELLEŞTİRMEK MİLLİ VE YERLİ BİR İCRAAT OLAMAZ

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararında da tıpkı üst kurul furyası döneminde olduğu gibi uluslararası güçlerin devrede olduğunu belirten İYİ Parti Isparta Milletvekili Nuri Okutan şöyle konuştu: Türk şekerine bitirici darbeyi vurmak ve bu piyasayı tamamen kontrollerine almak istiyorlar. Milli ve yerli olduğunu iddia eden iktidar ve arada bir “ey Amerika” diye efelenen iktidar elin Amerikan Cargill firması, “şeker fabrikalarınızı özelleştirin” diyor, bizimkiler de “baş üstüne” diyor. Böyle yerlilik ve böyle millilik olur mu? “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” Bu iktidarın başvurduğu her “yerli” ve “milli” söyleminde zıt bir anlam ve icraat bulunduğunu gördükçe otoriter yönetimlerin bu özelliğini hatırlıyoruz.”

İktidarın yerli ve milli söylemlerini sert bir dille eleştiren Nuri Okutan, iktidar sözcülerinin söylediklerinin tersini yaptıklarını ifade ederek, “bu nedenle milletimiz her “milli” lafını duydukça o işte “gayrı milli” bir yön olduğunu, “yerli” dendikçe de “yabancı elleri” hatırlamalıdır. İktidar sözcülerinin şeker fabrikalarının satılmasını “milli” ve “yerli” bir anlayış ve icraat olarak takdim etmesi mümkün değildir. Bu icraat hem gayrı milli bir icraattır hem de yabancılara hizmet eden bir icraattır. Ancak bundan daha önemli olan iktidarın bir çoğu şehir merkezlerinde kalmış ve arsaları değerlenmiş olan şeker fabrikalarını birilerine rant aktarmak amacıyla satışa çıkarmasıdır. Köylü ölmüş, pancar tüketicisi bitmiş, ülke yabancı firmaların hastalıklı mısır şurubuna mahkûm edilmiş iktidarın zerre kadar umurunda değildir” şeklinde konuştu.

KOTA HAKKI BULUNMAYAN AMA NİŞASTA ŞEKERİ ÜRETEN ŞİRKETLER VAR

Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın geçen yıl yaptığı: “Türk Telekom’u, Tüpraş’ı özeleştirebilirsiniz ama iş şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım” şeklindeki konuşmayı hatırlatan Nuri Okutan “Sayın Maliye Bakanının içinde bulunduğu hükümet 40 kere düşünmek şöyle dursun belki de hiç düşünmeden aldığı bir kararla devletin elinde kalan şeker fabrikalarını satışa çıkardı” dedi.

Şeker piyasasında Perşembe’nin gelişinin Çarşamba’dan belli olduğunu anlatan İYİ Parti Isparta Milletvekili Nuri Okutan, şekerin tadını kaçıran ilk adımın Nişasta Bazlı Şeker ithalat ve üretimine izin vermek, pancar ekim alanlarını daraltmak ve pancara kota koymak olduğunu kaydederek “15 yılı aşkın bir süredir ülkeyi tek başına yöneten bu iktidar geldi. İlk iş olarak nişasta bazlı şeker üretim kotasını artırdı, Cargill firmasının Bursa Orhangazi’de birinci sınıf tarım arazisi ve göl havzasında fabrika kurmasına izin verdi. Akabinde Şeker Kurumu’nu, daha sonra da nihayet Şeker Üst Kurulu’nu lağvetti. Şimdi piyasa başıbozuk ve denetimsiz kaldı. Şekerin ne kadarının pancardan, ne kadarının mısırdan olduğu belli değil. Ortada bir takım rakamlar var ama bu piyasayı denetleyecek bir kurum, kurul ve veri bankası olmadığından şeker piyasasında Nişasta Bazlı Şeker lehine işleyen bir kaos hüküm sürmektedir” dedi.

