Davutoğlu; Jülide Ateş’in sorularını tüm içtenliğiyle yanıtlarken; “Başbakanlıktan ayrılma nedenim Pelikan Dosyası sebebiyle değildir, Pelikan Dosyası piyonların dosyasıdır” diyerek yurtdışında olduğu süreçte Berat Albayrak’ın MKYK’da imza topladığını ve imza atanların sonradan kendisinden gözü yaşlı özür dilediklerine vurgu yaptı.

Ahmet Davutoğlu'nun 40’ta kurduğu cümleler arasında Boğaziçi Üniversitesi Protestoları da var. Davutoğlu; “Üniversite yönetiminin siyasi otorite tarafından tayin edilmesi yanlıştır” dedi.

40 Programımızda sizlerle paylaştığımız soru ve cevapları, her zaman olduğu gibi deşifre ettik. Ek görüntü istekleriniz için iletişime geçebilirsiniz. İşte Ahmet Davutoğlu’nun konuk olduğu 40’tan bazı başlıklar:

PELİKAN DOSYASI PİYONLARIN DOSYASIDIR!

Jülide Ateş: Pelikancılar neden sizi hedef aldı?

Ahmet Davutoğlu: Benim Başbakanlıktan ayrılma kararım o pelikan denilen grubun alçak dosyası sebebiyle değildir. Pelikan dosyası 1 Mayıs’da ortaya atıldı, ben ise 29 Nisan’da bu kararı aldım. 29 Nisan niye? Çünkü ben Katar’da Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen görev yürütürken, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı makamında konutunda ve Ak Parti Genel Merkezi’nde, daha sonra görev alanların da içinde olduğu, Sn. Binali Yıldırım Sn. Berat Albayrak diğerlerini zikretmeyeyim, ama bir çok ismin yer aldığı bir ekip tarafından bana karşı yetkilerimi sınırlayan bir imza kampanyası yürütüldü. Şimdi düşünün yurtdışındasınız devlet görevi yürütüyorsunuz, en yakınınızda bulunan insanlar, Binali Yıldırım da benimle birlikte Katar’daydı, yolda da kendisine söyledim, ‘Bu partinin huzuru istikrarı ülke için önemli. Sakın ha MKYK’da yanlışlıkla, yanlış bir şeye yönelmeyin’ diye… Böyle bir şey olmadığını bana uçakta söyledi. Ama geldiğimde sabah 04:30’da Ankara’ya inmişim, sabah 09:00’a toplantıya hazırlanıyorum, benim yokluğumda Berat Albayrak’ın koordinasyonunda imzaların toplandığı bilgisi bana geldi. Ve MKYK üyesi 50 kişinin 47’sinin buna imza attığı, ama buna imza atanların önemli bir kısmı da gelip gözü yaşlı bir şekilde benden özür dilediler, ‘hakkınızı helal edin Başbakanım yapmak zorunda kaldık’ dediler. Böyle bir tablo karşısında bir karar vermek zorundasınız ve bunun Cumhurbaşkanının bilgisi dahilinde yapıldığı da besbelli. Yani şu denmek isteniyor ‘sen orada oturacaksın Ak Parti Genel Başkanı gibi, ama Genel Başkanı olmayacaksın, Başbakan gibi oturacak Başbakan olmayacaksın, bu yolsuzluklarla mücadele, şeffaflık gibi konuları gündeme getirmeyeceksin, düşük profilli Başbakan olacaksın!’ Ben kararı o gün aldım. Yani Pelikan dosyası ortada yoktu. Pelikan Dosyası piyonların dosyasıdır! Ben piyonların arkasındaki güçleri gördüm! Süreç budur. Pelikan Dosyası gibi yüzlerce dosya üretilse, hiçbir zaman benim Başbakanlıktan ayrılmama sebep veremezdi, onla mücadele yürütürdüm. Ama kendi arkadaşlarınızla nasıl mücadele yürüteceksiniz? İlginç bir şekilde de daha sonra zaten görevden ayrılırken de zikrettim ‘Ben refikime bakarım, bu tabloda refik göremiyorum dedim, açık şekilde söyledim, ben bu arkadaşlarımda refik olma vasfı göremedim’ dedim ve kararı onun için aldım.

