İskenderiyeli Hypatia, zamanının çok ötesin bir matemakçi, felsefeci ve astronomdu.

İşte onun vahşetle biten hikayesi...

İskenderiye nerdeydi ve nasıl bir yerdi?

İskenderiye, Makedonya kralı ve Aristo’nun öğrencisi Büyük İskender tarafından M.Ö. 332 yılında Mısır’da kurulmuş bir kentti. Bu kenti önemli kılan ise bilginin merkezi haline gelmesiydi. İskender’in ölümünden sonra (MÖ 323), İskender’in en güvendiği general olan Ptolemaios ve ailesi tarafından yönetildi. Çok büyük bir üniversite ve kitaplık kuruldu.

İskenderiye'nin bilgi yumağı atmosferinde zeki mi zeki bir kadın yetişiyordu.

Aslında biz o kadını “Agora” filmini izledikten sonra tanıdık. Ünlü bilim insanı Hypatia M.S 370 yılında İskenderiye’de doğdu. Babası Theon, İskenderiye Üniversitesi’nde matematik hocası ve yöneticisi idi. Sorgulamayı, araştırmayı seven meraklı bir genç olan Hypatia bu ortamda büyüdü. Babasının rehberliğinde el sanatları, şiir, matematik, astronomi, geometri, felsefe konularında kusursuz yetişti. Zamanla babasının bilimsel araştırmalarda sağ kolu haline geldi. Onun bilim aşkı, hayatının merkeziydi.

Üzerindeki yoğun ilgiyi 'ben gerçekle evliyim' diyerek reddediyordu.

Bir süre sonra sevecen tavrı, kendinden eminliği ile Hypatia üniversitede sevilen bir öğretmen durumuna geldi. Tarihçi Sokrat’a göre onun sınıfı, evi öğrencilerle, çağın bilgin ve düşünürleriyle dolup taşıyor, Avrupa, Asya ve Afrika’dan akın akın öğrenciler, sırf onun derslerini dinleyebilmek için İskenderiye’ye geliyorlardı. Bu öğrenciler arasında ileride İskenderiye valisi olacak olan Orestes ve Ptolemais’in piskoposu olacak olan Synesius da vardı. Güzelliği ile de baş döndüren bu bilim kadının birçok hayranı da vardı. Ama o kibarca “Ben gerçekle evliyim” diyerek kendisine yapılan tüm teklifleri geri çeviririyordu.

Hypatia olmasaydı bugün matematikte Öklid kanunları bile bulunmamış olabilirdi...

Bugün farkında bile olmadığımız birçok matematik bilgisinin altında bu harika kadının imzası var. Çalışmaları Öklid'e ışık tutacak kadar önemliydi. Bunlar yaşanırken bir yanda Roma karanlık bir dönemden geçiyordu. Genel eğitim seviyesi çok düşüktü, bilgiye ulaşmak zahmetliydi, mesafeleri aşmak çok zordu. Kısacası tam bir Orta Çağ'ın yaşandığı dönemde, Hypatia bilime yaptığı katkılarla o döneme ışık oldu. Doğayı mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalıştı. Hypatia, matematik ve astronomi ilgili kitaplar da yazdı. Bu eserlerinden birinin adı “astronomik kanun”’dur. Eski olarak adlandırılan bilgileri yeniden açığa çıkarmış ve yeniden sunmuştu.

İskenderiye'de kirli planlar kurulmaya başlanmıştı. Din adamı Kiril'in vahşet dolu planları hayata geçiyordu.

Bir yanda bilimde çığır açan gelişimler yaşanırken, diğer yanda M.S. 412 yılında İskenderiye Patrikhanesinin başına Kiril (Cyrille) adlı bir papaz atanmıştı. “Parabolani” denilen, sözde zayıf ve yoksun halka yardım etmek adına toplanmış, din fedailerini etkisi altında tutmakta ve önce paganları, ardından Yahudileri katletmeleri için onları yüreklendirmekteydi.

Kiril kendini beğenmiş, dini istediği gibi saptıran ancak etkin konuşma biçimi ile halkı etkileyebilen biriydi. Asıl amacı din yaymaktan öte siyasi gücü ele geçirmekti. O dönemde İskenderiye’de siyasi güç Roma'nın atadığı, zamanında Hypatia’nın öğrencisi, aşığı ve zamanla en iyi dostu olan, o günün koşullarına göre aydın sayılabilecek Orestes’in elindeydi. Kiril’in amacı Orestes’i zayıflatmak olunca elinde çok güçlü iki kozu vardı: Din ve Hypatia. Bu yüzden de Hypatia'yı kadın olmasını ön plana alıp topluma yok ettirmeyi arzuluyordu.

Kiril'in Hypatia'yı yok etme planları için halkı ikna etmesi gerekiyordu ve silahını seçti: Kadınlığı...

Piskopos Cyril Hypatia’nın sonunu hazırlarken bir yandan da cemaati Hypatia’nın değersiz olduğuna inandırması gerekiyordu. İncil’den yaptığı alıntılara halkı kadın düşmanlığına sürüklemeye çalışıyordu. “Kadın sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratılmıştır”. Cyril Hypatia’nın ölümünü doğrudan emretti veya halkı bunun için teşvik etti. Halkı kışkırtmış ve halk arasında Hypatia “dinsiz” ve “şeytan” olarak nitelendirilmişti. Ve vahşet dolu olaylar böyle başladı.

Kadın düşmanı grup Hypatia'yı linç etmek için bir sabah kapısına dayanırlar..

Kışkırtmacıların da yardımıyla toplumun bütün cahil erkekleri, Hristiyan olmayan Hypatia’ya karşı kızıştırılır. Hypatia, üniversitenin önünde aracındayken bu canavaların hücumuna uğrar. Önce soyarlar, sonra midye kabuklarıyla etlerini parçalayıp ateşe atarlar. Canlı canlı yakılan bu muhteşem kadın, hayata veda ettiğinde henüz 45 yaşındaydı...

Hypatia öldürülmeye götürülürken, Louis Figuier (1866)

Bağnazlığın kurbanı bu genç kadın vahşi erkekler tarafından yok edildi. Aydınlık, eşit bir dünya için onun adını anmadan olmaz...

Voltaire’e göre Hypatia, “Bağnazlığın masum bir kurbanı; öldürülmesi ise yunan tanrılarıyla beraber, sorgulama özgürlüğünün de ortadan kalkışın bir simgesidir”. Voltaire bir aydınlanma filozofudur ve Hypatia onun muhalifliğinde sembol olarak kullandığı bir isimdir. Diğer yandan kendisine karşıt grup içerisinde “İskenderiyeli hayâsız bir öğretmen olarak kabul edilmiştir”. Gerçek böyle iki yana bükülebilen bir şey değildir, gerçek tekti ve o da Hypatia'nın masum olmasına rağmen katledilmesiydi..

Editör: TE Bilişim