Nuri Okutan Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi’nin yayımladığı Şeker Raporu’na göre Türkiye’de şeker sektörü bünyesinde; yedi adet pancar şekeri üreticisi ve beş adet nişasta bazlı şeker üreticisi olmak üzere birbirine rakip on iki şirket faaliyet gösterdiğini kaydederek, rapordaki “Sektörde ayrıca kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen beş adet nişasta bazlı şeker üreten Şirket bulunmaktadır” şeklindeki cümleye dikkat çekti. Okutan “İşte işaret etmek istediğimiz tam da budur. Nasıl oluyorsa ülkemizde kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen beş adet nişasta bazlı şeker üreten şirket var” dedi.

HER ÖNÜNE GELENE ALDANAN İKTİDAR, MİLLETİ ALDATMANIN PEŞİNDE

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili açıklamalarını eleştiren İYİ Parti Isparta Milletvekili Nuri Okutan” Ekonomi Bakanı yaptığı açıklamada bazı şeker fabrikalarının kapasitelerinin çok altında çalıştığını, bunun ülkenin aleyhinde olduğunu, bu yüzden özelleştirilmeleri gerektiğini söylemiş. Peki neden kapasitelerinin altında çalışıyor Sayın Bakan? Pancar üreticisine kota koydunuz, pancar ekim alanlarını daralttınız, şeker fabrikalarını özelleştirme kapsamına aldınız, aldığınız her kararla nişasta bazlı şeker üretimine alan açıyorsunuz, işte bütün bu düşük kapasite ondandır. Bu gerçeği aslında hükümet de bal gibi biliyor, ama uluslararası baskılara, Çok Uluslu Şirket’lerin telkinlerine boyun eğiyor. Daha sonra çıkıp “şeker konusunda da yanılmışız, bizi affedin” diyeceksiniz amma iş işten geçmiş, sizin tabirinizle “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olacak. Aldatılmak, kandırılmak ve yanılmak bu iktidarın kaderi haline gelmiş. Tabiri caizse önüne gelen bu iktidarı kandırıyor, iktidar da milleti kandırmanın peşinde” şeklinde konuştu.

ŞEKER FABRİKALARI NEDEN SATILMAMALI?

Nuri Okutan konuşmasına şöyle devam etti: “Peki, şeker fabrikaları satılmalı mı? Bu sorunun cevabı açık, elbette satılmamalı. Yeniden yapılandırılmalı, kapasiteleri artırılmalı, köklü bir revizyona ve rehabilitasyona tabi tutulmalı. Peki, şeker fabrikaları satılınca ne olacak? Bu fabrikaların birçoğu kapanacak, pancar üretimi yer ile yeksan olacak, Türkiye artık pancar üreticisi olmayacak, şekerin fiyatı düşmek bir yana daha da artacak, temel gıda maddesi olan şekerde de dışa bağımlı hale gelinecek, velhasıl bu iktidarın özelleştirme sebebi olarak söylediği her şeyin tersi olacak. Zaten iktidar bu tezimizi, sayısız kere ispat etmiş durumda. Şeker fabrikaları devletin elinden çıktıktan sonra bu fabrikaların ve arsalarının ileride başka amaçlarla kullanılması, pancara bağlı şeker üretim oranının düşmesi, şeker ithalatının artması, pancar üreticisinin kasabasını bırakıp şehirlere göçmesi, hayvancılık için girdi sağlayan bir sistemin sürdürülemez hale gelmesi, velhasıl milyonlarca insanın mağdur edilmesi demektir. Devlet her alana kar-zarar açısından bakamaz. Bazen sosyal yarar, para kazanmaktan önde gelir. Aksi takdirde sağlıkta, sosyal güvenlikte ve daha birçok alanda devletin işin içine girmemesi gerekirdi. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi esasında, çocuklarımızın, gençlerimizin velhasıl bütün milletimizin sağlığıyla yakından ilgilidir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalardan yani GDO’lu mısırlardan üretilen şekerin gelecek nesillerimiz üzerinde genetik hastalıklar dahil, daha bir çok hastalığa sebep olacağı alanın uzmanları tarafından ifade edilmektedir. Emperyalist ülkeler silah ile yapamadıkları soykırımı, genetiğini bozdukları gıdalarla yapıyorlar. Sırf bu sebepten bile şeker fabrikaları özelleştirilmemeli, neslimizin uluslararası güçlerin gıda terörü ile mahvedilmesine izin verilmemelidir.”