PELİKAN DENİLEN ÇETE HER DÖNEME HİZMET EDER!

FETÖ’YE DE PKK’YA DA HİZMET ETTİLER!

Bu Pelikan denilen çete piyondur. Öyle piyonlar ki çok elverişlidirler. Çoğu vaktinde FETÖ’ye hizmet etmiştir, PKK’ya hizmet etmiştir, şimdi de mafyatik çatışmaların içinde işte son dönemlerde yayınlanan açıklamalarda bile bunları görürsünüz. Bunlar her döneme hizmet ederek, devletin içinde yapılanmadır bu. Devletin için kim yapılanırsa ona karşı tedbir almak gerekiyor. Benden sonra bu yapılanmayı gerçekleştirme imkanı buldular, benim dönemde yapamadıkları için engel oldular. Ama bu yapılanmanın da arkasındaki unsurların da ne olduğu herkesçe malum, biliniyor. O gün benim aleyhime imza toplayanlarlar kimlerse parti içinde, daha sonra Pelikan yapılanmasında da destek unsurları itibariyle birlikte hareket edenler meçhul değil…

BİR MAFYA LİDERİ SİYASİ LİDERLERE TEHDİT SAVURAMAZ!

Jülide Ateş: Siyasetçiler neden tehdit altında?

Ahmet Davutoğlu: Çok önemli ve doğru bir soru. Siyaset güç kullanma sanatı, siyaseti başka bir güçle terbiye etmeye çalışanlar alana çıktığında siyasetin alanı daralır. 90’lı yılların mafyatik ilişkilerinden kastım buydu… Maalesef şimdi bu ilişkiler tekrar ortaya çıktı. Milletden gücünü almayan hiçbir otorite meşru değildir. Bir mafya lideri bir ana muhalefet partisine veya mafya lideri diye bir tanımlama koymaksınız; herhangi bir dış güç, dış faktör, siyasi liderlere tehdit savuramaz! Savurduğu zaman ülkeyi yönetenlerin müeyyidesini uygulaması lazım…

Bizim Genel Başkan Yardımcımız Selçuk Özdağ, gazeteci Orhan Uğuroğlu ile yaptığı bir mülakat dolayısıyla camiye Cuma namazına giderken, evinin önünde silahli bir saldırıya uğradı. Bu mafyadır. Bu çetedir. Şu denmek isteniyor: Bizim düşüncemiz dışında bir düşünceyi yaşatmayacağız; bu dendiği andan itibaren demokrasi biter, siyaset biter, bir gün birisi güç kullanır, ertesi gün başka birisi güç kullanır. Soru şu: ‘Niye daha önce olmayanlar şimdi birer birer ortaya çıkmaya başladı?’ Çünkü siyasetin alanını daralttı bu iktidar. Demokrasinin alanını daralttı! Demokrasinin alanı daraldığında gücünü demokrasi ve halk iradesinden almayanlar alanı boş bulurlar. Bu tehditleri en fazla gören parti biziz. Tutumumuz açık, kime karşı olursa olsun. Pelikan kendisi de bir çetedir, bi mafyadır! Çeteler arası savaşta da bir taraf tutmayız. Bütün çetelere karşıyız.

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ

Jülide Ateş: Boğaziçi protestolarında kimi haklı görüyorsunuz?

Ahmet Davutoğlu: Ben Boğaziçi’nde okudum, akademisyen olarak söyleyeceğim: Üniversite yönetiminin siyasi otorite tarafından tayin edilmesini esastan yanlış görüyorum! Bu Boğaziçi Üniversitesi için olduğu kadar, Konya Selçuk Üniversitesi için, Ardahan Üniversitesi için de… Akademik özgürlükleri içselleştirmiş bir ortama ihtiyacımız var. Boğaziçi Üniversitesi bunu bilinçli bir tepki gösterdiği için mesele, Boğaziçi meselesi olarak yansıdı… Mesele: Türkiye’de akademik özgürlükler meselesidir.