MİLLİ TESİSLERİ SATIP BİTİREN İKTİDAR, HAR VURUP HARMAN SAVURUYOR

Özelleştirme Kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra, gayri kanuni yollarla Nişasta Bazlı Şeker satışlarının arttığı ve özelleştirilecek fabrikaların depolarında satılamayıp bekleyen 350-400 bin ton satışa hazır şeker olduğunu Şeker İş Sendikası Başkanı’nın bir televizyon kanalında söylediğini aktaran İYİ Parti Isparta Milletvekili Nuri Okutan “AKP iktidarına soruyoruz; özelleştirme ihalelerine çıkılan fabrikaların stoklarında bulunan bu yüksek miktarlarda ve yaklaşık 300 milyon dolar değerindeki şeker tutarları göz önünde bulundurularak, ihale sözleşmesi şartnamesinde yer alacak mı? Yoksa ihaleyi alacak olanlara geçmişte olduğu gibi peşkeş mi çekilmiş olacak? 15 yıllık dönemde Cumhuriyet döneminin birikimlerinin %90’nına tekabül eden sayıdaki KİT’lerin satışından elde edilen 59,8 milyar dolarlık özelleştirme tutarının yerine bir tek üretim tesisi yatırımı dahi yapılmamış, aksine milyar doları aşan lüks saray, 13 özel uçak, örtülü ödenekten hesapsızca yapılan harcamalar vb. gibi kamu kaynakları adeta har vurup harman savrulmuştur” şeklinde konuştu.

IMF’YE BORÇ VERİYORUZ SÖYLEMLERİ YALAN OLMUŞTUR

Nuri Okutan 14 Fabrikanın satışa çıkartılmasını iktidarın geçmiş hükümetlere dönük IMF söylemi üzerinden eleştirerek şunları söyledi: “Ekonomik Mucizeler sağladık, IMF’ye Milyar Dolar borç veriyoruz yalanlarının da artık son bulduğunun bir göstergesidir. Şöyle ki; Nisan ayında satılması hedeflenen 14 Fabrikanın bedelinin en fazla 500-600 milyon dolar düzeyinde olacağı dikkate alındığında, söz konusu şeker fabrikalarını satma girişimi, Türkiye’nin yeniden IMF’den borç alma yolunda hızlı bir şekilde ilerlemekte olduğuna işaret etmektedir. Hükümeti uyarıyoruz, Pancar Üretimi sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal boyutu olan bir hayat tarzı ve bulundukları il ve ilçelerin sosyo ekonomik, hatta külltürel gelişimlerinin ve devamının varlık sebebidir. Bu varlığa kastetmek Millet hayatına kastetmektir.”

İYİ Parti Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın konuşmasının tamamı şöyle:

Konuşmama başlamadan önce hepinizi, saygılarımla selamlıyorum.

Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği “Milli Değer, Milli Gelecek” temalı Şeker Zirve’sinde sizlerle birlikte olmaktan ve böyle tarihi bir toplantıya İYİ Parti adın katılmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Aslında şekerin tadını kaçıran ilk adım, pancar ekim alanlarının daraltılması, yani pancara kota konulması ve akabinde Tarım Bakanlığı’nın yetkilerinin bir kısmının Şeker Üst Kurulu’na devri ile başladı. O zamanki koalisyon hükümeti uluslararası çapta büyük baskılara maruz kaldı. O tarihlerde ülkemiz özelleştirme ve üst kurul furyasıyla başlayan özerkleştirme uygulamalarının sancılarını derinden yaşadı. Tabiri caizse pancar üreticisine ilk darbe vurulmuş oldu.

O dönemde şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin önü açıldı, nişasta bazlı şekerin ithalatına ve üretimine belirli bir kota dahilinde izin verildi ve böylece nişasta bazlı şekere kapı aralanmış oldu.

Esasında Perşembenin gelişi, Çarşambadan belliydi. Şimdi sözüm ona 15 yılı aşkın bir süredir ülkeyi tek başına yöneten bu iktidar geldi. İlk iş olarak nişasta bazlı şeker üretim kotasını artırdı, Cargill firmasının Bursa Orhangazi’de birinci sınıf tarım arazisi ve göl havzasında fabrika kurmasına izin verdi. Akabinde Şeker Kurumu’nu, daha sonra da nihayet Şeker Üst Kurulu’nu lağvetti. Şimdi piyasa başıbozuk ve denetimsiz kaldı. Şekerin ne kadarının pancardan, ne kadarının mısırdan olduğu belli değil. Ortada bir takım rakamlar var ama bu piyasayı denetleyecek bir kurum, kurul ve veri bankası olmadığından şeker piyasasında Nişasta Bazlı Şeker lehine işleyen bir kaos hüküm sürmektedir.

Değerli Misafirler,

Bu okuyacağım bölüm Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi’nin Mayıs 2017’de yayınlanan Şeker Raporu’ndan alınmıştır.

“Türkiye’de şeker sektörü bünyesinde; yedi adet pancar şekeri üreticisi ve beş adet nişasta bazlı şeker üreticisi olmak üzere birbirine rakip on iki şirket faaliyet göstermektedir. Sektörde ayrıca kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen beş adet nişasta bazlı şeker üreten Şirket bulunmaktadır. Beş Şirketin yıllık toplam üretim kapasitesi yaklaşık 350.000 ton olup, üretimlerinin tamamı ihraç edilmektedir.” Cümleye lütfen dikkat buyurun, “Sektörde ayrıca kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen beş adet nişasta bazlı şeker üreten Şirket bulunmaktadır.” İşte işaret etmek istediğimiz tam da budur. Nasıl oluyorsa ülkemizde kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen beş adet nişasta bazlı şeker üreten şirket var.

Kıymetli Katılımcılar,

Tabiri caizse şeker konusunda yaşananlar aslında tam bir “kara kedi” hikâyesidir.

Hepinizin bildiği meşhur tekerlemedir “komşu komşu, oğlun geldi mi?” tekerlemesi.

Hatırlarsanız tekerlemenin sonu şöyle biter:

“-Su nerede?

-İnek içti.

-İnek nerede?

-Dağa kaçtı.

-Dağ nerede?

-Yandı, bitti kül oldu.”

İşte bu son özelleştirme kararıyla pancar üreticisi ve bu sektörden ekmek yiyen insanımız yanmış, bitmiş ve kül olmuştur. Önce Tarım Bakanlığı’nın şeker piyasası ile ilgili düzenleme ve denetleme yetkileri Şeker Üst Kurulu’na devredilmiş, sonra o kurul ve kurumlar bu hükümet tarafından kapatılmış ve ardından da bu özelleştirme kararıyla şeker piyasası yanmış, bitmiş ve kül olmuştur.

Değerli Katılımcılar,

Bu kötü gidişe dur diyen seslerin başında, yayınlarıyla bizleri ve milletimizi bu hususta aydınlatan Milli Gazete’ye ve değerli çalışanlarına huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

tarım ülkesi olan ülkemizde tarım haberciliğinin en güzel örneklerini sergileyen sınırlı sayıdaki gazeteci arkadaşlara da başarılar diliyorum. Bu özelleştirmede her şey işte bu cesur gazetenin hepimizin hafızalarına kazınan “Şekerde Büyük Satış” manşetiyle başladı. Aslında işin evveliyatına dair de çok söz söylendi, haberler yapıldı, eylemler yapıldı ama o manşet milletimizi kendine getirdi.

Şimdi bu özelleştirme uygulamasında da yine uluslararası güçlerin tıpkı üst kurul furyası döneminde olduğu gibi devrede olduğu açıktır.

Türk şekerine bitirici darbeyi vurmak ve bu piyasayı tamamen kontrollerine almak istiyorlar.

Milli ve yerli olduğunu iddia eden iktidar, arada bir “ey Amerika” diye efelenen iktidar elin Amerikan Cargill firması, “şeker fabrikalarınızı özelleştirin” diyor, bizimkiler de “başüstüne” diyor. Böyle yerlilik ve böyle millilik olur mu? “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”

Bu iktidarın başvurduğu her “yerli” ve “milli” söyleminde zıt bir anlam ve icraat bulunduğunu gördükçe otoriter yönetimlerin bu özelliğini hatırlıyoruz.