Akademik özgürlükler konusunda bir akademisyen olarak, hiçbir sınır getirilmesini doğru görmem. Burada yanlış YÖK sisteminde, hele hele son dönemde doğrudan Cumhurbaşkanının rektör atamasını doğru bulmam. Hepimiz öğrencilik yaşadık, protesto ettik bir çok şeyi, bir çok protestoya hepimiz katıldık, o zaman bunları öğrencilerin söylemesi ne kadar doğru ve hak ise, şimdi de kanaat beyan etmesi, şiddete başvurmadan, düşünce özgürlüğü olarak görmekteyim.

2012’DE DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINDA FETÖ’NÜN ETKİLERİNİ BU BAKANLIKTAN SİLECEKSİNİZ DEDİM.

DEVLETİN İÇİNE HİÇBİR ÇETENİN NÜFUS ETMESİNE İZİN VERMEM, VERMEDİM!

Jülide Ateş: Fetö’nün icraatlarına alet olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Ahmet Davutoğlu: Asla! Asla! Hiçbir yerde, hiçbir şekilde bu alçak yapı ile, böyle bir ilişki içinde olmadım. Zaten tek bir konuşmamı, tek bir eylemimi gösteremezler bu çerçevede. Ben akademisyen olarak pür düşünce özgürlüğü içinde büyümüş, yetişmiş ve hiçbir şekilde herhangi bir dogmatik düşüncenin içinde yer almamış biriyim. Kimse böyle bir tasavvurda bulunamaz. Devlet adamı olarak ise devlet mekanizmaları içinde herhangi bir yapının 28 Şubat’cı bir yapının da, FETÖ’cü bir yapının da, başka bir yapının da nüfusuna asla izin vermedim.

Sn. Hakan Fidan 7 Şubat 2012’de sorgulamaya çağrıldığında en net tavrı önce ben gösterdim, hemen ertesi gün açıklama yaptım ve bu yüzden de saldırıya uğradım bazı kendilerince dini kavramları kullanan çevreler tarafından. ‘Allah şirk devlet şerik kabul etmez’ diye. Devletin içinde tek bir otorite olur, ikinci bir otorite devreye girmesi kabul edilemez. Şunu sarsmamak lazım, yoksa kamu düzeni kalmaz, bu yapıya hiçbir yerde alet olmadım. Eğer istismarlar söz konusu olmuşsa da gördüğüm yerde durdurdum.

17-25 Aralık’tır FETÖ’nün devlet yapısından temizlenmeye başlanması, Dışişleri Bakanlığında Sn. Feridun Sinirlioğlu bugün hala görevde, bilir; 7 Şubat 2012’de bu yapının bütün etkilerini bu bakanlıktan sileceksiniz dedim. Ama KPSS ile girenlerin memur olduğu bir dönemde tek başıma bunları engellememin mümkün olmadığını gördüm. Elimdeki kadrolarla çalıştım, hiçbir kadroyu dışardan getirmedim, Dışişleri Bakanlığı kadrolarıyla. O zaman özel kalem müdürlüğümü yapan da, daha önceki dönemden gelen… Dışişleri Bürokrasisinden gelenlerle çalıştım, dolayısıyla burada herhangi bir şey yok. YPG ile kanaatimi zikrettim, Barzani referandum meselesi ise, referandum ben Başbakanlıktan 2 sene, 1 buçuk sene sonra oldu. Ben görevdeyken o referandum olmazdı. Türkiye’nin, Türkiye sınırları ötesindeki Kürtlerle, Irak ve Suriye’deki Kürtleri yabancı bir başka devletin himayesine terk etmemesi lazım. O Kürtler aynı Balkanlardaki Boşnaklar gibi, Kafkaslardaki akraba topluluklar gibi, Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız gibi, Kürtler de bizim soydaşımız, akraba topluluklarımızdır. Irak ve Suriye’deki hiçbir Kürt’ün şu veya bu emperyalist güç tarafından kullanılmasına izin vermeyecek şekilde bizim devrede olmamız lazım. Kuzey Irak Kürt bölgesiyle geliştirdiğimiz ilişkiler bu bağlamdaydı, o sebeple Türkiye Başika Üssü’nü kurdu. Ben 2016’da Musul’un kenarında Başika Üssü’nün yerini bizzat ben tespit ettim. Ancak son dönemde Türkiye’nin buralardaki etkisini kırmış olmasından çok ciddi şekilde üzüntü duyuyorum. Herhangi bir iddiası olan varsa biz buradayız, hiçbir koruma kalkanı yok üstümde. Her şeyi söyleyebilirler, ama bulamazlar. Bu devletin içine hiçbir çetenin nüfus etmesine izin vermem, 28 Şubatçıların da Fetöcülerin de diğer unsurların da girmesine izin vermedim.