İktidar sözcülerinin genel olarak söyledikleri şeylerin zıt anlama geldiğini söylerseniz, hiç de yanılmış olmazsınız.

Bu nedenle milletimizin iktidar adına konuşan herkesi dinlerken söylenen sözlere hakiki anlamını vererek dinlemelerini tavsiye ediyoruz.

Bilhassa milletimiz her “milli” lafını duydukça o işte “gayrı milli” bir yön olduğunu, “yerli” dendikçe de “yabancı elleri” hatırlamalıdır.

İktidar sözcülerinin şeker fabrikalarının satılmasını “milli” ve “yerli” bir anlayış ve icraat olarak takdim etmesi mümkün değildir. Bu icraat hem gayrı milli bir icraattır hem de yabancılara hizmet eden bir icraattır. Ancak bundan daha önemli olan iktidarın bir çoğu şehir merkezlerinde kalmış ve arsaları değerlenmiş olan şeker fabrikalarını birilerine rant aktarmak amacıyla satışa çıkarmasıdır. Köylü ölmüş, pancar tüketicisi bitmiş, ülke yabancı firmaların hastalıklı mısır şurubuna mahkûm edilmiş iktidarın zerre kadar umurunda değildir.

Değerli Katılımcılar,

Aldığımız duyumlara göre ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile yapılan görüşmenin esas konusu Afrin operasyonu değildir. Görüşmenin esas konusu nişasta bazlı şeker ithalat ve üretiminin artırılması ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Şeker fabrikalarının apar topar satışa çıkarılması da bu duyumları doğrular mahiyettedir.

Ekonomi Bakanı yaptığı açıklamada bazı şeker fabrikalarının kapasitelerinin çok altında çalıştığını, bunun ülkenin aleyhinde olduğunu, bu yüzden özelleştirilmeleri gerektiğini söylemiş. Peki neden kapasitelerinin altında çalışıyor Sayın Bakan? Pancar üreticisine kota koydunuz, pancar ekim alanlarını daralttınız, şeker fabrikalarını özelleştirme kapsamına aldınız, aldığınız her kararla nişasta bazlı şeker üretimine alan açıyorsunuz, işte bütün bu düşük kapasite ondandır.

Bu gerçeği aslında hükümet de bal gibi biliyor, ama uluslararası baskılara, Çok Uluslu Şirket’lerin telkinlerine boyun eğiyor.

Daha sonra çıkıp “şeker konusunda da yanılmışız, bizi affedin” diyeceksiniz amma iş işten geçmiş, sizin tabirinizle “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olacak.

Aldatılmak, kandırılmak ve yanılmak bu iktidarın kaderi haline gelmiş. Tabiri caizse önüne gelen bu iktidarı kandırıyor, iktidar da milleti kandırmanın peşinde.

Şimdi hükümete buradan hatırlatalım. Ne demişti bundan yaklaşık bir yıl önce Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal : “Türk Telekom’u, Tüpraş’ı özeleştirebilirsiniz ama iş şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım” demişti değil mi?

Sayın Maliye Bakanının içinde bulunduğu hükümet 40 kere düşünmek şöyle dursun belki de hiç düşünmeden aldığı bir kararla devletin elinde kalan şeker fabrikalarını satışa çıkardı.

Peki, şeker fabrikaları satılmalı mı?

Bu sorunun cevabı açık, elbette satılmamalı. Yeniden yapılandırılmalı, kapasiteleri artırılmalı, köklü bir revizyona ve rehabilitasyona tabi tutulmalı.

Peki, şeker fabrikaları satılınca ne olacak?

Bu fabrikaların birçoğu kapanacak, pancar üretimi yer ile yeksan olacak, Türkiye artık pancar üreticisi olmayacak, şekerin fiyatı düşmek bir yana daha da artacak, temel gıda maddesi olan şekerde de dışa bağımlı hale gelinecek, velhasıl bu iktidarın özelleştirme sebebi olarak söylediği her şeyin tersi olacak. Zaten iktidar bu tezimizi, sayısız kere ispat etmiş durumda.

Değerli Misafirler,

Şeker fabrikaları devletin elinden çıktıktan sonra bu fabrikaların ve arsalarının ileride başka amaçlarla kullanılması, pancara bağlı şeker üretim oranının düşmesi, şeker ithalatının artması, pancar üreticisinin kasabasını bırakıp şehirlere göçmesi, hayvancılık için girdi sağlayan bir sistemin sürdürülemez hale gelmesi, velhasıl milyonlarca insanın mağdur edilmesi demektir.

Devlet her alana kar-zarar açısından bakamaz. Bazen sosyal yarar, para kazanmaktan önde gelir.

Aksi takdirde sağlıkta, sosyal güvenlikte ve daha birçok alanda devletin işin içine girmemesi gerekirdi.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi esasında, çocuklarımızın, gençlerimizin velhasıl bütün milletimizin sağlığıyla yakından ilgilidir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalardan yani GDO’lu mısırlardan üretilen şekerin gelecek nesillerimiz üzerinde genetik hastalıklar dahil, daha bir çok hastalığa sebep olacağı alanın uzmanları tarafından ifade edilmektedir. Emperyalist ülkeler silah ile yapamadıkları soykırımı, genetiğini bozdukları gıdalarla yapıyorlar.

Sırf bu sebepten bile şeker fabrikaları özelleştirilmemeli, neslimizin uluslararası güçlerin gıda terörü ile mahvedilmesine izin verilmemelidir.

Değerli Katılımcılar,

Özelleştirme Kararının Resmi Gazetede yayınlanmasından sonra, gayri kanuni yollarla Nişasta Bazlı Şeker satışlarının arttığı ve özelleştirilecek fabrikaların depolarında satılamayıp bekleyen 350-400 bin ton satışa hazır şeker olduğunu Şeker İş Sendikası Başkanı 7 Mart’ta Bloomberg TV’de iddia etmiştir.

AKP iktidarına soruyoruz; özelleştirme ihalelerine çıkılan fabrikaların stoklarında bulunan bu yüksek miktarlarda ve yaklaşık 300 milyon dolar değerindeki şeker tutarları göz önünde bulundurularak, ihale sözleşmesi şartnamesinde yer alacak mı? Yoksa ihaleyi alacak olanlara geçmişte olduğu gibi peşkeş mi çekilmiş olacak?

15 yıllık dönemde Cumhuriyet döneminin birikimlerinin %90’nına tekabül eden sayıdaki KİT’lerin satışından elde edilen 59,8 milyar dolarlık özelleştirme tutarının yerine bir tek üretim tesisi yatırımı dahi yapılmamış, aksine milyar doları aşan lüks saray, 13 özel uçak, örtülü ödenekten hesapsızca yapılan harcamalar vb. gibi kamu kaynakları adeta har vurup harman savrulmuştur.

14 Fabrikanın satışa çıkartılması, yine geçmiş dönemlerde ülkemizin IMF’ye ve 70 Cent’e muhtaç edildiğini 15 yıldır hakkı olmadığı bir şekilde istismar eden AKP’nin, Ekonomik Mucizeler sağladık, IMF’ye Milyar Dolar borç veriyoruz yalanlarının da artık son bulduğunun bir göstergesidir.

Şöyle ki; Nisan ayında satılması hedeflenen 14 Fabrikanın bedelinin en fazla 500-600 milyon dolar düzeyinde olacağı dikkate alındığında, söz konusu şeker fabrikalarını satma girişimi, Türkiye’nin yeniden IMF’den borç alma yolunda hızlı bir şekilde ilerlemekte olduğuna işaret etmektedir.

Hükümeti uyarıyoruz,

Pancar Üretimi sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal boyutu olan bir hayat tarzı ve bulundukları il ve ilçelerin sosyo ekonomik, hatta külltürel gelişimlerinin ve devamının varlık sebebidir. Bu varlığa kastetmek Millet hayatına kastetmektir.

Bu duygu ve düşünceler içinde İYİ Parti olarak, hiçbir görüş ayrımı belirtmeden her zaman çiftçimizin, köylümüzün, üreticimizin, çalışanımızın yanında olduğumuzu, şeker fabrikalarının satışına arz ettiğim sebeplerden dolayı karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Editör: TE Bilişim