DÜŞÜK PROFİLLİ BAŞBAKAN, MAKAMA HAKARETTİR!

Jülide Ateş: Ahmet Davutoğlu emanetçi Başbakan mı?

Ahmet Davutoğlu: Asla ben hayatımda hiçbir şeyi geçici, emanetçi yapmadım, yapmam da. Ama bir emaneti kabul ederim ve bu emanete hep sadık kaldım. Başbakan olarak ismim zikredilmeden önce, herkes bilir Ankara’da olan, tek bir gün bir dakika bile lobi yapmadım. Benim hayatımda hiçbir zaman bir pozisyon için lobi olmadı. O temayül yoklamasını da gerçekten bilmiyorum; ne çıkmıştır, ne söylemiştir; onu Cumhurbaşkanı biliyor, yani Sn. Başbakan Erdoğan o zaman biliyor… Ve onun aldığı bir karar… Ama bunlar hep spekülasyondur.

O zaman benim Ak Parti kitleleri üzerindeki etkimi cümle alem biliyordu, o zaman Türkiye’deki popülerliğimi, kararlılığımı, devlet adamlımı rolümü, geçmişimi, yolsuzluklara karşı mücadelemi, niteliğimi bütün bunlar biliniyordu. O şekilde Başbakan oldum ve ilk konuşmada da Erdoğan ‘Emanetçi Başbakan istemiyorum’ dedi. Gerçekten de ben samimi bir şekilde yeni bir sisteme ihtiyaç olduğunu, Türkiye başkanlığa doğru evrilecekse bunun gerçek demokratik bir başkanlık olması gerektiğini ve o konuda da her zaman özen gösterdim; Sn. Cumhurbaşkanının itibarını korumaya her zaman özen gösterdim; sistem içindeki konumunu da… Ama maalesef zamanla güç odakları etrafında ortaya çıkabilecek bir çok unsur öylesine bir ortam zehirlemesi yaptılar… Sonra geriye dönüp baktığımda açıkçası bazen şu sonucu geldim ‘Acaba Başbakanlığa o zaman uygun görülmemin sebebi bir seçim kazanacak potansiyel bendeydi ve temiz siyasetçi kimliği halkın ikna…’ çünkü o günlerde yolsuzluk dosyaları Sn. Bahçeli’nin saati biliyorsunuz 17:25’e ayarlıydı… En önemli konu yolsuzluk dosyalarıydı 2014 yılında ve temiz siyasetçiye ihtiyaç vardı; bazen bunu düşünmüyor değilim.

1 Kasım’da güç tahkim edildikten sonra bana karşı bütün bir çok odak harekete geçti. Bu odakların geçmişlerine bakıldığında genellikle bir takım devlet içinde yapılanmalara, çeteleşme faaliyetlerine, ya da şahsi çıkarlarını kamu çıkarları önünde tutmaya çalışan odakların bize karşı hareket içinde yer aldıkları görülüyor. Şimdi artık herkes bunları görüyor, dolayısıyla görevimi yaparken gerçek Başkabakan olarak yaptım, ama emanete sadık kaldım, hiçbir zaman siyasi ahkali ilkelerden taviz vermeden bir görev yürüttüm. Düşük profilli Başbakan ifadesini Başbakanlık makamına hakaret olarak görürüm, ama Cumhurbaşkanıyla da herhangi bir güç-rekabet ilişkisine girmeden, gemiyi yürütmeye, Türkiye Cumhuriyeti gemisini salimen bir limana ulaştırmaya çalıştım, bu konuda da millet de şahittir.

Editör: TE Bilişim